ÖZ SAVUNMAYLA ÖZGÜR YAŞAMI AŞKLA ÖRELİM
Tabiatın oluşumuna baktığımızda nasıl bir ahenk içinde olduğunu göreceğiz. Evren kendini oluştururken bile var olma savaşını yürütebilmek için özünde olan savunma mekanizmasını her daim devreye koymuştur. Evrenin kendini koruması bile bir öz savunma içinde olmaktadır. Şu an buzullara baktığımızda buzulların amacı dünyadaki iklim dengesini korumaktır. Yani tabiatta var olan her şeyin bir amacı olduğunu belirtebiliriz. Bu nedenle ekolojik sisteme zarar verdiğimizde tehlike çanları çalmaya başlamakta ve insanlığı uyarıyor. Buzulların erimesi, denizlerin kirlenmesi ve çevre felaketlerinin oluşması da bunun bir örneği olmaktadır. Evren adeta bas bas bağırmaktadır ve insanlığa ‘beni bitiriyorsunuz’ demektedir. ‘Benden uzaklaşarak ve kendinize yabancılaşarak bir yok olma sürecine girmiş bulunmaktasınız.’ Bu nedenle bir kez daha dönüp kendimize sormalıyız, bizler nereye kadar böyle devam edeceğiz. Varlığımızı daha ne kadar yok etmeye çalışacağız ve kendimize ne zaman dur diyeceğiz?
Tüm canlılar üç temel kaynak üzerinde kendi yaşamını tanzim ediyor. Bunların birincisi beslenme, ikincisi koruma ve üçüncüsü ise çoğalmadır. Bu üç temel ihtiyaç insanlık için bir simbiyotik ilişki içerisindedir. İnsanlık varlığını sürdürmek ve tehlikelere karşı kendini korumak için öz savunmaya ihtiyaç duymuştur. Neolitik dönemine baktığımızda bu üç temel kaynak nasıl bir ahenk içinde kendini var ettiğini görebiliriz. İnsanlığın temel taşı olan beslenme, çoğalma ve koruma ilk oluşumda var olmuştur. İnsanlığın hiçbir zaman vazgeçemeyeceği bu üç temel kaynak ilk önce içgüdülerle sağlanmıştır. Bu içgüdülerin oluşumunda öz savunma yatıyor. Kavim ve kabileler hava koşullarından kendini korumak ve doğadaki besinleri temin etmek için öz savunmaya başvurmuştur. Kavim ve kabileler çevreden gelen tehditlere karşı kendi güvenliklerini sağlamak için mücadele etmişlerdir. Kavimler ve kabileler kendi nöbetlerini tutmalarından ve ellerindeki aletleri geliştirmelerinden tutalım her zaman varlıklarını savunmak için kendi kendilerine yetinerek ve kimseye bağlı kalmadan güvenliklerini sağlamışlardır.
Öz savunma evrende bir hakikattir
Neolitik dönemde insanlar maddi ve manevi kültürlerini korumak için hep ortak akla baş vurarak öz savunma birliklerini sağlamıştır. Doğal toplumda ahlaki ve politik şekilde birlik ve beraberlik sağlanmıştır. Doğal toplumdaki insanlar gönüllü şekilde varlıklarını savunmuştur. Evrendeki her şeye baktığımızda kendi varlığını devam ettirmek için öz savunma mekanizmasına sahip olduğunu görürüz. Evrende etki ve tepki olayına bakarsak bile öz savunmayla bağlantısını kurabiliriz. Örneğin bir kediyi sıkıştırdığında hemen kendini saldırma pozisyonuna hazırlayarak var olan tehlikeye karşı hemen tepki verir. Bu da kedinin öz savunma biçimidir. Yani ne hayvanlar ne de insanlar varlıklarını sürdürmek için hiç kimseye ihtiyaç duymamışlardır, kendi kendini yıllarca doğal olarak savunmuşlardır. Bir iktidara dayanarak kendilerini savunmamışlardır. Buna benzer doğada daha farklı örneklerde verebiliriz. Bu nedenle öz savunma evrende bir hakikattir.
Önderlik öz savunma için: “Ben Gül Teorisi diyorum. Gül üzerine düşündüm. Gül, kendini korumak için diken çıkarıyor. Bir Gülün, bir bitkinin bile öz savunması vardır. Öz savunma için doğaya, tabiata bakmak bile yeterlidir. Bir Gül kadar bile kendimizi öz savunmaya hakkımız yok mudur? Öz savunma kutsaldır.” Demiştir.
Evrensel insanlık değerlerinin korunması ve bunun halkımıza da tanınması için öz savunmayı kesinlikle geliştirmemiz lazım. Bireylere ve toplumlara baktığımızda kendi tarihlerini, kültürlerini, ekonomilerini ve sosyal yapılarını sağlamasını ancak ve ancak öz savunma örgütlülüğüyle gerçekleştirebilir. Kapitalist sistem insanları ve doğayı parselleyerek hegemonluğunu mutlak sürdürmek istemektedir. Bunun için gönüllü köleleri ve kâr amaçlı olanakları yaratarak, insanları ve doğayı soykırımdan geçirmektedir. Kapitalist sistemde özellikle işsizlik oranı artırarak insanları kendine muhtaç hale getirmiştir. Oysa doğaya baktığımızda insanların yapabileceği o kadar iş var ki ama kapitalist sistem insanları o kadar tembelleştirmiştir ki ve insanların yaratıcılığını, düşünce gücünü yok ederek insanları sürü haline getirmiştir. Bu tehlikeden insanların kurtulması için eğitimle bilinçlenmesi gerekmektedir ve nasıl yaşadıklarını sorgulamaları lazım. Doğru bir sorgulama kendiyle doğru bir yaşamı da getirir.
Hegemon devletler toplumların temel yaşam hakkını sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, hukuki ve askeri çalışmalarla topyekûn gasp etmek ve ortadan kaldırmak için hareket halindedir. Buna karşı da öz savunma birliklerin oluşturulması gerekiyor. Öz savunma birlikleri topyekûn saldırı odaklarını etkisizleştirmek için sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, hukuki ve askeri çalışmalar yürütmelidir. Öz savunma birlikleri günümüze dek süren çetecilik, ajanlaştırma, fuhuş sektörü, insan ticareti, uyuşturucu ticareti vb. yani toplumun manevi değerlerini yok etmeye yol açan kurum ve kuruluşları hedeflemelidir. Öz savunma, bilinçli bir tarzda toplumsal yozlaşmayı geliştiren araç ve kurumları hedefine almalıdır.
Öz savunma, halkın öz gücünün eylemselliğidir
Öz savunma, halkın öz gücünün eylemselliğidir. Öz savunma tüm tehlikelere karşı sürekli bir örgütlülük içerisinde olması gerekiyor. Hegemon güçler bütün dünya insanlığını tehdit ettiğinden ve insanların manevi değerlerine zarar verdiğinden dolayı öz savunma kaçınılmaz bir şekilde gelişmesi gerekmektedir. Kapitalist güçler teknik ve teknoloji dediğimiz araçları kullanarak bireylere ve toplumlara iktidarcı ve köleci sistemini dayatmaktadır. Sanal medya gibi kanalları oluşturarak insan beynini uyuşturmakta ve insanlar gittikçe kendi varlıklarında uzaklaşmaktadır. Bu nedenle insanlığa saldırıda bulunan her şeye karşı bir bilincin oluşturulması şarttır. Çünkü birey toplumuyla vardır, toplumda bireylerden oluşmaktadır. Yani bilinçli ve ortak bir örgütlülük her zaman kapitalist güçlerin korkulu rüyası olmuştur. Bu nedenle öz savunma dediğimizde halkların öz gücü ve bilinci demektir.
Faşist Türk devleti, Kürdistan’ı kültürel, sosyal, hukuksal ve siyasal bir soykırımdan geçirdiğinden kaynaklı Kürtler de kendi örgütlülüklerini ve eylemselliklerini devreye koyma hakkına sahiptir.
Önderlik, “Bir soykırım tehlikesi vardır. Bunlar fırsat bulsalar bunu yapmaktan çekinmezler. Kendi varlığını korumak için öz savunma şarttır. Kürtler kendilerini korumak zorundadır. Sadece gerilla ile HPG ile sınırlı değildir, bu nedenle öz savunma diyorum. Herkes bundan sorumludur, bireyler de kendi savunmalarını kendileri sağlamalıdırlar, halk da kendi tedbirlerini almalıdır.” öz savunmanın kaçınılmaz olduğu bu cümlelerle daha iyi anlaşılmaktadır.
Kürdistan ve Kürtler varlık-yokluk mücadelesini verdiklerinden kaynaklı öz savunma birliklerini oluşturulması kaçınılmazdır. Kürdistan halkının dilini, kökünü ve tarihini inkâr eden bir faşist Türk devletiyle karşı karşıyayız. Her gün basını takip ettiğimiz de metropollerde yaşayan Kürt halkının yaşamı ırkçı kesimler tarafından tehdit altındadır. Kürtçe şarkı dinlediği için bıçaklanarak öldürülen ve Kürtçe konuştuğu için saldırılara maruz kalan gençleri düşündüğümüzde Kürt gençlerin sağlıklı bir şekilde varlıklarını sürdürebilmeleri için öz savunma mutlak bir gerçekliktir. Kürt halkının üzerindeki var olan tehditleri ortadan kaldırmak için öz savunma birliklerini oluşturmalıyız ve bu tehditlere neden olan kurumları, ırkçı kesimleri hedef almalıyız. Her türlü faşist saldırılara karşı uyanık ve örgütlü olmalıyız ve var olan tehditleri bertaraf edecek eylemler gerçekleştirmeliyiz. Yani Kürt varlığı için tehdit olan her şeye karşı Kürt halkının eylemselliklere ve direnişe geçmelidir. Kürdistan’ın dört parçasında var olan imha ve inkâr politikalarına karşı muhakkak ortak öz savunma birlikleri oluşturulmalıdır. Öz savunma güçlerin amacı Kürdistan’da demokratik inşa sürecinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Demokratik inşa için bütün eylemselliklerin örgütlemesinden ve pratikleşmesinden öz savunma güçleri sorumludur.
AKP-MHP iktidarı kadına düşman
Erkek egemen sistem kadınları sömürmekten ve katletmekten doymamaktadır. Her gün haberlerde kadınların nasıl katledildiğini görmekteyiz. Bu katledilen kadınlar analarımız, kız kardeşlerimiz, ablalarımız, teyzelerimiz, halalarımız, kızlarımız, komşularımız, gelinlerimiz ve çocuklarımız vb. bunları düşündüğümüzde bile bu sisteme karşı kadınlar öz savunmalarını geliştirmeleri lazım. Faşist Erdoğan hükümeti her zaman kadın düşmanlığını gütmüştür. Diktatör Erdoğan’ın hükümetinden bu yana kadın katliamları daha fazla artmıştır ve kadınlar kaybettirilmiştir. Hala Gülistan Doku’dan herhangi bir haber alınmamaktadır. Kadınlar üzerindeki baskıların daha kolay meriyete girmesi için diktatör Erdoğan İstanbul sözleşmesini fes ederek katillerin, tecavüzcülerin ve tacizlerin önünü açmıştır. AKP-MHP iktidarının kadına ne kadar düşman olduğu göz önündedir. İstanbul sözleşmesi kadın haklarını savunan maddeler yer almaktaydı. Böyle açık şekilde kadın düşmanlığını yapan AKP-MHP iktidarının yanında bulunan kadınlara hayret etmekteyim. Çünkü böyle açık şekilde kadına düşmanlık besleyen bir hükümeti tutmak demek kendi özünden uzaklaşmak demektir.
Kadınlar öz savunma birliklerini oluşturmalı
Yani kendine yabancılaşmak demektir. Her gün bir kadın katledilince gerçekten sizlere sormaktayım kafanızı rahat o yastığa koyabiliyor musunuz? Emine Şenyaşar’ın açısına empati kurabiliyor musunuz? AKP iktidarı, Emine Şenyaşar’ın hem oğlunu hem de eşini katletti. Bu adaletsizliği bildiğiniz halde ses çıkarmamak ve göz yumarak ne zamana kadar böyle vicdansızca yaşayabileceksiniz? Bu zulme ve baskıya karşı mutlaka kadın öz savunma birliklerin sağlanması gerekmektedir. Kadınlar tek bir kadın kurtulsun diye sokaklara dökülmelidir. Kadınlar ataerkil sisteme itaat etmemelidir. Kadınlar öz savunma birliklerini oluşturarak gelen tehditlere karşı eylemsellikler düzenlemelidir. Kadın örgütlülüğün karşısında hiçbir iktidar hiç bir güç ayakta kalamaz. Öz savunmayla kadın direnişini görkemli şekilde geliştirelim ve ataerkil sistemi parçalayalım. Öz savunmayla özgür yaşamı aşkla örelim. Özgür yaşamın öncülüğünü kadınlar bilinçli ve iradeli mücadelesini öz savunmayla yürütmelidir. Bunun için kadınlar kendini bilmeli ve gücünün farkına varmalıdır.
Devlet odaklarında mafya ve çetelerin türeyerek toplumun başına bela olduğundan dolayı öz savunma güçlerinin muhakkak oluşturulması gerekir. Öz savunmayla faşist Türk devletini ve çetelerinin otoritesini zayıflatmak gerekiyor. Bunun alternatif modeli olarak yerel otorite ve öz savunma biçimi olması gerekiyor. Bu modelle ilk örnek olarak Hilvan direnişini gösterebiliriz. O dönemde entegre edilmiş Kürt işbirlikçiliğine karşı mücadele verilmiştir. O dönemin koşullarından dolayı Hilvan direnişi gelişemedi ancak günümüzde Rojava devrimine baktığımızda öz savunma birliklerinin geliştiğini belirtebiliriz. Rojava devrimi kadın öncülüğünde gelişmiş ve bütün halkları korumak için hegemon güçlerin ordusu olan DAİŞ’e karşı savaşmış. Hakikat savaşçıları Rojava devriminde toprağını, kültürünü, onurunu ve özgürlüğünü sağlamak için gönüllü savaşarak, DAİŞ’i bertaraf ederek, tarihe fedaice ve onurluca geçmiştir. Kimseye bağlı kalmadan büyük bir öz güven ve iradeyle bu savaşı hakikat savaşçıları kazanmıştır. Rojava’da halklar var olan tehditlere karşı kendini korumak için ortak öz savunma birliklerini geliştirmiştir. Rojava devriminde sadece Kürt halkı değil, Arap halkı, Süryani halkı ve Ermeni halkı da kendi öz savunma birliklerini QSD bünyesinde ortak olarak oluşturmuştur.
Kürdistan’da hakikat savaşçısı bir öz savunma gücüdür
Hakikat savaşçıları faşist Türk devletine karşı savaşarak mücadele etmektedir. Kürdistan hakikat savaşçısı verdiği mücadele ile Kürtlerin tarihini, kültürünü ve dilini gün gün var etmeye ve meşru kılmaya çalıştı. Yani Kürdistan’da hakikat savaşçısı bir öz savunma gücüdür. Öz savunma varlığını koruma, bilinçli örgütlülüğü sağlama ve haksızlıklara karşı eylem halinde olmak demektir. Şu an Kürtler üzerindeki baskı ve zulüm her daim var olduğundan dolayı ve güvenlik şartları sağlam olmadığından dolayı hakikat savaşçıların mücadelesi kaçınılmazdır. Hakikat savaşçıları Kürt halkının ve halkların üzerindeki haksızlıklara karşı ve Kürtlerin üzerindeki inkâr-imhaya karşı oluşturulan bir öz savunma gücüdür. Önderliğimiz her gün, her an kendini yenileyerek, sistem karşısında mücadele vererek ve kendini yeniden yaratarak sisteme büyük darbeler vurmaktadır. Önderliğimiz öz savunmayla ağırlaştırmış tecritte karşı büyük direniş sergilemektedir. Önderliğimizin direnişi karşısında uluslararası hegemon devletler biçare kalmışlardır. Önderliğimizin büyük direnişi öz savunmadan kaynağını almaktadır. Öz savunma özüne dönmek, kendini korumayı bilmek ve özgürleşmek demektir. Öz savunmanın geliştiği yerde bilinçli ve örgütlü insanların var olduğu anlamına gelir.
ARJİN RUKEN
YORUM GÖNDER