DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK (9.BÖLÜM)
Kürt Kapitalizm Karşısında PKK İle Direnişe Geçti;
PKK olarak sisteme alternatif bir mücadele yürütüyoruz. Fakat bu gerçeğe rağmen sistem anı anına içimizi etkilemek istiyor. Kapitalizm öyle basite alınacak bir sistem değildir. Bu sistem beş bin yılın tecrübesini kendinde taşıyor. Kapitalistler neye nasıl hükmetmeleri gerektiğini çok iyi biliyorlar. Günümüzde postmodern, popüler veya kitle kültüründen söz ediyorlar. Bütün bunlar insanlığın yaratmış olduğu her türlü değerin egemenlerin hizmetinde kullanılmasının adı oluyor. Kapitalizm her şeyi satışa sunar. Fakat Kürtleri öyle bir duruma getirmiş ki, satsa da para etmiyorlar. Onun için kapitalist mantığa göre Kürtlük ya da Kürt değerleri çöpe atılması gereken şeylerdir. Kapitalist mantığın kendisi budur. Sistemin çarklarının dönmesi bunu gerektirir. Özgürlük mücadelesinin tüm alanlarında tartıştığımız çizgi dışılık, özüne yabancılaşma, kendini gerçeğini unutma gibi anlayışlar, kapitalizmin “Siz değersizsiniz, sizden bir şey çıkmaz” mantığının yarattığı etkilerden kaynaklanıyor. Bu tür insanlar hareketten uzaklaşınca adam olduklarını sanıyorlar. Oysa bunun düşmanın “Kürt adam olmaz” anlayışının bir sonucu olduğunu bilseler durum belki daha değişik olacaktır. Düşmanı ve içimizde de bazılarını, Kürt toplumu kendi tarihinde neler yaratmış, dilinde ne var, yaşamında hangi insani değer yargılarını barındırıyor konusu ilgilendirmiyor. Satınca para ediyor mu, etmiyor mu? Böyle yaklaşıyorlar. Çok aşağılık, bencil ve maddi bir yaklaşımdır bu. Türkiye’de bir figür olarak Kürtlüğü taşıyan, ama Kürtlükten çıkarılmış şeyler en değerli şeylerdir.
Örneğin müzik yapılıyor, makamı Kürtçedir, o müziği seslendiren gırtlak Kürt gırtlağıdır. Ama sözleri Türkçedir. Şimdilerde en değerli şey budur. Yaşamımızdaki tüm folklorik öğeler üstü cilalanmış bir şekilde topluma sunuluyor. Türk Devleti PKK mücadelesinin kazanımları ve yarattığı gelişme düzeyinden dolayı eskiden olduğu gibi kaba bir asimilasyonu yürütemeyeceği için şimdi bu yöntemleri uyguluyor. Örneğin sarı, kırmızı, yeşil renkler Kürtlerin ulusal renkleridir. Ama onlar öyle söylemiyorlar, “Bunlar PKK renkleridir” diyorlar. Gerilla kıyafetleri Botan’da, Hakkâri’de ulusal ve yerel kıyafetlerdir. Ama düşman “Bunlar PKK kıyafetleridir” diyor. Kürtçeye bile PKK’nin dili diyerek terörize etmek istiyorlar. İçinde bulunduğumuz süreçte yapılan temel düşmanlık biçimi, Kürt halkını Önder APO’dan ve PKK’den kopartmaktır. Bunun kültürel olarak anlamı, Kürtleri diriliş kültüründen kopartmaktır. Bu yönlü çok yoğun bir dayatma vardır. Buna yapanlar da az değildir. Dikkat edin, özellikle son birkaç yıldır, Türkiye Devletinin söylediği tek bir şey vardır: ‘PKK Kürtlerin temsilcisi değildir, öncüsü değildir” diyor. Bu da “PKK’nin yarattığı, geliştirdiği ve kendi içinde de yaşadığı kültür Kürt kültürü değil, PKK’nin konuştuğu dil Kürtçe dili değil, PKK’nin elbiseleri Kürt elbiseleri değil, PKK Kürt değil” demektir. Şunu söyleyebiliriz artık: Günümüzde PKK mücadelesi otuz yıllık direnişiyle birlikte Kürtleri özüyle buluşturmuştur. Biz Kürtlere Dağ Halkı dedik, bugün dağlarda gerilla vardır. Biz Kürt kültürüne direnişçi kültür dedik. PKK direnişi bunu ortaya çıkarmıştır. Biz Kürtlerde ihanet adeta kabul edilebilir bir kültüre dönüşmüş dedik. PKK bunun rezil bir durum olduğunu halka gösterdi. Biz Kürtlerin kahramanlığından bahsettik. PKK kahramanların partisi olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Biz Kürtlerin dilinin kopartıldığını söyledik. Bugün PKK Kürtlere bir dil kazandırmıştır. Biz Kürtlerin gözünün çıkartıldığından söz ettik. PKK bugün Kürtlere gerçeği gören bir göz vermiştir.
