ÖNDERLİK GERÇEĞİ-29.BÖLÜM
Düşmanın da bile saygı yaratmak, düşmanın nezdinde bile bir saygı ortaya çıkartmak ve onlar kesinlikle bu saygınlığı en fazlasıyla yaratan insanlardır. Mahir’de, Deniz’de, İbrahim’de öyledir. Bunların genelde gençliği etkilememesi, gençliği kendi manevi etki sahasına çekmemesi düşünülemez. Düşman bu konular çerçevesinde yeterince derinliğe sahip olmadığı, onu alt etmenin yolları, yöntemleri konusunda bir derinlik taşımadığı için geri adım atmak zorunda kaldı. Peki, ondan sonra ne yaptı? Ordu içerisinde sola kesin darbeyi vuracak yeni bir darbeyi hazırlayarak ağırlıklı neyin üzerinde çalıştı? Psikolojik savaş yöntemleri, özel savaş yöntemleri üzerinde çalıştı, uğraştı ve sonrasında da gençlik içerisinde çelişki yarattı. Sağ, sol çatışması biçiminde gençliği bir birine düşürdü. Devrimciliği bu tarzda lanse etti. Kendisi ise darbeyi esasta faşizmi geliştiren ana kaynak olarak ordu içerisinde ordunun tümden faşistleşmesini esas aldı. Darbeyi faşizmin gelişmesine ve kurumlaşmasına devlet içerisinde esas itibarı ile ordudaki şey tarzında yaptı. Türkiye’de o dönemde antiemperyalist potansiyel çok güçlüdür. Ordu içerisinde de biraz böyle bir potansiyel var. Genç subaylar arasında var. Özellikle Harp Okullarında var.
Mesela Mahirlerin ve özelliklede Mahir’in Harp okullarında çok büyük etkisi var. Harp okulu öğrencilerinden çok sayıda arkadaşları var. O açıdan da Harp okulundan çok sayıda insan atılıyor. Türkiye gençliğinin durumu budur. Eksik olan Kürdistan’dır. Türkiye’de muazzam bir gençlik hareketi var. Buna karşılık bununda Türkiye devriminin bir ayağı oluşturuluyor, ama onun Kürdistan ayağının yerinde zayıf oluşumlar var. Tek ayak üzerinde duruyor Türkiye devrimi. Bu nedenle Önderliğin başlangıçtaki hedefi en başında şudur. Devrimin Kürdistan ayağını da oluşturmak ve dolayısıyla Türkiye devrimi iki ayak üzerinde durabilen sağlam olarak ayağını toprağa basan bir devrimci hareket haline getirebilmektir. Yaklaşım esas itibarı ile budur. Önderliğin bu süreçte ağırlıklı olarak THKPC sempatizanı (kadro diyemeyiz) ama ileri düzeyde kadrolaşmanın da yoğun potansiyelini içinde taşıyan bir sempatizanı olduğunu söylemek gerekir. Arkadaşları onlardır.
Mesela Önderlik Doğan Fırtına’dan bahsediyor, arkadaşlarda bahsettiler. Doğan Fırtına THKP_C üyesidir. Önderlikte öyledir, mensubu olarak hissediyor kendisini ve dolayısıyla Doğan ile ilişkileri o temeldedir. Sadece okul arkadaşlığı değil aynı zamanda ortak düşünceyi paylaşmaya dayanan bir duruştur. Doğan ile o tarz bir ilişkileri vardır. Doğan bizden daha önce okula girmiştir, yani bizden daha eski bir öğrencidir. Dolayısıyla hareket içindeki konumu daha ileridedir. Ama Önderlik ise hareketle Doğan vasıtasıyla ya da belli bir çevre vasıtasıyla ilişki kurmuştur. Yine de duruşu güçlü ve dikkat çekicidir. Doğan’ın da dikkatini kesin çekmiştir. “Ateşten Tarih” adında bir belgesel hazırlanmıştı. Orada Doğan Fırtına’nın da şeylerine işaret ediliyordu. Mesela ben Doğan ile hiç o tür şeyler konuşmadım, ama derslere ilişkin benim söylediklerimin aynısını Doğan’da söylüyordu.
Diyordu: İkimiz aynı anda cezaevinden çıktık. Zaman da yoktu zaten fakat o sınava girdi, bütün derslerin hepsini verdi. O yıl sınıfı geçti. Biz de şaşırıyorduk. Bu Apo’dur, Apo ise yapar. Yani Apo demek yapmak demektir, Apo demek başarmak demektir. Bu tür şeyleri var ve onların yaklaşımları böyledir. Önderliğe onlarında ilgisi vardır. Gücünü, potansiyelini fark ediyorlar ve o açıdan da iyi bir arkadaşlıkları var Doğan Fırtına ile. Bu arkadaşlıkları bir paylaşım aynı örgütün mensubu olmaya dönük daha fazla oraya doğru gitmeyi esas alan bir paylaşım temelindedir. Önderliğin hala bu koşullarda öyle ayrı bir grup kurma, Kürdistan’a özgü bir grup oluşturma temelinde biçiminde bir yaklaşımı söz konusu değildir.
1971 yılının sonlarında önemli bir gelişme oldu. Mahir Çayan ve arkadaşları cezaevinden kaçtı. Mahir’in hep Siyasal Bilgiler Fakültesiyle bağı olurdu, zaten kendisi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiydi. O açıdan da Mahir’in etrafındaki her gelişme okulu ve dolayısıyla Önderliği de yakından ilgilendiriyordu. Mahirler İstanbul-Kartal cezaevinden kaçtılar. Kaçışları büyük bir ihtimalle ordu içerisindeki THKP_C yanlıları tarafından sağlandı çünkü kaçışları tünelle değildi. Askeri elbise giydirerek, alıp cezaevinden çıkarılıp götürme tarzındaydı. Öyle olunca da Mahir bir grup arkadaşıyla birlikte özgür bir ortama kavuşmuş oldu. Gençlikte hep şu heyecan vardı. Hem heyecan hem de bazı şeyleri aşırı bir misyon yükleme var. Mesela Mahir’e atfettiğiniz rol nedir? Mesela Mahir öncesinde bütün devrimci liderler tutuklu biraz bir beklenti ve umutsuzluk durumu var.
Sonuçta herkes tehdit altında, herkes idam sehpasıyla tehdit ediliyor. Ama Mahir dışarı çıkınca bir kurtuluş umudu veriliyor. Mahir dışarıdayken diğerlerinin de idam sehpasından kurtulması için bir şeyler yapar kanısındanlar. Böyle bir kanı ister istemez taşırsınız. Biz de Önderliği öyle dedik, değil mi? Önderlik varsa bu harekete bir şey olmaz. O zamanda bu bir gençlik yaklaşımıdır, gençlik duruşudur.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER