ANILARA YOLCU OLMAK
”Anılar geleceği var edip anlamlaştırır.”
Başka zamanları özledim. Zamanlar içinde yaşayan mekanları özledim. Hep var olacaktır zaman ve mekanlar, içindeki renk ve sesler. Özlemdir anıları yaratan. Tabi ayrılık da hep acıları yaşatacaktır. Süre giden, gidiş ve gelişleri. Şu an hepsinden uzak yüreğimde özlem yükünü taşıyorum ama yaşamıma giren yeni mekan ve zamanlar hep eskiye bağlı yenilikler yaratıyor. Doğru bir gerçekliktir zamanın akıp gidişi ama sadece zaman mı akıp gider? Yoksa akıp giden zamanlar içindeki anılar mıdır? Aslında hepsi bir nehir gibi akıyor. Nasıl bir suyun değişikliği oluyorsa işte yaşamda hep yeniliklerin gelişiyle akışkan ve değişkendir. Anılar bizlere yeni bir gelecek yaratır. Çünkü her yeni zamanlarda anılar yeniden yeşerir ve her yeni yaşama tanıklık yapan zamanlardaki anılar unutulmaz o zaman, solunan nefesin yolculuğunu ve yoldaşlığını yapan zaman, mekan, anılar ve insan. Değişir o zaman akıntıda olan zaman ama anıların anlamı değişmez hep ilk gibi yaşatır kendisini insanda. O zaman yaşam ya bir gülümsemeyle ya bir anımsama ya da sözcüklerle anlatılmayan bir hissedilişle yaşanır.
Bir yolcunun en çok gördüğü şey sürekli değişen manzaradır. Ama yaşadıkları asla değişmez. Hele ki bu yolcu bir vatan ve bir dağ yolcusu ise yaşadıklarını asla unutmaz. Hep en yüce anlamda buluşur. En çok yolcunun unutmadığı kattettiği yolda yaşadıkları ve gördüğü mekan ile insanlardır. Ve hep anlamda buluşan anılarıdır. Geriye dönüp baktığımda anılarıyla yüreğimi okşayan ne çok insan varmış. Hepsi benden bir şey aldı, bir şey verdi. Çoğu şu anda bedenen yitip gitmişler ama sanki bir göz bakışı gibi hislerimiz en yüce derinliklerde buluşuyor. Hani yolcunun tek değişmeyeni var ya işte o anılarıdır. Ve hep özlemin en acısını yaşar. Bedenen olmasa da yarattıkları anlamlarla insana özü yaşatan ve hep yenileri yaratmasının en değişmeyen gerçekliğidir. Devrim içinde yol alınan zaman, yaşamın akışıdır. Anılar ise yarattıkları ve yaratılmak istenen anlam mücadelesinin özüdür. Anıları hep yaratılan gelecekte var olup, bedenleri toprağa düşmüş olsa da ruh ve anıları hep toprakta yeniden yeşerenlerle doğar, büyür ve olgunlaşıp anlamlaşırlar.
İnsan kendi gerçekliğini tanıyıp, özünü yaşattığı zaman daha önce hiç yaşanmayan duygular ve hisler yaşar. Bütün zorluk ve acılara rağmen anlamı sorgular ve özü yakalamak ister. Bütün bunları ilk kez bu dağlardaki yolda, yolcusu olduğum yaşamda tanıdım, öğrendim ve yaşadım. Her ne kadar acı ve sevincini kabullenmede zorluk yaşansa da gerçekle yüzleşmek kaçınılmaz bir zorunluluk oluyor. Hani! insan çok sever, hiç beklenmedik bir anda kaybeder ve kaybedişiyle her şeyin bittiğini hisseder ya! Bende başlangıçta çokça yaşandı ama anlamını sorguladıkça acı da olsa anlamlaşıyor ve anlamlaştı da. Tanıştım bütün bedenimi ve ruhumu kavuran acının en derin anlamıyla. Zaman geçtikçe ve mekan değiştikçe yolu katetdiğim geçen yolun yükü o kadar ağırlaştı ve güç de o kadar çoğaldı. ilkin birdi, sonra iki, sonra daha da çoğaldılar. Vatan özlemi kokan yüreğime kayışları şu anda geriye dönüp baktığımda anılarımı okşayan yürek köprüsünde duran yüreğimin acı kafesine ne kadar çok insan ve anılar almışım. Hepsi acı, zorluk, sevgi ve anlamın taşıyıcısı olmuşlar. Hepsi yaratılmak istenilen özgür yaşamın sembolü ve yaşanılan özgürlüğün dağ tadı olmuşlar. Güneşin doğuş ve batış kızıllığından, doruklarda ve gökyüzünde kızıl yıldızım özgürlük marşların tadı, rengi ve sesi olup tarih sayfalarına en güzel ve özlü sayfaya işlenmiştir. Geçen zamanlar ve anlar, anılarımın içindeki anlar özlem duygusunu geçen bütün zamanlarda anımsar ve hissederim. Çünkü o zaman onların anılarına anlam katıp, hislerimin içinde konuşan mantığın gerçekliğini ve en özgür iradeye ulaşıp yaşamı ve anılarını anlamlaştırabilirim. Zaten yaşam sadece bedenin işlevsiz kalmasıyla son bulmaz, bedene anlam veren ruhun kendisidir. Sonsuzluk ise o ruhun içinde his, duygu ve düşüncenin geleceğe anlamlaştırmasıdır. Onun için geçmişte de ve gelecekte de ruhumun öz mayası olacaklar. Bu gerçekliğe ulaşmak için ise devrim kızgınlığında devrimci duruş biçiminin sahibi olmak gerekir. Biçimin gerçekliği ise özün kendisini ifade eder. Özün kendisi ise anlamın kendisidir. Yılları geride bırakırken devrim içinde ne kadar çok şey yaşadım. Şu an geçmiş zamana gidiyorum. O anları gözlerimle görüyorum ve yüreğimle yaşıyorum. Bazılarını ise tarihe mal olduklarını duydum. O zaman insan aynı yol ve amaçta yaşadığında, ister birebir kendisi yaşamış olsun, isterse de farklı zaman ve mekanlarda yaşananları olsun aynıdır. Onlar geçmişte ve gelecekte ayrılmaz parçacıkların anlam ifadesidir. O zaman yaşanılan anıların acısı da ve mutluluğu da paylaşılandır.
Üç dağ vadisi ( Sîser, Kurîs Kember)
Gerçekliğe yol alırken gördüğüm her manzara bir şeyler vermiş ve almış şu küçük dünyada sığdırdığım yüreğime. Ülkemin bir yönünden, başka bir yönüne yol alıyordum. Bu sefer adresim Garzan’dı. Garzan, kendimi ölüm ve yaşam gerçekliğinde emekle, terle yaratma adresim oldu. Çünkü bir özgürlük savaşçısı olarak, ilklerin bir çoğunu ve yenisini tanıyıp, yaşayacağım mekan ve adres oldu benim için. Yani yeni bir çok şey! sevgiyi, öfkeyi, acıyı, mutluluğu, anlamın yarattığı gerçekleri Garzan’da buldum. İnsan hislerinde yaratılan hayallerin zamanla beraber mekanlarda yeşeren emeğin tadını tanıyacaktım. Zorluğun hissediliş ifadesini ve sonucun yaratacağı anlam sevincini yani hepsini bilerek yolda yaşadığımız zorluk ve yorgunluğun anlamı da bu dağlara varmamızla belirlenmişti. Güneş yükselmeye devam ettikçe belirtirler daha da netleşiyordu. İnsan yüreğinde tanımamanın yarattığı gizem daha da sabırsızlık kazanıyordu. Gizem arttıkça öğrenme sabırsızlığı daha fazlalaşıyordu. Garzan hemen yetişmek istediğim sabırsızlığın coğrafyası oldu.
Gecenin sessiz ve karanlığı kendini sıcak, hareketli ve aydınlık günün kucağına bırakmıştı. Günle beraber vadi net bir şekilde görünüyordu. Artık yüreğimden bakıyordum vadiye ve onu çepeçevre kaplayan sarp dağlarına ve sık ormanlarına. Anlamıştım artık yüreğimdeki sabırsızlığı, yüreğimde sıkışan bütün sabırsızlığı. Vadiyi öğrenme, gerçekliğiyle tarihte yaşanmış olanı ve bundan sonra yaşanacak olanı öğrenmekti. Şimdi kendi gözlerimle görüyor ve yüreğimle hissedebiliyordum anlama biçilen ifade gerçekliğini evet ben ve vadi karşı karşıya duruyorduk. Gözlerimin bakışlarına doyumsuz tablo gibi duruyordu. Sanki bir tabloya bakıyordum! Bir yolcunun görmek istediği en güzel manzara bu olmalıydı. En doğal renk ve tonlarla süslenmişti. Ama ne ben bir ressamdım ne de karşımda duran tuvale işlenmiş bir resimdi… Her şey bana çok yeni ve bir o kadar güzel geliyordu bu vadide. Yaşamın bütün anlamlılığı sanki buradaydı. Sessizce durup gözlerimin bakışları arasına aldım vadiyi! Şimdi daha net görüyordum vadiyi… Sarp kayalıkları, yemyeşil ormanları ve muhteşem görünümü… Kartalların yuvaladığı, dağ keçilerinin gezindiği kayalıklar tarihi bir kaleyi anımsatıyordu insana. Karşıdan baktığımda vadide belirgin üç yüksek dağ vardı. İlk dağ, çok sarp uçurumlardan oluşan zirvesi dik, yamaçları yemyeşil ormanlardan oluşuyordu. İkinci dağ ise çok yakınında duruyordu sanki ikisinin arasından bir tünel açılmış gibi görünüyordu. Zirvesi düz bir tepsiye benziyordu. Bir kale surları gibi girişleri vardı. Doğal kapıların dışında yol vermez uçurumlardan oluşuyordu. Onun da zirvesi ve yamaçları ormanlarla kaplıydı. Üçüncü dağ ise ikisinden biraz daha uzaktı. İkisinden daha yüksek zirvesi ve yamacının yarısı yaylaydı. Vadinin içlerine inen yamacı sık ormanlardan oluşuyordu. Vadinin derinliklerinde akan çayın çıkardığı ses sanki hep onların halaya kalkışına söylenen türkü sesini çıkartıyordu. Suya bakıldığında suyun rengi yeşildi. Bir yılan kıvrılışı gibi vadinin derinliklerini yarıp çılgınca akıyordu. Evet bu bir tablo değildi. Gerçek bir görüntü ve ben gözlerimle, yüreğimle bakıyordum. Bir adı olmalıydı ve belki bir öyküsü vardı. Tarih yaşanmıştı bu dağlarda. Aslında merak ettiğim adı değil. Bende belirlenen hisler ve burada yaşanan tarih gerçekliğe bir ad vermeliydim. Evet ben bu vadiye (üç dağ vadisi) diyeceğim. Bu dağlar Sîser, Kurîs ve Kember. Üç dağın ismi. Bakalım akıp giden zaman içinde bu vadi ne alıp, ne verecektir bana ya da ne öğretecektir. Bundan sonra yaşam bu suyun aktığı gibi akacak bu coğrafyada. Zaman akıp giderken hayat akışının içinde, zamanla beraber anılar katmerleşerek gidiyordu. Mekanı anılar sarıyordu. Her yerini ve her karesinde anlamın ifadesi yeşeriyordu geçmişten süregelenlerle. Kimi acı, kimi sevgi yaşatıyordu. Ne fark eder ki önemli olan anlamın özgür iradeyle yaratılmasıydı ya da yaratma mücadelesini amansızca vermekti. İradeyi yaratmak ve mücadele arzusu anlamla ifade bulduğunda o zaman kesinlikle ulaşılacaktır amaca ya da yaratılmak istenen sonuca.
Erken gelen bir baharda tanıdım üç dağ vadisini. Ve o erken baharda tanıdım tarihin içinde yaşanmış olup şu an hala yaşanan insanların yaşayış biçimlerini. Bahardı birçok farklılığın olduğu mevsimdi o gün. Bahar o mevsimdir ki, ölümsü kefen beyazlığındaki soğuk, sessiz karları eriyip suların coşkulu haykırışlarıyla toprağı sulayıp ve toprağa düşen tohuma can verip filizlendirmesidir. Bu mevsimdir Kawalar’dan Çağdaş Mazlumlar’ın diriliş ve direnişleridir süre gelen zamanlarda. Sevilmez mi bu mevsim. En güzel ve coşkulu duygularla sevilir. Evet yaşamımda akıp giden cümleler ve beyaz sayfaları karalayan kalemim ilklerin çoğunu o erken gelen mevsimde yaşadı ve tanıdı. Burada yaşananların bazıları unutmuş ya da uzun bir zamandı yalnızlığıyla baş başa bırakılmıştı(üç dağ vadisi). Ama anıları hiç unutulmayacak ve hep hissedilecektir. Bizlere bıraktıkları büyüyen ve olgunlaşıp güçlenen umut ve fikirleridir. Unutulmayan dağlarda dökülen kanlarının yarattığı süsleyişlerdir ve yaralarının dağlara işlenmesidir. İnsan bu vadinin tarihini öğrendiğinde o zamanlarda yaşamış olmasa da yine de hissedebiliyor sanki bir parçasıymış gibi oluyor. Oldum olalı geçmiş beni hep heyecanlandırmıştır ve sürekli hislerimin en derininde gizemli bir perde gibi sabırsızca damarlarımdaki kanın hareketliliğiyle hissetmişimdir. Onun içindir ki arayışlarımın temelini oluşturan tarih olmuştur. Zaten yaşamak istediğim anlam geçmişte yitip giden yiğitlerin geçmişi ve bizlere bu geleceği yaratan iradenin ifade bütünlüğü olmuştur.
Patika
Yolcu edilen yolda ve dönmeyenlerin yolunda baharın yarı hüzünlü coşkusuyla izlerinizin üzerinde yol alıyoruz. Onları yolcu ederken yol ve izleri kar beyazlığıyla kaplıydı. Ama bugün karlar erimiş ve toprağın kokusu karışıyor nefeslerimize. Topraktan onların kokusu karışıyor nefeslerimize ve kalp atışımızı sağlayan onların gerçekliği oluyor. İşte baharda duygu yeniden can bulur toprak kokan kokularıyla. Hepsi onların olmadığı bir zamanda oluyor ama hep toprak gerçekliği gibi olacak. İzler patikada kaybolmuş. Yol alırken patikada o zaman yaşanan bütün zorlukları ve her şeye rağmen yaşatmak istedikleri umudu hissedebiliyordum. Uzak bir seyirci gibi canlanıyordu gözlerimin önünde. Bu baharda, her baharda olan iki değişiklik vardı. Oda iki kişi daha almıştı o hep aynı görünen patikada. Patikaya renk veren Xelil ve Hebun yoldaşların gülüşleriyle görünen iki mezar taşı. Ama içinde bir yaşam, bir fikir ve yarıda kalan umutları vardı. O ölümsüz yiğitlerin anılarıydı bize bu patikada yürüme gücü veren. Merhaba Xelil ve merhaba Hebun sizleri baharın gülümseyişiyle selamlıyorum. Ve şu an hep döner diye gözlediğimiz patikada ilerliyoruz. Yüreğimizde sizin yüreğiniz ile anılarınızla ilerliyoruz. Bu sabah ayrılmaz gece dostlarına anlatacağız sizleri. Bir tebessüm belirlenir yüreğimizde ve sizleri gördüğüm yerde hoşça kal demeden tekrardan buluşmak umuduyla. Devrim yürüyüşçüleri dönmediğiniz yolda yol alıyor. Acı veren soğuk ve beyaz yolda güneş ve toprak hüküm sürüyor bu sizlersiz baharda.
Baharda can
Baharda gördüm seni
Yine baharda gittim senden
Aşkla sevdim seni
Ve devrimci duygularla
Savaşla var ettim barışımı
İnanarak aşkla ülkemde
Ve yine baharda döndüm sana
Gözlerim ve yüreğimde ülke aşkıyla döndüm yüreğine.
Dağlarda özgürlüğün kıvılcımıyla
Yüreğini yaşattım yüreğimde
Ve orada sözleştim saf, sade ve temiz duygularla
Yine de hep baharda var ettim seni.
Unutma can!
Dönüyorum sana, en son yaşanan baharda aşkla
Sevdayla, umutla, ülkeyle
Toprak kokusunun yaprak tazeliğiyle dönüyorum sana
Baharda ve yine inadına baharda
Ülkemde ilk sözleşmenin
Çoşkusuyla dönüyorum sana can
ŞEHİT BAHOZ AGIR
YORUM GÖNDER