Biz kadının bitirildiğini söyledik. PKK kadını ayağa kaldırmıştır. Bütün bunları kendi kültürümüzü değerlendirirken, kendi kültürümüzün özünde olan şeyler olarak değerlendirdik. Şimdi toplum kendi özünde olan bu şeyleri PKK’de görünce anlıyor ki PKK odur. ‘PKK HALKTIR, HALK BURADA’ sloganı boşuna atılmıyor. Niye herhangi bir slogan kabul edilmiyor da bu slogan kabul ediliyor? Çünkü Kürt halkı PKK direnişinde kendi mücadelesinin verildiğini biliyor. Bu halk ve kültür nasıl var olmuştu? Direnişle var olmuştu. Şimdi direnen kimdir? PKK’dir. Bu halk nerede yaşıyordu, nerede kendi yaşamını koruma altına alıyordu, güvenliği neresiydi? Dağlarıydı. Şimdi dağlarda gerilla vardır. Bu halkın kültürünün özünde kim var? Kadın var. PKK ideolojisinin özünde de yine kadın vardır. Arkadaşlar o kadar gerilikten bahsettiler. Ama bir de Zilan gerçekliği vardır. Halkımız ve kültürümüz içinde recme karşı bir direniş vardır. Bugün Kürt kızlarının bir ismi de Zilan’dır. Aradığımız, biraz da bulduğumuz ve geliştirip sistemini kurmak istediğimiz Kürt budur işte. Bunu yaratan Önder APO olduğu için de halk ne diyor? ‘BİJİ SEROK APO’ diyor. Toplumumuz da kendisini buna uyarlıyor. Bu hep böyle devam edecektir. Biz şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz: Kapitalizm en son egemenlikli sistem olarak, bütün çirkinlikleriyle toplum üzerinde dayatmada bulunuyor. Halk olarak bizim en büyük zayıflığımız, Rönesans ile başlayan ve Avrupa’da kapitalistleştirilen sistemin yaratımları karşısında gerçekten de her tarafından kırılıp dökülen bir halk durumuna düşürülmüş olmamızdı. PKK bu dayatmalar karşısında Kürtler için, kendilerini nasıl korumalıdırlar, nasıl kurtulmalıdırlar mücadelesi oldu.
Önderliğin son çözümleme düzeyi bu sisteme alternatif olacak kadar bu sistemle mücadele edeceğimizi de göstermiştir. Dolayısıyla bunun karşısında büyük bir direniş gücünü ortaya çıkarmıştır. Kürtler feodalizme karşı belli düzeyde direndiler. Yenilseler de direnişleri oldu. Köleciliğe karşı zaten direndiler. Birçok köleci devleti yıktılar. Oysa kapitalizm karşısında direnişsizdiler. Kürtler yeniliyorlardı. PKK’nin anlamı burada ortaya çıkıyor. Kapitalizm Kürtler içerisinde direniş dinamiklerini ortadan kaldırıyordu. PKK bu direniş dinamiklerini yarattı. Artık şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz: Nasıl köleci imparatorlukları yenen bir Kürt direnişi varsa, nasıl feodalizm karşısında kendisini ayakta tutabilen bir Kürt direnişi varsa, PKK ile kapitalizmin vahşiliği karşısında direnen bir Kürtlük de var olmuştur ve olacaktır. Ama bunun çapı, demokratlığının ölçüsü, ne kadar bizim istediğimiz gibi olacağı, ne kadar bizim ütopyalarımızda öngördüğümüz gibi olacağı, bu görüşlerimizi diğer toplumlara ne kadar yayabileceğimiz militanların pratiklerine, yani bizlere bağlıdır. Belirtildi, bizde olmayan şey kapitalist sistem karşısında direnişti. Onu da PKK yaratmıştır. Onun için dünyanın egemen sistemi, egemenler PKK’yi ‘en tehlikeli terörist örgüt’ olarak görüyorlar. Çünkü bu sisteme göre Kürtlerin olmaması gerekiyordu. Kendilerince direniş dinamiklerini de ortadan kaldırmışlardı. O direniş dinamiklerini PKK tekrardan fitilleyince, bunların tüm oyunları bozuldu. “PKK dünyanın en tehlikeli terörist örgütüdür” sözü bunun anlaşılır dille söylenmesidir. Dolayısıyla Önderlik de tüm insanlık için en tehlikeli olan egemen sistem sahiplerince ‘en tehlikeli terörist’ olacaktır. Komplo bu düşmanca gerçeğin savaşı oldu. Türk Devletinin PKK’ye, Önderliğe, bize düşmanlığını iyi anlamak gerekir. Uluslararası sistemin de bize düşmanlığını iyi anlamamız gerekir.
Önderlik Savunmalarında bunu şöyle dile getirdi: “Her şeyin alınıp satıldığı, bireycileştiği, herkesin zenginliğini birinden bir şeyler çalmak olarak ifade ettiği bir süreçte, bu bölgede kırk-elli milyonluk bir halkı yaşama tabi kılıyorsun, talepli bir halk haline getiriyorsun; bunun kendisi bile bu sistem için düşmanlık gerekçesidir; ben bunu anlamıyor değilim” dedi. Biz Türkiye Devletine diyoruz ki, karşında 15-20 milyonluk bir halk var, bu halkın haklarını tanı! Ancak bu sistem hak gasp ettikçe, hak yedikçe var oluyor. Biz bu gaspçı sisteme 15-20 milyonluk ortak yaratıyoruz. Sadece bu nokta bile düşmanlığın ne kadar köklü, ne kadar derinlikli olabileceğini gösteriyor. Bunlar çok önemli noktalardır. Aslında yaşamda konuşan dil, bu sade gerçeklerin politize edilmesi dilidir. Taktiklere dönüşen, düşmanlığın bu boyutudur.
Bizim Davamız Demokratik ve Özgür Birlik Davasıdır;
Kürt halkı özgürlük mücadelesiyle Ortadoğu dengelerinde güç olunca bazı şeyler değişti. Siyasi dengelerde dikkate alınmaya başlandı. Kürtlük yükselen değer haline geldi. Kürt filmleri, Kürtçe müzik yapılmaya başlandı. Uluslararası toplantılarda artık Kürtlerden bahsediyorlar. Sistemin mantığına göre Kürt şimdi bir şeydir, artık ‘para ediyor’. Yani satarsa bir şeyler kazanabilir! 1970’lerde kimse Kürt dostluğundan bahsedemezdi. 1988’de katliam yaşadık. O zaman katliam vardı, ama Kürt dostluğu yoktu. Biz şimdi Kürtlüğü sadece dostlarımızın değil, düşmanca da olsa düşmanın diline de yerleştirmiş durumdayız. Dün Erdoğan konuşurken, ‘Kürt vatandaşlarım’ diyordu. Bu da gösteriyor ki, PKK Kürtleri yok olmaktan çıkarıp düşmanın itiraf etmesini sağlayacak kadar güç yapmıştır. Bir noktaya kadar bu da bir zaferdir. Türk Devleti hala varlığımızı kabul etmiş etmemiş, bu bizi fazla ilgilendirmez. Ya kardeşçe yaşarız, ya da bu olmazsa savaşla birlikte kendi sistemimizi örmeye devam edeceğiz. Bu biraz daha zor olacak, acıları çok olacak; ama bir gün gelecek, kendi kültürü ve yaşam renkleriyle özgür ülkesinde yaşayan bir Kürtlük ortaya çıkacaktır. Bu mücadele içerisinde gerçekleşecek Kürtlük bütün halkları kendi öz değerleriyle buluşturacaktır. Ortadoğu Rönesans’ı da zaten budur. PKK direnişiyle ortaya çıkan ve siyasi boyutunu sürekli dile getirdiğimiz işte “Devlet Kürt kimliğini kabul etsin, varlığımızı kanunlarına geçirsin” söyleminin siyaseten bir anlamı vardır. Kültürel olarak Türk Devletinin bizi kabul edip etmemesi bugün itibariyle artık pek bir şey ifade etmiyor. Eğer on binler her gün ayaktaysa, milyonlar bu kültürle kendilerini tanımlıyorlarsa, bu mücadele giderek kökleşip derinleştirecektir. Sistem bu gerçeği görüyor, bunu engellemeye çalışıyor. Tamam, siz Kürtsünüz diyor. Ama biz Kürt sorununa kültürel kimlik sorunudur diyoruz. Onlar getirip ekonomiye ve feodal değerlere ya da sadece dile bağlıyorlar.
