SİYAJİN İLE ŞİYAR (8.BÖLÜM)
Yanlış Yapmıyoruz;
Delil takım komutanıydı. Yakışıklı bir gençti. Yirmi yedisine yeni girmişti. Yirmi ikisinden bu yana dağlardaydı. Dağ tenini daha bir esmerleştirmişti. Kestane rengi gözler, daima gülen bir yüzü vardı. Arkadaşlarınca sevilip sayılırdı. Beş yıldır dağın zorluklarına göğüs germiş ve halkının özgürlüğü için mücadele ediyordu. Bilinç düzeyi iyi sayılırdı. Dağ koşullarında da olsa okumaya önem verirdi ve eğitimini aksatmazdı. Partisine bağlanmış ve ona denk bir duruş sahibiydi. Önceliği mücadelesiydi. Zaten bunun için de dağlara gitmişti. Dağlarda gerçeğinin bilincine daha derinden varmıştı. Bir çok eylem ve çatışmaya girmiş, ikisefer de yaralanmıştı.
Berfin kış kampında onu görmüştü. Ve hikâye de o zaman başlamıştı. Berfin iki yıl önce okuduğu üniversite öğrenimini yarıda bırakarak mücadeleye atıldı. Bir kadın olarak kurtuluşunu, halkının kurtuluşunda gördü. Önderliğin kadın sorununa ilişkin analizlerini hem okur, hem de video görüntülerini izlerdi. Özgürlük bireysel bir kurtuluştan ibaret değildi artık onun için. Dağa bir yabancılığı vardı. İlk yıl zorlanmış, sonrasında bir Botanlıdan farkı kalmamıştı. Çoğu arkadaşı çözümlemeleri bilmezken, o fırsat buldukça okumaya zaman ayırırdı. O kış kampında Delil’e rastladı. Bazı insanlar vardır ki ilk görüşte kişinin içine sinerler.
Berfin için de Delil böyle biriydi. Zamanla duygusal dünyasında da kıpırdanmalar oldu. Ama bu tek taraflı bir yakınlaşmaydı. Berfin günlüklerinde dolaylı olarak iç dünyasını da yansıtırdı. Dağlardaki aşk özgürdür derdi. İçindeki tohum çiçeklenmişti. Baharla birlikte sıcak savaş alanlarına geçtiler. Düzenlemede ikisi de aynı bölüğe düştüler. Birlikte bir çok eyleme katıldılar. Berfin içindeki aşkı büyütmüştü. Ama dışarıya vuramıyordu. Bir eğitim gününde, “bu topraklar Mem û Zin’in topraklarıdır. Ülkemizi özgürleştirdiğimizde bu destanlar çoğalacaktır, ama temeli bu zorlu koşullarda atılacaktır” demişti. Çok geçmeden gece yaptıkları eylemin sonrasındaki günde kaldıkları alana geniş çaplı bir operasyon başladı. Bölük mevzilenip güçler dağıtıldı. Berfin iki arkadaşla birlikte Delil’in mevziisinde kalmıştı.
İkindiye doğru Delil karşıdan gelen kurşunla ayağından yaralandı. Berfin buna hazırlıklı değildi. Delil’i arka tarafa çektiler. Elleri titriyordu Berfin’in. Delil’in yarasındaki kan durmuyordu. Diğer arkadaşları zaman zaman karşı tarafın kurşunlarına cevap veriyorlardı. Berfin ilgili değildi, tüm dikkati Delil’deydi. Kefiyesiyle yarasını sardı. İlk kez elleri saçlarına gidiyordu. Göz göze geldiler. Berfin’in gözlerine hüzün, Delil’inkine de tebessüm düştü. Berfin bir an olsun yanından ayrılmıyordu. Akşama doğru karanlık çökmeye başlayınca geri çekilmeye başladılar. Bir yandan yaralı arkadaşlarını taşıyorlar, diğer taraftan da diğer grupla birleşmeye çalışıyorlardı. Tehlike olmasın diye yeniden gruplara ayrıldılar. Çekilme esnasında grupları beş kişiydi. Yukarılarında birbirine yakın iki pınarın oluşturduğu küçük dereyi geçmeye çalışırlarken pusuya düştüler. İki kişi o zaman gruptan koptu. Yaralıyı biraz yukarılarına düşen küçük mağaraya götürdüler. Yanlarındaki üçüncü arkadaşları yardım için diğer grubun yanına gönderildi. Onun dönme şansı kalmamıştı. O geceyi o mağarada geçirdiler. Berfin hiç yatmıyordu. Bir mağaranın kapısına gidip dışarıyı kontrol ediyor, birde Delil’in başucuna gelip ona bakıyor, nabzını kontrol ediyordu. Aslında normal koşullarda hemen müdahale edilip yarasının büyümesine engel olunması gerekirdi, ama dağda o koşullar yoktu. Kanı durdurmak gittikçe zorlaşıyordu.
Sabah Berfin çevreyi kontrol etmekten dönüp Delil’i baygın halde görünce panikledi. Aklına kötü şeyler getirmek istemiyordu. Sırt çantasının cebindeki mataradan azıcık suyu çıkarıp yüzüne serpti, ellerini alnına götürdü. Kefiyesinin ucunu ıslatıp dudaklarına götürdü. Çok geçmeden de Delil kendine geldi. Arada bir gelen silah sesleriyle askerlerin hala bölgede olduğu sonucuna vardılar. Gün boyunca beraber kaldılar. Günün akşamında Berfin hem su almak hem de yenilebilir otlar bulmak için kendini aşağıya bıraktı. Kürdistan besleyici otlarla doludur. Aşağılarında boşaltılmışbir köy vardı. Bir-iki kilometre mesafede sayılırdı. Kestirme yoldan hızlı bir yürüyüşle erkenden gidilirdi. Berfin buna niyetlenmişti, çünkü Delil’in aç karınla yarasını yenemeyeceğine inanıyordu. Ama şimdi gidemezdi. Çünkü operasyonun bittiğinden emin olamıyordu.
Üç gün boyunca sadece aşağılarındaki küçük dereye gidip su alıyor ve toplayabildiği otla dönüyordu. Arkadaşlardan sohbet ediyorlardı. Berfin onun konuşup enerjisini harcamasını istemiyordu. Zaman sohbetlerle akıp gidiyordu. Üçüncü günün akşamında Berfin aşağıdaki boş köye kendisini bırakmayı düşündü. Bunu Delil’le de paylaştı. Operasyon bitmemişse bu tehlikeli olur. Zaten operasyon bitmişse de arkadaşlar bizi aramaya gelirler, dedi Delil.
Berfin: Ortalık sakin görünüyor. Dikkatli olurum. Yiyecek bir şeyler bulmalıyız. Sonuçta gidecekti ve gitti de. Köy terk edilmiş haliyle bile yüzlerce insanı besleyecek doğal yiyeceğe sahipti. Berfin alabileceği kadar yiyecek aldı. Etrafa askerlerce rastgele atılan konservelerden de aldı. Sadece ekmek yoktu. Aslında yakınlarında erzak deposu vardı, ama yerini Berfin değil, Delil biliyordu. Tarif etmekle de Berfin’in bulması zordu. Bunun yerine Berfin bir gün arayla köye gidiyor, çanta ve kefiyeye alabildiği kadar yiyecek alıp dönüyordu. Ama hep de böyle olamazdı. Arkadaşlarına ulaşmalıydılar.
Delil bir iki sefer ayağa kalkıp yürüme denemesinde bulundu, ama ikinci adımında düşüyordu. Bu arada Berfin’in duyguları artık Delil tarafından da biliniyordu. Kampta karşılaştıkları zamana gittiler. Kadın duygularını dile getirme de korkak değildi. Delil’e dünyasını açtı. Delil bir komutandı ve partisine böyle bir şeyin hesabını veremezdi. Belki de en temiz aşk savaşta olgunlaşan aşktı, fakat bunun yaşam bulması imkânsız gibiydi. Delil içine çekildi. Berfin mağaranın duvarına eline aldığı keskin uçlu taşla bir şeyler yazıyordu.
Delil: Ne yazıyorsun oraya?
Berfin: Ez jite hez dikim, diye yazıyorum. Gerçekten de seviyordu. Böyle çıkarsızca bir sevgiydi bu. Delil’in yanına gelip oturdu. Elini iki elinin içine aldı. Delil elini çekiyor, o bırakmıyordu. Gözlerine bakıyordu.
Delil: Olmaz, biz yoldaşız. Ortak idealler uğruna zorluklara katlanıyoruz.
Berfin: Zaten böyle olmasaydı duygum da gelişmezdi. Biz bir savaş örgütüyüz. Bu duygular savaşımıza zarar veriyor.
Hayır, daha çok mücadele etmemizin vesilesi oluyor.
Bu yanlıştır.
Biz yanlış bir şey yapmıyoruz. Hem seni seviyorum, hemde halkımız için mücadele ediyorum.
Sen değerli bir hevalsın. Ama savaşın dili bunu kaldırmaz...
Yerinde başka bir yoldaş olsaydı yine tüm bu yardımları yapardım. Ama yaralanan sen oldun. Aşka gelince o içimde büyüdü hem de çoktan beri.
Böyle yan yana olmasaydık söylemezdin.
Bir gün mutlaka söylerdim.
Sohbet böyle akıp gidiyordu. Bu topraklar aşkın topraklarıydı, ama aşk koşullara mahkûm ediliyordu. Bu koşulları yaşamayanlar için bunu anlamak zordu. Delil çok zorlanıyordu. Doğal olan bir duygu onu eziyordu. Partisi ile duygusu arasında gedip geliyordu. Her ne kadar Berfin, devrim olmadan sevgimiz duyguda kalacak dese de, o yine de zorlanıyordu. Berfin’den etkilenmişti. Tomurcuk ondada doğmuş ve büyüyordu. Hiç bir şey aşk meyvesi kadar erkenden büyümezdi, yeter ki su yüzünü görsündü.
Delil’in kafası çelişkiler yumağına döndü. Berfin dışarıyı kontrol etmeye gittiğinde ya da yattığında Delil onun çantasının cebinde tuttuğu küçük defterinden günlüklerini okurdu. Günlükte Berfin’in kendisine dair duygularını okuyordu. Ama komutan olması sorumluluğunu ağırlaştırıyordu. Halk, mücadele, önderlik, şehit düşen arkadaşları geliyordu aklına. “Böylesi bir duyguyla partinin karşısına nasıl çıkarım” diyordu. Artık yarası umurunda değildi. Ağrıya katlanırdı, ama gönül yarasına katlanmak zordu. Bu halimle arkadaşların karşısına nasıl çıkarım duygusu giderek güçleniyordu. Bu duygu onu sarmıştı. Böylesi bir atmosferde Berfin’le konuşmaya başladı:
Artık arkadaşlara ulaşmalıyız. Daha fazla böyle beklemek doğru değil. Arkadaşlar gelmediğine göre bir şey vardır. Bunun için bizim onlara ulaşmamız gerekiyor. Ben yürüyemem. X.köyüne gidersin. Filan kesi bulur ve durumu izah edersin. O arkadaşları bulur. Bu olmasa da köylülerle birlikte gelirsiniz, daha uygun bir yere taşırsınız, diyerek Berfin’in hangi eve gideceğini, hangi milisi arayacağını ve hangi yolu takip edeceğini ayrıntılarıyla izah etti. Berfin onu bu halde bırakarak gitmek istemiyordu, ama yaranın kangren olma tehlikesi vardı. Ve bu, ihmale gelmezdi. Akşam üzeri Delil’le vedalaşırken, güçlü olmalısın, mutlaka döneceğim diyerek ellerini sıktı ve mağaranın ağzına doğru yürürken geriye dönüp hüzünle baktı. Hüzünle gülümseme arası bir ifade vardı yüzünde. İlk kez Delil’in yüzünde tebessüm gördü. Elini kaldıran Delil düşüncelere gömüldü.
