APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (50.BÖLÜM)
PKK’DE YAŞAMIN TEK ŞARTI DÜŞMANIYLA BOY ÖLÇÜŞTÜRMEDİR
En temel amacımız, aldanmadan, aldatmadan ve yapmacıksız olarak tam bir görev kişiliğinin tüm özelliklerini kazanabilmek ve bunun için gerekli eğitim savaşımını başarıyla verebilmektir. Diğer savaşlarda olduğu gibi eğitim savaşını da oldukça yanılgılı, özden yoksun ve biçime ters olarak, fazla etkili olmayan bir yansıtmayla boşa çıkararak ağır bir yetmezlik içinde geçiriyorsunuz. Halbuki yaşanan süreç çok acımasız. Özellikle benim açımdan gündem hem çok önemli hem çok zor. Buna rağmen biz gerçek bir parti militanı olmanın en büyük çabalarını sergilerken; sizin bu konuda bir öğrenme tutkusunu bile özlü geliştiremeyişiniz belki de kendinize yapabileceğiniz en ciddi saygısızlık, yetersizliktir ve büyük bir militanlaşma şansını bir kez daha kaçırmaktır. Şu çok açık: Bu mücadeleye adım atmak, ölümüne bir savaşa karar vermek ve yaşamda bir özgürlük tarzını kesinlikle esas almak demektir. Her günkü çabalarınız savaş kararlılığı kadar kişiliğinizde özgür yaşam imkanını da gerçekleştirirse, bununla kendinizi kazanabilirsiniz. Tabii bu, parti ve halk kişiliğini kazanmaktır. Ve daha da somut olarak düşmanıyla savaşmak kadar, yaşamını özgürleştirmektir. Bunun sorgulamasını kendi kendinize yapacaksınız. “Ben neyim, gelişmenin neresindeyim ve ne kadar başarılı olabilirim” sorularına cevap vereceksiniz. Yaşama bu kadar yenilgili ruh haliyle yaklaşmak, bu kadar iddiasız olmak, çaresizliğiniz ve üretken olmayışınız ortada olduğu halde bu kişilikle salınıp durmaktan nasıl utanmıyor, sıkılmıyorsunuz? Ve bu nedenlerle yaşadığınız örnekler çok feci bir kayıpla karşılaşacağınızı gösteriyor.
Halen de nasıl bu yaşama cesaret ettiğinize, yaşadığınız acı kayıplara rağmen ders çıkarmadan, korkmadan böyle rahat rahat sallanıp durduğunuza hayret ediyorum. Bu olamaz. Sizi tanıyorum, yetişme tarzınız benim yabancısı olduğum bir durum değil. Sizlerde esasında tüm temel insani değerlere bir yabancılaşma var. Yine düşmanın son derece iddiasız kıldığı bir kişiliğiniz ve onun da üstünü örten hafif, hiçbir içeriği olmayan, yalandan ibaret bir yaşam felsefesi de demeyeceğim, düşüncesizlik ve boş şeylerle avunma durumunuz söz konusu. Düşmanın sizde yarattığı düzey budur. Bu düzeyi halen korumanın ne anlamı var? Üzerinizdeki iki-üç katlı bu kiri atmadan kendinizi nasıl yaşatacaksınız? Kokuşuyorsunuz, beyninizde herhangi üretken bir düşünce yok. İradeniz herhangi bir koparıcılığa, keskinliğe sahip değil. Yaşamınız konusunda bile fazla ciddi değilsiniz. Sizin en büyük silahınız gaflet ve cehaletle yaşamda birilerinin başına bela olmak. Toplumdaki hastalıkları sadıkane bir biçimde partiye yansıtıyor, hastalıkları içimize taşıyorsunuz. Artık buna dur demeniz gerekiyor. Tabii eğitimsizlik çok ileri boyutlarda, kendinizden oldukça vazgeçirilmiş, yaşama duyarsız kılınmışsınız ve halen bu acı durumu yaşıyorsunuz. Acaba bizim aramızda bu durumunuzu aşabilecek misiniz? Aşamazsanız bu parti sizi taşıyamaz. Ben kendimi her gün ölçüp biçiyorum. Ancak sizleri bu halinizle nasıl taşıyacağımı kara kara düşünmekten kendimi alamıyorum.
Dünyanın yükünü kaldırıyorum, ama sizin bu geriliklerinizi kaldırmak pek akıl karı değil. Bu rahatlığınız, en temel değerlere karşı sıradan davranışınız nasıl gerçekleşiyor? Bir önemli görevin üzerine gidiş tarzınız nasıl bu kadar yanlışlıklarla dolu ve iddiasız olabiliyor? Hedefiniz ne, nereye varmak istiyorsunuz? İnsan kendini nasıl bu kadar muğlak bırakabilir? Bu kadar zavallılığı nasıl bir karakter haline getirmişsiniz? Bu soruları kendinize sorun ve kendinizi tanımlayın. Sizi kim alacak, kime yarayacaksınız? Kendinize ne kadar yararlı olabileceksiniz? Ve böyle oldukça, bu değerlerin üzerinde nasıl söz sahibi olacaksınız? Bunlar çok önemli. Hele bir kadro için mutlak halledilmesi gereken bir kişilik sorunu. Sizler yıllardan beri böyle alıştırılmışsınız, ancak bunlar kötü alışkanlıklardır. Ben bütün bu yaptıklarıma rağmen halen kendimi tam beğenemiyorum. Daha etkili olabilmek için kendimi zar ağlatıyorum. Bu yaşıma ve bütün zorluklara rağmen keskinleştirme savaşım daha da müthiş. Kişiliğin onuru budur. Fazla etkili olamadığınız, başaramadığınız ortadayken, kendinizi nasıl kabulleniyorsunuz, hayretler içindeyim. Örgüt üzerinde durmak, önünüzde bir iş varsa onun üzerinde durmak sizin için bir çare olabilir. Böyle yarım yamalak duruş şekli, tam bir kendine işkence etme tarzıdır. Hiç olmazsa “yapamıyorum” deyin. Bir konuyu yeterince anlamadan, hakkında yapılması gerekeni kesinleştirmeden durulur mu? Şimdi sizin durumunuz budur. Bu durumunuzun kararsızlıkla da izahı mümkün değildir. İşte son olarak saflarımızda ortaya çıkan, anlaşılması ve inanılması çok güç olan bu durumlara, kişiliklere baktığınızda onlarda, o aynada kendinizi görebilirsiniz.
Örneğin bu son kurbağa kişiliğini (Zeki) değerlendirdiğimizde, tam bir ucube olduğu ortaya çıkıyor. Eminim ki, şimdi sorgulamada siyasi görüşmeye yattığını sanıyor. Ancak milyonda bir bile şansı yok. Orada büyük adam olduğunu sanıyor; siyasi bir anlayışla bazı işleri çevirmek istediğine dair kendini kandırarak mezara kadar taşıyacak. Çılgınlık, gaflet ve düşkünlük burada. İşin acı tarafı şu ki, bu aynada kendinizi de görmeniz gerekir. “Ben politikada neyim, nasıl ayakta duruyorum” sorularını kendinize sorarak durumunuzu tespit etmeniz zor değil. Bir yandan kendinde bir güç olduğunu sanıyor, ama düşman kavramına bile açıklık getirmiş değil. Aslında bilmiyor da değil, kişiliği öyle şekillenmiş. Tabii burada sizin de çok dikkat etmeniz gereken bir özelliğimiz var: Biz bu tür kişilikleri düşmanla çatıştırırız. Orada iki düşman birbiriyle çatışıyor ve çok korkunç bir güç dengesizliği içinde onlara korkunç bir sonla noktalanacak bir rezaleti, bir sefaleti yaşatacağız. Bizim yöntemimizde bu var. Sağ kalsa da en çirkinidir, vahşice gitse de en kötüsüdür. İki ucu pislik değnek ve içinden çıkılamaz bir durum. Bu örnekten kendi duruşunuzla yaşamanın, direnmenin ve düşmanla mücadelenin başarılı olamayacağı biçiminde bir sonuca varmanız gerekir. Bu tarzınızla politikacılık da yapsanız olmuyor, gerillacılık da. Olmadığı çok açık olarak ortaya çıktı. Bunu ben icat etmedim, ben sadece açığa çıkardım. Bir oyunu, bir kiri, bir balonu ortaya çıkardım. Bunun neresinde olduğunuzu tespit etmek durumundasınız. Hiç olmazsa yaşanılacaksa da bir anlamı olsun, ölünecekse de. Bu olmadan çok tehlikelisiniz. Ondan sonra vahim bir sona giderseniz size aşağılık, alçak diyeceğiz, belki söyleyecek bir kelime bile bulmayacağız.
Çünkü bu tablo karşısında insanın düşünmemesi, düşünüp de silkinmemesi büyük bir gariplik, büyük bir düşkünlüktür. Kim size böyle gerillacılık yapın dedi. Kim size böyle politika yapın, böyle yaşayın veya bu halinizle kendinizi bir şey sanın dedi. Kim size böyle komutanlık yapın dedi. Ben söylemedim. Kendi kendinize “işte böyle komutan olunur, böyle politika yapılır, böyle örgüt tanınmaz, işte partiyle böyle oynanılır”, sözümona “böyle yaşanılır” dediniz. İşte sonuç bu, gel de işin içinden çık. Böyle yüzlercesi daha var. Yarın öbür gün çoğunuzun başına da aynı şey gelebilir. Bu, yerinde olmayan ölümler için de geçerlidir. Kim size böyle ölün diyor? Kendiniz uyduruyorsunuz. Ve bir de bir şey yapmadan sözümona şu anda gerilla içinde veya parti adına “yaşıyor”, “mücadele” ediyorlar. Kim size böyle mücadele edilebilir diyor? Cahillik, gaflet, bir türlü terbiye edilmemiş davranışlar ve bir de fazla gelişmemiş bir beyniniz var. Sonuç, hiçbir halkın başına gelmedik, yine hiçbir kişinin başına kolay kolay gelmeyecek olaylar ve Kürt tarihindeki sonu kötü olan durumlar. Yeniden doğuş, anadan doğmaktan daha çarpıcı bir biçimde yaşama doğuşu gerektirir. Bu olmazsa, haliniz ortada. En büyük silahınız, “ben ağlarım”, biraz üzerinize gittiğimde de “duygularım var” oluyor. Artık gerçeklere göre hareket etmeniz gerekir. Sizin bu söylemlerinizin askerlikle, siyasetle ne ilişkisi var. Peki, bu kadar gafletle askerlik ve devrim gibi büyük bir gerçekçilikle yürütülen bir alana siz nasıl girebilirsiniz? İşte gerisi beni Allah yerine koymanız oluyor. Böyle duygulara, bu yalanlara, bu körlüklere neden sığınıyorsunuz? Onun yerine kendi kişiliğinize, saygınlığınıza ve bilinç denilen olaya sığının. Varsa saygıdeğer bazı duygularınız, onlara anlam verin ve bu rezaleti, bu zavallılığı üzerinizden atın. İnsan halinize bakınca üzülüyor, bunlara ne oldu, başına neler gelmiş demekten kendini alamıyor.
