PARTİ TARİHİ 14.BÖLÜM
Yine Avrupa koordine görevi vardı. Merkez toplantısı yapıp, bölgelerin durumlarını değerlendirdiğimizde şu öneriyi getirdim, 'Gelen raporların ve telefon konuşmalarının gerçeği yansıtmaması nedeniyle, alanları bizzat kontrol etmek gerekir.' Bunun için de koordinede bir arkadaşın geçici olarak kalması gerekiyordu. Çünkü dolaşılırsa, bu görev yerine getirilemez. Toplantıda bu karar belirlendi ve geçici bir arkadaş seçildi. Bunu Parti Önderliği'ne de bildirmek gerekiyordu, çünkü Parti Önderliği'nin verdiği görev habersiz devredilemez. Almanya'dan aradık, çıkmadı. Biz de geçici olarak seçilen arkadaşa, 'Git Fransa'dan telefon et. Parti Önderliği kabul ederse sorun yok, etmezse ona göre davranırız.' Parti Önderliği'ne telefon açıyor, Önderlik hemen benim aramamı söylüyor. Aradığımda, 'Kaçtın mı ne yapıyorsun?' dedi. Ben, kaçtım desem de yalan olur, kaçmadım desem de. Parti Önderliği'ne bunun özeleştirisini de verdim ve daha sonradaki genişletilmiş toplantıda izah da ettim. Neden Parti Önderliği kaçış diyor, bilinen anlamda mı, yorsa başka anlamda mı bir kaçış var? Bunu izah ettim. Parti Önderliği'nin verdiği görevi, izinsiz bir toplantıyla başkasına devretme vardı. Bu, görevden, partiden kaçıştır, Önderlikten kaçıştır, anlamı budur. Üstün verdiği görev ancak bir üstün onayı ile ya kalıcı ya da geçici olarak devredilebilir. Yani kimse keyfine göre görevi başkasına devredemez. Bu, yine Parti Önderliği'ni takmamadır. Üst kurumu kabul etmemedir, görevi ciddiye almamadır. Bu anlamlara gelir. Ve burada kendini her şey görme de var. 'Görev verilmiş olabilir, ben de falana veriyorum.' anlamına gelir ki, bu da kaçıştır. Bir çok arkadaş üstlendiği görevi, yetkiyi rahatlıkla verebiliyor, teslim diyor ve hiçbir sakınca da görmüyor. Farkında değil ama bunlar ağır suçlardır aslında. Örgüt yaşamında bundan daha ağır suçlar olamaz. Ama PKK bu suçlarımızı normal örgüt ölçülerine göre ele almıyorsa, bunun nedenleri vardır. 'Nasıl olsa, çok ağır suç da olsa, parti bir şey demiyor, affediyor.' şeklinde suistimal etmeyi birçoğumuz pratiğimizde yaşıyoruz. Bu tutumu suistimal etmek de ağır bir suç. Biz farkında olmadan suç işliyor, örgüte zarar veriyoruz. Fakat bütün bunları yine örgüte yüklüyoruz, biz birçok suç işleriz, örgüt temizler. Geriye bunlar üzerinde devrimcilik, yöneticilik yapmak kalır. Birçoğumuzun anlayışında, pratiğinde bu var. Parti benim şu ihtiyacımı karşılasın, Şu sorunumu çözsün, burada şu sorunlar var, parti müdahale etsin, savaşçı ihtiyacı var, gönderisin, kadro ihtiyacı var, göndersin, silah, telsiz göndersin, her türlü şeyi göndersin. Gerisine de karışmasın. Gerisi, bunun üzerinde rahat bir yaşam, rahat bir devrimciliktir. Bütün emeği, olumsuzlukları partiye yükleme, ondan sonrasını da kendimiz için hak olarak görme. Günlük olarak birçoğumuzun pratiğinde bu yaşanıyor. PKK birçok kurumla karşı karşıya geliyorsa, kazanılması gereken birçok şey kaybediliyorsa nedenini burada aramak gerekir. Buradan, PKK'nin gelişim düzeyiyle, PKK'nin mensuplarının gelişim düzeyinin aynı olmadığı sonucu çıkıyor. Aynı olmadığı gibi bir çelişkinin de olduğu, sorunların çözümünün, zaferi yaratmanın bu çelişkinin çözümüne bağlı olduğu ortaya çıkıyor. Yani , PKK'liyim diyenin PKK'nin düzeyine ulaşması gerekiyor. Bu olursa, PKK kazanmıştır, hiç tehlike yoktur. Parti Önderliği bu sorunu çözmeye çalışıyor. PKK mensuplarını, PKK'nin düzeyine getirmek için olanca çaba harcıyor. Ve 'Bu düzeye gelmedikçe, yakanızı bırakmayacağım.' diyor. Öderlik, partililik olayını kavramak, bunlarla çelişmemek ve yarın bu durumlara düşmemek açısından bunlar önemlidir. Neyin PKK'ye ait olup olmadığını, hangi dilin PKK'ye ait olup olmadığını bilmek gerekir ki çıkarılsın. Çıkaramazsan felaketten de kurtulamazsın. Bir çoğumuz bir takım şeylere alet oluyoruz, ondan sonra da 'Alet oldum, yedeğine düştüm diyerek, altında eziliyoruz. İşte bu durumlara düşmemek için zamanında tedbir almak gerekir ki, bu tedbir, partiyi tüm yönleriyle kavramaktır. Eğer kavrarsak, neyin PKK'ye ait olup olmadığını çıkarabiliriz. Fazla yanılgılara düşmez, alet olmayız, kendi şahsımızla PKK'ye zarar vermeyiz. Avrupa'ya gitmeyi hiç istemiyordum. Hatta herkes Avrupa'ya gider ben gitmem diyordum, ama örgüt görevi olunca mecburen gittim. Bunu şunun için söylüyorum, birçok arkadaşa yer beğendirilemiyor. ' Partiliyim,PKK'liyim' diyor ama yer beğenmiyor, yemek beğenmiyor, dağ beğenmiyor, elbise beğenmiyor, imkan olanakları beğenmiyor, insanları beğenmiyor, eğitim için gönderilen insanları beğenmiyor, beğenmiyor, beğenmiyor, bir türlü beğendirilemiyor. Bir örgüt adamı bu konumda olamaz. Sen beğensen de , beğenmesen de eğer örgüt iradesine bağlıysan, örgütün, halkın emrindeysen örgüte göre hareket etmek sorundasın. Kendine göre hareket edemezsin.
Gönlüne göre de olabilir, olmayabilir de. O, grup devrimciliği döneminde; gönlüne göreyse olur, değilse olmaz. PKK, iktidar düzeyine ulaşmış. Ama bizim devrimciliğimiz, 80'ler öncesi grup aşaması devrimciliği. Hala keyfimize göre devrimcilik yapmak istiyoruz, gönlümüze göre olsun diyoruz. “Benim yanımda güçlü ekipler mi var? Bak, ben herkesle çalışıyorum, iş yapıyorum, işleri yürütüyorum. Adam beğenmemezliğim yok yani . Siz da PKK'lisiniz, benim emrimde çalışıyorsunuz. Peki, ben her türlü insanla çalışıyorum, beğenmemezlik etmiyorum, siz nasıl insan seçmeye ,beğenmemeye gidiyorsunuz?' Parti Önderliği bunu belirtiyor ki çelişkidir, çelişkiyi ortaya koyar. Diğer taraftan Önderliğe bağlılığımızı otaya koyuyoruz. Bizim Önderliğe bağlılığımız şüphelidir. Önderlik her türlü insanla çalışıyor, seçmeci davranmıyor. Biz ise adam beğenmiyoruz. Biz Önderliğin hangi yanlarını esas almışız,hangi esaslar üzerinde yürüyoruz ve bu nasıl bağlılık? Bir devrimci şu yer, bu olanak, şu yetki, bu yetki, şu alan, bu alan, ayrımına gitmez, bunları sorun yapmaz. Bir devrimcinin görevi devrim yapmaktır. Devrimi yapabilmesi için de örgütlemesi gerekir. Bu ise bir yaratma, üretme, yapma işidir. İmkan mı yok? Yaratacaksın. İnsan mı yok? Yaratacaksın. İnsan mı zayıf? Güçlendireceksin. Devrimcilik, işimize gelmeyen devrimcilik budur. İstiyoruz ki her şey gönlümüze göre olsun. En ufak bir zorlukla, sorunla karşılaşmayalım. Rahat, kestirmeden en büyük devrimci olalım, en büyük önder olalım. Herkes emrimizde osun, her sorunu da örgüt çözsün. Bunlar PKK'nin anlayışları değil. Bu anlayışlar PKK dışından, geldiğimiz yerden geldi. Biz nereden geldik? TC'den, Türk sömürgeciliğinden geldik. PKK’ ye, TC'den kazandıklarımızla geliyoruz. Bunları da PKK diye , PKK’ ye yutturmaya çalışıyoruz. Önderlik her zaman söylüyor. 'Ben bunları yutacak adam değilim.' Yani biz, hemen hemen her gün, TC'den edindiklerimizi PKK’ ye yutturmaya çalışıyoruz. Buna tarihin hortlatılması deniyor. Düşmanın PKK’ye dayatılması deniyor. Eğer PKK'nin anlayışında bunlar yoksa, kime aitler? Eğer PKK'li olunacaksa, böyle olunacak. Avrupa'da gördüğüm şeylerden biri de şu oldu; rapor yazıyor, ülkeye telefon açtığını, gazete gönderdiğini söylüyor. Tabii kimse de bunun üzerinde durmuyor. Böyle bir sürü sahtekar türemiş, PKK'nin sırtından geçiniyor. Parti parasıyla babasını arıyor, 'Ben ülkeyle görüştüm' diyor. Partinin kasetini, kitabını, dergisini satıyor, ne kadar tutmuşsa, yiyor 'Ben ülkeye gönderdim' diyor. Çoğu Avrupa'da bunu geçim aracı yapmış. Bir gazetede binlerin emeği var, adam binlerin emeğini yiyor sömürüyor. Bunlar basit değil, kimsenin gördüğü, anladığı yok. Örgüt altında örgüte değil, başkalarına çalışıyor. Örgüt kan döküyor, insanlar işkencelerde canlarından oluyor, evleri yıkılıyor, yakılıyor. Böylece ortaya değerler çıkıyor ve adamlar bu değerler üzerinde yaşıyor. PKK'nin çalıştığıyla çalış desek, belki de çalışmaz. Niye Avrupa'da hep tasfiyecilik, provokasyon çıkmış? Bu yüzden böyle bir örgütten PKK’ ye hizmet çıkmaz tabii ki . Örgüt PKK’ ye çalışmıyor. PKK’ ye karşıdır. Ebette her türlü şey çıkar burada. Avrupa'nın PKK'yi uğraştırmasının nedeni budur. Ne zaman ki biraz buna yönelindi, sorun olmaktan çıktı. “Nereye yayın yollamışsın, nereye telefon açmışsın?” Adam geliyor, yok, yemiş. Yaşamını böyle sürdürenler var. Onun için örgüt örgüt olmaktan çıkmıştır. Halk canını dişine takmış savaşıyor. İnsanlarımız, yoldaşlarımız her gün şehit düşüyor, otaya değerler çıkıyor. Tabii ki bunlara tek bir kuruş yedirmemek gerek. Örgüt adamı olmak budur. Niye zahmet etmiyor da, 'Bu raporda getirilenler ne kadar doğrudur?' diye üzerinde durmuyor, önemsemiyor? Hiç önemli değil yani, gitmiş gitmemiş, yenmiş yenmemiş, umurunda değil. Üstelik bugünkü aşamada böyle temsil edilirse, yarında devlet olsak, devletimizin kaç gün yaşayacağını, süreceğini hemen görmek gerekiyor. Bu dönemde M. Şener meselesine değinmekte yarar var. Şener cezaevinden çıktıktan sonra TKP'lilerle birlikte kaldı, İstanbul'da. Ve TKP'liler bizimle Avrupa'da ilk kez görüşmek istiyor. Parti Önderliği'ne ilettik, 'TKP'liler bizimle ne görüşecek?' dedi. Gerçekten, TKP'nin bizimle görüşeceği bir şey yok. O güne kadar bizi ne aramış, ne de ciddiye almış. Üstelik bizi farklı değerlendirmiş. O zaman gittiği konum da belli, TC ile bütünleşmiş. Daha sonra vazgeçtiler. Aslında biz de merak ettik, ne görüşmek istiyorlar diye. Sonra ortaya çıktı ki, Şener'miş. TKP ile birlikte PKK üzerinde bir takım düşünceleri var. Nasıl ki, H. Kutlu TKP'yi TC’ye sattıysa, PKK'yi de aynı biçimde TC'leştirecekler. M. Şener, bu işi ustalarıyla kuruyor. Tabii sonra ne düşündüyse, vazgeçiyor. Bu adam buraya geldikten sonra sürekli Avrupa'daki legal kuruluşlara, derneklere telefon açıyor. Ki Avrupa'da – DEP de dahil- Bütün kuruluşlar istihbarat örgütlerinin denetimi altındadır. Bunu bildiği halde telefon açıyor. Diyor ki, 'Parti Önderliği'nin telefon numarasını bana verin.' Kendisi Şam'da, Parti Önderliği Şam'da. Bu ciddi bir olay. Parti Önderliği'nin orada istemeyeceğini çok iyi biliyor. Parti Önderliği'nin yerini tespit etmeyi amaçlıyorlar. Onlar da biliyorlar ki, parti Öderliği'nin orada telefonu yok. Bizim haberimiz olacak, telefon edeceğiz, diyeceğiz ki, 'Bu adam böyle yapıyor.' Tabi o arada telefonlar dinlendiği için tespit edecekler. Biz, hemen aramadık, daha sonra arayarak durumunu ilettik. Akademiye gidiyor, orada Sarı Baran, Faik, Nurettin denen unsurlar ve daha sonra şehit düşen Şiyar arkadaş var. Bilinen faaliyetini burada çok sinsice yürütüyor. Yürütüyor fakat paniğe de yapılıyor. Her an ortaya çıkabilir ve çıkarsa kendisi için çok tehlikeli olur. Panikten anlaşılmaz bir tutuma giriyor. Parti Önderliği anlamak istiyor fakat ısrarla kaçıyor. Bir gün bir arkadaşa benimle görüşmek istediğini söylüyor. Ben Avrupa'dayım, o burada. O arkadaş Parti Önderliği'ne söylüyor, Parti Önderliği de telefon konuşmasında bana söyledi. Bana çok garip gelmişti, 'Bu adam benimle neyi görüşecek.?' Ama telefon olduğu için fazla bir şey söyleyememiştim. Parti Önderliği'ne daha sonra, 'Bu haddini bilmez adam' diye yazmıştım çünkü herkes Parti Önderliği'nin yanına, birşeyler öğrenmek, tartışmak için gidiyor; bu adam, ben Avrupa'dayım, benimle görüşmek istediğini söylüyor. O zaman endişe de duydum, 'Ben bu adamın durumundan endişeliyim. İkici bir Dilaver olayının yaşanmaması için bunu orada tutmayın diye öneride bulunmuştum. Durumunu 88'de Akademide de açmıştım. O zaman cezaevinden çıkan bir arkadaş, 'Siz sübjektif değerlendiriyorsunuz. Doğru değil.' demişti. Ben de 'Olabilir bu benim düşüncemdir.' demiştim. Bu adamın dürüst olmadığı, devletin bir adamı olduğu benim için kesinleşmişti. 88'de açınca arkadaş eleştirdi. Avrupa'da genişletilmiş bir toplantıda da açtım. Bu tutumu bu kanımı kesinleştirdiği için o öneriyi yaptım. Endişe intihar etmesi değildi, Parti Önderliği’ne yönelik bir şey geliştirebilir diye düşünüyordum. Bu mesele böyle kaldı. Daha sonra Güneydeki faaliyetlere gönderiliyor, Kamışlı tarafına. Avrupa'dan döndüğüm zaman karşılaştık ve 'M. Şener, sen benimle ne görüşecektin?' diye sordum, dedi ki, 'Eski bir tanıdık olarak konuşacağımız şeyler olmalı.' Bunu söyleyince, 'Kusura bakma, ben seni hiç tanımıyorum. Ben, senin mahalle arkadaşın falan değilim. Biraz örgüt terbiyesi alan biriyim. Sen is e sokak kültürüyle büyümüşsün. Senin örgüt anlayışınla benimki çok farklı.''O konuda değil.' dedi. Dedim, “Biraz akıllı ol. PKK'yi anlamaya çalış.' Tabii ki sesini kesti ve hiç konuşmadı. Çünkü dili belli. Dilinden zehir, zemberek akıyor. Nereden belli? 'Ağabey' falan diyor, 'eski arkadaş' diyor. Benim bildiğim ağabeylik eskidendi ve şimdi yoldaşlık var. Yoldaşlık da ağabeylikten daha üstün. Neden ağabeyliği yoldaşlığa tercih ediyor? PKK’ de hangi edebiyatı geliştiriyor? Yeni bir edebiyat, üslup, hitap. Bir kere bu yönüyle kopmuş. PKK’ de biliyorsunuz eski tanıdık, yeni tanıdık diye bir şey yoktur. Bu ancak mahalle sokak arkadaşlığında olabilir. Eski tanıdık, aynı yöreden ve aynı mahalleden tanıdık, bunlar yoktur. Örgütte örgüt arkadaşlığı vardır. Buna da yoldaşlık denilir. Örgüt gerçeği üzerinde yürüyen senin yoldaşındır. Çünkü bu gerçek üzerinde bir araya gelmişsin. Bu gerçek üzerinde yürüyorsun. Dolayısıyla bu temelde birbirini tanıyorsun, bunun dışında bir tanıma olamaz. Bunun dışında insan düşman olur. Gerçeği budur. Kullandığı dilin PKK dili olmadığını gördüğüm için ona bunları söyledim. Üzerine biraz sert gittiğim için tartışıp, konuşmadı. Tutumu gördüğü için konuşmadı, yoksa konuşmak isterken bir takım hesapları var. Ama o tutumu hesaplarının tutmadığını gösterdiği için konuşmuyor, vazgeçiyor. O da kurnaz, sonuç almayacaksa ne diye kendisini ele versin? Parti Önderliği'yle Akademi'de konuşup, durumu ilettiğimde, doğru yapmadığımı söyleyip eleştirdi. 'Biraz tartışsaydın, tartışma ortamı açsaydın. Belki konuşacağı şeyler olurdu. Ben çok zorluyorum ama benimle konuşmuyor. Belki seninle konuşacağı şeyler olurdu.' Ben dedim ki, 'Adamın durumu belli, ben onunla tartışmayı örgüt ahlakıma yedirmiyorum.' Önderlik, 'Doğru değil, seninki politik bir yaklaşım değil “dedi. Doğru, benimki politik bir yaklaşım değildi. Ortam açıp konuşturmak gerekirdi. Bunu biraz da tanıdığım için yapmadım fakat doğru değildi ve Önderlik bu yüzden eleştirdi. Tabi bu içine kapandı. Bir müddet sonra konuşmak için kardeşimi devreye koydu. Kardeşim saf, geldi dedi, 'M. Şener seninle görüşmek istiyor.' Ona dedim, 'sen git, konuşmak istiyorsa o gelsin. Bir daha aracılık yapma. M. Şener de burada, ben de buradayım, konuşmak istiyorsa kendisi gelsin.' Geldi, konuşmak istediğini söyledi. 'Nasıl açacağımı bilemiyorum.'dedi. 'Sen örgüt adamısın. Konuşmaya geldin, konuşacaksan konuş, konuşmayacaksan ne diye beni meşgul ediyorsun?' dedim. 'Parti Önderliği hakkında çok önemli bir husus var. Aslında adamın niyeti farklı; yaptığının, örgütlediğinin örgüt farkında mı, değil im diye araştırıyor. Eğer örgüt farkındaysa kendisi tehlikede. Yani parti biliyorsa yönelimlerinin hangi düzeyde olduğunu araştırıp ona göre önlem alacak. Mesele bu. El attığı konu bayan konusu. Ki bu önemlidir. Biliyorsunuz, tarihte Türk egemen sınıfları bu zayıf noktaya el atar, Kürt halkına kaşı kullanır. Ve çoğunlukla da sonuç alır. Şener boşuna bu noktaya el atmamıştı ki. Bugün Türk egemenleri daha somut bir şekilde bu konuya el atmakta. Sanıyorum bunun başlıca iki nedeni olabilir: I Kürt halkının o bilinen namus anlayışı. Bir bundan ötürüdür, ki en zayıf halkasıdır. Düşmanın en zayıf halkadan yakalayıp vuracağı genel bir kuraldır. 2-Önderliğin sadece Kürdistan'da değil, dünyada bu soruna yeni bir çözüm getirmiş olmasıdır. Bu tabii ki önemlidir. Kadın sorununu, Önderliğin ele aldığı biçimiyle çözümlemek, en çok Türk egemen sınıflarını ilgilendiren bir meseledir. Bir anlamda dünyayı ilgilendiren bir meselidir. Çünkü dünya biraz da erkek dünyasıdır, erkek egemenlikli bir dünyadır. Buna dayalı kurulan bir dünyadır. Parti Önderliği'nin buna dayalı bir dünyayı sarsma, yıkma mücadelesi var. PKK'nin geliştirdiği mücadele bir anlamda dünyaya karşı yürütülen bir mücadeledir. Bu, Kürdistan Devriminin karakterinden, uluslararası yününden kaynaklanıyor. Dünyanın PKK ile bu denli ilgilenmesi bundan kaynaklanıyor. Çünkü uluslararası bir dava, uluslararası sonuçlar yaratır. Bu iki nedenden dolayı Türk egemen sınıfları, PKK'ye karşı mücadelede bu konuya hızla el atar ve kullanmaya çalışırlar. Kürt halkını, onun bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini, onun öncüsü olan PKK’yi bu noktadan vurmaya çalışır. Şener'in bu meseleye el atması tesadüf değildir. Akademide görüştüğümüzde konu buydu. O zaman kendisine şunu söyledim, 'Sen ne PKK'yi kavramışsın, ne PKK Önderliğini. Eğer biraz kavramış olsaydın, böyle basit bir tutum içine girmezdin. Sana söyleyeceğim, PKK'yi kavramandır. İster PKK'li olmak için, ister PKK'ye düşman olmak için PKK'yi kavramak gerekir. Bazıları çıkıp PKK'ye düşmanlık yapmak istedi. Fakat PKK gerçeğini kavrayamadıkları için düşmanlıkta başarılı olamadılar. Hem de çok kısa bir süre içinde yenildiler.' Gerçekten ister PKK'li olmak için, ister düşman olmamak için PKK gerçeğini kavramak gerekiyor.
PKK'yi kavramadan, PKK'nin insanı, temsilcisi olamazsın. PKK'ye düşman olmak istiyorsan, PKK'yi tanımadan yine sonuç alamazsın. Bu, her ikisi için de geçerli. Bunu kendisine söylerken, bazı şeyleri anlamasını istemiştim, Bu daha sonra daha farklı tutumlar içine girdi. Özellikle şunu öğrenmek istedi. 'Madem parti biraz biliyor, yönelimi ne olabilir?' Israrla bu bayanların tutuklanmasını söyledi. Ben de, 'Biz tutuklamayacağız. Bildiğin gibi değil PKK'de bu işler. Git yerinde rahat otur.' Gittikten sonra bu durumu Parti Önderliği ile de konuştum. Meseleyi Parti Önderliği de biliyordu. Tabii ki Güney faaliyetleri boyunca, karşı faaliyetlerini alabildiğine geliştirmiş. Belli bir ekip oluşturmuş. Amacı tümüyle kongreydi. Kongre’ye hazırlık yapıyordu ki, bu aslında TC 'nin Kongre’ye hazırlık faaliyetiydi. PKK 4. Kongresi’ni ele geçirme faaliyeti. Bu taktik daha Diyarbakır'da yapılan toplantıda belirlenmişti.
CEMİL BAYIK (HEVAL CUMA) 14.BÖLÜM
YORUM GÖNDER