APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (2. BÖLÜM)
BAŞARI YOLUNA GİREN PARTİ MİLİTANLIĞI KESİN ZAFERİ KAZANIR
Önderlik gerçeği, PKK‟de halen büyük belirleyiciliğini sürdürüyor. Ben kendim bunu temsil ediyorum ve sizleri bu halinizle PKK büyüklüğüne, PKK‟nin itibarına asla ortak ettirmem. Nitekim ettirmiyorum da. Yalnız kendimi değil, PKK‟yi de savunuyorum, PKK‟nin de savunulacak bazı değerleri vardır. Bu halinizle bu halkı da size karşı savunacağım, çünkü bu halk artık PKK‟yi izliyor, PKK halkındır. Yetmeyen adamın, yönetemeyecek adamın bu halkın üzerinde yeri olamaz. Bu kişi ne PKK‟nin kitlesini yönetebilir, ne PKK‟nin halkını, ne de ulusunu. Bunun için de düşünce gücünü, politik terbiye gücünü ve onun somut ifadesi olarak yönetebilme gücünü göstereceksiniz. Saflığa, mütevazılığa vurarak “bakın, ben ne kadar halim-selim, ne kadar saçı-başı ağırmış bir kişiyim, ne kadar adım-ünüm var” veya “bazı işlerde ne kadar etkiliyim” demekle hiç kimse PKK‟de ne merkez olur, ne de yönetim. PKK‟nin yönetim ustalığı, PKK‟de merkez olmak çok büyük bir öneme haizdir. Eskiden “evliyalaşma, kırk yıllık çile doldurma” derlerdi, işte öyle bir çabayı gerektirir. PKK‟nin büyük yönetim ustalığı, özellikle çalışma tarzı hitabıyla cansızı bile harekete geçirir. Bunu göstermediniz mi, hiç kimse sizi PKK‟de yönetim olarak, komutan olarak kabul edemez. Aklınızı başınıza toplayın. Şimdiye kadar bir-iki delilik yaptınız, akla-hayale gelmeyecek dayatmalarda bulundunuz, ama yarın bunun da hesabı sorulur.
Eğer aklınız başınızda ise, hiçbir şeyin PKK‟de karşılıksız bırakılamayacağını bilmeniz gerekiyor. Kaldı ki, devrimin kendisi de hesabını sorar. Çünkü devrimin doğasında kendisi ve onunla çarpışanların savaşı ya lehte, ya aleyhte sonuçlanır. Her devrim böyledir. Bir devrime yanılgılı katılanlar, er veya geç acımasız bir sonla bunu öderler. Bu devrimin doğasıdır ve benim olup olmamamla da ilgili değildir. Örneğin, ben şöyle veya böyle ortadan kalktım diyelim, bu anlayışlarla başınıza gelebilecek olan nedir? Dürüst olan bazı yönleriniz var, aynı zamanda bazı kurnazlar, bazı hırsızlar, bazı kariyeristler, bazı zavallılar var, bütün bunlar birbirine girer. Böyle olursa da önce bol bol parçalanma olur, ardından bazıları uzlaşır, bazıları da birbirine girişir. Kariyerist olan çok imkanı etkisi altına alır; köle olan, zavallı olan da çok kolay saf dışı bırakılır. Kadın eski kadın, ağa eski ağa, Kürt eski Kürt olarak biter ve sonuçta hepsi kaybeder. Şu andaki merkezi yönetim düzeyiniz bunu kaçınılmaz kılıyor. Düşman da zaten “Bu bir kişinin savaşıdır, o kişi gitse diğerleri çantada keklik” diyor. Çünkü siz merkezileşmeyi, yönetim kadrosu olmayı fazla beceremiyorsunuz. Yaptığınız akıl almaz hatalar, yetmezlikler düşmana umut veriyor. Hazır ekmeğinizi bile elinizden alıyorlar, hazır paranızı, sıradan bir köylü gelip götürüyor. Böyle yüzlerce örnek var. Neden biraz vicdana gelmeyecek, gerçekleri görmeyeceksiniz? Peki, durum bu iken yaşamınızın garantisi nedir? Şunu diyeceksiniz; “biz yaşamdan çoktan vazgeçmişiz, sen istediğin kadar söyle, biz biraz hatır için seninle yürümeye evet diyoruz, ama aslında biz her şeyi bırakmışız.” Bu da gerçeğinizin bir yanı, sizin öyle fazla yüksek iddialarınızın olmadığını biliyorum. Ve bu son zamanlardaki sürüklenmeniz de, “acaba elimize bir şey düşer mi” sorusu temelindedir. İşte erken iktidar hastalığı budur.
Bazı PKK kariyerleri var. PKK biraz devletleşmeye doğru gidiyor. Siz ise “acaba bize de bir yer düşer mi” diyerek sürükleniyorsunuz, yoksa devrimin özüne anlam vererek, çalışmalara yüklenerek yürümüyorsunuz. Çoğunuzun durumu böyle. Bazıları da feodal namus anlayışı gereği, “ben kopamam, çünkü şehit yakınım vardır, bir Önderlik var, ona söz verdik” diyor ve bu yüzden sürükleniyor. Bir söz vermiş, bu onun için bir feodal namus sözüdür ve sonuna kadar gider. Bazıları işin farkında değil, düpedüz sürü gibi sürükleniyor. Çoban giderse onları da kurt kapar. Onlar da bunu bekliyorlar. Fakat bunların hepsi yanlış ve PKK militanlığına yakışmaz. Peki bütün bunlar nasıl önlenir; yüksek düşünce gücü ve bunun karakteri, özellikle yönetim sanatında yetkinleşmeyi ister. Bunun başka yolu yoktur, başka çaresi de bulunmamıştır. Benim en etkin yönüm, iyi bir yönetici olmamdır. Yönetim hassasiyetleri bende çok gelişkindir. Çok dinamik bir yöneticiyim. Beni etkili yapan; en sıradan bir ihtiyacı bile gidermem ve her işle uğraşmamdır. Ben sizin gibi silah kullanamıyor, sizin gibi komutanlık yapamıyorum. İşleri yönetme, benim için tutku düzeyindedir. İlişkilere, insanlara yetişmek, onlara yön vermek, onları yola koymak benim için her şeydir. Sizin için ise ilişkiler, günlük örgüt ve yönetim işleri fazla değer vermediğiniz işlerdir. Halbuki en hassas olacağınız işler yönetim işleridir. Yönetim işleri; işlerimize, görevlerimize hakim olmak, onları korumak, geliştirmek, kolay kaybetmemek ve savaştırmaktır. Şu anda bize en çok gerekli olan bunlardır. Tam da bu noktada “yönetim işleriyle biz ilgilenmeyiz” diyorlar. Bir köşeye çekilip sigaralarını tüttürürler. Halbuki biraz ilgiyle baksalar, orada altın gibi bir iş var, ancak bunları görmez, anlamazlar. Bir sigaraya alışmış, yarım saat sigarasını kes, isyan eder. “Zindanda bile yıllarca direnen, sigaraya boyun eğiyor” diyorlardı. Yıllarca o kadar direniyorsun, ancak bir sigaraya nasıl teslim oluyorsun? İşte bu, kişilikteki büyük çarpıklıktan kaynaklanıyor ve dağda da bu durumlar yaşanıyor. Yıllarca dağda direnmiştir, basit bir yönetim görevi vardır, ama öldürsen elini uzatmaz.
Örneğin eğitimden hoşlanmıyor. Eğitimsiz insan olur mu, savaşçı olur mu? yapılması gereken toplantıdır, planlamadır ve bazı temel taktik hususlara göre eylemdir, ama bu tür kişilikler hiç oraya gelmez. Ancak köşeye sıkışmış yaratıklar gibi karşı karşıya geldiler mi, müthiş savaşçı kesilirler. Bu savaş anlayışı doğru değildir. Bu, ilkel isyanların, hatta ilkel kabile ve klanların savaş anlayışıdır. Günümüzün modern veya gelişmiş halk savaşları bunu kaldırmaz. Yıllardır hiç kimse bu tarz çok ilkeldir, sonuca götürmez demiyor. Yine düşüncesi yok, tam da bu noktada, “bırak bizi ölürsek de ölelim” diyor. Ölmeyin, biraz yaşayın, yaşama imkanı var dediğimizde, “hayır bırak, biz ölmek istiyoruz” diyorsunuz. Nitekim ölümler hep o “bırakın anladığımız gibi yaşayalım, savaşalım ve ölelim” anlayışı sonucu geldi. Öyle yapmayalım diyorum. Ve biraz daha dayanmazsam hepiniz öyle ölüp gideceksiniz. En iyinizin, en şerefli olanınızın durumu böyle. Büyük bir kısmınız da kendi gerçeğinden kaçış halinde olup, kendisiyle çelişiyor. Bu biçimde devam ederseniz kaybedeceksiniz. Çünkü az-çok direnmişsiniz ve halen de direniyorsunuz. Bunun doğal sonucu olarak direnmeyi, bilinçle ve onun vazgeçilmez bir gereği olan yönetim gücünüzle doğru tarzda kavrayın ve yürütün. Bundan çekinmeyin. Eğer şimdiye kadar bunu yapamadıysanız da bu sizi onursuz kılmamalı. Biz yine affediyoruz. Bundan sonra yapın, ayıp değil. Ben de bu yaştayım, ama her gün çocuklar gibi öğreniyorum. Kutsal işlerimiz konusunda mütevazı olmak gerekir. Her gün yeni şeyler öğrenmek gerekir. Geçmişimizdeki olumsuzlukları onur meselesi yapmayalım. Hepiniz geleceğe bakan iyi öğrenciler olmalısınız. Politikayı yeni yeni öğreniyorsunuz; bundan gurur duyulur. Burjuvazinin gücü, yönetim işini iyi yürütmesindedir.
Bilindiği gibi onlar çalışmaz, hatta çoğu asalaktır, ama yönetim güçleri müthiştir. Örneğin şu anda ideolojik, askeri, ekonomik ve sosyal yönetim kurumlarını geliştirmişlerdir. Ülkenin yer altı, yer üstü kaynaklarının hepsini ve tüm insanların emeğini sömürme yöntemleri geliştirirler. En baş belası bir konumdadırlar, ama yine de yönetiyorlar. Çünkü yönetim ustalıkları var ve kendilerine otoriteyi yakıştırmışlardır. Yönetimin ustalıklarını ve beyinlerini kendi ideolojileriyle doldurmasını da bilirler. Size yalanı en doğru diye belletmişlerdir. Size, kendi çıkarlarını, öz çıkarlarınız diye yutturmuşlardır. Ve başımızdadırlar. Dikkat edin; bin yıllardır çalışıyoruz, kahroluyoruz, kan-ter içindeyiz ancak açız ve soğuktan donuyoruz. Çünkü yönetim gücü olamıyoruz. Yöneten sınıf haline, ulus haline geldiğimizde her şeyin çok farklı olduğu görülecektir. Yönetimin büyüklüğü buradadır. Bir sınıf hiç çalışmaz, asalaktır, ama üretilen her şeyi alır. Bir sınıf bütün emeğin sahibidir, ama onun emeğinin karşılığı bir hiçtir. Çünkü yine kendini yönetememektedir. Bunun için burjuvazi kendini müthiş eğitir. Ünlü okulları, üniversiteleri, akademileri, ideologları, filozofları ve siyasetçileri vardır. Bizim ise biricik okulumuz var, ancak ondan bile öğrenmekten kaçınıyorsunuz. Durumu bu halinizle kurtaramazsınız. Sizi bekleyen, düşmanın dolaylı veya direkt yönetimidir. Kendinize böyle yönetimsizliği ve yönetim adı altında çarpıklığı dayatıyorsunuz ki, hepinizin pratiğini gördüm. Yönetimde delilik, yönetimde boşa çıkarıcılık, yönetimde hiçlik ortaya çıkmıştır. Bu düşmana, gel ve egemen ol demektir. Bu da objektif düşman ajanlığıdır. Olup bitenlerden nasıl etkilenmiyorsunuz, hayretler içinde kalıyorum. Bu durumları nasıl göremiyorsunuz? Örgüt içinde “bastırıldık” diyorsunuz. Ben bunun savaşımını yıllardır yürütüyorum. Sizi kim bastırdı?
Doğru yönetememe, merkezileşememe konusunda kim dayatmada bulunuyor? Eğer böyle biri varsa, o kimse ajandır ve onu yerle bir etmek gerekir. Biz her gün bu talimatı vermiyor muyuz? “Uzlaştım, bastırıldım” diyorsunuz. Bunun kocakarılıktan ne farkı var? Hani militanlık, hani doğru yönetim anlayışı? “Güç yetiremedim, kafayı çalıştıramadım” diyorsanız, o zaman örgüt içinde ne duruyorsunuz? Hani kurallar, hani haklar, yetkiler, görevler diye sorduğumuzda, “bunları da düşünemedim” diyorsunuz. O halde avare, boşta kalmış gerillanın zavallısı gibi ne geziyorsunuz? Bunu kendinize nasıl yakıştırıyorsunuz. “PKK‟yi ben böyle tanıyordum, kişilerin şahsında tanıyordum, bana öyle öğrettiler” diyorsunuz. Bunları nereden çıkarıyorsunuz, bunların hepsi yalan ve kendi kendinizi kandırmanızdır. Ben size bunları böyle söylüyor muyum? Ben, PKK içinde sizin gibi yaşıyor muyum? Her şey açık ancak yine de görmüyor ve anlamak istemiyorsunuz. İnsan gericiliğe sığınır da bu kadar mı sığınır? O zaman sizi ne yapacağız? Kutsal örgüt ilkeleri uğruna savaşmasını bilmezseniz neye yararsınız? Kendinizi bile koruyamazsınız, nitekim koruyamıyorsunuz da. Bu hoşunuza mı gidiyor? Halbuki ilkeler savaşı bir militanın en temel görevidir. Yetki ve görevler için savaş her şeydir. İlkeleri sonuna kadar koruyamazsak, örgüt elinizden bile bile kayacak, bazı hataların kurbanı olacağız ve kendimizi bile konuşturamayacağız. Bu, onursuzluk, zavallılık ve kendini çaresizliğe terk etmektir. Gösterdiğiniz pasif direniş; “neden bu hoşuma gitmeyeni bana dayatıyorlar, ben de işleri oluruna bırakırım, inceldiği yerden kopsun” biçimindedir. Bu tutum bize daha da zarar verir. Çünkü bu da yanlış bir tavırdır. Örgüt işleri oluruna bırakılmaz. Sürekli hesap sormayı ister.
Önderlik budur, bunun görülmesi gerekir. Biz burada her gün neyin savaşını veriyoruz? Örgüt yaşamı, örgüt gerçeği ve bu savaş olmazsa ayakta durulabilir mi? İdeolojik savaşım, bir yerde bu tuğlaları tutan çimentodur. Kaldı ki bizim insanımız çürük tuğladır. İki metre önünde bir üfürük savur hepsi paldır-küldür dökülür. Sizin birlikleriniz bana biraz bunu hatırlatıyor. Bu duvar, çimento olmazsa ayakta durur mu? İdeolojisiz olmak, en sert rüzgarlara karşı duramamaktır. Zaten muazzam saldırılarla karşı karşıyayız. Ki, örgüt içi savaş böyledir. Örgüt içinde ideolojisiz kalmak, çürük tuğlalardan sağlam duvar olmasını beklemektir. Politikasız olmak, kör olmak demektir. Buna aklınız yatıyor mu? Politika görme sanatıdır. Politika tehlikeyi görmektir. Politika örgüt gücüyle yaratılan imkanı görmektir. Politikleşmemek, düşmanı da, imkanı da görmemek demektir. Kör, yılanın üzerinde gezse bir şey fark eder mi? Kör, altın üzerinde gezse bir şey fark eder mi? İşte sizin de yaşadığınız biraz budur. Neden vahim bir biçimde vuruluyorsunuz? Neden altın gibi tarihi dönemler elinizden kaydı? Bu siyasi körlük nedir? Bu siyasileşmeme dediğiniz durum ne demektir? Halkımız neden politik güç olamadı ve olamadığında neyle karşı karşıya geldi? Halkımız dünyanın en köle halkıdır, elinde hiçbir şeyi yok, adı bile yasak. Politikasızlıktan ötürü hiçbir şeyine sahip çıkamıyor. Siz halen “örgüt içinde politik olamadım, politik savaşı veremedim” diyorsunuz. O zaman bizim köle halkımızın gerçeğinden farkınız nedir? Bazı soysuz işbirlikçi ağalar var, onların halk içindeki varlığı neyse, bizim komutanların -istisnalar kaideyi bozmaz- veya yöneticilerimizin de durumları bunu hatırlatmıyor mu? Etkili olamayan, kuralı konuşturamayan komutan, yönetim, merkez kimdir? Safları tehlikeye açık tutan, hatta dolaylı işbirliği yapan, kaçan kimdir? Tabii ki toplumdaki haindir, ağadır, düşmanın ta kendisidir. Örgüt içinde politik olamamanın, ideolojik olamamanın düşmanla direkt veya dolaylı ilişkisi böyledir. Siz istediğiniz kadar, “ben gözümü kapattım, ben fazla düşünme gereğini duymuyorum” deyin.
Ama gerçek gerçektir, affetmez. Şunu demeye getiriyorum; bu anlamsız ideolojik-politik gelişmeye, özellikle bu yanlış merkezileşmeye dur diyeceksiniz. Yönetim kadrosu olma, bunun önünü açma konusunda gösterdiğiniz direnci bırakacaksınız. En azından parti politikamıza cevap verecek kadar bir ideolojik güç ve yönetim gücü olmayı bilmelisiniz. Bunun için yoğunlaşın, bunun için kendinizi savaştırın. Geri olmak ayıp değil, benim ayıpladığım husus, kendinizi yetiştirememenizdir. Ben, hepinizden daha geriydim, ama kendimi bir yetiştirme tarzım var ve gerçekten çok hassastır. Size bir günde, bir çırpıda büyük yönetici olun demiyoruz. Zamanı boşa harcamayın, yani zaman ve imkanlarla oynamayın. Ben halen günlük olarak her kişiden bir şey öğreniyorum. Hele bazı tecrübeli siyasilerle karşı karşıya geldiğimde mutlaka bir şeyler öğrenirim. Dikkat edilirse bu konuda çok iyi bir öğrenciyim. Bütün öğretmenlerimin büyük saygısını kazanmasını bilen bir kişiyim. Onlar benim iyi bir öğrenci olduğumu çok iyi bilirler. Ben bununla size sadece okul öğrenciliğimi hatırlatmıyorum. Politik mücadele konusunda da çok iyi bir öğrenciyim, hem de olağanüstü. Bu dünyada bana saygı gösterilmesi, benim iyi bir öğrenci olmamla da bağlantılıdır. Onları etkilememin nedeni, ne dediklerini anlamamdan dolayıdır. Fakat aynı zamanda öğretirim de. Dünyaya nasıl öğrettiğimiz görülmektedir. Bunları öğrenmek önemlidir, insan ancak bunlarla kazanabilir. Öğrenmek ve öğretmekten bıkmam. Öğrenirim, öğretirim. Sizin de öğrenecek, öğretecek çok şeyiniz var. Neden bundan kaçınacaksınız? Komutan değil misiniz? Öyle çok menfaatçi de değilsiniz, aslında düşkünlüğünüz de fazla yok, ama özellikle de bazı hassas yönetim ve kurallar konusunda kendinizi doğru değerlendiremiyor, fazla işletemiyor, savaştıramıyorsunuz.
Bu konularda kendinizi muazzam bir bilinçsizliğe terk etmişsiniz ve bazı geri alışkanlıklarınız var. Sırf ahbap çavuşlarınızla bozuşmamanız için birçok temel ilkeyi gözden çıkarıyorsunuz.Birileri ile Samimiyetlerinizin bozulmaması için neredeyse partiyi elden kaçırıyorsunuz. Bunlar eski toplumsal geriliklerdir ve bizi de hiçbir yere götürmez. Oysa çatır çatır ilke savaşımını, kural savaşımını vermeliyiz. Ben tüm gücümü örgüt içinde de savaşma cesaretini göstermekten alıyorum. Eğer bu işi ihmal etseydim PKK çoktan diğer örgütler gibi olur veya onlardan daha kötü bir duruma düşerdi. Örgüt savaşımını yaman yürütmem şu anda güçlü olmamın en temel nedenidir. Siz biraz yardımcı olsaydınız, örgüt iç savaşımını, ilkeler savaşımını, kurallar savaşımını biraz verseydiniz, zafere ulaşmış olurduk. Tüzük esasları var, tüzüklerde en çok dört-beş tane temel kural var. Aslında sorun tüzük esaslarını bilmek değildir, sorun onları işletmektir.Tüzük esaslarının Yarısını bile işletseydiniz şu anda işler çok farklı olurdu. Parti programı var, mücadelenin Program temelinde yürütülmesine biraz dikkat etseydiniz, programı dayatsaydınız işler farklı olurdu. Çünkü programı dahi alt-üst eden yaklaşımlarınız var. Yine partinin siyaseti var, partinin temel taktikleri var, bu konularda hassas olsaydınız durumlar çok farklı olurdu. Bütün bunlar ideolojik-politik yetkinleşmeye, Önderlik gücünü doğru temsil etmeye girer, bu da devrimci yaşamın özlü bir ifadesidir; devrimci yaşamın, dolayısıyla savaşımın başarı yoludur. Sağlam bir merkezileşme konusunda tüm parti militanlarının görevlere nasıl yaklaşması gerektiğini vurgularken, her düzeyde doğru bir parti yönetimi haline gelmek, özellikle orduda ve yaşamın diğer alanlarında; cephede, kültürde, ekonomide sağlam yönetim öğeleri haline gelmek için yaklaşımları doğru geliştirmek gerekir. İşler çoktur, ancak partililere bakıyorum, sanki fazla işleri yokmuş gibi kendi kendilerini daraltmış, iddiasız ve kendiliğinden bir savaşçılıkla sonuç alabileceklermiş gibi bir havada seyrediyorlar. Bu tutumu bırakacaksınız.
Merkezileşme görevlerine gereken ağırlığı vermeden PKK‟lileşemeyiz. Alttan zorlayarak -üstten ben de zorluyorum- merkez, merkez olmasını bilecektir. Yıllarca da sürse, bu gerçekleşmeden hiç kimse sağlam bir PKK başarısını beklemesin. Yine PKK kadrosu, yönetim gücü olmasını bilecektir. Her PKK kadrosu, hatta üyesi kendine göre bir görev içinde yönetim gücü olmayı bilmedi mi, bunun sağlam bir PKK‟lilik olmadığını bilecektir. Kabul edilebilir sağlam bir PKK‟lilik, her düzeyde verilen görev neyse, o konuda gerekeni hakkıyla yerine getirecek bir temsili, bir yönetim gücü olmayı sonuna kadar sağlayabilmektir. PKK‟lileşmeyi bir bütün olarak böyle anlamalıyız. PKK‟yi bazı yönleriyle değil, bütün yönleriyle; bazı görevlere yaklaşımıyla değil, bütün görevlere cevap veren bir merkez yaklaşımıyla ele almalıyız. PKK merkezi; savaş sorunlarından ekonomik sorunlara, diplomatik sorunlardan kültür sorunlarına, barış sorunlarına kadar hepsine anlam verecek, bir değerlendirme gücü olan, karar gücü olan, denetim gücü olan bir kurumdur. Yine hayatın çok karmaşık olan sorunlarının -ki, bir ulusu yeniden yaratıyoruz, bir toplumu tepeden tırnağa yeniden kuruyoruz- önümüze serdiği bütün görevlere cevap verecek kadar güçlü bir PKK kadrosu, ideolojik, siyasi, örgütsel gücü geliştirmiş yoğunlaşmış bir militan düzey gereklidir. Bu düzeyi yakalamadan hiç kimse PKK içinde sağlam bir militanlıktan bahsetmemelidir. Önderlik de tamamen bu konumdadır. Hemen şunu da ekleyeyim ki, yerine getirilemeyen merkez ve kadro yönetim görevleri benim önderlik olayına olağanüstü yüklenmemi de beraberinde getiriyor. Yani şu anda ben hem PKK‟nin fiili resmi Önderliğini hem de merkezin görevini yürütüyorum. Yine, binlerce kadronun görevini bizzat yerine getiriyorum.
Bunu anlayacaksınız. Yani sizinki sıradan bir köylü kurnazlığıdır. Kendinizi ezip büzerek görevi Önderliğe yıkıyorsunuz. Merkezimiz her türlü tarihi işlere omzunu silkerek kendi işini benim üzerimize atıyor. Bunlar yoldaşlıkla bağdaşan tutumlar olamaz. Kaldı ki benim kendime verdiğim söz var, elbette bu halka karşı tarihin bu döneminde tüm merkezin de, hatta tüm PKK‟nin de görevini üstlenebilirim. Nitekim baştan beri de yürütüyorum. Ama insan istiyor ki, sizin de bir rolünüz olsun. Tarihe böyle hakkıyla damgasını vuran bir kişiliğiniz olsun. “Ben de bir katkı sahibiyim, ben de hayırlı işleri yüksek bir sorumlulukla yapabilirim” diyebilmelisiniz. Bundan niye kaçınıyorsunuz? Güzel işe güzel diyelim, sağlam işe sağlam diyelim. Böyle işlerin sizden istenmesi neden zorunuza gitsin, bana neden darılasınız? Siz görev adamısınız, zaten hayatınızı ortaya koymuşsunuz, neden bunun en sağlam yolunu denemiyorsunuz? Neden bu konuda her türlü saptırmaya geçit veriyorsunuz? Bunlar size şeref kazandırıyor mu? Hatta size saygıdeğer bir yaşam imkanı veriyor mu? Hayır, sizi mahkum ediyor, sizi zora sokuyor. Dolayısıyla bu anlamsızlığı, size yakışmayan bu durumu terk etmelisiniz. Hem de bahane göstermeksiniz; şu özelliğim, bu alışkanlığım demeksizin bunu terk edin. Size yakışmayan bu durumdur. Çünkü az-çok bir dayanma gücünüz var, üstün bir fedakarlık, cesaret gücünüz var. Buna saygılı olun. Onun gereklerini doğru bir parti içi savaşımla, onun yönetim gücüyle ve en anlamlısı da onu hızla ordu saflarında -çok görevleriniz var, hepsine talip olarak- kanıtlamaya çalışın. Bunda siz büyüklük kazanırsınız. Gerçek kişiliğinizi bu temelde bulursunuz ve buna büyük bir susamışlıkla hücum edin.
Çünkü birikiminiz buna el verebilir. Yeter ki, şimdiye kadar kendi kendinize takındığınız örgüt içi sorumsuzluk, temel kurallar ve taktik hususlardaki yetmezlikleri -ona yetmezlik de demeyelim- anlamsızlıkları, çarpıklıkları yaşatmayın. Bunu yaparsanız, bu çabalarınızla daha güçlü bir biçimde verimli bir duruma gelebilirsiniz. Enerjinizi doğru kullanmayı bilmiyorsunuz. Bunun düzeltilmesi gerekir. Belirttiklerim, size daha fazla yük vurdurtmak için değil, tam tersine sizin yükünüzü hafifletmek içindir. Yaşamı daha da çekici kılmaya, harcadığınız çabanın ürünlerini daha fazla almayı imkan dahiline sokmaya çalışıyorum. Bu kadar büyük direnmenizin sonucu olarak üstün başarılarınızın gelişmesi için, kendinize bu kadar kötülük yapmaya, kendinizi bu kadar boşa çıkarmaya hakkınız olmadığı için bunları büyük özenle vurguluyorum. İnsan kendi kendine bu kadar zarar vermemeli, kendini bu kadar anlamsız kılmamalı, çünkü yaşadığınız yaşam ve yürüttüğünüz savaş önemlidir. Onu böyle amaçsız, verimsiz kılmanız, kendinize en büyük kötülüğü yapmanız demektir. Bu belirttiklerimi mutlaka anlamalısınız. Sadece anlama değil, gereklerini ne pahasına olursa olsun, engeller nereden gelirse gelsin -ben de dahil- yerine getirmelisiniz. Bu engellere karşı bu esas doğrultusunda belirginleşmiş ve başarısı da kanıtlamış doğrulara sarılmalısınız. Bu savaşı bu temelde geliştirebilir ve bu anlamsızlıklarından kurtarabiliriz. Kurtardıkça da daha fazla başarılı oluruz. Başarı yoluna giren bir parti militanlığı zaferi kazanır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (23 Ocak 1996)
YORUM GÖNDER