Devrimci militan hiç böyle olur mu? Devrimci militan böyle ölür mü? Ben de halen çok az olanaklarla yürüyorum. Ne kolay ölüm var, ne de kolay yaşam. Sırat köprüsünde bir yürüyüş gerekiyor ve bu da anlamlıdır. Hiç olmazsa halen düşmanı uğraştırıyor ve bir yaşam imkanını yaratıyoruz. Şimdi siz bundan da oldukça ters sonuçlar çıkarıyorsunuz. Tabii burada derin bir iddiasızlık ve belki de farkında olmadığınız, ama çoktan kötü yenilmiş bir kişilik var. Bu yenilmiş kişilikle nasıl yaşayabiliyorsunuz? Yenilmiş kişilik şudur: Bir tartışmaya doğru giremez, bir kararı doğru veremez, bir örgüt yönetimini doğru sahiplenemez, bir yanlışlığın üzerine gidemez ve mutlak yapılması gereken bir işi göremez. Dikkat edin, sizin de örgüt içindeki duruşunuzun toplamı bu noksanlıklardan, yetersizliklerden ibarettir. Ondan sonra da ucuz duygulara sığınıyorsunuz. Böyle olmuyor. Her türlü şeyi yapabilecek en aşağılık kişilikler var, insan bazılarından korkuyor. İşte teslim olmuş, itirafçı olmuş ve hainlik yapıyor. Herhalde dürüst insanlarsınız ve bunlara karşı sizin de öfkeniz var. O zaman öfkenizin hakkını verin. Öfkenize göre yapmanız gereken işin bilincini ve gücünü ortaya çıkarın. Bu işler başka türlü olmaz. Bütün bunları şunun için söylüyorum: Madem saflarımıza geldiniz, o halde bu işi esastan öğrenin. Sizin zorluklarınız benimkinden fazla değildir. Ben, kendime tanımadığım öğrenme imkanlarını size veriyorum. Gençsiniz, bu genç yaşta hepinizden enerji fışkırır. Bu donukluk, bu kuru kişilik nedir? Bu özellikleri kötü yetiştiğiniz lümpen, serseri ve hiçbir yüce değerin aşılanmadığı ortamlardan aldınız. Bunu üzerinizden atın. Sülaleniz güçlü olsaydı, imhacı güce karşı bu kadar aşağılık bir tutum içinde olmazdı. Demek ki geldiğiniz kurumlardan nefret edeceksiniz.
Çünkü size hiçbir sağlam değer aşılamamışlardır. Bununla kişileri, ana-babalarınızı kastetmiyorum, onlar da birer çaresizdirler. Bu kuruma, bu kurumun öldürücü geleneğine; yani sizi uyuşturan, kurutan ve sizi en temel değerler karşısında çaresiz bırakan ne varsa ona karşı durun. Bu çok açık. Ancak halen oralı bile olmuyorsunuz. Ve burada kendime de öfke duyuyorum, halen neden bu kişilerle yürüyorum diyorum. Kendimi zor tutuyorum, böyle kişiler benim arkadaşım olamaz, diyorum. Kendimi nasıl savunacağım konusunda öfkemi zor tutuyorum. Sizlere şundan dolayı sabrettim; çünkü düşman sizinle oynuyor, ama bunun farkında değilsiniz. Oynaşmaktan başka elinden bir şey gelmeyen hafif kızlar vardır, durumunuz siyasi anlamda onlara benziyor. Ancak kişiliğiniz buna dörtdörtlük zemin sunuyor. Ondan sonra da kabadayılık temelinde adam olmayı taslıyorsunuz. Adam olmanın ölçütü, bir işe sağlam anlam vermek, kolay yenilmeden, kolay ölmeden bir yerlerden bir yerlere ilerlemektir. Bu olmadan hangi namustan, onurdan bahsedebilirsiniz? Doğru iki söz söyleyemiyorsunuz, işiniz gücünüz benim bile kafamı karıştırmak; bu ölü halinizle, kurutuculuğunuzla ve doyurucu olmayan yaklaşımlarınızla benimle oynamak. Üzerinize gittiğimizde ise, zavallı durumlara düşülüyor veya en tehlikelisi de ya “Allah‟sın” ya da “en büyük despotsun” deniliyor. Kişilikleriniz hep aynı iki kelimeyi söyler: Allah‟a bağlanır gibi bağlanmak, ancak umduğunu bulamayınca da beni en büyük “despot” yerine koymak. Neden insanca yaklaşamıyorsunuz? Neden bir emek savaşçısı olarak, bir emek ve değer paylaşanı olarak, anlayışla ve belli ölçülerle birlikte iş yapmak isteyen bir kişi olarak bu işlere gelmiyorsunuz? Çünkü siz yaramazsınız.
Çünkü siz sosyalist emeğin ne olduğunu ve onunla nasıl birleşileceğini bilmiyorsunuz, buna kapalısınız. Yani ya birileri sizi feodalce, kapitalistçe sömürecek ya siz birisine öyle yapacaksınız. Sizin kültürünüzün kökeninde bu var. Komutanlığınız da öyledir. Kimin despot ve kimin tanrıya yalvarmacı olduğu ortaya çıkıyor. Neden emekle bir şeyler yaratamıyor, hatta neden kendi emeğinize sahip çıkamıyorsunuz? Örneğin yirmi yıldır parti adı altında bütün gençliğini sözde harcamış, ama bakıyorsunuz ki, iki günde kaçıyor veya kendini yere atıyor. Bu işe on-yirmi yılınızı vermediniz mi, nasıl oluyor da kendinizden bir günde kaçıyorsunuz? Bunda dehşet verici bir yan var. Kendisine müthiş saygısızlık var. Bu yıllar senin yıllarındı, bu can senin canındı. Sen kendi beyninle, yüreğinle yürüdün. İşte burada bir ucubelik var. Bu adam kendini tanıyamamış, kendisinden kaçıyor. Bu büyük bir trajedi, büyük bir çılgınlık değil mi? Ve bu kişiliklere biz ne diyeceğiz? İnsan kendisinden neden bu kadar kaçsın? Neden kendisinden böyle nefret etsin, kendine bu kadar düşmanlık yapsın? Unutmayın ki, bunların içindesiniz. Demek ki, bu noktada büyük bir yanılgı olduğunu görecek ve “saygısızlık var, düzelmem gerekiyor” diyeceksiniz. Bir defa bu ağlama sanatını terk edeceksiniz. Ağlama, işte sizin bu davranış tarzlarınızdır. Ağlama yalnız gözyaşlarından ibaret değildir, o sadece gözlerden dökülür. Bir de dilden dökülen, yüzden okunan, beyinden ve bütün o davranışlarınızdan dökülen ağlamalar var. Gözyaşıyla ağlama o kadar tehlikeli değildir.
Bir işe hakkını verememeniz, sağlam bir duruşa hakim olamayışınız ağlamadır. Net bir karar gücüne sahip olamayışınız sızlanmadır. Sizi kandırmışlar; adam diye, erkek diye isim takmışlar o kadar. Ama içeriğinde hiçbir şey yok. Bu yüzden ben bunu en erken yaşımda fark ettim. Ve hiçbir zaman bu kişiliği beğenmedim, ondan kaçtım. Halen de öyleyim. Çok tehlikeli bir kişilik olma gerçeğiniz söz konusu. Bu gerçeğe kuşkuyla ve endişeyle baka baka kendimi yeniden yapılandırmaya çalıştım. Ben olsam bu kişiliği tokmağın altına alır günde kırk defa döver, adam ederim. Yoksa bu kişiliği taşımam. Kendi halinize üzüleceğinize, kendinizi adam edin. Siz bir ajan değil, gerçekten “ben bu işe varım” diyerek ortaya atılan kişilersiniz. Bir ajan olsaydınız art niyetlidir, onun için kendisini saklıyor derdim. Ama durumunuz o kadar kötü ki, bir ajandan daha tehlikeli durumdasınız. Bu açıdan da yaşam hakkını kullanamazsınız. Bu halinizle hiçbir yaşam hakkını kullanamayacağınız PKK‟de gerçeğin özüdür. PKK olayında yaşamın tek şartı, bu anlamda düşmanıyla boy ölçüştürme şartıdır. Dikkat edin, ben savaşırım ve ölürüm şartı değildir, sıradan bir mücadele veririm ve yaşarım şartı da değildir, boy ölçüşürüm ve yenebilirim şartıdır. Bu şarta ulaşamazsanız, ciddiye alınmanız da mümkün olamaz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER