İSTANBUL, ADANA: DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİN ZORUNLULUĞU
Bugün demokratik özerklik Türkiye için bir zorunluluktur. İstanbul ve Adana’da yaşanan bu son örnekler, bir kez daha demokratik özerklik ihtiyacının aslında sadece Kürt Sorunu ile ilgili olmadığını göstermektedir.
İki haber. Biri İstanbul’dan, diğeri Adana’dan.
Bu iki şehrin ortak özelliği, ikisinde de büyükşehir belediyesinin iktidardaki faşist bloğu oluşturan partilerden tüm engelleme ve ayak oyunlarına rağmen muhalefetteki partilere geçmesidir.
İktidar, 2019 seçimlerinde yaşadığı hezimeti hala hazmedememiş olacak ki oyunlarına, komplolarına devam ediyor; sandıkta kaybettiği yerleri kayyumlar eliyle geri almanın fırsatını kolluyor. "Cizre’ye nasıl girdiysek ODTÜ’ye de öyle gireriz" diyen zihniyet, "Kürdistan’da belediyeleri kayyumlar eliyle nasıl gasp ettiysek Batı’da da aynı şekilde kaybettiğimiz belediyeleri geri alabiliriz" hesabını yapmaktadır.
Dahası iktidar, bulduğu her fırsatta yerel yönetimlerin geliştirdiği projelerin hayata geçirilmesini engellemek için her türlü oyuna başvurmaktadır. İşte bunun son örnekleri İstanbul ve Adana’dan geldi. İstanbul ve Adana Büyükşehir belediyeleri tarafından yapılmak istenen iki ayrı metro hattı projesi, merkezi iktidar tarafından 2022 yılı yatırım programına alınmayarak engellendi. Ayrıca yine İstanbul’da 300 metrobüsün alımı da merkezi iktidar tarafından uygun görülmemiş.
Bu ve benzeri engellemeler, iktidarın muhalif partilerdeki belediyeler karşısındaki intikamcı duruşunu ortaya koymaktadır kuşkusuz. Ayrıca bu engellemelerin bir ekonomi politiği de vardır. Büyükşehir Belediyeleri’nde kaybettiği kaynakların kendi yandaşları dışında başka çevrelere gitmesini istemedikleri, kaynakların sadece kendi yandaşlarını daha da palazlandırmak için kullanılmasını amaçladıkları da açıktır.
Bununla birlikte, bu iki belediyede yaşanan engellemeler üzerinden tartışılması gereken asıl konu, tam da tek bir kişide toplanan gücün tüm Türkiye için yarattığı sorunlar ve bu güç birikmesinin aslında sorunların daha da ağırlaşmasına yol açması gündemin en önemli maddelerinden biri haline gelmişken, yerel yönetim anlayışının yeniden tanımlanması, merkezi ve yerel yönetimler arasındaki ilişki ile dengenin nasıl kurulması gerektiği konusu olmalıdır.
Daha açıkçası, Türkiye’deki mevcut ucube yapının yerine ne konulması tartışmalarının ortasında aslında tartışmamız gereken bir kez daha demokratik özerklik olmalıdır. Bugün demokratik özerklik Türkiye için bir zorunluluktur. İstanbul ve Adana’da yaşanan bu son örnekler, bir kez daha demokratik özerklik ihtiyacının aslında sadece Kürt Sorunu ile ilgili olmadığını göstermektedir. Sırf Kürt siyasi aklı tarafından ortaya konduğu için bu projeyi, iktidar ve bu coğrafyaya hakim tekçi zihniyetin göstermeye çalıştığı gibi, bir "bölünme” ve “ayrışma" projesi olarak görmek, sadece Kürt sorunu ile bağlantılı olarak değerlendirmek yapılacak en büyük yanlış olacaktır.
Bu projenin kalbinde demokrasi sorunsalı yatmaktadır ve en önemlisi de, demokratik özerklik ile sadece Türkiye, Kürdistan değil, bunları da içine alacak şekilde tüm bir Mezopotamya coğrafyasının demokratikleştirilmesi hedeflenmektedir, bunun araç ve yöntemlerine ilişkin öneriler geliştirilmektedir. Bu nedenle, Rojava’da tüm zorluklara, saldırılara ve engellemelere rağmen hayata geçirilmeye çalışılan demokratik özerklik, dünya çapında mevcut sisteme karşı ezilenler için bir alternatif olarak tartışılmaktadır.
Bu bağlamda demokratik özerklik çok basit ama basit olduğu kadar çok can alıcı bir soru sormaktadır: "yaşanan sorunlarda çözüm öznesi kim olmalıdır; tüm güç ve kaynakları elinde toplamış, her konuda kendini nihai karar alıcı olarak gören bir merkezi iktidar mı, yoksa yereller de bu sorunları yaşayanlar mı?"
Demokratik özerklik bu soruya yanıt olarak; insanların kendi yaşadıkları yerellerdeki sorunların çözümünün öznesi olması gerektiğini söylemektedir. Sorunların çözümü merkezi iktidarın iki dudağı arasında değil, sorunların muhataplarının bizzat parçası olacağı tartışmalar ile ulaşılacak sonuçlar olmalıdır.
Dolayısıyla, bugün mevcut iktidarın bir yerelde yapılacak en ufak bir şeyde bile kendinde nihai sözü söyleme hakkı görmesinden bunalan herkes için, eğer mevcut iktidar öncesindeki ve aslında mevcut iktidarın farklı bir versiyonu olan tekçi anlayış bir alternatif olarak görülmüyorsa, demokratik özerklik bir seçenek olmalıdır.
Ve tam da dayandığı tekçi, merkeziyetçi anlayışın gerçek alternatifi olarak gördüğü için mevcut iktidar tarafından kriminalize edilmek istenen demokratik özerklik, yeni rejim tartışmalarının en yakıcı gündem maddelerinden biri olduğu bir süreçte, günün yeni ihtiyaçları da göz önüne alınarak güncelleştirilmeli ve halkların, ezilenlerin, mevcut durumdan rahatsız olsa da geçmiş pratikleri nedeniyle muhalefet partileri hakkında kaygıları olan tüm kesimlerin demokrasi ve özgürlük taleplerini karşılayacak bir alternatif olarak demokratik siyaset tarafından gündeme getirilmelidir.
CİHAN DENİZ
YORUM GÖNDER