SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (16.BÖLÜM)
Tahminen M.Ö 1300’lerde başlayan bu göç çıkışında sayı yaklaşık olarak 25 bin civarındadır. 72 kabile (72 millet sözü buradan gelse gerek) halinde bölünmüşlerdir. İbrahim’in kabilesi büyük ihtimalle birkaç yüzü geçmemektedir. Kabileden büyük bir aşiret veya kavim oluşmuş durumdadır. Tevrat’ın ana konusu olan Hicret’in (dini geleneğe göre bu tür çıkışlara huruc, hicret denilmektedir) tarih içinde çok güçlü izler bıraktığı bilinmektedir. Yaklaşık kırk yıl sürdüğü iddia edilen bu tarihe geçen ilk “uzun özgürlük yürüyüşü” çok çetin geçmektedir. Sina çölünden geçiyorlar ve daha sonra karşılarına çıkan yerleşik ve göçebe birçok kabileyle hem çatışıyorlar hem ilişki kuruyorlar. Musa Mısır’dayken, ilk defa tek güneş tanrısı Aton inancını zorla resmileştiren dönemden kalma bir rahipten oldukça etkileniyor. Yolda Kızıldeniz’in doğu ucunda Midyan bölgesinde –inanış şekli, türleri, ticaretle birlikte değişim yeri– etkili bir rahip olan Yetro’dan da etkileniyor. Yaşadığı çok yoğun yönetim sorunlarıyla bu inançların birleşik etkisi, Hz. İbrahim’in dini anlayışında ikinci büyük köklü sıçrayışa, “mucizesel” gelişmeye yol açıyor. Mucizeler zaten bu süreçlerin çıkış çareleri olarak anlam bulmaktadır. Önceki yol ve yöntemlere ve ardındaki anlayışlara göre sorunlara çözüm yolu bulunamaması, yeni anlayış ve uygulamalara yönelmeyi gerekli kılar. Mucize deyimi bu yeni anlayış ve uygulamalara verilen addır.
Yeni dönemin çarpıcı ve özümsenmesi kolay kolay kabul edilemeyen büyük zihniyet değişimi mucize kelimesiyle karşılanmaya çalışılmaktadır. Tarihte bu nitelikte birçok sürecin yaşandığı, peygambersel çıkışlara bu kavramlarla anlam verilmek istendiği çok iyi bilinen bir gelenektir. Musa’nın çıkış sürecindeki sorun çok çetin ve belirsizliklerle doludur. Eskinin dar birkaç kabileden ibaret yönetim anlayışı ve zihniyet yapısıyla kavimsel bir aşamaya gelen ve tam bir isyan halinde olan 72 kabile kalabalığını yönetmesi zordur. Sadece maddi sorunları nedeniyle her gün ailelerin isyan edercesine tepkileriyle karşılaşmaktadır. Kabilelerin üstünlük kurma çabaları hiç eksik olmamaktadır. Göç koşulları, kendi mülkleri olmayan araziden geçmeleri sık sık yerlilerle kanlı biten çatışmalara yol açmaktadır. Puta tapıcılık yörede çok canlıdır ve kendi kabileleri de bu tip törenlere katılmaktadır. Meşhur “altın buzağı tapıcıları” yüzünden, Musa kendilerini ölümle cezalandırmak zorunda kalır. Sıradan bir aşiret konfederasyonuyla sürecin altından çıkmak mümkün görünmemektedir. Derinliğine bir ideolojik, moral ve yönetim değişimine veya devrimine ihtiyaç vardır. Her geçen gün ve adım bu ihtiyacı gittikçe dayatmaktadır. Bu sorunlar altında bunalan Musa, her peygambersel çıkışta görüldüğü gibi doğa ve mağaraya çekilip inzivaya geçmekte, yoğunlaşmaktadır.
Toplumsallaşmada Şamanizm geleneği genel bir toplumsal aşamadır. İlkel klan ve kabile dönemlerinde büyüyle karışık bir uygulama olarak topluluğu, özellikle gençlerini inanç ve geleneklere uygun olarak bütünleştirmek ve özümsetmek amacıyla rahip ve şeyh öncesi manevi önderleri, bilgeleri temsil etmektedir. Arabistan’daki şeyh geleneği bir nevi alana uyarlanmış Şamanizm’dir. Fakat peygamberlik kurumu şeyh kurumundan daha üstündür. Şeyh geleneği hâkim töreyi özümsetmek, egemen kılmak ve böylece kabile düzenini sürdürmekle yükümlüdür. Gelenek yürütücüsüdür. Rolü Şamanizm’e hayli yakındır. Sadece dini geleneği değil, tüm töreyi, özellikle maddi yaşam koşullarını ustaca elde etme yöntemlerini de öğretmekte, yönetmektedir. Peygamberlik bunlardan çok farklıdır. Peygamberlik bir yeni çıkış, bir gelecek ütopyasıdır. Geçmişi daha çok ret ve aşma amacında olup, geleceği de yeni kavram ve planlarla yeniden kurmak esini ve emriyle yükümlüdür. Peygamber rahip de olamaz. Rahipler daha çok yerleşmiş bir dini geleneği temsille sorumludurlar. Peygamber ise, bu dini geleneği aşma ve yenisini kurmayla görevlidir. Tanrı kavramının kapsamlı bir değerlendirmesini ilerideki bölümde yapmaya çalışırken, çok kısaca belirtelim ki, tanrı kimliği de önemli dönüşümler geçirmektedir. İbrahim’in “Allah” kavramı birçok farklılık ve yenilik taşımaktadır.
Dönemin bu somut koşulları karşısında Musa ne bir Mısırlı emir gibi kalabilir, ne de bir şeyh veya bir rahip olabilir. Her şey onu peygambersel çıkışa zorlamaktadır. İbrahim’i geleneğin kabilelerde sınırlı da olsa yaşayan etkisi, şüphesiz Musa’yı tek tanrılı dinler tarihinde en büyük çıkışa, Musevi dininin temellerini atmaya zorlamıştır. Allah daha özgün ad olarak “Yehova” (anlamı O’dur) oluyor. Sert yönetim ihtiyacı Yehova’nın ağzından, “Sizi kendimle evlendirdim, başka tanrıya varamayacaksınız” biçiminde kıskançça dile getirilmektedir. Buradaki özgünleşmeye, Yahudi gerçekliğinde dinin millileşmesi demek de mümkündür. Erimemek ve büyük tehlikelerle sürekli yüz yüze olmak, bu kavimsel Yahudi din anlayışının temelidir. Dağdan aldığı meşhur vahiyle, “On Emir’le birlikte, yeni dini süreç göçün son aşamasında biraz daha şekillenmeye kavuşur. Bu süreçte Musa birçok hukuki, mali ve örgütsel tedbir geliştirir. Yeni dinin temsilini, ideolojik ve mali önderliği kardeşi Harun ’a verir. Bir hukuk işleri kurulu oluşturur. Meşhur Yeşu’yu askeri komutan olarak atar. Kabile başkanlarından bir danışma meclisi varlığını korur. Bazı karşı çıkışları çok sert cezalandırır, öldürür. Çatışa çatışa Kudüs yakınlarına kadar ulaşır. Tahminen bu çıkışın 40 yıl sürdüğü söylenmektedir. Yehova’nın vaat ettiği kutsal, bol meyveli ve taneli gıdalar yetiştiren topraklar yerleşiktir; yeni misafirleri gönül rızasıyla kabul etmekten uzaktır. Eskiden kalma bazı İbrani kökenli akrabalar fazla işe yaramamaktadır. Sonucu, zor kullanımı belirleyecektir. Tıpkı günümüzde olduğu gibi. Kutsallıkla lanetlilik ne kadar da iç içedir! Bu tanrı emri yerine getirilemeden, yani kutsal topraklara yerleşilemeden, çok yıpranan Musa Nebo dağında tek bir kişiyi yanına alarak ölüme yatar. Tevrat bu öyküyü kendi üslubuyla çarpıcı anlatırken, aslında tek tanrılı dinlerin terminolojisi ve tarzının da temelini atar. Muhtemelen gerçekler farklı gelişmiştir.
Ama çıkışın tarihi önemi ve sonuçları çarpıcıdır; birçok gelişmeyi bağrında taşımaktadır. İbrani yürüyüşünün bundan sonraki safhaları da efsaneyle karışık anlatılmıştır. M.Ö 1000 yıllarına kadar Hakimler (önder) Dönemi denen bir süreç yaşanıyor. Saul ile birlikte rahiplikten krallığa bir sıçrama gerçekleştiriliyor. Yani dinsel bir uzun kuluçka döneminden sonra, siyasal kurumlaşmaya geçiliyor. Davut ve Süleyman’la kahramanlık dönemi yaşanıyor. Asurların saldırıları karşısında Kudüs krallığı fazla yaşama şansına sahip olamıyor. M.Ö 7. yüzyılda Asurluların, M.Ö 585’te de Babillerin Kudüs’ü yakıp yıkmalarıyla siyasal varlıklarına son veriliyor. Büyük bir kısmı Babil’e göç ettiriliyor. Babil sürecinde Sümer mitolojisini oldukça özümsüyorlar. Yeni bir yazar aydın kesimi ortaya çıkıyor. Peygamberlerle birlikte artık yazarların eğitim ve yönetimi ağırlık kazanıyor. Pers İmparatoru Kiros’un 538’de Babil’i ele geçirmesiyle özgürlüğe kavuşuyorlar. Tekrar Kudüs’e dönülüyor. Kudüs yeniden inşa ediliyor. İskender ’le birlikte Helen dönemi başlıyor. İskenderiye’de Yahudi varlığı Grekçe’yle temas ediyor, bir de Grekçe kuşak yetişiyor. Bu iki kaynaktan, yani hem Babilce hem Grekçe kaynağından iyice beslendikten sonra –buna Pers Zerdüşt etkisini de eklemek gerekir– günümüzde bilinen şekliyle Eski Ahit biçimlendiriliyor. Helen işgali sürecinde birkaç mezhebe bölünüyorlar: Muhafazakâr ve işbirlikçi Sadukiler (Dost), Ferisiler (Fars etkisi var), radikal Makabiler (İsyancı).
Roma’nın M.Ö 63’te işgaliyle birlikte, bu mezhep çatışmaları ve isyanlar bitmiyor, Roma işbirlikçisi kahinler sürecin kontrol dışına taşmasına engel olamıyorlar. Yoksul Esseniler Hareketi, Vaizci ve Vaftizci Yahya yeni dönemin temsilcisidirler. Genelleşen Roma köleliğine karşı genel bir insanlık dininin maddi koşulları hızla olgunlaşmaktadır. Kahinlerin milliyetçi, Yahudi resmi dini ortama cevap olamıyor. Yahya’nın propagandası İ s a’nın (Mesih=Beklenen kurtarıcı) önünü açarken, kellesine de mal oluyor. İsa’nın çarmıha gerilmesi ve M.S 70’te Roma’nın Kudüs’ü tekrar yıkıp Yahudileri dünyanın dört tarafına savurması, yeni bir tarih döneminin de başlamasına yol açacaktır. İbrani öyküsünün uzun tutulmasının nedeni, tek tanrılı dinlerin doğuş gerçeğine ve köleci uygarlık sisteminde ifa edeceği rol konusunda bir tanımlamaya, anlam biçmeye giriş yapmak içindir. Bundan sonraki bölümde görülecektir ki, bir yandan büyük klasikler, felsefeyle başlayan “reform”, diğer yandan peygamberler önderliğinde gelişen dini başkaldırı ve reform hareketi, köleliği önce ideolojik, giderek siyasi kurumlaşmada dönüşüme zorlayacaktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER