YAŞAYAN RUHUMUZ, KAVGA İÇİN ÇARPAN YÜREĞİMİZ
Anlamlı bir yaşam ya da yaşamın anlamlı kılınması üzerine yazılacak çok şey var kuşkusuz. Ancak yazılacak bir sürü şeyi tek bir sözcükte ifadeye kavuşturmak da mümkün. O da elbette “şehit gerçeği”, “şehadet” olayıdır. Şehit; amaca en çok ikna olan, inanan ve amacın gerçekleşmesinde en fazla çaba sarf edendir, canını sakınmayandır.
Şehitlik ve ölüm üzerine yazmayı düşündüğüm şu anda uzun, siyah, kalın bir yılan yanı başımda beliriverdi. Yerimi değiştirdim ancak beş dakika sonra aynı yılanı yanı başımda uzanmış güneşlenirken buldum. Ölümsüz olduğu düşünülen yılan ölüm üzerine yazmama sevinmiş, bir şeyler mi eklemek istemişti acaba?
Yedi sekiz yıl önce bir arkadaşım Çelê taraflarında yol yapım çalışmaları sırasında kepçenin küçük bir tepecik şeklini alan tümsekten dev bir yılanı ikiye böldüğünü, yılanın on dört metre uzunluğunda, bir metre kalınlığında olduğunu söylediğinde hayretle dinlemiştim. Yılan birileri onu öldürmezse kendi kendine ölmezmiş, bir dönemden sonra hareket kabiliyetini kaybeder, dişleri dökülürmüş. Böylece yılan toprak altına yerleşir toprak yiyerek hem kendine yer açar hem de beslenirmiş. Ne kadar zorlu ve ne korkunç bir yaşam –belki de ölüm- biçimi. Doğanın cezalandırıcı güçleri yılana neyin gereği olarak böyle bir ceza verdiler acaba? Bu arada kara, uzun yılan yine yanımda beliriverdi. Belki de herkes gibi yaşamak ve yaşama anlam katan ölümün tadına herkes gibi uygun zamanda kavuşmak istiyor kim bilir? Bir de kelebekler uçuşuyor tepemde. Öylece mutlu ve neşeli… Yaşamın gerçek sırrına onlar ermiş gibi. İnsanların “zavallı kelebekler yedi günlük ömürleri var. Aceleci oluşları bu yüzden” dedikleri, doğanın pozitif enerji deposu, mutluluk ifadesi, güzellik kraliçesi kelebekler; bu özelliklerini yaşam-ölüm dengesine borçlular dersem… Hızlı, yoğun yaşama ve genç ölümsüzleşme özelliğiyle kelebeklerin evren adına biz insanlara anlatmaya çalıştığı gizi çözümleyebilsek…
Şehidi, şehitliği yazmak…
Şehitliği yazmak hayal ettiğimiz, özlemini duyduğumuz, amaç edindiğimiz özgür geleceği, politik, ahlaki toplumu yazmaktır.
Her bir şehidin hayalini, uğruna ölümsüzleştikleri sevdalarını yazmaya kalkışsak, karşı karşıya kalacağımız şeyin yaşanabilir başka bir dünya arayışı olduğunu göreceğiz.
Halkımız adına onurlu, özgür bir kimlik, dil, ülke,
Halklar adına adaletli, demokratik bir gelecek,
İnsanlık adına barış içinde, refah, huzur veren bir dünya,
Kadınlar adına eşitlikçi, özgürlükçü, iradeli bir toplumsal yaşam…
Bunlar imkânsız, ulaşılmaz ütopyalar mıdır? Elbette hayır. Bunlar cehennem olan realiteye boyun eğmek, tabi olmaktansa hayal de olsa cennet bir geleceğin peşinden gitme tercihleri midir sadece? Açıktır ki şehit amaç sahibi, hedefte net, amacı gerçekleştireceğine yürekten inanan, bunun derin bilinciyle mücadeleye yönelen ve bu uğurda gerekli bedeli coşkuyla ödeyen kişidir. Bu anlamda realiteyi ve onun dayandığı tarihi en iyi çözümleyen dolayısıyla çözümün gerekliliğine ve gerçekleşebilirliğine herkesten daha fazla ikna olan gerçekçi kişidir. Gerçekçi olduğu için realiteye katlanamayan ve aşılması için gerekli bedelin farkında olandır. Böylece amaca en çok ikna olan, inanan ve amacın gerçekleşmesinde en fazla çaba sarf edendir, canını sakınmayandır.
Sadece kendisi için yaşamaktan vazgeçmek!
Öte yandan şehit realist olduğu kadar ütopyacıdır. Ütopyacıdır zira dünyaya baş kaldırmış, maddi olan her şeyden vazgeçmiş, inandığı gelecek adına idealler edinmiş kişidir. Kendisi için yaşamaktan vazgeçmiş, insanlık özgür yaşasın diye kendinden öteye geçmiş, adanmış kişidir. Ölümün amacı ve biçimi yaşamı anlamlı kılan hakikat ise eğer, ölme amacı ve biçimleriyle en anlamlı yaşayanlardır şehitler. Zaten her biri Tanrıça Zilan’ın çok sade ifadelendirmesiyle anlamlı bir yaşamın ve bu nedenle büyük bir eylemin temsilcileri değiller midir? Ve ta baştan beri “yaşamı uğrunda ölecek kadar çok seven” anlayışın, felsefenin sahipleri değil midirler? Anlamlı bir yaşam ya da yaşamın anlamlı kılınması üzerine yazılacak çok şey var kuşkusuz. Ancak yazılacak bir sürü şeyi tek bir sözcükte ifadeye kavuşturmak da mümkün. O da elbette “şehit gerçeği”, “şehadet” olayıdır. Söz konusu şehit ve şahadet ise eğer tek bir kişide binlerce kişiyi, beş bin yıllık uygarlık tarihinde insanlığın özgürlük eğilimine tercih kılmış milyonlarca kişiyi yazmak mümkündür. Tıpkı mitolojik tanrılara geçit vermeme adına kıran kırana bir mücadele yürüten ve parçalanarak ölümsüzleşen Tiamat’la, uygarlık tanrılarının faşist temsilcilerine karşı bomba olup patlayan tanrıça Zilan’ın aynı yürek, aynı bilinç, aynı amaçta ölümsüzleşmesi gibi. Yani bir bütündür özgürlük eğiliminin şehit kervanı, hakikat yolcuları… Amaç; boyun eğmeme, özgürlüğü savunma, yol; mücadele etme, direnme ise eğer, yolcular; kendini adamış, iradi kişiler, devrimciler, militanlardır ve yolun köşe taşları, yolun aydınlatıcıları şehitlerdir.
Anlam arayışı…
Bundan olsa gerek bir şehidi yazmak istediğimde uygarlık tanrılarına direnmiş ve özgürlük için mücadele ederek ölümsüzleşmiş tüm şehitleri hisseder, anar, hepsi adına yazmaya çalışırım. Mitolojik savaşlarda, köleciliğe başkaldırı savaşlarında, felsefi akımların hakikat savaşlarında, inanç savaşlarında, etnik savaşlarda, ulusal kurtuluş ve sınıf savaşlarında ve elbette bunların hepsinin temelinde, içinde, en önünde olan kadın özgürlük savaşlarında şehit düşen herkesi yazmak, birini bile atlamamak, hepsini hisseden bir yürek, hepsinin anlamına yönelen bir bilinçle yazmak ve hepsi adına yazmak istiyorum. Biliyorum ki biz kadınlar ve bir bütün insanlık olarak bugün onur adına, irade adına, bilinç adına, özgürlük adına bir şeylerden bahsedeceksek bu kesinlikle tarih boyunca insanlığın özgürlük eğilimi çerçevesinde direnen, mücadele eden, şehit düşenler sayesindedir. Her şeyimizi borçlu olduğumuz bu kervanı ve bu kervanın sayısız öznesini unutmadan yazmak, hissederek adım atmak, duyumsayarak nefes almak bizi hakikat yolunda anlam sahibi kılan temel ilkedir. Tersi durumda ise anlamsızlık içinde boğulma, savrulup bilinmeze eklemlenme yaşanmaktadır. Dünyamızın, genel olarak toplumların içinde debelendiği bunalımın, yozlaşmanın, cehennemi yaşamın nedeni bu savrulmayla ilgilidir dersem kim karşı çıkabilir ki?
Yaşama anlam kazandıran ölüm
İnsanın dünyadaki amacı -nitelemesi ne olursa olsun- gerçekte yaşamsa eğer, yaşama anlam kazandıranın da sınır koyduğu iddia edilen ölüm olduğu kesindir. Madem yaşama sınır koyarak biçim kazandıran, tanıma kavuşturan ölümdür, o halde nasıl ve neden öldüğümüz önemlidir. Zira ölme nedenimiz ve biçimimiz yaşamımızın gerçek değerini, anlamını açığa çıkaran hakikattir. Konumuz şehitse eğer ölmenin amacı ve biçimi üzerine yoğunlaşmak en gerçekçi, en doğru olan değil midir? Ölüm! Çoklarının düşünmekten, adını anmaktan korktuğu, kendilerinin ve sevdiklerinin başına gelmemesi için dua ettiği, sevmediklerinin, düşmanlarının başına geldiğinde rahatladığı, beddua konusu yaptığı şey. Ömrünü uzatmak, ölümle randevuyu geciktirmek hatta ölümü yenmek için her şeyini verenlerin takıntısı. Ağıt, yas konusu, rant kapısı. Çoklarına bu dünyadaki her şeyin, yaşamın anlamsız, fani olduğunu, boş olduğunu gösteren şey! Fani olan bu dünyadan baki olan ahrete açılan kapı!… Herkesin sahip olduğu felsefeyle bağlantılı olarak bir yaşam ve ölüm tanımı kuşkusuz ki vardır. Ancak hepsinde ortak olan temel şey ölümün kaçınılmazlığı ve ölümden sonra neyin olabileceğinin tanımsız merakıdır. Doğanın düşünmeye yetenek kazanmış hali olarak insan, yaşam ve ölümle en çok ilgilenen, düşünme yeteneğini en çok bu alanda değerlendiren konumdadır. Neden doğmuştur, nereye kadar yaşayacaktır, neden ölecektir ve ölümden sonra ne olacaktır konuları baştan beri temel uğraş alanıdır insanların.
Öldüren bilimcilik, öldüren teknoloji!
Doğadan kopmuş erkek uygarlık güçleri ise öldürme üzerine kurmuştur egemenliklerini. Öldürmeyi egemenlik kurmanın yegâne aracı haline getirmiştir. Öldürme, yok etme tehdidiyle insanlığı teslim almayı, direnenleri etkisizleştirmeyi, farklı düşünmeyi –arayışları yok etmeyi, mevcut olana tabi kılmayı, cehennemi katlanılır kılmayı başarmışlardır! Bu başarının dayandığı ölüm tehdidinin farkına vardıkları günden beri daha da güçlenmek, hep başarmak için ölüm tehdidini en yetkin egemenlik aracına dönüştürmeyi sistematik olarak geliştirmişlerdir. Ve öldürdükçe daha fazla güçlendiklerine inanmışlardır. Sırf öldürsün diye ordular kurmuş, silahlar yapmış, teknikler geliştirmişlerdir. Öldüren bir bilimcilik adına öldüren teknoloji de yarışmışlardır. Ve yeni icat ettiklerini ne kadar çok öldürüyorsa o kadar çok kutsamışlardır.
Ölüm korkusunu yenenler…
Ölüm tehdidi altında kölelik temelinde cehennemi yaşama ya da yok edilmeye tabi tutulan insanlık ancak ölüm korkusunu yenen öncülere kavuştuklarında özgürce yaşamayı başarabilmişlerdir. Tarihin ta başından beri öldürme tehdidi egemenlerin, uğrunda ölecek kadar çok sevdikleri özgür yaşamın şifresi olarak ölümü yenme ezilenlerin, başkaldıranların, isyan edenlerin perspektifi olmuştur. Bu yüzden tanrıların ölüme mahkûm ettiği Tiamat ezilen beyninden ve parçalanan bedeninden bizlere bugün bile seslenmeyi, ruh vermeyi, ayağa kaldırmayı başarmıştır. Bu yüzden köleci düzene “Spartaküs benim” diyen on binler çarmıh sınırlarını parçalayıp milyonlara “özgürlük” diyen yürek olmuşlardır. Bu yüzden ‘pogromlara’ inat Yahudiler ayakta kalmayı başarmışlardır. Bu yüzden soykırımlara rağmen Ermeniler hala vardır ve bu yüzden yirmi dokuz büyük katliama, sürgüne, milyonlarca işkenceli ölmelere karşın Kürdistan halkı tarihinin en diri, en canlı, en örgütlü dönemini yaşamaktadır. Bir halk, bir sınıf, bir inanç grubu, bir cins ‘yaşamı uğrunda ölecek kadar çok sevdiğinde’ ve ‘anlamlı yaşamın’ tanımına yani özgürlük bilincine kavuştuğunda egemenlerin ölüm, katliam tehdidi hükmünü kaybetmiş demektir. Ve özgürlüğün bedeli olarak yaşanan şahadetlerde yani anlamlı-amaçlı ölümlerde gerçek yaşam yeniden yaratılmış, hakikat yolunda gerçek bir toplumsallık ilmek ilmek örülmüş demektir. İşte bu yüzden anlamlı yaşamın, büyük eylemin sahipleri öncüleri arttıkça kadınlar, halklar ve bir bütün insanlık özgürlüğe sonsuza kadar demir atmış demektir. Bir insanlık kervanı, büyük hakikat yoludur yaşamı uğrunda ölecek kadar çok sevenlerin tarihi… Ölümden yaşamı yaratanların düellosu… Anlamlı yaşam uğruna büyük eyleme kalkışanların kavgası…
FERİDE ALKAN
YORUM GÖNDER