KİMYASALLARLA KAZANILMAYA ÇALIŞILAN KİRLİ SAVAŞ
Türk devletinin 17 Nisan’da Avaşin ve Zap bölgelerine yönelik başlattığı işgal saldırıları havadan, karadan yapılan bombalamalar ve kimyasal silah kullanımı ile devam ediyor. 2 aydır süren savaşta Türk devleti 779 kez kimyasal silah ve patlayıcı kullandı. HPG ve YJA Star güçleri karşısında bir ilerleme sağlayamayan Türkiye, tüm havadan ve karadan ağır silahlar ve tekniğe rağmen sonuç alamaması üzerine uluslararası savaş suçu olarak kabul edilen kimyasal silah kullanımına başvuruyor.
KDP’nin verdiği istihbarati bilgiler çerçevesinde Avaşin ve Zap bölgesindeki savaş tünellerine kimyasal silah olarak bilinen zehirli gazlar kullanılması uluslararası kurumların ve Kürdistan hükumetinin sessiz kalmasıyla yaygın bir şekilde kullanılmaya devam ediyor.
Kimyasal gazlar tarih boyunca sürekli devletlerin savaşlarda düşmanlarına karşı kullandığı en etkili silahlardan biri olmuştur. Özellikle Savaş politikalarında sonuç alamayan işgalci Türk devleti ahlaki ve etik kuralları tanımaksızın tek seferde topluca saf dışı etmek için yıllardır Özgürlük hareketine karşı yoğun bir şekilde kimyasal silah kullanmakta.
Evet, 21.yy Ortadoğu savaşları bu biçimde şekillenmeye çalışılıyor. Çünkü hegomonik ve emperyalist güçlere karşı PKK ile başlayan bir halk direnişi yürütülmekte. Açıkça görülmektedir ki halk direnişi düzenli ordularla kırılabilecek bir güç değildir.
Kürdistan’da PKK tarafından 1984 yılında başlatılan silahlı mücadele süreçte, sistematik bir biçimde insan hakları ihlalleri yaşanmış ve insancıl hukuk ilkeleri yok sayılmıştır. Savaş dönemlerinde insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanan kitle imha silahları, yani kimyasal silah kullanımı 1990’lı yıllardan sonra yoğun bir şekilde gündeme gelmeye başladı. Fakat Türk devlet tarihine baktığımızda savaş suçlarının yoğunlukta olduğu hazırladığımız dosya ile bir kez daha ortaya koyacağız.
KİMYASAL SİLAH TANITIMI VE TARİHÇESİ
Kimyasal silahlar insan sağlığına ağır zararlar veren ya da ölümüne yol açan genellikle zararlı bileşiklerdir. Genellikle askeri amaçlarla kullanılan bu bileşikler sinir sisteminin felç olmasına (sinir gazları); geçici körlük, sağırlık, felç ya da kusmaya; deride, gözlerde ağır yanıklara ya da solunum güçlüğüne yol açar. Düşmandan saklanmak veya düşmanı şaşırtmak amacıyla kullanılan sis ve yangın bombaları ile düşmanın yerini saptamak amacıyla kullanılan kimyasal yaprak dökücüler ve ot dökücüler de kimyasal silah olarak kabul edilir.
Kimyasal gazlar; boğucu gazlar, sinir gazları, kan zehirleyici gazlar, yakıcı gazlar, kusturucu gazlar, göz yaşartıcı gazlar şeklinde katagorize edilebilir.
Bu gazlar; püskürtücü aletler veya spray-tanklarla, sıvı veya aerosol şeklinde, topçu mermileri, roket veya torpido mermileri içinde, mayınlarla, füzelerle, uçak bombalarıyla kullanılmaktadır.
Kimyasal gazlar tarih boyunca sürekli devletlerin savaşlarda düşmanlarına karşı kullandığı en etkili silahlardan biri olmuştur.
