PARTİ TARİHİ (8.BÖLÜM)
Ayrıca, o savaşta arkadaşlar gerçekten kahramanca direndi. Direniş, Filistinliler üzerinde büyük bir etki de yarattı. Beyrut kuşatması sırasında, denilebilir ki, İsrail'in karadan ve denizden girişini arkadaşlar engelledi. O zaman Habbaş, kendi kadrolarıyla yaptığı toplantıda, arkadaşların bu direnişini örnek göstermiştir. 'Ne zaman ki PKK'li arkadaşlar gibi direnirsek, o zaman Filistin'i kurtarabiliriz.' demiştir. Ve gerçekten o tehlikeli noktada Filistinliler tutunamıyor, o noktaları arkadaşlara vererek Filistin'lileri tutmaya çalışıyorlar. Arkadaşlar sürekli direnip, Filistinliler kaçınca bu durumu kabul etmedik ve kendilerine açıkça söyledik, 'Sizinki açık açık adam harcama, evet biz ölümüne savaşıyoruz, savaşırız da ama bu tavrımız suiistimal edilmemeli.' Bizimki bir tepkiydi, yoksa savaşmama değildi. Sonuna kadar savaştık ve o tahliye durumundan birlikte çıktık. Akademi sahasına dönüldüğünde burada da sorunlar vardı. Suriye bütün yabancıları tutukluyordu bunda haklıydı da. Çünkü çok yabancı vardı. Bunların Suriye' de denetimsiz olması, Suriye açısından oldukça tehlikeliydi. O süreçte arkadaşları tutuklatmamak için girişimlerimiz oldu. Bir kesimini kurtarabildik, bir kesimi tutuklandı. Onları Lübnan'a götürüp bıraktılar. Yine o esir düşen arkadaşlar üzerinde korkunç oyunlar oynandı. Arafat onları Türkiye'ye teslim etmek istedi o arkadaşları buraya getirirken kendi adamları için izin almışlar ama bizim arkadaşlar için izin almamışlar. Dolayısıyla bizim arkadaşlar buraya giriş yapamadı. Uçakla Yunanistan'a oradan Cezayir'de kabul etmeyince Türkiye'ye gönderecekler. Böyle komplo hazırlıyorlar. Bu durum görüldüğü için arkadaşların Yunanistan'da uçaktan atlayıp, iltica etmeleri söylendi. İçinde Seyfettin zorlu, Hacı ....... arkadaşların da bulunduğu grup böylece kurtuldu.
Gurup döndüğünde Kongre bitmiş, merkez toplantısı yapılıyordu. Kongrede alınan karar tekrar gündeme gelmişti. Kongrenin kararı tekrar geçerli kılındı ve Parti Önderliği yalnız sorumluydu. Abbas arkadaşın yardımcı olması söylendi. Diğer arkadaşların herhangi bir merkezi sorumluluğu yoktur. Toplantıda Parti Önderliği'nin konuşmalarına dayanılarak yürütme adına bir yıllık plan geliştirildi. Ve talimat biçiminde her alana ulaştırıldı. O planlamanın özü şuydu, 6 ay ya da en geç bir yılla kadar grupların ülkeye taşırılması, bu grupların Botan’a üstlendirilmesi, silahlı propaganda birliklerinin harekete geçirilmesi bu sürede gerillaya için hazırlıkların yapılması gerillaya geçilmesi ve Parti Örgütünün inşa edilmesi. Bunun için sınır boyları önem taşırıyordu. Sınır boylarının nasıl kullanılacağı, nasıl üslenileceği hususlarını kapsıyordu. Daha sonra Avrupa, ülke, akademi sahası için çeşitli görevlendirmeler yapıldı. Semir, Fatma tekrar Avrupa'ya gönderildi fakat Süleyman gönderilmedi. Onlar, Avrupa'da Kongrede başaramadıklarını başaracaklarını umuyorlardı. Bu, biraz tahmin edildiği için Süleyman Avrupa'ya gönderilmeyerek , İran'a gönderildi, M. Karasungur arkadaşların yanına. Gurupların taşırılması için görevlendirmeler yapıldı. Bu temelde pratiğe yönelim yapıldı. Kongrenin kararı pratikte uygulanmaya başlamıştı. Gurupların ülkeye sağlam geçmeleri gerekiyordu. Zaten M. Karasungur ve Agit arkadaşlar Doğudaydı. Bunlar giden arkadaşları korumakla, yerleştirmekle görevli arkadaşlardı. Güçler aktarıldıkça, merkezin önemli bir kesimi de aktarılacaktı. Gücü aktarıp, merkezi aktarmamak doğru değildi. Gücün başında, savaş alanında, pratik sahada olması gerekiyordu. İlk etapta bazı kadrolar gönderildi. Terzi Cemal'de bunların arasındaydı. Süleyman'la birlikte Doğuya gönderilmişlerdi. Çalışmalar sürerken, Süleyman'nın Doğuya geçmesinin üzerinden bir hafta geçmeden, sorun çıkarmaya başladı.
Tekrar Önderlik sahasına dönmek istedi fakat kabul edilmedi. Aslında, ortaya gittikten sonra Agit ve Karasungur arkadaşları etkisizleştirip, yapı üzerinde her türlü tasarrufu geliştirmeyi planlıyor, başaramayınca da dönmek istiyor. Burada gücü çürüterek, kendisi Doğuda, Samir'de Avrupa'da Partiye başkaldıracak. Bunları konuşmuş ve aynı zaman da harekete geçme kararı almışlar. Bu planı yaşama geçirmeyeceğini anlayınca aslında Avrupa'ya gitmek üzere Önderlik sahasına geçmek istiyor. Semir'le birleşerek, hiç olmazsa Avrupa'yı ele geçirmek ve buraya dayanarak örgütün üzerine gidip, sonuç almak istiyorlar. Geçişi kabul edilmeyince kendini tamamıyla partiyi tasfiye etmeye verdi. Durumu bu olunca, Agit ve M. Karasungur arkadaşlar onu tutukladılar, hakkında soruşturma açtılar ve bu soruşturma kararı parti tarafından kabul edildi. Diğer taraftan Semir Avrupa'ya gider gitmez, Fatma'yı bahane ederek, bilinen tasfiye hareketini geliştirmeye girişti. Bu, başlangıçta partiye değil, Fatma'ya karşı çıkıyormuş gibi yaptı. Fatma'da Semir'in çatışması gibi gösterdiğini bilerek, ona zemin sundu. Çatışma, Fatma- Semir çatışması gibi gösteriliyordu fakat özünde bu değildi. Semir Partiye ve Parti Önderliği'ne karşıtlığını böylesi ince bir yöntemle gizlemek istiyordu. Avrupa'yı önemli oranda denetimine almış, kendine göre örgüt oluşturmuş ve birçok kadroyu da etkisiz kılmıştı. Semir Avrupa'yı etkisine aldığını sanıyordu ve kısmen de öyleydi. Bu süreç içerisinde Parti Önderliği'ne bir şey olursa, partinin geleceği ne olur? Partinin çok iyi korunması gerekir. 'Hatta Parti Önderliği'nin kendisine de zaman zaman böylesi konuşmalar yapıyor, sözümona Partiyi korumaya çalışıyordu. İşte bunu da çok sinsice yapmak istiyor. İşlerini sağlama alıncaya kadar kendisini gizlemek istiyor. Denilebilir ki o dönemde Parti Önderliği'ne en çok sahip çıkan bağlı olanlardan biri pozisyonundaydı.
Bu temelde Şahin Yıldırım ekibiyle de ilişkilerini yoğunlaştırıyor, Seher'i de yedeğine almış. Yedeğine almasının sebebi ise Fuat'tır. Fuat'ın o noktadaki zayıflığını iyi biliyor ve onu bu noktadan vurmak istiyor. Aslında Fuat arkadaşa da bel bağlıyor ki o da epey prim veriyor. Ve sonuç alacağına da güveniyor. Daha sonda durumu ortaya çıkınca Fuat'ın durumu ortaya çıkınca Fuat arkadaş Partiden yana tavır takınıyor. O zaman Semir'in ona gönderdiği bir mektup var; 'Semir alacağın olsun' diyor, yani adeta beni aldatın, her şeyi senin üzerine planlamıştım türünden şeyler söyler. Gerçekten de Fuat Semir'i umutlandırmıştır. Biraz Fatma gibi başlatır. Sonra Bolşeviklerdeki Martov Lenin çatışmasıymış gibi gösterir. Fakat bununla Parti Önderliği'ni kandırmayı başaramaz. Fatma'yı temel almasının nedeni de Parti Önderliği'ni savunmasız bırakmak içindir. Partiyi ele geçirmek için oldukça kurnaz davranıyor. Tehlikeli bir taktik izliyor. Eğer Önderliği Fatma'ya sahiplik yaparsa, bir kadına sahiplik yapmış olacak, savunmuş olacak. Dolayısıyla da Parti savunmasız kalacak. Yani sorun bir özel ilişkiye dönüşecek ve bir özel ilişkinin kurtarılması şeklinde ortaya çıkacak. Semir buradan bindirirse rahatlıkla sonuç alacak. Bu özel ilişkiden Partiyi vurmaya çalışıyor. Böyle hassas bir noktadan yakalıyor. Bunu kavramak çok zor. Birçok arkadaşın bunu kavrayıp, partiyi savunmaya kalkması çok zor. Bunu yine Parti Önderliği görür ve Semir'in istediği noktadan işe girmez. Zaten o tarzda gitse, Semir sonuç alır, Parti Önderliği Parti tarzıyla üzerine giriyor, Parti gerçeğini dayatıyor. Önderlik Parti zemininde mücadeleye davet edince. Semir'in gerçek yüzü ortaya çıktı. Sonun Fatma olmadığı, kendisinin Martov olmadığı ortaya çıktı. Kendisini savunamadı ve Parti karşıtı konuma düştüler. Semir iki günde bitti ve kaçmak zorunda kaldı. Eğer sorunların üzerinde Parti gerçeğine gidilirse, en iflah olmaz tip bile Parti zeminere davet edildiğinde ' Parti gerçeği budur, senin de gerçeğin budur.' denildiğinde çözümlenmeyecek hiçbir sorun yoktur. Bu konuda bizler oldukça geriyiz. Parti tarzıyla savaşmadığımız için en ufak bir sorunda bile sonuç alamıyoruz.
Parti Önderliği Parti tarzında, parti silahıyla savaştığı için en sor mesafeyi çözüp, sonuç alabiliyor. Bu nokta önemlidir. Eğer gerçekten Parti karşıtı bu durumları ortaya çıkartmak istiyorsak, bunları etkisiz kılıp sonuç almak, Partiyi korumak istiyorsak sarılacağımız tek tarz Parti tarzıdır. Parti tarzıyla savaşmayı esas almak gerekir. Aksi taktirde ne kadar savaşırsak savaşalım başarısız kalırız. Hatta yem olmaktan bile kurtulamayız. Semir başkaldırdığında şunu söylüyordu, 'Göreceksiniz Hakkari'den Botan'a yakında tek bir kişi kalmayacak. İnançsızlığı geliştirmek istiyordu. Gerçekten de tam bir döneme denk Diyarbakirda 35 arkadaşa idam verilmesi, sınır boylarında Türk ordusunun saldırısı var. 83'te - Bütün bunlarla PKK'nin işi bitirilmek isteniyor. Semir Süleyman olayı o güne kadar ki mücadele tarihimizde en kapsamlı tasfiye hareketidir. Ve gerçekten içten ve dıştan PKK'nin tasfiye kararı vardır. 83'teki plana göre, Semir Avrupa'nın işini bitiriyor, Süleyman Kürdistanın işini bitiriyor, cezaevinin, çıkan grupların işi bitiyor, Önderlik sahasında zaten az bir güç kalmış. Böylelikle PKK'nin işi bitiyor. Sınır boylarına yapılan operasyon bir tek arkadaşa en ufak bir şey olmadı. Diyarbakir'daki 35 idamla şu amaçlanıyordu. zaten Hayri, Mazlum, Kemal'ler şehit düşmüştü. Öndersiz kalmış ve yerine Şener devreye girmişti, Şahin - Yıldırım gibi ekibi devreye girmişti. Bu idamlarla yapı manevi olarak bittirilmek isteniyordu. Tüm cezaevi şantajla teslim alınmak isteniyordu. O zaman gazetedekiler değerlendirmede, 'Biz şimdiye kadar Kürdistan'ı betonlaştırdığımızı ve burada artık bir şey yeşermeyeceğini söylüyorduk. Böyle bir sorun yok diyorduk. Bugün bu idamlar böyle bir sorunun olduğunu gösteriyor. Bu betonun çatladığını , fidanın yeşerdiğini gösteriyor. İstediğimiz kadar saklamaya çalışalım, artık bunun saklanacak bir tarafı kalmamıştır. Bu gerçeği görmek, bu gerçeklere yüz çevirmemek, buna göre şimdiden akıllı tedbirler geliştirmek gerekir !... Tabii bu, tasfiye hareketi ortaya çıktıktan hemen sonraydı ve gerçek de böyleydi.
Semir'e, Avrupa'da müdahaleler yapılarak, Cafer Ziyad gönderildi. Bunlar Semir'in tahribatlarını gireceklerine, çok gizlice pekiştirmeye çalıştılar. Semir yakalanmasına rağmen, Ziyad'lar onu kaçırttılar. İkinci kez yakalandı, tekrar kaçırttılar. Semir olayında birçok kadro yine seyirci kaldı. Parti Önderliği'nin kadrolara, kitleye direk hitabıyla bu olayın iç yüzü öğrenildi ve harekete geçilerek Semir'in işi bittirildi. Semir ise kaçtıktan sora çeşitli istihbarat örgütlerine sığınıyor. Semir'lerin etkilediği, kullandığı arkadaşlar Önderlik sahasına çekildi. Parti Önderliği, bu arkadaşları tekrar kazanıp çıkarmak için üzerlerinden yoğun durdu. Aylarca üzerlerinde durdu. Bu sahada iki evimiz vardı. Fatma'da çağırılmıştı. Bir eve bunlar alındı ve Fatma, sürekli Parti Önderliği'nin çabalarını boşa çıkarmaya çalıştı. Söylediği şey şu; 'siz suçlusunuz, idamlıksınız. Siz affedilecek insanlar değilsiniz, affedilmeyeceksiniz. 'Hatta Parti Önderliği'ne de bu kararı onaylatmak istiyor. Fatma'ya Parti Önderliği'nin söylediği şu o zaman, -yalanlarında arkadaşlar da vardı- 'Yapma bunları, çalışmaları boşa çıkarma. Akıllı otur. Sen varken, Fatma'nın da artan bir tempoyla Önderliğin üzerine gidişi var. Yani adeta Parti Önderliği'ni teslim alıp, her türlü kararı aldırmak istiyor. Bu boyuna ip takma isteği oluyor. Parti Önderliği hala Fatma'ya son derece sabırlı davranmaya, bu olumsuzluklarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Hatta dolaylıda olsa şunu da söylüyor, 'Bunlar idamlıksa, başkaları da idamlıktı bu durumların doğmasında kendisinin de en büyük neden olduğunu söylüyordu. Tabii Fatma ne yaptığını bilen biriydi. Bunları anlamazlıktan geliyor, ısrarla o tutumlarını sürdürüyor. Bunun üzerine Fatma'yı başka bir eve getirip oturttuk. Tehditle onu şunu söyledik, 'Bu evde kalacaksın, o eve gitmeyeceksin. Sen bir vampirsin. 'ancak böyle engelleyebildik. Çok yoğun bir çaba sonucunda Parti Önderliği o arkadaşları içinde bulundukları durumdan kurtarabildi. Bir yandan bu arkadaşlarla, bir yandan Fatma'yla, bir yandan Semir'in Avrupa'da yarattığı tahribatlarla, diğer yandan da ülkeye giden grupla tartışılması, üslendirilmesiyle uğraşıyor ve öte yandan bu sahada kalan arkadaşların eğitimiyle uğraşıyor.
Semir pratiği, ilişkiler, eğitimden çıkardığı sonuçlarla, örgütü eğitmeye çalışıyordu. 'Kişilik Sorunu ve Militan Kişilik', 'Kürdistan'da Kışla Kültürü ve Darağaçları'. 'PKK'de Gelişme Sorunları ve Görevlerimiz', 'Tasfiyecilik Üzerine', 'Kürdistan Üzerine' değerlendirmeleri bu döneme aittir. Dikkat edilirse yine bir ihtiyacı gidermek için çıkarılan yazılardır. Örgütü, kadroyu donatmak, geleceğe daha güçlü yürütmek için üzerinde durduğu konulardır. 'PKK'de Gelişme Sorunları ve Görevlerimiz' güçlü bir değerlendirmedir ve günümüz için de geçerlidir. Günümüzde yaşanan sorunların daha 10 yıl öncesinden görülmesi ve bu sorunların nasıl çözülmesi gerektiğine dair pratik çözümler de var. Bu da Önderliğin önemli bir yanını daha ortaya koyuyor. Sorunlardan çok cılız ipuçları yakalasa da oradan 10 yıl sonrasının sorunlarını görüyor ve onlara çözüm üretiyor. O kitap incelenirse bu çok rahat görülür. Bu kitaplar, Semir - Süleyman tasfiyeciliğinin örgütte, mücadelede ortaya çıkardığı sonuçlar üzerine ortaya çıkarılmış değerlendirmelerdir. Bu temelde yine kadroların eğitimi vardır. Tasfiyecilik tasfiye edilmiştir ve bunun üzerine yürümek istediğini, hangi tür devrimcilikten yararlandığını, ne tür devrimciliğin tehlike teşkil ettiğini ortaya koyar. İlerde bu tür sorunlarla karşılaşacak kadroların hangi tedbirlerle, yöntemlerle hal yoluna gitmesi gerektiğini ortaya koyar. Tabii ki bütün bu çalışmaları yaparken, kendisine fazla destek yoktur. Adeta tek başına bu çalışmayı yürütür. PKK'nin meseleleri sanki yalnızca Parti Önderliği'ni ilgilendiriyormuş gibi bir yaklaşım var. Hiçbirimizin ne bunları kavrama, ne de yerine getirme durumu yok. Güçlerimiz belli oranda ülkeye taşırıldıktan sonra Abbas ve Selim arkadaşlar da gönderildi. Bu arkadaşlar gönderilirken önlerine çok kapsamlı görevler konuldu fakat gitmeye hazır değillermiş. Ama bunu o zaman açıkça da belirtmediler.
Bunlar kendilerini 'Güçlerimiz ülkeye gidecek, biz sınır boylarında yani savaş dışı alanlarda kalıp, bunları yöneteceğiz,' anlayışına göre kendilerini hazırlamışlar. Aslında gitmek de istemiyorlar fakat bunu kendilerine yediremiyorlar böyle bir gidişleri var. Önlerindeki görevler;
I-Partinin merkezleştirilmesi. Yani en üstten en alta kadar Parti örgütlerinin oluşturulup, oturtulması.