Demokratik bir yaşamın sadece dil üzerinden kurulamadığı, her alanda öngördüğümüz demokratik yaşamı kurmak istediğimiz, bir kişilik ortaya çıkartmaya çalıştığımız bilinmektedir. Bu konuyu daha iyi anlatmak için bir iki örnek vermek gerekecektir. Bizim üslubumuzda yurtsever denildiğinde, insanın kafasında bir insan kimliği şekilleniyor. ‘Heval’ denilince benzer bir şey oluşuyor. Biz böyle bir insan yaratmak istiyoruz. Kürtler için Kürtçe konuşmak önemlidir. Ama bütün amaçlarımızı getirip buna bağlayamayız. Zaten ‘hevallik’ ve yurtseverlik özelliği olmayan bir insanın Kürtçe konuşup konuşmaması bizim açımızdan o kadar önemli değildir. Zenginliği ve yoksulluğu da fark etmez. Önce ‘heval’ olsun. Çünkü biz yeni bir insan yaratmak istiyoruz. Şimdi sistem bunu engellemek istiyor. Dikkat edin: Türk Devletinin en çok üzerinde durduğu şeylerden biri de PKK’nin Türkiyelileşmesini engellemektir. Biz milliyetçi değiliz, bize milliyetçi diyorlar; bölücü değiliz, bize bölücü diyorlar. Devletin üniter yapısına karşı değiliz, bize devleti parçalıyor diyorlar. Kürt halkını nasıl seviyorsak, Türk halkını da öyle seviyoruz. Partimizi kuran ilk arkadaşlarımızın içinde Türk kökenli olanlar da vardır. Buna rağmen bizi Türk halkının düşmanı ilan ediyorlar. Egemen sistem bizim yeni bir kültür ve kimlik yaratmak istediğimizi gayet iyi biliyor. Bunu engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Fars da, Arap da bunu yapıyor. Devlet PKK’nin anti-propagandasını bölücülük temasına oturtmuş, ilk günden bugüne bunu yapıyor. Fakat ne Kürt halkı ne de PKK kimseyi bölmez. Bizim davamız demokratik ve özgür birlik davasıdır.
Önder APO, “Bana imkân tanınsa, üç ay içerisinde barışı sağlarım” dedi. Gerçekten de Kürt kültürünün halklara yansıyış tarzı müthiştir. Diğer okulda bir arkadaş örnek verdi: Bir Arap’la tartıştığını, Arap’ın “Kürtler çok iyi insanlardır, dostturlar. Siz neden bizden ayrılıyorsunuz? Biz birlikte yaşayalım” dediğini aktardı. Bunu söyleten Kürt kültürüdür. İşte onun için kardeşlikten bahsediyoruz. Biz bölücü olarak bir şey yapamayız, halkları birbirinden kopartarak bir sonuç alamayız. Biz halkları birbirine düşman ederek, milliyetçileştirerek mücadele edemeyiz. Toplumsal dinamiklerimiz buna kapalıdır. Bir de insani olarak bu zaten yanlış bir şeydir. PKK, Kürt kültürü içerisinde bunun güncelleştirilmiş ifadesidir. Önderlik gerçeğimiz bu kültürün en yüce değeri ve temsilcisidir. Neolitiği anlatıyoruz ya, onun güncel versiyonu PKK’dir. Böyle olduğu içinde Kürt halkı ve bölge hakları PKK etrafında toplanıyor. Biz kimseye ekmek vermiyoruz, kimse için fabrika kurmuyoruz, kimseye para vermiyoruz. Hep halktan alıyoruz. Fakat yine de halkın büyük bir bağlılığı vardır. Dışımızdakilerin anlamakta güçlük çektiği nokta budur. PKK halkın kendisidir, yaşamak isteyen özgür Kürt kişiliğidir. Bunlar birbirini tamamladığında, bir toplumun hareketlenmesi devreye giriyor. Ekonomik araçlarımız zayıf olduğu için, bu işi ideolojimizden aldığımız güçle, ağırlıkta askerlik ve siyasetle yapıyoruz. İmkânlarımız ölçüsünde ekonomimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Sanatımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Yaşamın diğer alanlarını ifade eden örgütlülüklerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bu, Kürdistan’da Kürt kültürünü yaratmada, geliştirmede ve sisteme kavuşturmada ikinci bir hamledir. Zaten Önderlik bunu yeni bir partileşme olarak tanımladı. PKK mücadelesi birinci aşamasında kötürümleşmiş, bitirilmenin eşiğine getirilmiş Kürt’ü tekrar ayağa kaldırdı. İkinci aşama ayağa kalkmış Kürt’ü yürütme aşamasıdır. Yani görmeye, duymaya ve konuşmaya başlayan Kürt toplumuna “PKK’nin yolunda yürü” demektir. Ya da bu insana “PKK’de neyi duyuyor, neyi görüyorsan onu pratikleştir” diyoruz. Kürtler olarak bu aşamadayız. PKK’nin kültürel yaratımı bu noktada ortaya çıkıyor. Bir kişilik yaratılmıştır.
Önderlik hiçbir zaman PKK’yi salt bir parti, bir gerilla ordusu, savaşan bir örgüt olarak tanımlamadı. Önderlik PKK’yi yeni yaşamın yaratıldığı karargâh olarak tanımladı. PKK Kürt ulusal birliğini demokratik temelde kurma gücüdür. PKK’de her parçadan ve yurtdışından arkadaşlarımızın bulunması bunun ifadesidir. PKK Kürtleri bitirmek isteyen sisteme karşı 21. yüzyıl özelliklerine göre direnişi geliştirme, özgürce yaşamı kurma hareketidir. Artık sorun bunun örgütünün, yani kadrosunun öncülük etmedeki gücüne bağlıdır. Bu da PKK’nin nasıl bir kültür olduğunu bilmekle gelişir. PKK nasıl bir kültürdür? PKK bir kültür hareketi olarak nasıl bir partidir? PKK hangi özellikleriyle Kürt toplumsal gerçekliğini dünyanın en dinamik halkı haline getirdi? Kapitalizmin küresel saldırılarına, bütün zorluklar ve imkânsızlıklara rağmen, nasıl direnişçi bir halk gerçekliği ortaya çıktı? Bu hangi kültür değerleriyle geliştirildi? Bütün bunların sadece dile getirilmesi biçiminde değil, bir yaşam felsefesi olarak ele alınarak pratikleştirilmesi tüm kadro ve yurtseverlerin görevidir.
PKK Yeni Bir Toplum Modelidir;
Şimdiye kadar yürüttüğümüz tartışma, biraz toplumla ilgili olan bir tartışmaydı. Biraz kendimizi tartışalım. Çünkü şimdiye kadar tartıştıklarımızın merkezinde yer alıyoruz. Bunu ne kadar biliyoruz, ne kadar pratikleştiriyoruz, ne kadar yaşıyoruz, sorumluluğunu ne kadar hissediyoruz? Yine dersimizle bağlantılı olarak, bu mücadele gerekçeleri bizde hangi düzeyde bir vicdan sorgulaması yaratıyor? Hareketin içindeyiz. Bilinçli veya bilinçsiz bir şeyler yapmaya, katılmaya çalışıyoruz. Kürdistan halkı PKK’nin ideolojik-pratik öncülüğüyle ayağa kalkmış olup kültürleşmeyi yaşamaktadır. Halkımız kendisini PKK gerçekliğiyle kurumlaştıracağını, bundan sonra da PKK ile özgürleştireceğini ispatlamıştır. Reel sosyalizmin koca bir sistem olmasına rağmen yıkıldığı, kapitalist sistemin bütün imkânlarına rağmen toplumsal sorunları çözemediği, kendisinin sorun yaratan bir sisteme dönüştüğü, birçok devletin bu küresel saldırılar karşısında kendisini koruyamayacak bir düzeye geldiği halde, Kürdistan’da tersinden bir gidişatın olduğu gözler önündedir. Çünkü halkımızın özgürleştirici dinamiklerini harekete geçiren bir parti öncülüğü ve kültürel duruş vardır. Bizim bunu anlayıp yaşamsallaştırmamız gerekiyor. PKK yeni bir toplum modelidir. Bitirilmek istenen bir yaşamın özü üzerinden tekrardan yaratıldığı bir ortamdır. Ölüme yatırılmış bir halkın tekrardan canlandırılması mücadelesidir. Bunlar bir parti olmanın da ötesinde tanımlamalar ve değerlendirmelerdir. Bunun neden böyle olması gerektiği toplumsal gerçekliğimizle bağlantılı bir durumdur. Biz yaşamın birçok alanında kendisini üreten bir halk gerçekliğinden uzak düşürülmüştük. Dikkat edilirse, Kürt halkının güçlendiği alanlarda, parti o sahayı halk öncülüğüne açıyor. PKK değerler yaratıyor, buna öncülük ediyor ve halkına veriyor. Kürt sorunu sadece siyasal bir sorun değildir.
Kürdistan sorunu sadece bir parti kurulur, biraz askeri biraz siyasi mücadele verilirse çözülecek bir sorun değildir. Bunun için de PKK işin sadece bir tarafından tutarak götürecek bir hareket olmamıştır. Bu gerçek daha ilk dönemlerde Önderlikçe görülmüştür. 3. Kongre’de yakalanan çözümleme düzeyiyle bu yaklaşım daha net görülür. Kürdistan’da herhangi bir parti, kadro ve militan gerçekliğiyle bu işin olamayacağı, partinin ve kadronun Kürdistan Devriminin koşullarına göre olması gerektiği gösterilmişti. Bu doğrultuya girildikten sonra mücadelenin geliştiğini, kurumlaştığını, toplumu daha çok etkilediğini gördük. Bu ilke özce şudur: Teori ile pratik arasındaki müthiş birlik, yani ahlak! PKK böyle bir öncü partidir. Buna rağmen örgüt içerisinde hala yaşadığımız sorunlar var. Anlatmaya çalıştığımız çekici özellikler Önderlik ve şehitler gerçeğidir, direnen halk gerçeğimizdir. Ama dersimizde değişik biçimlerde dile geldiği gibi, bizler tümüyle bu gerçekliğin içerisinde bir özne miyiz, bunu geliştiren ve buna güç veren konumda mıyız? Birçoğumuzda sanki yolunu şaşıranların gerçeği yansıyor. Önder APO, katılımlarımızı “Halkını kurtarmak isteyenlersiniz, ama kurtarılmalık durumdasınız. Siz kurtuluşçu değil, kurtarılması gerekenlersiniz” biçiminde tanımladı. PKK yüceliği karşısında bizim “cüce kişiliklerimizden” hareketle çözümlemeler geliştirdi. Hareket içerisinde dönem dönem Önderliği çok ciddi zorlamalarla yüz yüze getiren anlayışlar ortaya çıktı. Bu anlayış sahipleri gerilla savaşını tıkattılar. Koşulların çok uygun olduğu süreçlerde, bir nefes kadar yakın olan kazanma fırsatların kaçırılmasına neden oldular. Tüm bu PKK dışılıkları yaşanmış geçmiş olarak kabul edemeyiz. Çünkü PKK insanı değiştirerek mücadele veriyor. Kadrosunu da bu temelde geliştiriyor. Bu kadro Kürt toplumunun tüm özelliklerini taşıyan insanlardan oluşuyor. Birinin on yıl önce yaşadığını herhangi birimiz bugün yaşayabiliriz.
Dolayısıyla PKK mücadele tarihini iyi bilmemiz gerekir. Çünkü bu tarih, hepimiz içinde olmasak da, içinde olmaktan kaçamayacağımız bir tarihtir. Çünkü Kürt toplumunun anbean içinde yapıldığı tarihtir. Her birimizde PKK karşıtlığını ifade eden anlayışların çeşitli zeminleri, etkileri vardır. Bu zayıflıklar olduğu için de ortamımızda son yıllarda PKK’nin olmayan bir dil ve duruş, bir kültür gelişti. Bunu çok rahatlıkla belirtebiliriz. Biraz daha yaşam, üslup, katılım, pratik gibi noktaları kendi içimizde tartışabiliriz. Kısacası Önderlik gerçeği karşısında yaşadığımız bir zorlanma vardır. Nihayetinde biz bilimsel ve diyalektik bir hareketiz. Zaten PKK içerisinde hemen öyle Önderlik gerçekliği ile yaşayalım, pratikleşelim de denilmiyor. Fakat Önderlik gerçeğine karşı bir direniş yaşanıyor. Bu, kadroda olmaması gereken bir duruştur. Özellikle 2000 sonrasında gelişen durum kesinlikle PKK gerçeği ile uyuşmaz. Kadrolaşmak, şehitlerimizin kahramanlığında ortaya çıkan rotada Önderlikle doğru temelde buluşmanın mücadelesidir. Bizde zayıf olan biraz budur. Zaten toplumda aşınmayı, ahlaksızlığı, kültürsüzlüğü yaşayarak geliyoruz. Bir de partiye geldiğimizde bunları Önderlik ve kadro gerçeğine karşı bir dayatmaya dönüştürüyoruz. Böyle olunca da her ağızdan bir ses çıkıyor. İşin bir de böylesi bir bu boyutu vardır. İkincisi ise, biz kadrolar ya da kadrolaşmaya çalışanlar kültür ve ahlak noktasında halk gibi olmamamız gerektiğini bilmiyoruz. Baskıcı ve sömürücü sistemin toplum üzerinde dayatmaları vardır. Toplum ciddi zorlanmalar altında bazı aşınmalar yaşayabilir. Örneğin arkadaşların verdiği örnekler oldu. Toplumda bencillik, maddiyatçılık, sorumsuzluk, ruhsuzluk gibi olumsuzluklar vardır. Bunların toplumsal yapının geri kültürü ve ahlakı içinde anlaşılır izahatları yapılabilir. Ama kadrolar açısından her şeye bir izah getirip sorunlara gerekçeler bulup normalleştirmek olamaz. Zaten kadro her şeyiyle toplumda olduğu gibi kendi durumunu izah edemeyeceği için kadrodur. Kadrolar olarak yaratılan değerlerin korunmasından, geliştirilip kökleştirilmesinden, bu değerlere yeni değerler katmaktan sorumluyuz. Bu noktada dış ve iç saldırılar karşısında pasif kalma, direnişe yan çizme, “Diğerleri mücadele versinler, zaten örgütün başında onlar duruyor” gibi tutumlar içerisine giremeyiz.
Bir üçüncüsü de, küreselleşmeden bahsettik. Özellikle 2000’den sonra gelişen komplonun Önderlik şahsında Kürt halkına uygulamak istediği bir soykırım politikası vardır. Bu soykırım politikasının merkezinde PKK’nin otuz yıl boyunca yaratmış olduğu değerler bulunmaktadır. Yani günümüzde “Kürt bitirilecekse, öncelikle PKK’nin yaratmış olduğu yaratımların ortadan kaldırılması gerekiyor” denilmektedir. Örneğin “Biz Kürt düşmanı değiliz, PKK düşmanıyız” diyorlar. APO’suz PKK, PKK’siz Kürt yaratmak, günümüz saldırılarının temel taktiğidir. Bu saldırılar ortadayken, PKK’yi ne kadar içselleştiriyoruz, hareketi derinleştirip zenginleştirme noktasında ne kadar ısrar ediyoruz? Nasıl oluyor da bizim ortamımızdaki kimi davranışlar toplumun da gerisinde olabiliyor? Örneğin Güneybatı ve Avrupa’daki faaliyetlerimiz değerlendirilirken, halkın eskisi gibi kadrolara güvenmediği, kapısını kendilerine açmadığı, kadronun halkın gerisinde kaldığı biçiminde eleştiriler yapılmaktadır. Bunlar PKK’den uzaklaşmanın hazin sonuçlarıdır. Önderlik kendi tarzını “iğne ile kuyu kazmaya” benzetmişti. Şimdi bu kadar imkân olmasına rağmen, kadroda yaşanan zorlanmalar eskiye oranla çok daha fazladır.
CİHAN EREN 9.BÖLÜM
YORUM GÖNDER