SİYAJİN İLE ŞİYAR (3.BÖLÜM)
Mazlum’un Hikayesi;
Ağustos güneşi gözlerini kamaştırıyordu Mazlum’un. Başlarına gelenleri dedesi anlatmıştı. On beş yıl önce köyleri uçaklarla bombalandığında içlerinde vurulup ölenler olduğu gibi yaralananlar da olmuştu. Uçakların sesi duyulunca gizliden yaptıkları sığınaklara kaçmışlardı, ama herkes bu şansı yakalamayı başaramadı. Üç ay önce ev ihtiyaçlarını karşılamak için ilçeye giden babası bir daha dönmedi. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala da bir haber almış değildiler. Köyleri bombalanıp harabeye dönünce yollara düştüler.Kimileri ülkelerinin diğer bir parçasına giderken, onlar önceden Mersin’e yerleşmiş amcalarının yanına taşındılar.
Dedesi köyü terketmek istemiyordu. “Atalarımız burada doğup öldüler, varsın mezarımız da burada kazılsın” diyordu. Ama onun sevdiği insanlaronu bu ısrarından vazgeçirdiler. O da bunun üzerine Mersin’dekioğlunun yanına taşınmaya razı oldu. Yol uzundu, zordu ve tehlikelerle doluydu. Zaten bu topraklarda kolay olan ne vardı ki. Günlerce yürüdüler. Hastalananlar oldu. Çocukların ruh halleri bozuldu. Göç yoluna düştüklerinde Mazlum altı yaşındaydı. Ailesinin ilkerkek çocuğuydu. Kendisinden büyük iki ablası, bir de küçük kardeşi vardı. Üç ay önce babası evden ayrılmış ve bir daha da dönmemişti. Şimdi de kendileri bir bilinmeze doğru yol alıyorlardı. Ve haftalar sonra ancak amcalarının evine ulaşabildiler.
Mersin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerden biriydi. Amcaları kadar diğer tanıdıkları da yardımcı oldular. Tek eksikleri babasıydı. Kimse de nerede olduğunu bilmiyordu. Mazlum bir yıl gecikmeyle okula başladı. Buralara daha alışmış değildi. Köyleri aklından çıkmıyordu. Bombalanmış, viran olmuş evlerinin son hali zihninde silinmiyordu bir türlü. Dedesi oğluna olan sevgisinden dolayı Mazlum’un üzerine titriyordu. Mazlum ancak sekiz yıl okuyabildi. Sonra da çalışmaya başladı. Önce bir tamircide çıraklığa başladı. Sonra da bir tanıdıklarının kahvehanesinde, en sonda da annesi ve ablalarıyla bahçelere gidiyordu. Kimseye muhtaç olmadan geçiniyorlardı. Küçük kardeşide on ikisine varmıştı. “ O okusun yeter” diyordu. Mazlum en çok da babasını sorardı. Kaybedilenlerin hikâyelerini çokça dinlemişti . “Babamı da mı kaybettiler yoksa” diyordu. Kayıp yakınlarıyla bir araya geldi, anlatılan kayıp hikayeleri de babasının öldürüldüğü anlamına geliyordu. Babasının kaybedildiğine artık kuşkusu kalmadı. O günden sonra duygu dünyasında da değişimler başladı.
Bir seferinde annesi: Babanı en son tehdit edip ya bizden olursun ya da yok olursundemişlerdi. Şehre indi ve bir daha da dönmedi, demişti. Mazlum isminin nereden geldiğini biliyordu. Mahalle arkadaşlarından kimileri zindana düştüler. Onlar çıkarken Mazlum’un hikâyesini anlattılar. Mazlum halkı uğruna Newroz ateşinde çiçeklendi dediler. Mazlum adını daha çok sevdi. Babası bu ismi seçerek vermişti. Mazlum direnişti, zindanın zifiri karanlığında aydınlık bir gelecek muştulamıştı.
Mazlum da yapılan gösterilere katılıyordu artık. Gazeteler vedergileri yastığının altından eksik etmiyordu. Bir ara dergilerindağıtımını da yaptı. O giderek yüreğini büyütüyordu. Mazlum giderek yeni dünyalar keşfediyordu. Köyleri onu çekiyordu. O da oraya yüzünü döndü. Mazlum iki arkadaşıyla ömrünün baharındayken dağların yolunu tuttu. Çok geçmeden de köylerinin bulunduğu bölgeye geçti. Virane olmuş köyüne birkaç kere uğramış ve kazan bombasıyla tahrip edilen ancak inatla fışkıran pınarından su içmişti. Çoğu zaman da dürbünle bakardı doğduğu köyüne. Çocukluğu gelirdi aklına. Sonra dedesinin söylediği hikâyelere dalardı. “Hayallerinizi biz gerçekleştireceğiz” diyordu dedesiyle konuşur gibi. Bu topraklarda unutulmaya gelmeyen bir gelenek vardı.
Mazlumda unutmadı yapılan zulmü. O da bu zorbalığa karşı duranların saflarını seçti. Evden ayrılışının üzerinden bir yıl geçiyordu. O bulunduğu yerde mutluydu. Arkadaşlarından çok şey öğrendi. Olgun bir duruşu vardı. Saygınlığı hak eden bir kişiliğe sahipti. Bu coğrafya değerli olanları erkenden isterdi. Sabahtan beri operasyona çıkan askerlerle çatışıyorlardı. Akşamleyin bulundukları yeri terk ettiler. Önlerinde pusu kurulmuştu. Mazlum grubun önündeki ilk beş gerilladan biriydi. Pusuya düştüklerinde yere yığıldı. İlk ateşte vurulmuştu. Kurşun göğsüne isabet etmişti. Arkadaşları onu kendileriyle götürdüler. Sabaha doğru hayata gözlerini yumdu. O Mazlum’un Newroz ateşinde kutsanarak gidişi gibi ayrılıyordu sevdiklerinden.
Komutanlarından biri: “Böylesi anlarda sözden çok yapmak anlamlı geliyor. Bize kalan susmak değil, daha çok ideallerini gerçekleştirmektir” demişti. Tüm arkadaşları etkilenmişti Mazlum’un şahadetinden. Onu hemen gömmek istemediler. Çünkü Mazlum’u köyünde toprağa teslim etmek istiyorlardı. Bir arkadaş sohbetinde Mazlum:“Babamla sohbetler yapamadım. Düşman onu bizden erkenden aldı. Ama dedemiz bizleri yalnız bırakmadı. Onu arkadaşlar ikna ettiler, yoksa köyü bırakmazdı. Biliyorum ki o ölürse köye getirirler. Bundan dolayı ben de ölürsem köyde gömülmek isterim” demişti. Bu isteğini yerine getireceklerdi. İki gün boyunca onu yanlarında tuttular. Sonra da köylerinin mezarlığında toprağa verdiler. Mazlum’un hayatını kaybettiği günlerde, serhildan şehrine gelin giden ablası şehrin lisesinin önünde yakınlarını kaybedenlerle birlikte eyleme katılmış ve elinde babasının resmini taşıyordu. Devletin kulakları sağırdı...
NİZAR ZANA
YORUM GÖNDER