2-Parti yapısının arındırılması. Partinin bu temelde sağlamlaştırılması, örgütlenmesinin sağlamlaştırılması. Semir ve Süleyman tasfiyeciliğinin izlerini silmek. Yapıyı bu temelde donatmak. Giden güçleri Botan'a üslendirmek. Silahlı propaganda taktiğini işletmek, gerillanın ön hazırlığını yapmak. Ve gerillaya geçişi sağlamak. Tabii ki hazır olmadıkları için bu görevleri yerine getirmeyecekler. Bu arkadaşlar gittikten sonra bu görevleri yerine getirmeleri gerekirken, önce kendilerini sağlama almaya çalışıyorlar. Bunun için de G. Kürdistan'ı yapılan taktik ittifaka dayanarak kendileri için sağlam bir yer haline getirmeye çalışıyorlar. Biri Lotan'ı biri Haftanin'i seçiyor. Ve birçok gücü kendi güvenliklerini sağlamak için bırakıyorlar. Sadece bununla da güvenliklerini sağlayamayacakları açık çünkü KDP'nin sahasındalar. KDP ile KDP'nin istediği tarzda bir ilişki içinde olmak gerekiyor. Çünkü KDP başka türlü kabul etmez. KDP ile istediği gibi uzlaşılmazsa, onun istediği gibi hareket edilmezse, KDP'nin o sahada bırakmayacağı çok açık. Orada barınamazsa, kalamazsa, üslenemezse, Kuzeye geçmesi gerekiyor ki orası da savaş sahası, kendisi de buna hazır değil, tehlikeli görüyor. Onun için de Botan'da gücün üslenmemesi, taktiğin işlememesi gerekiyor. Eğer taktik işletilirse,KDP'yle karşı karşıya gelinir. O zaman da Güney'de kalınamaz.
Bunu bildikleri için taktiği değil, kendilerini uyguluyorlar. Zaten giderlerken, 'Parti bizi ölüme gönderiyor, gözden çıkarmış' mantığıyla gidiyorlar. Ölmemek için de taktiği işletmemek yani savaşmamak gerekiyor. Objektif durumları bu. Bu şekilde giden arkadaşlar tüm çalışmaları kendilerinin yaşaması esasına göre düzenliyorlar. KDP bizimle ittifaka girerken kendine göre hesapları var. Ve KDP bu ittifakı Türkiye'den habersiz yapmamıştır. Türkiye'de bunu uygun görmüştür. Neden? Çünkü, daha bu sahadayken Türkiye Filistinliler vasıtasıyla bizim bu sahada kalmamızı gerçekleştirmek istemiş. Ama daha sonraki gelişmeler şunu ortaya çıkartmıştır: Bizim ülkeye yöneldiğimizi. Filistinlilerin bizi bu sahada tutamayacaklarını görüyor. O zaman KDP ile tutmaya gidiyor. Onun için bu ittifaka onay veriyor. KDP'nin de daha Molla Mustafa Barzani döneminde Türkiye'yle yaptığı anlaşmalar var. Türkiye Kürdistan'ına karışmamak, Türkiye Kürdistan'ındaki herhangi bir desteklememek kaydıyla, Türkiye'nin de onlara karışmayacağı, hatta onlara yardımcı olacağı biçiminde ittifaklar. ......CİA'nın, MİT'in, SAVAK'ın, MOSSAD'ın yönlendirilmesine giren bir hareket oluyor. KDP o dönem de oldukça tecrit bir güçtü. Sıkışıklığı yaşıyordu. Hem bu durumdan kurtulmak için, bizimle ittifaka ihtiyaçları vardı. Çünkü bizim belli bir itibarımız vardı. Bizimle itifak yaparsa o gericilik yükünden kurtulacaktı. Bir bu, kendisine geniş har manevra sahası yaratmış olacaktı. Birde bunların şöyle bir durumu var: Kürdistan'da kendilerine rağmen' oluşan, gelişen bir hareketi kesinlikle etkisiz kılma. Kürdistan'ı bunlar biraz tapulu malları olarak görüyorlar. Herhangi bir hareket çıkacaksa da bunlara bağlı çıkması gerekiyor. Bunların denetiminde çıkması gerekiyor.
Bunların dışında çıkan bir hareketi ve giderek gelişen, tehlikeli olan bir hareket. KDP kendi açısından tehlike yaratacak bir hareket olduğunu görüyor. Öyleyse bu hareketi etkisiz kılmak gerekiyor. Daha önce KUK'la diğerleriyle yapmak istediler, fazla sonuç alamadılar. İttifakla rahatlıkla PKK'nin işini bitireceklerini sandılar. Onunu için ittifaka girdiler. Bunu itiffakma o sahada tutulmamızı ve orada tüketilmemiz için Türkiye'de istedi. Bunun için KDP ittifak yaptı. Bizim de buna ihtiyacımız vardı. O sahaya kazasız belasız girip yerleşmek gerekiyordu. Buda ancak KDP ile çatışmadan olabilirdi. Çatışma bizim yararımıza değildi. Çünkü ne bir araziyi, ne bir köyü, ne bir içme suyunu biliyorduk. Ne de bir ilişkimiz vardı. Botan bizim içimizden tanınmayan bir alandı. Botan'a yerleşmek de önemliydi. Çünkü daha Siverek'te hedef Botan'dı. Gerillayı Botana oturtup oradan ülkenin derinliklerine yayılmaktı. Silahlı mücadele ancak Botanda oturtulabilir, tutunabilirdi. Her bakımdan değerlendirildiğinde Botanın tutulması gerekiyordu. Botan'a girmek için de KDP'yi etkisiz kılmak gerekiyordu. İşte o ittifak bizim açımızdan bunun içindi. Fakat bu çoğu arkadaş tarafından kavranmadı. Aslında taktikte dedik, KDP hakkında değerlendirmelerde yaptık, eskiden de yapıyorduk. Yani KDP'nin gerçeği nedir? biliniyordu. Fakat o değerlendirmeler kavranılmamıştı. Her ne kadar gerici, tehlikeli, taktik bir ittifak diyorduysak da, pratikteki yaklaşımımız hiçte öyle değildi. KDP'ye güvenme hatta yurtsever olabileceği. Hatta KDP ile ortak bir mücadelenin gelişebileceği. Bu güce daha sonra Abbas arkadaşların yaklaşımı stratejik bir ilişkiymiş gibi yaklaşılıyor. KDP'nin bu ittifaktan beklediği neydi? Bizi Güney sahasında tutmak, süreç içerisinde bizi otonomi çizgisine getirmek, böylelikle yedeğine alıp çalıştırmak. Eğer bunu başaramazsa, Dr. Şivan, Sait Elçi, Sait Kırmızıtoprak yaptığını yapmak. Yani ya teslim alıp kendisine çalıştırmak, olmazsa kellelerini uçurmak. Buydu. Bu açıdan bu yaratılan taktik ilişkiyi doğru değerlendirmek, süreci, zamanı doğru değerlendirmek gerekiyordu.
Yoksa tehlikeli olacaktı. İşte o zamanki taktik önderlik, pratik önderlik bunu görmedi, değerlendirmedi. Birde savaşa örgütte, göreve yaklaşımı o olunca bunu değerlendiremeyeceği, hatta kendine göre değerlendireceği kendiliğinden anlaşılır. O zaman en üst düzeyde Abbas ve Selim arkadaşlar görevliydi. Birinci dereceden Abbas arkadaş onunla beraber ikinci dereceden Selim arkadaş sorumlulukları vardı. Diğer arkadaşlarında sorumlulukları vardı ama esas resmi düzeyde bunların sorumlulukları vardı. Birazda o pratiğe damgasını bunlar vuruyor. Bu arkadaşların pratiği oluyor. Bu arkadaşlar, o sahaya gelir gelmez çalışmaların durumunu gözden geçireceklerine, eksikleri, hataları gidereceklerine, grupları üstlendireceklerine, onun emniyet tedbirini alacaklarına, yine taktiği geliştireceklerine, yapıyı arındıracaklarına, bütün bunları yapacaklarına, ne yapıyorlar? Ülkede olan bazı grupları bile Güney'e çekiyorlar. Halbuki bu gruplar hemen hemen ülkede üstlenmiş, bunları bile geri çekiyor. Hele tasfiyeciliğin yarattığı sonuçlar üzerinde hiç durmuyorlar. Botan'da taktiğin işletilmesini zaten tehlikeli görüyor, Abbas arkadaş. Ve şunu söylüyor, '77'de YNK bu alana girmek istedi, bak KDP ne yaptı YNK'ye. KDP'nin alanıdır Botan. Botan'da biz bir şeyler yapmak istesek, KDP, YNK'ye yaptığının aynısını bize de yapar. Yani ölümdür. 'Aslında değişik cephelerde Semir'in dediğini onaylar. Semir'de diyor, 'Aslında değişik cephelerde Semir'in dediğini onaylar. Semir'de diyor, 'göreceksiniz orada biteceksiniz' tabi o farklı bir cepheden. Abbas bir Semir'le değerlendirilmez şüphesiz o yanlışlığa düşmemek gerekiyor, yanlış anlamamak gerekir. Fakat objektif olarak yaklaşımı itibarıyla aynı şeyi veriyor. Biri diyor imhadır. Diğeri de diyor imhadır. Biri gücü hiç sokmamak istiyor. Semir'in tüm çabası oydu, Avrupa'ya çekmek istiyor. Abbas onların da yaklaşımı, 'girilirse, taktik işletilirse imhadır. Öyleyse girmemek gerekir, taktiği işletmemek gerekir, Güney'e çekilmek, orda durmak gerekir. Farklı cephelerde, niyetlerde farklı, olsa, ama sonuç aynı sonuca varıyor.
Böylesi bir durum söz konusu. Halbuki o zaman yakalanan fırsat değerli bir fırsattı. Buna dayanılarak, oraya aktarılan gücün hızla Botan'a aktarılması ki daha önce giden gruplarda biraz araziyi, kitleyi tanımıştı, biraz ilişkide sağlamıştı. Hatta bazı yer yer depolar, sığınaklar da yapmıştı. Yani silahlı propaganda taktiği rahatlıkla uygulana bilinir ve gerillaya da gidile bilinir o koşullar var. Düşmanın da Botan'da bir hazırlığı ve ciddi bir üstlenmesi yok. Gündüzleri bile rahatlıkla her yerde dolaşıyorlar. Tabii ki giden gruplar ilk etapta zorluk çekti. Yani hiç tanımadıkları bir alan olduğu için çok zorlandılar. Araziyi tanımadıkları için, halkı tanımadıkları için çok zorlandılar. O dönemde tek tük dökülenler de oldu. Bunlar kötü insanlar oldukları içir değil, zorlandıkları için biraz da böyle oldular. Parti Önderliği bu durumu biraz görüyor ve sürekli eleştiriler yöneltiyor, uyarılar yapıyor, talimatlar gönderiyor. Sürekli KDP gerçeğini anlatıyor. Sürekli yapılan itiffakın hangi amaçla yapıldığını yanlış değerlendirilmemesini söylüyor. Yine sık sık tarihi hatırlatıyor Sait Kırmızıtoprakları Sait Elçi'leri anlatıyor. Aslında bunlarla bu arkadaşları uyarıyor. Yani 'içine girdiğiniz tutum tehlikeli bir tuttum. Bunda imha vardır. Biraz anlayın doğru tutuma gelin. 'Bunu söylemek istiyor. Fakat bu arkadaşlar anlıyor mu anlamıyor mu, orası fazla beli değil. İster anlasın yapmasın, ister anlamasın yapmasın, örgütsel açıdan ele alındığında, fazla önemi yoktur bunun. Sonuç itibarıyla aynı şeydir. Bu eleştiri ve uyarılar ciddiye almıyor. Yerine getirilmiyor. Hatta 83'ün sonunda 84'e girerek tüm güçler Kuzeyden güneye çekiliyor. Bu çekilmenin neden de bilinçlidir. Abbas arkadaşın düşüncesidir daha çok. Bunu kabul ettiriyor. Botan'da taktiği uygulamak doğru değildir. Bu taktik uygulanamaz zamansızdır. Uygularsak kesin kaybederiz darbe yeriz. Taktiği uygulayacak kimdir? Kadromuz zayıftır, yetersizdir, bu kadroyla bu taktik uygulanmaz. Uygulamaya kalkarsak darbe yeriz. Onun için kadroyu geriye çekmek gerekir. Yeniden bir eğitime almak, kadroyu güçlendirmek gerekir.
Daha sonra ancak bu taktik işletile bilinir, 'diyor ve kabul ettiriyor. Böylece tüm güçler Güney'e çekiliyor. O zaman pratik merkez, örgütsel merkez, taktik önderlik, önderlik yani ilerisiyle, bu durumu bir toplantıyla da resmileştiriyor. Resmiyet kazandırıyor. Yapılan toplantı bu görüş oradaki merkezin görüşü olarak karara bağlanıyor. Tabii ki Parti Önderliği'nin bildiği öyle bilgi geldiğinden dolayı ki o zaman böyle teknik de yoktu. Aylarca da bilgi alınamıyordu. Ki durumu genel gidişattan çıkarıyor. Çünkü Partiyi en üst düzeyde yaşıyor. Parti gerçeğine sıkı sıkıya sarılmış, gerçeği yaşıyor. Bu gerçeğin ne kadar temsil edilip edilmediğini pratiktik yaşıyor, görüyor ve buradan çıkarıyor. Zaten Parti yaşanırsa, olumlu bir yaşam içinde olunursa, birçok şey bilinmese dahi, genel gidişattan görülebilir. Tabi ki bu bizim için pek söylenemez. Bizim yanımızda Parti, biraz kendimizi yaşamamızdan kaynaklanıyor. Parti Önderliği sürekli Partiyi, yaşadığı için görebiliyor. fakat bir yaşamadığımız için ne yanı başımızdakini ne de kendimizi göremiyoruz. Çünkü gözlerimiz Parti gerçeğine kapalıdır. Tabii ki bunlar yapılan bu toplantıda bu kararı alıyor. Karar burada yapılacak merkez toplantısına getirilecek çünkü merkezin bir kısmı bu sahadaydı ve merkez toplantısı bu sahada yapılacak. O zaman iç merkez görevi görüyor. Abbas arkadaş bu öneriyle geliyor. Bir eğitim süreci başlatıyorlar. Halbuki gücümüzün eğitim diye bir sorunu yoktu. Bu güç her yönden eğitilmiş, donatılmış bir güçtü. Hem de Parti Önderliği'nin kendisi bu gücü eğitmiş, gözbebeği gibi korumuştu, oraya sapasağlam ulaştırmıştır. Sorun, bu gücün örgütlendirip, savaştırılmasıydı. Ki verilen eğitimin düzeyi bu sahadaki eğitimden yüksek olsa bir öncüde anlam verilebilir. Fakat bu eğitimin arkasına sığınılarak, güç savaştırılmıyor. Mesele budur. Abbas arkadaş toplantıya böyle geldi. -83 sonu, 84 başıydı. -Önderlik durumu biraz daha yakından anlamak istiyordu fakat Abbas arkadaş durumu yansıtmıyordu. Aldıkları kararı da yansıtmıyor.
Parti Önderliği bunlardaki inançsızlığı, kararsızlığı, ikircikli durumu fark ediyor. Oradan gücün hangi konumda olduğunu da çıkarıyor. Onun için de Abbas'la konuşmalarında onlardaki ikircikli durumu, inançsızlığı aşmak için çabalıyor. Abbas Arkadaş bu konuşmaları onaylayan bir tutum sergiliyor, sanki farklı bir düşüncesi, görüşü yokmuş gibi davranıyor. Bu ikiyüzlü bir tutumdur ve örgüt adamının tavrı değildir. Hele pratik önderlik, taktik önderlik düzeyinde bu tür sorunlar yaşansa, o Partinin nereye gideceği anlaşılırdır. Parti Önderliği durumu fark ediyor ama üzerine gitmiyor çünkü üzerine gitse çökebilir. İçinde bulunduğu durumdan çıkması için elinden geleni yapıyordu. Fakat toplantıya Abbas Arkadaş'ın tavrında bir şey değişmeden girildi. Daha önce şunu da belirtmekte yarar var, Abbas Arkadaşlar ülkeye gittiklerinde grupların bir kısmı henüz duruyordu. Bu gruplar az bir kayıpla ülkeye geçirildi. Bu kayıplar da önemliydi. Şahin Kılavuz Arkadaş Öncülüğünde......... kişilik bir grup Hezil Suyunda şehit düştü. Şahin Kılavuz değerli bir arkadaştı. Mücadeleye daha grup aşamasında Ankara'dan katılan bir arkadaştı. Süleyman'ın harcamak istediği bir arkadaştı. Bu olay o arkadaşı uzun bir süre olumsuz yönden etkilemişti. Parti Önderliğinin müdahalesiyle kurtarılmış ve Önderliğin ilgilenmesiyle bu durumdan çıkmıştı. Ki Önderlik sahasına geldikten sonra en çok gelişme gösteren arkadaşlardan biriydi. Ülkeye yönelmeden önce bu sahada silahlı propaganda faaliyetleri üzerine yazdığı bir yazı da vardı. Bu arkadaşların katliamında, KDP'nin ve Türk MİT'inin rolü vardır. Yine, Cevdet ve Ferhan Arkadaşlar sınırdan geçerken çıkan çatışmada şehit düşmüşlerdi. Sıradan bir taraftarımızken, Ferhan Arkadaş, Kemal Pir Arkadaşların grubunun ülkeye geçişini başarıyla sağlamıştı. Ve daha sonra mücadeleye profesyonel anlamda katıldı. Cevdet Üneral, Bingöl'lü bir arkadaş. Bu arkadaşlar da gerçekten değerli arkadaşlardı. Bir de Süleyman Oklu Arkadaş. Bu arkadaş kuryelik yapıyordu. Bu arkadaşın katliamında da KDP ve Sami Abdurrahman'ın komplosu söz konusudur. O grupların taşırılmasında 2 kaybımız var. Şüphesiz 2 devrimcinin kaybı az değildir.
Fakat koşullar göz önünde bulundurulduğunda bunlar en az kayıplar sayılabilir. Çünkü ülkeden çıkalı 2 yıl olmuş, 12 Eylül rejimi dört başı mağrur bir şekilde dizginsiz, önünde hiçbir engel yok, terör estiriyor. Örgütlerde dağılmalar, inançsızlıklar, halkta umutsuzluk.... Bir çok olumsuz koşullar doğmuş. Ülkeden kovulduğu için yabancılık var, hiç tanınmayan bir sahaya giriş var. En az teknik donanımla girilmiş, bu giriş o kadar kolay değil. Tehlikeleri çok olmasına rağmen kayıpları da az olan bir giriş. Bizde genellikle çözümsüzlüğün, tıkanmanın olduğu noktada sapmalar ve giderek bunun teorisinin oluşturulması söz konusudur. Ama 83'te Ülkeye girişte ve tüm güç kışa doğru Güney'e çekildiğinde, durum biraz farklıdır. Sonuç itibariyle çözümsüzlük olsa da, esasta daha o sahaya yönelirken içinde bulunulan ruh hali, yaklaşım vardı. Ölüme gitmemek için böyle giden biri açısında güçleri hazırlamayacak, dolayısıyla da gücü geri çekecektir. Yani o zaman gücün geri çekilmesine bir neden olarak da bu gösterilmiştir. ' Hazırlıklar yok. Gruplar kalırsa imha olur, onun için de grupları geri çekmek gerekir.' Öyle değildi, o zaman örneğin Eruh'tan gelen raporlar var, durum öyle değil. Hem de silahlı propaganda döneminin görevinin başarıldığını, gerillaya geçilebileceğini söyleyen arkadaşlar vardı. Demek ki belki birkaç yerde hazırlıklar yapılmamış fakat hazırlık yapan yerler de var. Yalnız bizde çözümsüzlüğün olduğu yerde bunun teorisinin yapıldığı bir gerçektir. Çözümsüzlüğün ortaya çıktığı yerde, sapma ortaya çıkıyor. Bu PKK'yle bağdaşmayan bir tutumdur. PKK çözümsüzlüğe çözüm üretmedir, çözüm bulma, geliştirmedir. PKK militanlığı da budur. Bununla bağdaşmayan militanlık PKK militanlığı olamaz.
CEMİL BAYIK (HEVAL CUMA) 8.BÖLÜM
YORUM GÖNDER