Kimyasal silah kullanımını durdurmak ve engellemek için kimi uluslararası anlaşma ve sözleşmeler yapılmıştır. İlk çok uluslu anlaşma 1899 ‘da imzalanan Lahey sözleşmesi olmasına rağmen, ilk olarak birinci dünya savaşında kullanılmıştır. 1915-1918 yılları arasında Almanlar tarafından geliştirilen zehirli gazlar, kısa bir süre sonra itilaf devletlerince de yapılıp kullanılmaya başlanmıştır.
Sonrasın da ise 1925 te Cenevre protokolüyle daha kapsamlı yasaklar getirilmiştir.
ZEHİRLİ GAZLARIN BAŞLICA ETKİLERİ
Sinir zehirleri: Solunum yada deri yoluyla vücuda geçerler.kas hareketlerini düzenleyen kolin esterazin faaliyetini durduklarından bunlarla zehirlenen kimsede burun akması ,göğüs sıkışması ,göz bebeklerinin büyümesi olayı görülür. bu gazlar tabun,sarin,soman ,vx , metilfosfafonotioik asit tir.
Hareketten alı koyanlar: Kusturucu ve göz yaşı getirici olan bu gazlar genelilkle kargaşalıkların yatıştırılması için kullanılır.
Boğucular: Bu gazlar solunum yollarında ani tahrişe yol açarlar.
Kan zehirleri: solunum yoluyla emilir.bir kan enzimi olan sitokrom oksidazın faaliyetini önlerler.Bunlar siyonejen klorür ve hidrojen siyanür
Kabarcık yapıcılar: ilk etkileri gözün etrafında kızarlık ve kabarcıklarla ortaya çıkar. kan hücrelerini etkilerler.
Yakıcı kimyasallar : sülfür mustard , azotlu mustard , lewisit , nitrojen mustrad (Hn – hardal gazları) , fosgen oksim (CX)
Akciğer tahriki yapan gazlar: Fosgen , difosgen , klorpikrin , klorin
Sistemik zehirler: Hidrojen siyanür, hidrojen sülfür
Devletler bazı güçleri tehdit gördüklerinden bu silahları üretmiştir. Tabi ki bunlarında kısıtlı üretilmesi ve toplu katliyamlarda kullanılmaması gerekir.
Yahudi Soykırımı sırasında Naziler, karbon monoksiti ve hidrojen siyanür içerikli böcek ilacı Zyklon-B’yi, imha kamplarında milyonlarca insanı öldürmek için kullanmışlardır. Devletli sistemin ortaya çıkışından sonra, devlet mefhumu büyüdükçe, gelişip kurumsallaştıkça, savaşın ahlakı da, kuralları da değişti. Hele hele modern devlet sistemi olan ulus devletlerin ortaya çıkmasından sonra hiçbir kural kaide tanınmadı. Savaşta kimyasal silah kullanmak modern devlet sistemi olarak ele alınan ulus devletler döneminde çok yoǧun görülmektedir.
Dünya devletleri arasında kimyasal silah kullanımı çok fazla yayılması üzerine, bunun önüne geçilmesi için uluslararası bir anlaşma imzalandı. Kimyasal ve biyolojik silahların yasaklanmasına yönelik hükumetler arası mütalaa, 1968’de 18 ülkenin dahil olduğu Silahsızlanma Komitesi ile başlatıldı. Oluşumun adı, çeşitli isim değişiklikleri ve düzenlemelerle 1984’te Silahsızlanma Konferansı (CD) oldu. 2 Eylül 1992’de Silahsızlanma Konferansı, Kimyasal Silahlar Konvansiyonu’nu kapsayan yıllık raporunu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sundu. Genel Kurul, 30 Kasım 1992’de Konvansiyonu onayladı. Ardından da BM Genel Sekreteri 13 Ocak 1993’de Paris’te Konvansiyonu imzaya açtı. CWC yürürlüğe girdiği 29 Nisan 1997 tarihine kadar imzaya açık kaldı.
Türkiye, 1993 yılında imzaya açılan sözleşmeye, 12 Mayıs 1997 tarihinde taraf olmuştur. Şuan 192 devlet bu anlaşmanın altına imza atmıştır.
TÜRK DEVLETİNİN ÖZGÜRLÜK HARAKETİNE KARŞI KULLANDIĞI KİMYASAL SİLAHLAR
Türkiye ve Kürdistan’da PKK tarafından 1984 yılında başlatılan silahlı mücadele süreçte, sistematik bir biçimde insan hakları ihlalleri yaşanmış ve insancıl hukuk kaideleri yok sayılmıştır. Savaş dönemlerinde insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanan kitle imha silahları, yani kimyasal silah kullanımı 1990’lı yıllardan sonra yoğun bir şekilde gündeme gelmeye başladı. 90’lı yıllarda çatışmalı sürecin yarattığı çeşitli zorluklar nedeniyle kimyasal silah kullanımı çok fazla gündeme gelmemekteydi. İlk kez 1994 yılında yaşanan bir çatışmada PKK militanlarına karşı kimyasal silah kullanıldığı yönünde iddialar ortaya atıldı. Ancak bu çatışma ve iddiaya ilişkin yeterli veri elde edilemediği belirtildi.
PKK Gerillaları, büyüyen ve konsepti her geçen zaman değişen savaşı daha çok ciddiye alıyor ve güçlerini, taktiğini, kamuflajını günümüz modern savaşa uygun hale getiriyor. Teknik ve zengin gerilla taktiklerini Önder APO’nun felsefeleriyle zenginleştiren Kürdistan Özgürlük Gerillaları Ortadoğu’nun en yenilmez gücü ve halklar için bir umud kaynağına haline gelmiş durumda.
İşgalci faşist Türk ordusuyla 50 yıllık yürüttüğü savaşında bir halkın kaderini değiştirmekle kalmayıp, NATO’nun 2.büyük ordusu sıfatını her seferinde tartışılır hale sokmuştur. Özellikle son iki yıldır işgalcilere karşı yürütülen savaş Türk Ordusunu çaresiz bırakarak, işlevsiz kıldı.
Türkiye uluslararası sözleşmelere imza atan bir devlettir. Son 40 yılda çatışmalarda zaman zaman zehirli gazlar kullanıldıǧı gündeme geldi. Özellikle 2012’de Gelîyê Teyare’de kimyasal silah kullanıldıǧı PKK tarafından kamuoyuyla paylaşılmış ve olayın incelenmesi için uluslararası kurumlara çağrılar yapılmıştı. Ancak konuya ilişkin hiçbir girişimde bulunulmadığı biliniyor.
Kürdistan’da 1984’te başlayan silahlı mücadelenin ardından Türk ordusu gerilla karşısında zorlandığı anda kimyasal silahlara başvurmuştur. Uluslararası kuruluşların sessizliğinden cesaret alan Türk ordusunun envanterinde yasaklı silahların belgeleri ve gazların kullanıldığı tespit edilen olaylar.
Türk Genelkurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 25 Şubat 1986 tarihli o genelgesinde, “Gerek duyulması halinde göz yaşartıcı ve kusmaya sebep olan bomba kullanılması” ve tünellerin “zehirli gazla doldurularak” kullanılamaz hale getirilmesi isteniyordu.
Orgeneral Necdet Öztorun imzasını taşıyan talimatın belgesi, ilk kez 2000’e Doğru dergisinin 23 Temmuz 1989 tarihli sayısında yayınlandı.
Geçen yıllar içinde Türk devleti, askeri depolarda kimyasal gaz bulundurduğunu gizleme gereği bile duymadı. 2004 yılında TRT’de Türk ordusunun “Anti terör birimi” ile ilgili yayınlanan bir belgeselde Türk askerinin göz yaşartıcı bomba kullanımını test ettiği görüldü. Görüntülerde mağaraya atılan imha edici bombanın ardından, göz yaşartıcı bomba atılıyor ve sarı dumanlar yükseliyordu.
Uzmanlar ortaya çıkan sarı dumanların kimyasal bomba olduğuna dair güçlü şüphelerini dile getirmişti. Göz yaşartıcı gazın polis tarafından göstericilere karşı kullanılmasına izin veren Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), yüksek konsantrasyonlarda ve özellikle kapalı mekanlarda öldürücü olabileceği için aynı gazın askeri koşullarda kullanılmasını kesinlikle yasaklıyor. Türk devletinin de 1997 yılından bu yana OPCW’ye taraf olmasına rağmen bu kimyasal gazları imha etmesi gerekmesi bir yana, bunları sergileyerek şov yaptı.
Örneğin; 2010 yılında, Kapstadt’taki AAD Silah Fuarında, OPCW’ye göre yasak olan Türk yapımı 120 mm kalibrelik CS bombaları sergilendi.
Aynı yıl İngiltere’deki Bradford Üniversitesi de Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun (MKEK) 120 mm kalibrelik CS bombaları ürettiğini ve uluslararası piyasada sattığını rapor etti. Ancak bu denli belge ve ispata rağmen OPCW, Türkiye’ye yönelik bir soruşturma açma gereğini duymadı.
Türk ordusunun gerilla güçlerine yönelik kimyasal silah kullandığını belgeleyen görüntüler ise ilk kez 1999 yılında kayıt altına alındı.
11 Mayıs 1999 günü Şırnak’ın Ballıkaya bölgesindeki bir şikeftte 20 PKK gerillası katledildi. Çatışma sonrası Türk ordusu tarafından çekilen ve 2011 yılında Roj TV’de yayınlanan görüntülerde şöyle deniliyordu: “Askerlerimiz şu anda zehirlenme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Ama yine de canavarca, kahramanca giriyorlar… Bir gün ara vermemize rağmen gaz hala etkisini sürdürüyor.”
O gün Türk askerlerinin operasyonunu yöneten komutan, daha sonra Genelkurmay Başkanlığı’na getirilecek olan Necdet Özel’e tekmil veriyordu. Türk ordusu, bu görüntülerin ardından o komutanın Özel olduğunu inkar etti, fakat kimyasal silahlara dair hiçbir şey söylemeyerek bunların kullanıldığını zımnen kabul etti.
Ballıkaya’daki katliamı 1999’da Alman muhalefet partisi PDS, Federal Meclisi’nin gündemine taşıdı. Çünkü katliamın ucu Almanya’ya dokunuyordu. Çatışma mahallinde toplanan bomba parçaları bir Alman televizyon muhabirine verilmişti.
Münih Üniversitesi’nin Adli Tıp’ında yapılan incelemede, bu bomba parçalarında yasaklı CS gazı izleri bulundu. Alman devlet televizyon kanalı ZDF’de yayınlanan “Kennzeichen D” programı RP707 tipi bu bombanın, Alman şirketi Buck & Depyfag tarafından üretildiği ve 1995 yılından beri Türkiye’ye satıldığı belirtildi.
2009 yılının Eylül ayında Hakkari’nin Çukurca ilçesi yakınlarında Türk ordusu ile HPG gerillaları arasında çıkan çatışmada 8 gerilla bir şikeft içerisinde katledildi. Görgü tanıkları Türk askerlerinin çatışmada gaz kullandığını belirtirken, Almanya’dan bölgeye giden bir insan hakları heyeti, cenazelerin fotoğraflarını ele geçirdi. Heyet öncelikle fotoğraf üzerinde tahribat yapılıp yapılmadığını tespit etmek için fotoğrafı incelemesi için uzmanlara verdi.
Uzmanların fotoğraflar üzerinde herhangi bir manipülasyon yapılmadığına karar vermesinin ardından Hamburg’daki Eppendorf Üniversite hastanesinde görevli pataloglar, fotoğrafları incelemeye aldı. Fotoğraflarda kimyasal madde etkisini tespit eden doktorlar, 20 Temmuz 2010 tarihli raporda şu tespitleri yaptı: “Vücudun üst kısmındaki alanda, kollarda ve yüz kısmında parşömen kâğıdı gibi kurumuş. Bu, ısıdan etkilenmenin sonuçlarını andırıyor. Termik etkilenmeye zıt düşen, yüz ve göğüs kısmındaki kılların yanmış gibi görünmemeleridir. Bu yüzden de buna sebep veren kimyevi bir maddenin etkisi dikkate alınabilir.”
22-24 Ekim 2011 tarihleri arasında Hakkari’nin Çukurca İlçesi kırsalında bulunan Kazan Vadisi’nde çıkan çatışmada ise 36 HPG gerillası şehit düştü. Gerillaların yanmış cenazeleri günlerce Malatya morgunda bekletilirken, çatışmada Türk ordusunun kimyasal kullandığına dair ciddi bilgi ve belgeler kamuoyuna yansıdı. Çatışmadan sağ kurtulan bir gerilla, patlamanın ardından meyve kokulu bir duman kokusu aldığını söylüyordu.
TÜRK DEVLETİNİN ROJAVA’DA KİMYASAL SİLAH KULLANILDIĞI BELGELENDİ
Türk devletinin güdümündeki cihatçı çetelerle Batı Kürdistan’ın (Rojava) Serêkaniyê ve Grê Spi bölgelerine yönelik gerçekleştirdiği işgal harekatında yasaklı kimyasal silahlar kullandığı belgelendi.
Faşist TC Devletinin 2019 yılında Rojava’ya yönelik işgal sırasında kullandığı yasaklı kimyasal silahların dünya üzerinde bir çok ülkede belgelendi. Kullanılan madde, yüksek derece yakıcı olan ‘’Beyaz Fosfor’’
İsviçre merkezli Wessling Araştırma Enstitüsü, Türk devletinin Rojava’ya yönelik işgal harekatında kimyasal silah kullandığını belgeledi. yasaklı beyaz fosfor kullanıldığını belgeledi. Wessling, bir HSD savaşçısından alınan yanık parçasında yüksek miktarda fosfor bulunduğunu açıkladı. Yapılan laboratuvar incelemeleri sonucu 4 sayfalık bir rapor hazırladı.
Türk devletinin kullandığı yasaklı silahlardan kaynaklı çok sayıda sivilin yaşamını yitirdiğini ve yüzlercesinin ağır bir şekilde yaralandığını dile getiren Doktor Mansouran, “Yaralılardan aldığımız bazı numuneleri Avrupa’daki yetkili laboratuvarlarda inceletmeyi başardık. İsviçre merkezli laboratuvar raporu, semptomlar ve kimyasal bombalar arasında korelasyon olduğunu doğruladı. Türk devleti ne kadar bu durumu reddetse de artık bu noktada uluslararası topluma sunabileceğimiz ikna edici delillerimiz var” dedi.
Beyaz fosfor ve diğer kimyasal içerikli bombaların sivillere karşı kullanılmasının uluslararası hukuk ve yasaları ciddi ihlali anlamına geldiğinin altını çizen Dr. Mansouran, “Başta BM, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi olmak üzere bütün yetkili kurum ve kuruluşlar bu noktada harekete geçmeli. Failler uluslararası mahkemelerde yargılanmalı” dedi.
23 Nisan 2021’de gelişmiş silah teknolojisiyle Halk Savunma Güçleri’ne (HPG) karşı başlatılan asimetrik savaşta, yüzlerce kez kimyasal silah kullanıldı. HPG, açıkladığı 6 aylık savaş bilançosunda, T.C’nin gerillaya karşı yürüttüğü savaşta 323 kez kimyasal silah kullandığını deklare etti. Şimdiye kadar kimyasal saldırılarda 33 gerilla şehit düşerken, PKK’nin “tarafsız heyetler inceleme yapsın” çağrısı ise yanıtsız kaldı.
Pençe-Kaplan-Kilit gibi adlarla yedi yıldır Güney Kürdistan Bölgesi’nde bir harekât düzenliyor. Bölgeden gelen haberlere göre son günlerde kimyasal silah kullanıldığına yönelik ciddi belirtiler, görüntüler ve iddialar var. Köylerde ve gerilla alanlarında zehirli ve kimyasal gazlar kullanıldığı hem PKK hem de sivil halk tarafından kamuoyu ile paylaşıldı. Uluslararası kurumlara olayın incelenmesi için çağrılar yapıldı. Ancak bu konuda bir tepki verilmiş değil.
ALİ KASIM
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER