ADI GİBİ ÖZGÜRLÜĞE VE DİRENİŞE SELAM OLDU
Kod Adı: Slav Amed
Adı Soyadı: Filiz Tabu
Doğum Tarihi Ve Yeri: 1984 Amed
Ana Adı: Faime
Baba Adı: Hasan
Katılım Tarihi Ve Yeri: 24 Eylül 2004 İstanbul
Şahadet Tarihi Ve Yeri: 2010 Pervari Eylemi
Sılav Amed-Filiz Tabu Yoldaşın Anısına
Slav Amed yoldaşın Botan’a çıkmadan önce söyledikleri:
“Filiz Tabu.Slav AMED. Lice1984 doğumluyum. 7 kardeşiz evin en büyük çocuğuyum. Ailemin durumu genelde orta halli yurtsever bir aile. Böyle bir ailede yetiştim. Bizde o koşullar içerisindeydik, belli bir şeye kadar arkadaşlarla beraber kaldık 93’e kadar. Şimdi onların verdiği etki vardı. Üzerimizde yarattığı etkiler vardı. Yani yetiştiğimiz yerden kaynaklı onun etkisi vardı. Aileye de arkadaşların gelip gitmesi vardı. Ailede o zemin vardı ailede teşvik ediyordu. Çocuk yaşta, küçük yaşta gördüğümüz birçok olay vardır. Ne kadar uzağa gitsek de ne kadar belli bir zaman kopukluk olsa da o etki, insanın hafızasında derin izler bırakıyor ve onlarla birlikte yaşamak zorunda kalıyoruz. Çok fazla kopukluk olmadı aslında. Belli bir süre metropoller de yaşadık ve belli bir etkisi oldu o yaşamın, o koşulları; ama onun dışında örgüt yayınlarıyla belli bir takip etme durumu yaşandı.
Aileden kaynaklı onların sürekli çalışmaya sevk etme şeyi vardı. Ondan dolayı biraz da şanslıydık aslında. Biraz da çoçuk yaşta bazı şeyler yaşamıştık, gördüğümüz bazı görüntüler vardı. Onları unutmak ya da onları göz ardı etmek biraz zor olurdu. O nedenle PKK’den koşullar anlamında uzak olsak da takip etme oluyordu. Çok fazla böyle bir şey yoktu. Aile vesilesiyle çok fazla uzakta kalmadık.
İlk dağa geldiğimde; bu benim için bambaşka bir duyguydu. Yani çocukluk hayalimdi. Uzun süredir gerilladan kopmuştuk. Ama “ben hep bir gerilla olacağım” diye çocukken bile belli bir süre gelip gitmeler oldu. Dağa olan bir özlemim vardı benim. Gerilla olmasam bile bir dağcı olurdum. Yani benim dağa karşı farklı bir şeyim vardı. Özlemim vardı. Onun dışında zaten gerillacılık kelimesi bile bana karşı çok çekici geliyordu. Ve ilk arkadaşları gördüğümde de bilmiyorum onların bir ter kokusu bile, yani o ilk gördüğüm o arkadaşların ter kokusu bile belki şimdi şehitler ama benim için çok farklıydı.
Ben ne zaman bu arkadaşlar gibi ter kokacağım? Ben ne zaman kirleneceğim? Hatta öyle olmuştu ki ben, benim gömleğim Mardin’de 1 hafta falan kaldığımda, Bagok’da benim gömleğim kirlemişti. Yakama baktım kirlenmiş. İlk defa gömleğimin yakası kirleniyor ve ben güldüm ve beni şimdi gören diyecek ki bu delimidir nedir? Gömleği kirlenmiş gülüyor. Bu farklı bir şeydi. Benim çocukluk hayalimdi. Özlemime kavuşmuştum. Arkadaşlar yönelik gerçekten büyük bir özlem vardı. Ve bu benim için çok müthiş bir şeydi. Biraz tarif edilmezdi. O ilk günü hayatta unutmuyorum. Hep sanki benim gözümde hep canlıdır. Belki de o arkadaşlardan kaynaklıdır.
Hep şunu diyoruz, sözde değil gerçekten, PKK bir değişim ve dönüşüm hareketidir. Bunu birey kendinde müthiş görüyor. Belki bunu isteyen herkes şey yapabilir. Ben de bir çok noktada kendimde değişikler gördüm. Çok kendimize göreliklerimiz vardı. İnatçı yönlerimiz vardı ya da geri yanlarımız vardı. Israr ediyorduk. PKK de insan gerçekten kendini tanıyor. Tanınmak mecburiyetine giriyor. Tanımasan olmuyor, gerçekten yaşanılmıyor. Ben bir çok noktada değişikler gördüm. Gerçekten ben çok inatçı ve çok kendime göreydim. Çok küçük şeylerde bile inatlaşıp dünya yıkılsa bile vazgeçmezdim. Ama ben gördüm ki PKK’de gerçekten yani bir de ben çok sabırsızdım. PKK’de gerçekten insanı değiştiriyor. Sabrı da yaratıyor ve yani bir çok geri yanları da aştırıyor. Kendini eğitme, bir çok noktada yetiştirme; o noktalarda kuşkusuz ben bir çok fark görüyorum. Hem kendimde hem de bir çok arkadaşta ben bunu gördüm.
Zap’ta yeni savaşçılar eğitimi gördükten sonra Gare’ye geçtim. Orada kaldık , orada daha çok örgütün verdiği bir misyon eğitimdi ve YJA-STAR’ın gücü daha çok olduğu bir alandı. O noktalarda çok fazla sabır ya da gerillalaşma noktasında, pratik boyutta eksiklikler yaşandı. Benim aslında biraz zoruma gitti. Ben daha çok gerillaya gelirken her gün bir yerdedir, bilmem nerededir, bir tepenin başındadır, eylem yapar, silahıyla ayakkabısıyla yatar. O şeyle geldim. Gittiğim alan yerleşik bir yerdi. Hani biraz zoruma da gitti. Ama kesinlikle birçok şey kazandırdı. Eğitsel anlamda birçok şeyi gördük orada. Eğitimler boyutunda sağlıklı eğitimler geçirdik. Gerçekten bizim için önemli olan ÖNDERLİĞİN savunmalarını anlamaktı. Orada bu şans elime geçti. Bu noktalarda belki birçok arkadaştan birçok alandaki arkadaşlardan kendimi şanslı görüyorum. Ama pratiksel anlamda biraz uzaklık oldu. Ben birey olarak bu noktalarda bir hazırlık düzeyi sürekli kendimde yoğunlaştırdığım için hayali de olsa hep yaşamak istedim gerçekten. Gerçek gerillacık belki birçoğumuzun yaşadığı sıkıntıydı. Umuyorum bunu gideceğimiz yerlerde gideririz.
PKK denince bir çok şey aklıma geliyor. Bir çok kutsallık ya da tarihsellik. Mevcut olan bir yaşam vardı. Bireysel yaşamı kabul edecek şeyimiz yoktu. O zaten yaratılmıştı ve bize kabul ettiriliyordu. Ama şimdi onun dışında PKK’nin yaşamında bilinçli ve kendi iradenle katılma yönünde bir alternatif görüyordu. Gerçekten çok itici geldi. İnsancıl yönü, emek boyutu bu noktalarda yeni yaşam; birçok boyutta arkadaşların kendini yeniden yaratma, insanı yeniden tanıma, onun içerisinde gerçekten kadını tanıma, bir çok boyutta insanın aklına geliyor. Yoldaşlık denilince bunun içerisinde Kemal Pir arkadaşın gerçekten ruhta hissetme denilen şey bana müthiş geliyor. Bu kelime üzerine düşündükçe bana böyle çok büyük haz veriyor, mutluluk veriyor. Bunu insan tarif edemiyor gerçekten. Uzaktan birisini hissedebilmek, hem de hiç bir şeyden karşılık beklemeden. Yani bu kelime benim için büyük bir anlam taşıyor. Onun için ben PKK’de yoldaşlığı ruhta buluyorum. Gerçekten PKK bir ruh olayıdır. Ben öyle gördüm, böyle yaşadım ve onun için herhalde bu harekete katıldık.
Ben Botan’a gideceğim. Birey olarak daha çok Dersim’i dayatma şeyi vardı. Önerimiz Dersim’eydi ama ben birey olarak ilk katıldığımda Botan üzeri katılmıştım, bu bir çok etki de yarattı. Ve savaşın ilk geliştiği yer olduğu için tarihsel bir anlamı da vardı. Bizim için çok kutsal ve tarifsiz bir şeyi var. O’nun içinde kuşkusuz bizim de yoğunlaşmalarımız içerisinde geçerken bile acaba bir gün ben burada-yeniydim-buraya gelirken nasıl bir katkı sunabilirim. Bir çok arkadaşın şehadeti oldu. Sonrasında bunların hepsi üzerimde kuşkusuz etki yaptı. Ve benimde örgütün koyduğu bir çerçeve var. O çerçevede gerçekten kendimi ikna ederek katılmak istiyorum. Böyle bir çok bireysel farklı hevesler dışında örgütün koyduğu hedefler var. Özellikle PKK 10.kongresi ÖNDERLİĞİ ÖZGÜRLEŞTİRME şiarı bizim için en önemli olandı. Bu vesileyle Önderliğe kendini daha çok yakın hissetmek ve oradan daha büyük bir mücadele vererek, en azından kendi o yükünü birazcık daha da olsa hafifletme noktasında benim de yoğunlaşmalarım var. Umarım başarırız.
Şarkı ya da şiir söylemek isterdim, çok yeteneksizim. Ben bir anımı şey yapabilirim. İlk geldiğimde ben Kürtçede zorlanıyordum. Hala zorlanıyorum. Şimdi eskisi gibi değil ama ilk geldiğimde Bagok’da bir arkadaşın ismi Dilşer’di. Ben da Dılşa diyorum ona. Şimdi ben her Dılşa dediğimde oradaki arkadaşlar gülüyorlar. Hepsi erkek arkadaşlardı. “Niye gülüyorsunuz?” dediğimde, bunlar hiç sesini çıkartmıyorlar, yeniyim çok fazla şeyde yapmak istemiyorlar. Ben yine “Dilşa” diyormuşum bunlar yine gülüyorlar. Bir gün ikişer ikişer gittiler. Ben Dilşer arkadaşla beraber kaldım. Yılanı gördü, korktu. Ben “herhalde vuracak yılanı”dedim; ama yılanı vurmadan yolunu değiştirdi. Noktaya gelince arkadaşlara dedim “Dılşa arkadaş yılanı gördü yılandan korktuğu için yolunu değiştirdi” Arkadaşlar yine çok güldüler. “Niye gülüyorsunuz?” deyince bir arkadaş, “bu arkadaşın ismi Dılşa değil Dilşerdir.”dedi. Ben, “nasıl yani, şimdi bu arkadaşın ismi aslan yüreği anlamına mı geliyor?” Bunlar da “evet” dediler. Ben “aslan yüreğiyse neden yılandan korkuyor?”diye cevap vermiştim. Şimdi bunu arkadaşlar çok gündem konusu yaptılar. Benim için böyle hafızamda kalmış, hep böyle hatırlarım, onun için bunu söyleyebilirim.”
Bir yolculukla başlar serüven. Kimi zaman ne aradığını veya yolculuğunun nerede, nasıl sonuçlanacağını binlerce soru işaretiyle irdeleyerek yol alır yolcu. Yüreğin bir yolculuğudur kendi benliğine. Bir süre geçer ki anlayıverir o zaman yolcu; aslında esas aradığı, arayışı kendi ‘ben’idir. Yıllardır arayıp da bulamadığı, bulduğunu sandığı anda yeniden yitirdiği, kendisi olmaktan çıkmış veya kendisine yabancılaşmış olan o verili lanetli ‘ben’i. ‘Ben’ini bulmak aslında kendini bulmaktır, ‘biz’i yani bir bütünü. Ve sen bu arayışın bir yolcusuydun. Sürekli çağlayan, dur-durak bilmez bir nehir.
Birçok şey yarım kalır yaşamımızda, tamamlamak, paylaşmak isteyipte zaman ve fırsat bulamadığımız birçok duygu ve düşünce. Seninle de böyle oldu. Son tartışmamızda böyle yarım kalmıştı ve sen ardından sessiz-sedasız yürümüştün Gabar’a. Çıktığın erdem yolculuğunda ‘ben’ini bir de kutsal mekânda aramak istemiştin. Aynı zamanda bu bir görev ve sorumlulukla yüklenmişti sana. Devrimci, fedai olmanın gereklerini yerine getirerek zafere göz dikmekti. Görüşmeden gidişindeki son dileğim kutsal topraklarda görüşebilmekti. ‘Ben’ini İmralı’ya köprü olarak buldun. Bize de özgürlüğün gerektiği yerde kendini feda etmek olduğunu bir kez daha hatırlatarak çağrıyı yineledin. Tıpkı “kendini bulmak ve anlayarak uygulamak” der gibi. İçerlemiştim aslında sessizce Gabar’a yürüyüşüne. “Son bir kez bir kucaklayış, bir gülümseyiş olmalıydı” diye durup durup söylenirdim. Her zaman tekrardan buluşma sözüyle, yarım kalanları tamamlama kararlılığını gösterirdik. Buluşma çok büyük oldu. Buluşan bu kez tüm özgürlük tutkuları, özlemler, yarına dair hayal edilen ne varsa. Eylemin yalnızca seni değil, özgürlüğe koşan, selama duran binlerce yüreğin varlığını anlatır anlaması gerekenlere. Asi nehirler gibi aktığın özgürlük denizine seni; sade, tertemiz ve arı yüreğin taşıdı.
Bu benimdir deyip, kimliğini tanımladığın yerde sahiplenirdin özgürlük mekânlarını. Yaşama biçtiğin anlamdaydı senin güzelliğin. Çocukluk hayallerindeki dünyanın gerçek mimarına, en büyük emekçisine her an zindan edilmeye çalışılırken dünya, mahkûm edilenler kendileri oluyordu yüreğine milyonların savaşını sığdıranın karşısında. Bu yolun yolcularına bu düşmekteydi. Söndürmek istedikleri ateşte onlar yakılmalıydı. Buydu seninde yeminin.
Coşkunluğun, asiliğin, gülüşlerin düşman için korku kapanına dönüveriyordu silahına her davrandığında… Yüreği pas tutmuş olanlar bilmezler ki, senin yüreğinde filizlenen özgürlük ateşinin yakıcılığının kaynağını. Bilinmezlikler korkutur onları ve daha bir saldırganlaşırlar. Anlamak istemezler senin nerden geldiğini, nereye gideceğini… İnsanlık bu kadar çirkinleştirilmişken senin yüreğin tertemiz bir su kadar berrak ve akışkandı. Bu akışkanlığın karşısında hangi set yıkılmazdı ki!
Kirli ellerini uzatmak isteyenler olduğunda, bir ana hassaslığında sahiplenirdin. Emek sende aşk tadındaydı. Tüm sadeliğinle döktüğün terler, “bu yaşam benimdir” diyerek kaygısız ve hesapsızcaydı.
Karşına çıkmıştı hesap soracakların ve sen öfkeni dökmenin sabırsızlığında…
Bir kez daha haykırıyordun, özgürlüğe susamışlığınla yürüyordun üzerlerine. Attığın son mermide de direnişin, eylemciliğin, cesaretin emsali oluyordun.
Nereye gitsen silinmeyen adınla damgalıyordun yaşamı ve seviyordun yoldaşlarını. Yoldaş canlısı YOLDAŞ! Ne kadar da uyuyordu adına sevginin büyüklüğü. Bir sevda seli gibi her yere, her yerde akıyordun İmralı okyanusuna.
Yaşam iddiası büyük olanlar; “bir fidanın var olma çabasında, asırlar boyunca sert rüzgârlar karşısında çınar ağacının çektiği acıları hissederek büyümeye hazırlandığını bilir ve öylece girer kavgaya. Kavganın amansızlığını yiğit yürekler kaldırabilir ancak. Yiğitlik serde oldu mu kim tutabilir ki özgürlük savaşçılarının tarihi hesaplaşmasını! Yüreklerindeki intikam ateşini kim nasıl söndürebilir.
Yüreğine Doyamadığım Yoldaşım
Dün zamanı çiviledim gökyüzüne
yüzümü geçmişe dönerek
Hayallerimde aradım seni
Bize ait ama yaşamadıklarımızı
bir bir yargıladım
Kefenin bir ucunda sen
diğer ucunda hayalin
Sen kayboluyordun kendi hayalinde
Rüzgarda nefesini hissettim
Okşarken saçlarını
Yüreğim sele uğruyordu, boğuluyordum
Rengini verdiğin bulutlardan
akan gözyaşlarında
sandal olup dalıyordun enginliğine
Uzatınca elimi uzaklaşıyordun
ve hayalin
sen olup gidiyordu
Bir ben kalıyordum yine
asılı zamanın boşluğunda
Sadece ben
Mücadele arkadaşı Gulan Serdar
Adanmanın sınırı yoktur. Her şey sende gizlidir. Anlam yüklü bir ışık tanesi yükselir yerden göğe, kaynağına dönmek ister. Yol devam eder, sınırı yoktur. Dağların ardında başka dağlar vardır. Başka sular, ovalar. Her biri bir güzelliktir, ayrı demlerdeki manzaralar…
Direnişin sınırı yoktur. Fırtınada kızıl bir gül olarak yüzüyor dalgaların ardında. Fırtına büyük gemilerin direklerini yıkıp, onları kayalara savursa da körpe gül fidesine bir şey yapamıyor. O denizin coşkusuna kapılmış dans ediyor, savaş dansı.
Gözyaşları tarihten gelen ana, tilili savuruyor göğe. Sesinde acı tütüyor bir o kadar umut yüklü. Her yok oluş varlığa kurban oluyor. Adanıyor gelecek özgür yaşama, sarılıyor körpe bedenine. Yüreği bir sevgiyi kaldıracak büyüklükte. Kucaklıyor dünya sevgilisi güzelini. Körpe bedenin, koskocaman yüreğine dokunuyor. Yıllardır göremediği kızının bedeni ananın gözyaşlarıyla yıkanıyor. Toprak kokuyor. Yağmurlardan sonra ıslanan topraklar gibi şimdi genç kızın bedeni. Bu toprağın bereketini, yaratıcılığını, kutsallığını içine çekiyor ana. İnsan eli değmemiş topraklar gibi temiz ve kutsal buluyor fidanını.
O görmeyeli epey değişmiş. O, ilk güzelliği daha bir anlam kazanmış, cılız bedeni güçlenmiş, olgunlaşmış, hatları daha bir keskinleşmiş. “Yaşam zordur” diyor anaya bu hatlar. “Yaşamın mücadele ve direnişle özgürleştiği ve anlamlı kılındığını” söylüyor. Duyuyor ana bu sesi. Kızının bedeni onunla konuşuyor. Elini saçlarına uzatıyor. Sımsıcak ve yumuşak. Ananın acılarından katılaşmış yüreğini okşuyor, bu ılıklık “kızım!” diye iç geçiriyor. “Ne kadar da bana benzemiş” Şimdi vurulan sanki kendisi. Yüreği kanıyor ananın.
Ellerine dokunuyor. Yerli yersiz çizikler var. Avuçları nasır tutmuş. Emek hele bir de özgürlük içinse dünyanın en güzel elleri oluyor. Ellerinden tutup da onu yürütmeye çalıştığı çocukluk günleri geliyor aklına. Ne kadar da hevesliydi yürümeye. Kendi başına yürümeyi öğrendiğinde kahkahalarla coşkusunu yayıyordu etrafına. Sadece O’nun değil orada toplanmış tüm kalabalığın kızıydı. Halkın kızı, tüm umutların yüklendiği gerillaydı O.
Kleşi yoldaşlık etmişti O’na. Düşman karşısında yalnız bırakmamıştı O’nu. O, silahını bırakmamıştı, silahı da O’nu düşmana teslim etmemişti. Sonunda anasına dönmüştü. Şimdi onun kollarında huzurla uyuyordu. Gözlerini o vahşi sevgisizliğe açmak istemiyordu. Görmek istemiyordu sahte, kötürümleşmiş insanlığı. Duymak istemiyordu, sahte sözcükleri. En güzel yoldaş seslerini duymuştu, kulaklarını kirletmek istemiyordu. Yine en güzel insan yüzlerini, gülen gözleri, paylaşılan ekmeği, yağmuru, bağlılığı, fedakârlığı, sonsuz sevgiyi, saygıyı görmüştü gözleri. Açar mıydı çirkinliğe, köleliğe bir daha. O, halkının acılarını yüreğinde götürmüştü. Şimdi gören, duyan ve bilen halkı onu kucaklamış, baş tacı yapmıştı kendisine.
Çok mu güçlü yürümüştü? Ağır aksak olmuştu şüphesiz bir dönem yürüyüşü. Ancak O’da anlamıştı bu kölelik tarihinin bir zorunluluk olmadığını ve kaderi olamadığını. Öylesine rest çekmişti tarihine. “Kader” denilen utanç zincirini kırmak istemişti. Aynı bu zincirle boğulmak istenmedi mi halkımız? “Kaderi” denilen o kör yalan, ihaneti yoldaş kılmadı mı direnişe? İşte O, eylemiyle bu ihanet tarihine rest çekmişti. Ve onun bugünkü torunlarına sürüklenen bedeninde parçalanan ihanetin tohumlarıydı. Kan kaybederken teşhir olan ihanetçi güruhtu. Ve O, eylemine bu amaçla gitmişti. Gitmeden önce yazdığı mektubunda ihanete karşı özgür yaşam kararlılığını ve iddiasını dillendirmişti.
Bir kadın olarak özgür yaşam arayışçılığı, savaşımı ve direnişi onun sürüklenen ve paramparça olan bedeninde dillendi, söz oldu.
Bizler O’nun eylemiyle selamını aldık. Adı gibi selam oldu özgürlüğe, direnişe, ardılı olduğu kahraman şehitlere. Özgür Ada İmralı’daki Önderliğine, halkına ve tüm gerilla yoldaşlarına sevgi, cesaret ve bağlılık yüklü bir selam oldu Slav yoldaş…
Anlamının izinde adımlarımız güçlenecek. Slav yoldaş gibi direnişçi yoldaşlarımızla onurlu ve umutluyuz. Güneşe giden yolun yolcuları olacak, karanlık her geceyi ışığımızla devirecek ve sabah şafağının kızıllığında gülümseyeceğiz güne…
ŞEHİT ROJİNDA
PAJK.ORG
YORUM GÖNDER