APOCU HAREKETİN GELİŞİM TARİHİ İÇERİSİNDE PKK'LİLEŞME HAMLELERİ (3.BÖLÜM)
ÜÇÜNCÜ PKK’LİLEŞME HAMLESİ (2000 ve SONRASI)
‘Kürdistan toplumsallığının yeniden inşası’ olarak adlandırılan bu dönem Kürdistan’da kapitalist modernite ile Demokratik Modernite güçleri arasında en yoğun çatışmaların yaşanmasına tanıklık etmiştir. Bu çatışmayı sadece askeri boyutuyla ele almamak gerekiyor. Çatışma sosyal, kültürel, ekonomik vb alanlarda, hatta kişiliklerde yaşanmaktadır.
Bu dönemde Kürdistan Devrimi, Önder Apo’nun belirttiği gibi “komün, meclis, kooperatif, akademiler ve boyutlar” üzerinde örgütlenecek olan Demokratik Ulus inşa mücadelesi ile yeni bir aşama kaydederek kendini toplumsal bir devrime ve sisteme kavuşturmayı hedef olarak belirledi. Bunun karşısında ise kapitalist modernite çöken, iflas eden sistemini yeniden diriltmek için harekete geçerek, Kürdistan Devrimi’nin mücadeleyle elde ettiği kazanımları ortadan kaldırmak istemektedir. Bu hedefine ulaşmanın yolu olarak da; topluma karşı fiziki, kültürel, sosyal, ekonomik, tarihsel doku ve benzeri alanlarda tam bir kırıma dönüşen topyekûn hale getirdiği özel-kirli savaşı görmektedir. Her ne kadar 9 Ekim 1998 Uluslararası Komplosu, Üçüncü Dünya Savaşı’nın bir dönüm noktası olarak kabul edilse de, aynı zamanda bu politikanın Kürdistan’da uygulamaya konulması anlamına da gelmektedir. Önder Apo’nun rehin olarak alınmasından günümüze kadar da bu soykırım saldırıları giderek tırmandırılarak devam etmektedir. Hala devam etmekte olan Üçüncü PKK’lileşme Hamle dönemini; artan toplum kırım saldırıları, Demokratik Ulus inşa mücadelesi olarak iki ayrı başlık altında ele almak mümkündür.
a- Artan toplum kırım saldırıları;
12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinde olduğu gibi Uluslararası Komplo’yu salt siyasi ve askeri boyutları ile ele alamayız. Nasıl ki 12 Eylül; ekonomi, kültür, kadın, gençlik, çocuk nihayetinde de toplum kırım hedefi taşımışsa, Uluslararası Komplo’nun da Kürdistan’da, Ortadoğu’da ve en genel anlamda da uluslararası alanda hedefinde bunlar yer almaktadır. Uluslararası Komplo sonrasında komployu planlayan, rol oynayan güçler ile işbirlikçilerinin öne çıkardıkları politikalar ve saldırılar bunu doğrulamıştır.
Uluslararası komplocu güçler; Önder Apo’nun rehine olarak alınmasının ardından, Kürdistan’da komploya hız kazandırmak için harekete geçti. Bunun bir sonucu olarak PKK’yi içerden ele geçirmek için Ferhat-Botan tasfiyeciliği ile Başûrê Kurdistan’daki yönetim ortak edilerek yeni bir proje devreye konuldu. Bunu takiben İmralı’da cellat ve gardiyanlık rolünün verildiği soykırımcı TC devleti içerisinde bir nevi ‘iç darbe’ ya da ‘saray oyunları’ diyebileceğimiz yöntemler kullanılarak Bülent Ecevit’in başında olduğu DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti yıkılarak yerine Uluslararası Komplo’nun devamında kullanılmak üzere hazırlanan AKP, iktidar koltuğuna oturtuldu. Ardından da Irak’a yapılan askeri müdahaleyle Saddam Hüseyin rejimi devrildi. Aslında Türkiye ve Irak’ta yapılan bu yönetim değişiklikleri Uluslararası Komplo çerçevesinde atılan başka önemli adımlar olmuştur. Bu yönleriyle uluslararası komplocu güçler Bakur ve Başûrê Kurdistan’da Kürdistan halkına ve PKK’ye karşı ortak koordineli bir plan, program doğrultusunda harekete geçtiler. Asıl pratik görev ve sorumluluklar da ABD ve İsrail’in koruması altındaki Türkiye’de AKP’ye, Başûrê Kurdistan’da ise bölgesel yönetime daha doğrusu KDP’ye verildi.
Uluslararası Komplo’yu takip eden yıllarda Bakur ve Başûrê Kurdistan’da yaşananlar hep bu güçler tarafından organize edilerek uygulamaya konulmuştur. Başûrê Kurdistan soykırımcı TC devletinin sömürge pazarının bir uzantısı haline getirilirken, Bakurê Kurdistan’da toplum kırım esasları üzerinden sömürgecilik yeniden yapılandırılmaya çalışılmıştır.
Önder Apo’nun rehine olarak alınmasıyla küresel sermaye güçleri, işbirlikçisi TC devleti ve uzantıları tam da böylesi süreçte saldırılarını başlattı. Ferhat-Botan provokasyonu KDP himayesinde, PKK’yi tasfiye etmek için harekete geçti. Böylece Ferhat-Botan provokasyonu PKK’yi uğraştırıp, güçten düşürerek Uluslararası Komplo’ya karşı mücadelede sınırlandırırken, soykırımcı TC devleti de, Bakurê Kurdistan’da saldırılarının kapsamını genişletti. PKK’yi, serhildanlar sürecinde gelişen yeni Kürt toplumsallığını, demokratik devrimi boğmak için sadece askeri ve siyasal olarak değil, ekonomik, sosyal, kültürel boyutlarıyla da saldırıya geçti. Başarılı olabilmek için ise devrimin Kürdistan’ı var eden özellikleri, onları anımsatan, çağrıştıran, yaşatan tüm toplumsal, siyasal, kültürel, ruhsal, yaşamsal dokuları yok ederek, yerine başka, yabancı dokuları nakletmeye çalıştı. Hasankeyf gibi tarihi, kültürel değerler ve mirasların yok edilmesini Kürdistan doğasının, tarihinin barajlarla su altında bırakılmasını, her yerin kalekol ve karakollarla donatılmasını, yolların girmediği tek bir dağ başı bırakılmak istenilmemesini, orman katliamlarını, Kürdistan kentlerinin yeniden dizayn edilmesini öngördükleri bu ‘doku naklinin’ gerçekleşmesinin en stratejik adımları olarak uygulamaya koydular.
Uluslararası Komplo, Kürdistan Devrimi’nde yeni bir döneme girişin tetikleyicisi haline geldi;
Bu şekilde Uluslararası Komplo’nun ardından PKK’nin almış olduğu ‘geri çekilme’ kararı fırsat görülerek Kürdistan, ikame edilen askeri karakollarla, garnizonlarla, devlet kurumlarıyla, okullarla, parti ve derneklerle, ekonomik talanla, doğa katliamıyla, kadın-gençlik-çocuk kırımı politikalarıyla işgal edilmeye çalışıldı. Böylece Kürdistan’da etkisiz kılınan sömürgeci-soykırımcı TC devleti kendini yeniden görünür kılmak, etkisiz hale gelmiş olan işbirlikçi, feodal komprador yapıyı yeniden düzenlemek ve Kürdistan toplumunu da yeniden sömürgecilik cenderesi altına almak istemiştir.
Küresel sermaye güçleri ve uzantısı TC devleti, Kürdistan toplumuna yönelik başlattığı bu saldırıyı bütünlüklü bir plan etrafında uygulamaya koydu. Küresel sermayenin, Ortadoğu’dan başlayarak hakim kılmaya çalıştığı Yeni Dünya Düzeni’ni kurma hedefi, onları Kürdistan’a yönelik böyle bir plan etrafından hareket etmeye yöneltti. Sadece Bakur değil Kürdistan’ın tamamı bu plana dahil edilmek istendi. Buna bağlı olarak Bakur ve Başûrê Kurdistan’da eş zamanlı harekete geçildi.
Uluslararası Komplo’yla, Bakur ve Başûr’da olduğu gibi Rojavayê Kurdistan’da da kapitalist modernite güçleri kendi planlarını hakim hale getirmek için saldırılarına hız kazandırdı. Bu konuda Suriye rejimi ile küresel sermaye güçleri ve TC devleti ortak hareket etti. Soykırımcı TC devletiyle ortaklaşılarak uygulamaya konan bu saldırılarda Kürtler doğrudan bir hedef haline getirilerek iç örgütlülükleri dağıtılmak istendi, baskılar, tutuklamalar ve işkenceler yoğunlaştırılarak kitleselleştirildi. Bu plandan sonuç almak için de PKK saflarına Rojava’dan katılanlar için yasalar çıkararak, çağrıda bulundular. Rojavayê Kurdistan gençlerini Kürdistanlı olma bilincinden uzaklaştırmak, Önder Apo düşüncesinin, PKK’nin buradaki etkisini kırmak için gençler arasında uyuşturucu kullanımı, fuhuş ve çete gruplarının oluşumu teşvik edildi. 12 Mart 2004’de Qamişlo Katliamı’nı yaptıkları böylesi bir süreçte, onlarca Bakurê Kurdistan’lı PKK’li oldukları gerekçesiyle soykırımcı TC devleti’ne teslim edildi.
TC devleti ile Suriye rejiminin içerisine girdiği bu yönelim daha da derinleştirilerek anti-Kürt politika ve saldırılar en uç safhaya kadar vardırıldı. Bu durum 2011 yılında Suriye’de başlayan çatışmalara ve küresel sermaye güçlerinin yaptığı müdahaleye kadar da devam etti. Ancak Kürtler söz konusu olduğu zaman Suriye rejimi, TC devleti ile yaşadıkları soruna rağmen, işbirliği yapmak için mekanizmalarını, kanallarını açık tuttu.
Bakur, Başûr ve Rojavayê Kurdistan’da Uluslararası Komplo sonrasında yaşanan soykırım saldırıları, Rojhilatê Kurdistan’da da kendine özgü yönleriyle devam etti.
İran, TC, Irak ve Suriye devletlerinin yapmış olduğu anlaşmaların en temel özelliğini, egemenlikleri altındaki Kürdistan parçasına karışılmaması ve herhangi birinde yaşanacak ayaklanmalar karşısında birlikte bastırma hükümleri oluşturmaktadır. Uluslararası Komplo sonrasında bu politikayı, PKK’ye karşı çok daha stratejik bir şekilde uygulamaktan geri kalmadılar. Öyle ki, İran, 2007 yılının sonlarında PKK kadrosu Egîd Harran-Hikmet Demir’i idam ederek bir ilke imza attı. İran, 2011 yılında Rojhilat-Başûrê sınırı üzerinde PJAK gerillaları ile girdiği şiddetli çatışmalar sürecinde de TC devleti ile açıktan ortak hareket etti. 24 Eylül 2017 tarihinde Başûrê Kurdistan’da yapılan bağımsızlık referandumunun ardından Irak, İran ve TC devletleri ortak bir plan etrafında bir araya gelerek askeri işgal saldırısı başlattılar.
Bu saldırılar sadece dört parça Kürdistan’la sınırlı kalmadı, yurtdışındaki Kürtleri de hedef aldı. Uluslararası Komplo’nun bir parçası olan Avrupa devletleri, Önder Apo’nun rehin alınmasıyla PKK karşıtı olan birçok kişi ve çevreyi açıktan destekleyerek, teşvik ederek PKK’yi tasfiye etmek için harekete geçirti.
Gerek dört parça Kürdistan’da gerekse de yurt dışında Uluslararası Komplo’yla başlayan toplum kırımcı soykırım saldırılarına Kürdistan toplumunun verdiği yanıt komplocu devletlerin, güçlerin beklemedikleri bir düzeyde oldu. Uluslararası Komplo’nun duyulmasının ardından başta Avrupa olmak üzere yurtdışında yaşayan Kürtler, hiçbir çağrıya, davete gerek duymadan meydanlara çıktı, zindanlarda Mehmet Halit Oral’ın “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla başlattığı eylem ardından dünyanın dört bir yanında 64 Kürdistanlı bedenini ateşe verdi.
Bakur ve Rojavayê Kurdistan’da halk Önderliğini sahiplenerek meydanlara çıktı, gençler özgürlük ve gerilla alanlarına akın etti. Başûrê Kurdistan’da yurtsever Kürdistan halkı Uluslararası Komplo’da rol oynayan işbirlikçiliği lanetleyerek Önder Apo’yu sahiplendi, gençler gerilla saflarına aktı. Erivan Kürtleri de Önderliği sahiplendi ve yapılan radyo yayınları tarihsel öneme sahip bir rol oynadı. Öyle ki, Kürdistan halkının bu sahiplenişi, Uluslararası Komplo’nun birinci dereceden sorumlusu ABD’yi bile şaşkına çevirirken, dönemin dışişleri bakanı Madeline Albgrith, Kürt halkının ögütlülüğü ve Önderliğini sahiplenme düzeyi karşısındaki şaşkınlığını, “Kürtlerin, Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesine tepki göstereceklerini biliyorduk ancak bu kadarını hiç kimse tahmin edememiştir” biçiminde itiraf etmek zorunda kaldı.
Komplocu güçler hiç de beklemedikleri bir sonuçla karşılaşırken, Uluslararası Komplo, Kürdistan Devrimi’nde yeni bir döneme girişin de tetikleyicisi haline geldi. İçerisine girilen böylesi bir dönemde söz söyleme sırası sosyolojik bir tanım olarak meydanlara çıkan Apo Kürt’üne; tarihsel, felsefik, teorik ve siyasal bir belirleme olarak da demokratik uygarlık güçlerine gelmiştir.
b- Demokratik Ulus inşa mücadelesi;
Uluslararası Komplo karşısında Kürdistan’da, yurtdışında meydanlara çıkanlar Önder Apo’ya olan bağlılıklarını gösterirken aynı zamanda kendilerini var eden değerlere de sahip çıkmışlardır. Uluslararası Komplo’nun asıl hedefinin de, bu değerler zincirini parçalamak olduğu bilinciyle hareket edilmiştir. Önder Apo’ya düzenlenen komplo haberini aldıklarında çağrı beklemeden harekete geçilmesi de bu bilincin dışa vurumudur.
Kürdistan toplumu bu bilinci, PKK’nin onlarca yılı bulan ve büyük bedeller ödeyerek o güne kadar yürüttüğü mücadeleyle edinmiş, Uluslararası Komplo karşısında Önder Apo’nun etrafında kenetlenerek yeniden kazandığı toplumsallığını savunmuş ve özüyle buluşmuştur. Devam eden Uluslararası Komplo karşısındaki konumunu da bu öze bağlı kalarak belirleyerek dört parça Kürdistan’da, yurtdışında kesintisiz bir mücadelenin sahibi haline gelmeyi bildi. Bununla da, soykırım saldırıları karşısında serhildanlar sürecinde öne çıkan, “Diriliş tamamlandı, sıra kurtuluşta” belirlemesinin, iktidar ve geleneksel toplum dışında ele alınarak perspektifinin oluştuğu, yol ve yönteminin belirlendiği Kürdistan toplumsallığının yeniden inşa sürecine adım atmıştır.
Kürdistan toplumunu böyle bir adımı atmaya götüren de Önder Apo’nun reel sosyalizme eleştirel bakış açısı ile sürekli bir kriz ve kaos halinde olan ancak karşı-devrimlerle ayakta kalabilen kapitalizm karşısında; üçüncü bir yol olarak geliştirdiği devrimci çözüm arayışı oldu. PKK’nin mücadele tarihinin ortaya çıkardığı, geleneksel toplum ve devlet dışında olan halk gerçekliği ise Önder Apo’nun bu çözüm arayışında yakaladığı en temel halka olma özelliğini taşımıştır. Buradan da yola çıkarak çözüm yolu olarak; devlet ve iktidar dışı toplum örgütlenmesini esas alan bir devrim modeli geliştirmiştir. Geliştirdiği bu görüşü daha sonra, KCK sisteminin örgütlenmesi olarak netleştirmiş, Demokratik Sosyalizm, Demokratik Ulus, Demokratik Özerklik, Demokratik Konfederalizm belirlemeleri ile formüle etmiştir. Uluslararası Komplo’nun devam ettiği koşullarda böyle bir sonuca ulaşmıştır. Bu çözüm, Önder Apo’nun Uluslararası Komplo’ya karşı verdiği yanıt olma özelliğini de taşımaktadır.
Formüle edilen bu görüşlerin pratikleştirilmesinde gerekli olan hazırlıklar için ihtiyaç duyulan zamanı kazandıran da yine Önder Apo olmuştur. Rehine koşullarında tutulmasına rağmen, kazandırdığı zamanla geri çekilme taktiği uygulanabilmiş, ihtiyaç duyulan örgütsel düzenleniş ve konumlanış sağlanabilmiş, geliştirilen görüşleri bilince çıkarma ve kararlaşma içerisine girilmiştir. Oluşan bu elverişli koşullarda dört parça Kürdistan’da, yurt dışında devriminin o güne kadar izlediği yol, mücadele yöntemleri ele alınmış, ulaşılan sonuçlar doğrultusunda her alanın özgünlüklerinin dikkate alındığı yeni bir mücadele dönemi başlatılmıştır.
Demokratik Ulus inşa mücadelesi olarak nitelendirilebilecek olan bu mücadele döneminde, dört parça Kürdistan’da ve yurt dışında örgütlenme düzeyleri, hem özgünlüğü hem de karşılıklı birbirini etkilemeleri, edinilen kazanımlar, herbir Kürdistan parçasında aynı süreçlerin, sıfırdan yaşanılmasını bir zorunluluk olmaktan çıkarırken, yapılacak hamlelerle ortak bir seviyenin yakalanmasına imkan sunmuştur. Uluslararası Komplo’yla başlayan süreçte dört parça Kürdistan’da, yurtdışında yürütülen mücadelede buna dikkat edilmiştir. Buna bağlı olarak devrimin temel taktiğini pratikleştirecek olan öncünün örgütlenmesi, gerekli olan düzenleme, konumlanma ve hazırlıklar yapılarak her dört parça Kürdistan’da geliştirilecek olan Demokratik Ulus inşa mücadelesi temel görev olarak belirlenmiştir. Devlet+Demokrasi, Demokratik Özerklik, Demokratik Konfederalizm gibi birbirini reddetmeyen, içerisinde öz yönetimi ve meşru savunmayı, Devrimci Halk Savaşı ilkesini esas aşam ama siyasal, yasal, demokratik mücadeleleri de reddetmeyen görüşlerle Demokratik Ulus çözümü için yollar aranmaya, yöntemler geliştirilmeye çalışılmıştır. Ulus, bağımsızlık, demokrasi, özerklik, konfederalizm gibi kavramlara sözlüklerde yüklenen klasik anlamlardan farklı, devlet, iktidar dışı anlamlar yüklenerek, ele alış ve yaklaşım geliştirilmiştir. Dört parça Kürdistan’ın özgünlükleri reddedilmeden, her parçada bu görüşlerin pratikleştirilmesi için programlar hazırlanarak, çalışmalar yürütülmüştür.
Önder Apo tarafından geliştirilen Demokratik Ulus çözümü, o güne kadar söz konusu olan ulusal sorunların çözüm yollarından farklı olduğu gibi ulusların kendi kaderlerini tayin hakkında öngörülen ayrı devlet kurma hakkı gibi belirlemelere yüklenen anlamdan farklıdır. Demokratik Ulusun kendi toplumsallığının siyasal olarak nasıl örgütlendirileceğini anlatmaktadır. Önder Apo’nun daha önce yapılanların dışında yapmış olduğu ulus tanımlaması da, siyasal örgütlenmenin nasıl bir biçim alacağını belirlemektedir.
Kürdistan’da Demokratik Ulus çözümü, kendini bu dayanaklar üzerinde Kürt toplumsallığının yeniden inşası olarak PKK mücadelesinde yeni bir stratejik dönem olarak bir ifadeye kavuşturmuştur. Uluslararası Komplo’yla yaşanan süreçte dayatılan tüm imha saldırılarına rağmen dört parça Kürdistan’da belirlenen bu doğrultuda bir yürüyüş ve mücadelenin sahibi olunmuştur.
Bakurê Kurdistan’da, anlamada, uygulamada içerisine girilen yanılgı ve yetersizliklere rağmen Konra-Gel, sonradan adı Koma Civakên Kurdistan-KCK olarak değiştirilecek olan Koma Komelên Kürdistan-KKK ilanıyla içerisine girilen örgütleme faaliyetleri, Özgür Yurttaş Hareketi ve meclislerini oluşturma, özgür belediyecilik ile Demokratik Toplum Hareketi’nin geliştirilmesi yönünde atılan adımlar ve bunu takip eden yıllarda meclis, komün, kooperatif, akademi ile Demokratik Ulus boyutlarını örgütleme çalışmaları bu doğrultuda atılan adımlardır.
Soykırımcı TC devletinin “Çöktürme” adını verdiği imha planını devreye koyarak saldırılarına yeni bir boyut kazandırması karşısında yaşanan özyönetim direnişleri de atılan bu adımların ne pahasına olursa olsun savunulmasındaki kararlılığın bir göstergesi olmuştur. Rojavayê Kurdistan’da ise, 19 Temmuz Devrimi ile sosyolojik ve zihinsel olarak yeni bir form kazanmaya başlayan Kürt toplumsallaşması, uluslaşması, kendi sistemini oluşturma yönünde çok daha somut adımlar atma imkanına kavuşmuştur.
Başûr ve Rojhilatê Kurdistan’da Demokratik Ulus inşa mücadelesi, Bakur ve Rojavayê Kurdistan’da içerisine girilen pratikleştirme mücadelesi gibi olmamıştır. Bu parçalarda atılan adımlara yön veren daha çok Demokratik Ulus inşa mücadelesinde öncülük sorunlarının çözümü, örgütlenme, özsavunma ile diğer Demokratik Ulus boyutlarının örgütlendirilmesi temelinde bir mücadelenin geliştirilmesi olmuştur. Böylece, Başûr ve Rojhilatê Kurdistan’da da Kürdistan toplumsallığının yeniden inşa döneminin ihtiyaçlarına yanıt olacak sonuçlar ortaya çıkmıştır.
TC devleti soykırım saldırılarını daha da tırmandırmıştır;
Rojava Devrimi ve Kobanê’yi savunma direnişinde görüldüğü gibi, Kürdistan toplumsallığının savunulması ve yeniden inşasının dört parça Kürdistan’da yarattığı ortaklaşma dönem görevlerinin başarıyla yerine getirilebileceğini ortaya koymuştur.
Ancak içerisine girilen böylesi tarihsel bir süreçte kimi yanılgılar, yetersizlikler ve eksiklikler, Önder Apo’nun sunduğu perspektif temelinde doğru tarz, tempo ve üsluba ulaşılmasını engellemiştir. Bunun bir sonucu olarak da, Bakurê Kurdistan’da Demokratik Ulus inşa mücadelesinin öne çıktığı ve temel görev olarak belirlendiği, PKK tarihine de Üçüncü Stratejik Partileşme Hamlesi olarak geçen bu döneme yanılgılı yaklaşılmıştır. Demokratik Ulus inşası denilince sanki Birinci ve İkinci Stratejik Partileşme döneminin özellikleri olan; kadroda partileşen, komutanlaşan özellikler önemini yitirmiş ve bunlara gerek kalmamış gibi yaklaşılabilmiştir. Sadece bununla da kalınmayarak, toplumsal alan örgütlenmesi, sistem içi sivil toplum örgütlenmeleri derekesine indirgenmiştir. Böyle olunca da orta sınıf eğilimleri, liberal, reformist özellikler başat kılınarak devrim yapma görev ve sorumluluğundan uzaklaşılmıştır. Uluslararası güçler ve soykırımcı TC devleti de bundan güç almıştır. Yaşanan böylesi bir süreçte uluslararası güçler siyasal, demokratik alanlara orta sınıf eğilimleri üzerinden müdahalesini yoğunlaştırarak etki gücünü arttırmaya çalışırken, TC devleti de soykırım saldırılarını fiziki, kültürel ve toplum kırım boyutları ile daha da tırmandırmıştır. Rojava’da devrimin ancak savaşan halk haline gelinerek savunulabileceği görüşünden uzaklaşılması gibi parti öncülüğü de, yaşanan iktidarlaşma karşısında ciddi zafiyete uğratılmış, burjuva liberal ve dar milliyetçi eğilimlere kapıları aralayan bir yaklaşım kendini gösterebilmiştir.
Oysa Bakur ve Rojava’da yaşanan bu devrimsel süreçte, dönem sorunlarına çözüm olacak Demokratik Ulus inşasını pratikleştirecek olan partileşen, komutanlaşan kadro özelliklerinin daha da yetkin kılınması gerekmekteydi. Bunu başarmak için de Demokratik Ulus inşacısı olunacaktı. Demokratik Ulus’ta öncülük, özyönetim ve özsavunma ilkeleri bunları zorunlu kılmaktaydı. Bu temel özellikler olmaksızın Demokratik Ulus inşa mücadelesinin başarılı kılınması mümkün değildi. Nihayetinde Bakurê Kurdistan’da Özyönetim Direnişleri döneminde, bu alanlarda yaşanan boşlukların hangi sonuçları yaratacağı açığa çıktı. Partileşmeyen, komutanlaşmayan, Demokratik Ulus inşasında öncülüğü kendi şahsında somutlaştıramayan kadronun mücadelede başarılı olması mümkün değildir. Rojavayê Kurdistan’da da, 19 Temmuz 2012 sonrasında, gerek uluslararası güçler gerekse de soykırımcı TC devleti ve kontrolü altında olan DAİŞ, Cebhet El-Nusra gibi çete örgütlenmeleri eliyle yoğunlaşan saldırı ve katliamlar karşısında bunların neden olduğu zorlanmalarla karşılaşıldı. Siyasal, toplumsal kazanımları maddi imkanlar; Demokratik Özerk yönetimi iktidar; komün, kooperatif, meclis ve akademileri iktidar kurumları; halk savunma güçlerini düzenli ordu; özgüce dayalı devrim ve savunma yerine uluslararası güçlere dayanmayı; halk diplomasisi yerine, devlet diplomasisini öne çıkaran yaklaşım ve pratikler görüldü. Devrimin yaşadığı boşluklar ise uluslararası güçler ve soykırımcı TC devleti tarafından ENKS, DAİŞ ve diğer çete gruplar üzerinden ve Kuzeydoğu Suriye Demokratik Özerk yönetimine ve PYD’ye yapılan dayatmalarla doldurulmak istendi.
Bakur ve Rojavayê Kurdistan’dan farklı yönleri olan Başûr ve Rojhilatê Kurdistan’da da örgütlenme, ideolojik, siyasal mücadele ve özsavunma ile geliştirilmesi gereken toplumsal inşa mücadelesinde yaklaşım sorunları yaşandı. Partileşme, komutanlaşma, Demokratik Ulus inşa öncüsü olma özellikleri bir arada olması gerekirken, kadroda bu konularda ciddi yetersizlikler görüldü. Hatta toplumsal inşa mücadelesi, adeta görmezden gelindi. Bunun bir sonucu olarak oluşan boşluklar; Kürt sorununa küresel sermaye güçleriyle ilişki halinde kendilerince “çözüm” arayan düşüncelerle, Ortadoğu’ya yabancı, kapitalist modernitenin pozitivist bakış açısı, yaşam biçimi ve kültürüyle, Başûrê Kurdistan’da Goran, Yeni Nesil Hareketi ve benzerleri, Rojhilatê Kurdistan’da da İ-KDP grupları, hizipleri, bunların türevleri tekrar canlandırılarak doldurulmaya çalışıldı.
Partileşmede Stratejik Üçüncü Hamle Dönemi;
Bu yetersizlik ve eksiklikleriyle de olsa Kürdistan Devrimi’nde, toplumsallığın yeniden inşa mücadelesi önemli ve büyük kazanımlar ortaya çıkarmıştır. Rojava Devrimi’nin yaşadığı kuşatma ve saldırılar karşısında kendi kendine yeterli bir sistem oluşturma çalışmalarında elde ettiği kazanımlar, özgürlük gerillasının kendini yenileyerek yeni dönemin tarz ve temposunu yakalayarak Bakûrê Kurdistan’da ve Medya Savunma Alanları’nda mevzilerini koruyarak aktif bir hareketlilik ve eylemsellik içinde olması, Bakurê Kurdistan’da sömürgeci soykırım saldırıları karşısında gösterilen toplumsal direniş, siyasal ve toplumsal alanda kazanımların ve halk örgütlülüğünün korunarak, daha geniş alana yayma çalışmaları, Başûr ve Rojhilatê Kurdistan’da yürütülen mücadelede elde edilen kazanımlar ve örgütsel anlamda yakalanan düzey bunun somut bir ifadesi olmuştur. Yurtdışında kesintisiz bir şekilde süren yaygın kitle eylemleri ve zindanlarda yaşanan kitlesel direnişler de Kürdistan toplumsallığının yeniden inşa mücadelesine kendi cephelerinden katılıma dönüşerek güç vermiştir.
Ancak elde edilen bu kazanımlara rağmen Kürdistan toplumsallığının yeniden inşa süreci, hala devam eden bir süreç olma özelliğine sahiptir. Sürekli olarak da karşı saldırıların hedefi halindedir. Bu saldırılar soykırımcı, sömürgeci devletler ile küresel sermaye güçleri tarafından kullanılan araç ve yöntemlerle daha da derinleştirilerek bir toplum kırım haline getirilmek istenmektedir.
Partileşmede Stratejik Üçüncü Hamle Dönemi olarak kabul edilen yeniden inşa döneminin toplumsallığı da böylesi bir dönemde inşa edilmektedir.
İdeolojik grup oluşum anından günümüze kadar Apocu Hareket’in tarihi bir mücadele tarihidir. Apocu Hareket bugüne kadar tüm kazanımlarını parti ve çizgi dışı etkenlere karşı yürüttüğü mücadeleyle elde etmiştir. O nedenledir ki, Demokratik Ulus inşa mücadelesi sadece Kürdistan toplumsallığının yeniden inşasında yaşanan sorunlara çözüm aramakla sınırlı kalan, dar pratikçiliği aşmayan yaklaşımlarla mümkün olmamaktadır. İnşanın önünde engel olan sorunların neler olduğunun üzerinde durularak, onlara karşı bir mücadelenin geliştirilmesi de gerekelidir. PKK tarihinden öğrenilenler, Bakur ve Rojavayê Kurdistan’da yaşanan Demokratik Ulus inşa mücadelesinden, Başûr ve Rojhilatê Kurdistan pratiğinden edinilen deneyimler ve çıkarılan sonuçlar da bunun ne kadar hayati olduğunu göstermektedir.
Şimdi sıra, yaşanan tüm bu deneyimlerden çıkarılan sonuçlar doğrultusunda özgürlük mücadelesinin daha da yükseltilmesine gelmiştir. 12 Eylül 2020 tarihinde, “Tecride, İşgale, Faşizme Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı” şiarı ile başlayan Devrimci Demokratik Hamle de bunun ilanıdır.
Başlatılan bu hamle sadece Kürdistan’ın bir parçası ile sınırlı değildir, tüm Kürdistan’ı ve yurtdışında yaşamak zorunda bırakılan Kürtleri de kapsamına almaktadır. Onun içindir ki, hedefinde Demokratik Ulus inşa ve savunma mücadelesi yer almış, planlama ve uygulamada her parçanın, yurtdışının özgünlükleri esas alınmıştır. Buna göre Bakur’da “Faşizme Son, Demokrasiyi Kurma, Adaleti Sağlama”, Başûr’da “İşgale Son, Kürdistan’ı Savunma”, Rojava’da “İşgale Son, Devrimi Koruma Zamanı”, Rojhilat’ta “İdamlara Son, Demokrasi Zamanı”, yurt dışında “Önder Apo’ya Özgürlük, Soykırıma ve İşgale Son Verme Zamanı” sloganlarıyla başlatılan hamlenin güvencesi olan Halk Savunma Güçleri, Demokratik Modernite gerillacılığı esasları üzerinde yükselttiği “Şimdi Özgürlük Zamanı” şiarıyla geliştirdiği mücadeleyle hamleyi sahiplenerek selamlarken, kadın ve gençlik öncülük görev ve sorumluğunun gereklerini yerine getireceğini ilan etmiştir.
Hamlenin ilanından günümüze kadar yaşanan süre içerisinde de tüm Kürdistan ve yurtdışında yaşayan halkımız tarafından coşku ile karşılanarak sahiplenilmiş, yaşanılan her yer sürekli bir eylem alanı haline getirilmiştir. Halkların Birleşik Devrim Hareketi, hamleyi Birleşik Devrim Stratejinin yaşamsallaşmasının önemli bir merhalesi olarak kabul etmiş, mücadeleyi Anadolu topraklarının derinliklerine, kentlerine taşıma kararlılığını açıklamıştır.
Tüm bunların bir sonucu olarak da “Tecride, İşgale, Faşizme Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı” şiarıyla başlatılan Devrimci Demokratik Hamle sadece Kürdistan halkı için değil Türkiye, İran, Irak, Suriye halkları için de yeni bir mücadele dönemine girilmesi anlamına gelmektedir. Hedefinde; Özgür Kürdistan, Demokratik Türkiye, İran, Irak, Suriye’nin olması, Ortadoğu’da yoğunlaşan kapitalist modernite kaosuna devrimci çözümle son verme vardır. Bunun sağlanması için de, Demokratik Ulus bilinci temelinde; bireyciliğin, aileciliğin, aşiretçiliğin, maddiyatçılığın, mezhepçiliğin-dinciliğin, milliyetçiliğin, cinsiyetçiliğin aşılarak hem her ulusun kendi içerisinde Demokratik Ulus birliğini hem de halklar arasında özgürlük, eşitlik temelinde demokratik konfederal birliklerin sağlanması için çaba içerisinde olunması gerekmektedir. Bugün Bakur ve Rojavayê Kurdistan’da, şoven-faşist-soykırımcı egemen devlet siyaset ve ideolojik yapılanmaları karşısında yaratılan ortak yaşam içerisinde olan halklarla atılan ciddi adımların, Rojhilat ve Başûrê Kurdistan ile yurtdışından da atılması gerekmektedir. Bu şekilde hem ulusal hem de halklar arasında sağlanacak olan demokratik, özgür birliklerle Demokratik Ulus inşası ve savunulması önünde var olan engeller aşılarak, Üçüncü PKK’lileşme Hamlesi’ne de yeni bir aşama kaydettirilmiş olacaktır.
CEMAL ŞERİK
YORUM GÖNDER