KÜRTLER VE İHANET
Yunan’larla Pers’lerin, Roma’yla Sasani’lerin Bizans’la Safevi devletleri arasındaki mücadele dikkate alındığında, Kürdistan coğrafyasının her zaman önemli bir siyasal değer taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle birçok güç Kürdistan üzerinde mücadele yürütmüştür. Kürdistan’a hakim olmak bir nevi bölgeye hakim olmak anlamına gelmiştir. Bu nedenle dış güçler Kürdistan’da hakim olmak için her zaman Kürtleri parçalayarak zayıflatıp hakim olmayı hedeflemişlerdir. Bu açıdan işbirlikçi Kürtler yaratmışlardır. Yine Kürtlerin güç olmasını engellemek için Kürtler arasındaki çatışmaları derinleştirmişlerdir. Osmanlı’nın klasik politikası bilinir: Bir Kürt beyi güçlendiğinde, diğer beyliklerle güçlenen beyi zayıflatmışlardır. Daha sonra başkası güçlendiğinde diğer beylikleri onun üzerine sürüp onu zayıflatmışlardır. Böylelikle Kürdistan’da herhangi bir siyasi gücün, siyasi otoritenin gelişmesini engellemeye çalışmışlardır. Bu da tarih içinde Kürtler arası çatışmayı ve bölünmeyi derinleştirmiştir. Kürtler arası iş birliğin sağlanmasında önemli bir engel olmuştur.
Şeyh Sait direnişi, Dersim 1938, Ağrı, Bedirhan Beyler ve Şeyh Ubeydullah hareketleri araştırıldığında görülecektir ki, bu direnişlerin, isyanların bastırılmasında içteki bölünmenin ve ihanetin çok önemli etkileri olmuştur. Öyle ki isyanlarda en büyük darbeleri yakınlarından yemişlerdir. Bedirhan Bey’in yeğeni tarafından hançerlendiği bilinmektedir. Seyit Rıza’nın yeğenleri bizzat devletle iş birliği yapmışlardır. Dersim isyanının en değerli şahsiyetlerinden Alîşêr yine iç ihanet nedeniyle katledilmiştir. Seyit Rıza’nın yeğeni Raber’in hainliği dillere destandır. Dersim’de çocuklara Raber ismi verilmemektedir. Şeyh Sait isyanında da yine iç ihanet vardır. Çeşitli aşiretler Şeyh Sait hareketine karşı devletin yanında yer almışlardır. Bütün bunlar Kürt toplumunda bir travma ortaya çıkarmıştır. Kürtlerin parçalanmışlığı, bir yönüyle Kürdistan üzerindeki egemenliğin en temel zemini olmuştur. Tarih içinde böyle olduğu gibi 20. yüzyılda da Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi, zayıf düşürülmesi, Kürdistan üzerindeki egemenliğin kolay yürütülmesini sağlamıştır. Aşiret kavgaları olmuştur, ihanetler olmuştur. 20. yüzyılda da Kürdistan dört parçaya bölünmüş, ruhsal, duygusal, ideolojik, örgütsel, siyasi birlik ortadan kaldırılmıştır. Bütün bunlar Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesine büyük zararlar vermiştir. Kürtler tarihte iç parçalanmışlıktan çok çekmiştir. Bunun acısını iliklerine kadar hissetmişlerdir. Kürtler 20. yüzyılda direnmişler, isyan etmişler, ancak başarıya ulaşamamışlardır. Hatta soykırım düzeyinde büyük katliamlarla karşı karşıya gelmişlerdir. Büyük bedeller ödemelerine rağmen özgürlüğü kazanamamışlardır. Bunda Kürtler arası parçalanmışlığın rolü görüldüğünden bir ulusal birlik sağlanmadan Kürtlerin özgürlüğü ve demokratik yaşamı sağlanmayacağı bilinci Kürt halkında kökleşmiştir. Kürt halkındaki bu travma, bu duygular doğrudan Kürt siyasetine de yansımıştır. Çünkü Kürdistan’da siyasetle ilgilenen herkes biraz siyasal mücadele yürüttüğünde görmüştür ki Kürtler arasındaki parçalanmışlık, Kürtlerin birlik olamaması, ortak davranamaması mücadeleyi çok olumsuz etkilemektedir. Bu yönüyle Kürtler arası birlik, dayanışma, mücadele hem Kürt halkında çok köklü bir özlem olarak vardır, hem de Kürdistan’da siyaset yapanlar başarılı olmak için Kürtler arasında birliğin gerekli olduğunu görmüşlerdir. Bu gerçeklik, özellikle son kırk elli yıldır bir toplumsal birlik ihtiyacını çok önemli bir konu haline getirmiştir. Kürtlerin her zaman gündeminde olmuştur. Hiçbir zaman gündemden düşmemiştir. Siyasal mücadelenin geliştiği, zorlukların ortaya çıktığı her dönemde toplumsal birlik Kürt sorununun çözümü önündeki engellerin aşılması, Kürtlerin mücadelesini zayıflatan etkenlerin ortadan kaldırılması açısından çare olarak görülmüştür. Yakın zamanda Kürdistan’da Türk devletinin özellikle aşiretleri birbirine karşı kullanması, PKK’nin öncülük ettiği Kürt özgürlük hareketine karşı işbirlikçi güçlerin, korucuların çıkarılması, yine günümüzde olduğu gibi siyasi korucuların yaratılmak istenmesi, Kürt toplumunda birlik ihtiyacını zorunlu kılmaktadır. Diğer yandan 20. yüzyılda Kürtler dört parçaya bölünmüş, bunun acısını çok çekmişlerdir. Bu durum Kürtleri güçsüz bıraktığı gibi, neredeyse dört parçada ortaya çıkan Kürt hareketlerinin birbirlerine karşı kullanılma pratiklerini ortaya çıkarmıştır. Devletler, kendi egemenlikleri altındaki Kürtlerin örgütlenmemesi, direnişe geçmemesi için bir kısım Kürt örgütlerini kullanmışlardır. Bizim sınırlarımız içinde örgütlenmezseniz size destek veririz gibi yaklaşımlarla her devlet kendi sınırları içindeki Kürtlerin mücadelesini bu tür ilişkilerle sınırlamaya, engellemeye çalışmıştır. Bunlar da tarihsel gerçeklerdir. Eğer Kürt tarihi araştırılırsa, Kürdistan’ın belirli parçalarındaki mücadelenin zamanında, etkili bir biçimde gelişmemesinde, hatta dünyanın her tarafında, birçok yerinde mücadele gelişirken Kürdistan’ın herhangi bir parçasında mücadelenin gelişmemesi biçiminde ortaya çıkan olumsuzlukların arkasında bu tür Kürtler arası birlik olmamanın, hatta kimi Kürt partilerini, parça örgütlerini, diğer parçalara, diğer örgütlere karşı kullanmanın da önemli bir etkisinin olduğu görülür. Bunu güncel olarak KDP gerçekliğinde yaşamaktayız ve bunun tarihsel bir sürecide vardır. KDP oluşumundan bu yana Kürtlere yönelik hiçbir faydası olmadığının Yanın da kendi halkına her zaman ihanet eden bir çemberde yer aldı ve hala almaya devam ediyor. Son süreçte Türk devletinin işgaline destur vermesi ve kendisinin de bizzat içinde yer alması ihanetin görünen yüzüdür. Görünenin ötesini ise Önderlik proto-İsrail modeli olarak tanımlamaktadır. KDP- Türk işgal ittifakının yansımasının yoğun olarak yansıdığı şu dönemde Önderlik 5. savunmasında KDP’ye yönelik değerlendirmeleri yaşanılanlara rehber oluyor adeta.
Önderliğin İmralı zindanında kaleme aldığı Demokratik Uygarlık Manifestosunun 5. kitabı olan Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü’nde KDP’ye yönelik bölümüne bir gözatmak gerekiyor.
YORUM GÖNDER