SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (8.BÖLÜM)
C- SÜMER UYGARLIĞINDA KALICI SONUÇLAR
3) Sümer uygarlığını incelediğimizde, bir olgu daha çözümlenmesini vazgeçilmez kılıyor. Mitoloji ve ondan kaynaklanan tanrıbilim –Grekçe teoloji, Arapça ilahiyat– en az Karl Marks’ın devlet ve para tahlilleri kadar önemlidir. Marks’ın teorisi bilimselliğe değerli katkılarda bulunmuştur. Ama bana öyle geliyor ki, devletin kökenindeki ideolojik gücü basit bir yansıma olarak değerlendirmesi, teorisinin en ciddi eksik ve o denli de tehlikeli yanıdır. Çok sıradan ve basitmiş gibi dine “toplumun afyonudur” deyip geçmesi, bir türlü başarıya gidememesinin de temel nedenlerinden biridir.
Bana göre en az “para” ve “devlet” tahlili kadar, bir “ilahiyat” tahliline ihtiyaç vardır. Sümer gerçeği bunu çok çarpıcı göstermektedir. Sümer uygarlığını çözmek için mutlaka onun ilahiyatını çözümleyeceksiniz. Tanrıbilim, Sümerlerin sınıf mücadelelerinin bilimidir. Kavram ve kuramlarıyla tanrıbilimin toplumsal izdüşümlerini tahlil etmeden, Sümer ideolojisini, dolayısıyla ona dayanan tüm antik dünyayı çözemezsiniz. Tek tanrılı dinleri çözemezseniz, klasik ve Orta çağların, hatta günümüz toplumlarının zihniyet ve edebiyat yapılarını çözemezsiniz.
Tüm toplumların zihniyetlerinde ilahiyatın imzası vardır. Bu imzayı deşifre edip kazımadan, bilimsel temellerde pozitif toplumu kuramazsınız. Daha sonra kapsamlı incelemeyi düşündüğüm “reel sosyalizm” in en büyük eksiği ve hatası, toplumun tarihsel ve ideolojik alanının yanından bile geçememesi ve devlet tahlillerindeki tek yanlılıktır. Sadece para ve sermaye çözümlemesiyle toplumsal gerçeklik tam izah edilemeyeceği gibi, tersine bu çokça eleştirdiği idealizmin değişik bir biçiminin kucağına düşmesine yol açar. Tıpkı reel sosyalizmin sermayenin kucağına kendiliğinden teslim olması gibi.
Eksikli marksist düşüncenin buraya götürmesinin, izah etmeye çalıştığımız nedenlerden dolayı kaçınılmaz olduğu görülüyor. İdeolojinin, ilahiyat biçiminin gücü paradan daha az olmadığı gibi, devlet gücünden de az değildir. Kaldı ki, üçü de iç içedir, birbirinin içine sızmıştır. Belki de tarihte hiçbir üçlü bu kadar iç içe sızıp en büyük gücü teşkil etme imkanına sahip değildir. Bu biraz da “baba, kutsal ruh ve oğul” ilişkisine benziyor. Benziyor değil, oluşum tarzları aynıdır. Birisi giderek maddileşirken, diğeri manevileşiyor. İşte bu üçlü Sümer’de birbirine yapışıktır. Bir üçlüden birinden dünya gücü, diğerinden ahiret gücü doğuyor.
Çok ilkeldir dediğimiz Sümerler bu safsataya inanmıyorlar; onları yarattıklarını çok iyi biliyor ve nasıl işe yaradıklarını da çok iyi anlıyorlar. Tuhaftır, ama en yobazı ve softası günümüzün bilimi ve bilim adamları oluyor. Nasıl Sümer insanı günümüz biliminden uzaksa, günümüz bilimli insanı da Sümer ilahiyatından o kadar uzaktır. Burada softalık izafidir. Gerçeklik her iki taraftadır. Arayıp bulmaktan ve yerli yerine oturtmaktan başka çıkış yolu gözükmüyor. Oğul anasız nasıl tanımlanamazsa, bilim de ilahiyatsız tanımlanamaz. Burada ilahiyata bir çağrı yoktur. Dogmatik düzenlerin milyonlarca kurbanlarını önleyememekten sorumlu olan bilim, ilahiyat çözümlemesini, dolayısıyla devlet ve uygarlık çözümlemesini birlikte yapmadığı için, kendi büyüsünün kurbanı olan büyücünün durumuna düşmüştür.
Bilime dayalı olduğunu iddia eden çağdaş toplum ideologları, ancak ilahiyat-devlet-para üçlüsünün iç içe geçmiş tüm etkileyici yanlarını dengeli ve özünde yattığı gibi tahlil edip buna göre toplum projelerini oluştururlarsa, belki amaçlarına ulaşır ve kendilerini büyülerinin yıkıcı etkilerinden kurtarırlar. İlerdeki bölümlerde açmayı arzuladığım bu konular bana çok önemli gelmektedir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER