MERHABA SANA YOLDAŞIM…
Gamzeli gülüşlerinde bir büyü var sanki adlandıramadığım, sarıyor tüm ruhları ve yıkıyor tüm yok oluşları. Ruhum senin bu yaşam soluğuna kapılıyor bir anda. Sen gülüşünü de alıp heybene hep yaşam için yürüyorsun, yokluk diye bir şey yok diyorsun adeta. Aslında ayrılık yok olmak değildir, var olmaktır diye tüm hıncınla bağırıyor gibisin her dem. Ve her ne kadar ruhun kavuşmuş olsa dahi toprakla, sakın inanmayın diyorsun bu bir kavuşamaya kapı aralayacaktır mutlaka aşka, inanca yaşama kapı aralayacaktır diyorsun varlığınla. Namludan çıkan kurşuna inat diriliyorsun yeniden ve yeniden hayat için savaşıyorsun. Düşmüyor kara betona asil ruhun, sen aşkla savaşıyorsun yiğitçe savaşıyorsun. Durmadan yığılıyor namlulardan kurşunlar kızıl kana bulamak için canları fakat her mermide bin sevda bin yaşam filizleniyor tıpkı sağanak bir yağmur gibi olan savaşın içindesin sen ve susuyor tüm sokaklar.
Vurulmuş bedeninden oluk oluk kan akıyor ve sen ruhunu yaşamın soluğuna bırakmış durmadan savaşın akışına kapılıyorsun. Sokakları bırakmıyorsun zalime ve inadına dimdik duruyorsun, mermilerin üzerine üzerine içindeki aşkla yürüyorsun. Sen yaşamla yürüyorsun namludan çıkan kurşuna doğru. Ey sevgili! Ey hakikat! Sen neye kaptırmışsın ki gönlünü böyle o kadar içten o kadar inançla ve o kadar yaşam sevinci ile nasıl oluyor da savura savura gülüyorsun. Nasıl başarıyorsun ölüm ile savaşmayı? Issız bir sokakta vuruluyorsun ve yine ruhun yeniden yaşama doğru aydınlığa doğru dağlara doğru yürüyor. Yaşam nasıl oluyor da cansız bedeninde tekrardan ruh buluyor, nasıl hakikat ile yol alıyor. Yanılıyor olamam değil mi? Sen aslında tüm zamanlarda saklısın, zira bu kadar canlı olabilir mi gülüşlerin bu kadar yakın olabilir mi varlığın bana. Sen ruhunun varlığı ile tüm ayrılık sözcüklerini bir, bir yıkıyorsun soluğunun ritmi çınlıyor kulaklarımda ve sen tam yanı başımdasın.
Tıpkı hayat gibi duruyorsun sen dipdiri ve yüreğin açmış kapılarını yaşama, yaşatmak için savaşmaya. Durmadan büyüyor sendeki yaşam aşkı büyüyor ve büyülüyor adeta tüm hiçlikleri tutuşturarak geçiyor tüm gri kentlerin sokaklarından gamzeli gülüşlerin. ‘Hadi yoldaş’ dediğinde sen tüm sessizlikler yıkılır ve umut her şeye rağmen bir daha üstün gelir bu yaman savaşta. Neredeyse veda edilecekti gri kentin harabeye dönmüş sokaklarıyla soluksuzca sessizce ve bir göçebe gibi. Fakat özgürlüğe uzanan genç bir eldi seninkisi ve öyle bir inançla bu yola koyulmuştun ki, göğsünü gererek buyursun gelsin ölüm der gibiydin adeta. Az önce sen geçtin yanı başımdan, gözlerinin içi halen ışıl ışıldı. Capcanlı tüm heybetin ile öylece birden geçip gittin ben hep buradayım der gibiydi bakışların. Aslında hiçbir zaman inanmak istemedim ben gidişlere, ölümlere çünkü ben hep onlarla senle, sizlerle yaşadım nasıl inanabilirdim ki ölüme. Ben hep sevdim aslında bizdeki ayrılıkları çünkü her şeye rağmen yine de buluşma umudunu taşıyor yüreğinde. Umut demişken, gözlerin öyle bir umut ve inançla parlıyor ki, adına yaşam dememek aşk dememek mümkün değil sanki. Bir şeyler söylemek istiyor aslında yüreğim adına, anlam diyelim biz anlama dair tüm hislerimiz. Bir hoyrat rüzgar gibi şimdi yüreğim ey yoldaş hangi ölüm korkar ki çığlık atmaktan yaşama dair atılan bir çığlıktır bizimkisi ölüm korkusu değil, ölümü alt etme çığlığıdır.
Avuçlarımda bir kuş var adeta durmadan çırpınıp duran. Tıpkı durmadan çarpan asil yüreğin gibi. Yani anlayacağın yoldaşım, unutmuyor yüreklerimiz kavganızı, aşkınızı. Ki unutsak yüreklerimiz yangın olacaktır. Aşkınızı, kavganızı unuturmuyuz ki? Yine yaşam doğdu, yine inanç yine aşk dedim ya yoldaşım ölüm ölmedi diye bizde. Bizim bir silahımız bir de yüreğimiz var. Silahları ölüm kusarak değil yüreğimizdeki yaşam aşkı ile kullanıyoruz. Yazarken yine sen ve senin gülüşün takılıyor, sanki sohbet eder gibiyim seninle. Yazarken şu anda bakışlı sohbetimiz devam ediyor seninle. Hiç elveda demedim ben kimseye, biliyorsun bizim yollarımız, patikalarımız hep merhabalara gebe. Merhaba sana yoldaşım…
(Şehit Canfeda Sason arkadaşın anısına…)
ZEYNEP ASYA
YORUM GÖNDER