Bu coğrafyanın yarını belli olmuyordu. Delil kararını vermişti. Berfin’in günlüklerini yeniden okumaya başladı. Son sayfasına Berfin’e hitaben bir mektup yazdı. Onu bitirdikten sonra partiye de bir rapor yazdı. Delil bir komutandı ve öyle de yaşamalıydı. Berfin köye gittiğinde bir grup arkadaşı da köydeydi. Milisin evinde buluştular. Berfin’i gören arkadaşları şaşırdılar. Çünkü o ile Delil’in vurulduğunu sanıyorlardı. Onların grubundan ayrılan iki arkadaş Delil’in daha mevzideyken vurulduğunu, pusuya düştüklerinde ise Berfin’inde vurulduğunu söylemişlerdi. Devletin haberlerinde de operasyonda ölenlerin olduğunu ve ele geçirildiğini dinlemişlerdi. Şehit bildikleri Berfin şimdi karşılarındaydı. Delil de sağdı ve onları bekliyordu. Gerilla grubu bir grup milisle birlikte Delil’in bulunduğu yere doğru yola çıktı. Köyde hazırladıkları darbestle Delil’i taşıyacaklardı. Bölge sakindi, operasyon bitmişti. Gerillalar aynı gece hareket etmiş, sabah olunca da durmadılar. İkindiye doğru Delil’in bulunduğu mekâna yakınlaştılar.
Delil sürüklene sürüklene mağaranın ağzına geliyor, çevreyi kontrol ediyor, sonra da yerine dönüyordu. Yine öyle yaptı. Gelenleri aşağıda gördü. İçeriye sürüklenerek girdi. Tabancasını eline aldı. Mermiyi namluya sürdü. Sesler duyulunca da harekete geçti. Mağaradan güm diye bir ses geldi. Gruptakilerin aklına, “bizi düşman sandı” düşüncesi çıktı. Biri, “biz hevalız” diye bağırıp daha hızlı yürüdü. Ve mağaranın ağzına gelip aynı şeyi tekrarladı. İçeri girerken uzanmış halde Delil’i gördü. Kan başından aşağıya doğru akıyordu. Hiç biri de buna anlam veremedi. Berfin yere yığılmıştı. Aşk böyle bir şeydi. Komutan Delil’i saygıyla toprağa teslim ettiler. Partiye yazdığı raporunu alıp yönetime verilmek üzere kapattılar.
Berfin defterini alıp çantasına koydu. Delil’in ona bir şeyler yazmış olabileceğini hissediyordu, ama o an okumaya cesareti yetmedi. Yönetim olayın özünü açıklamayana kadar da Berfin dışında herkes “sağ yakalanmamak için kendini feda etti”sanıyordu. Hiç bir yönetim olaya sıradan yaklaşamazdı. Parti sıradan bir yaklaşımı doğru görmezdi. Yönetim Berfin’le konuştu. Berfin bu sorumluluğun altında ezilmemeliydi. Delil de bunu arkadaşlarından istemişti. Yönetim, uygun bir tarzla Berfin’i toparlamaya çalıştı. Başka türlü de Berfin ayağa kalkamazdı. Delil’i seven ve hep yanında kalmak isteyen savaşçılar vardı. Olay öğrenilince kimisi Berfin’e içten içe kızdı, kimisi de daha çok sevdi. Kızanlardan da, sevenlerden de şehit düşenler oldu. Berfin sevdiğinin anısına bağlı kalarak kendini daha çok mücadeleye kattı. Ve Delil’den iki yıl sonra Berfin, yapılan büyük bir eylemde askerlerin mevziisini düşürmeye çalışırken arkadaki arkadaşları onun böyle erkenden mevziiyi düşüreceğini hesaplayamadıklarından, onu asker sanıp ateş ediyorlar. Berfin yanlışlıkla arkadaşlarından birinin kurşunuyla düştü. Arkadaşları ona ulaşınca yüzünde bir tebessüm vardı. Söylediği tek söz, “sen değerlisin heval” olmuştu.
Bu söz Delil’e aitti. Ve o da Delil’e kavuşmuştu. Gökyüzünden bir yıldız daha kaydı. Ülkesinde Berfinler inatla büyürlerdi. Berf kardı, Berfin kardelendi. Ve Kürdistan’da kardelenler tüm engellere rağmen çoğalıyorlardı. Aşk buydu, yani engel tanımamaktı. Peki, sonuç böyle mi olmalıydı? Her ikisinin önünde saygıyla eğiliyorum.
NİZAR ZANA
YORUM GÖNDER