APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (7. BÖLÜM)
ŞEREF ONUR VE HUKUKUN KAYNAĞINDA BAŞARI YATAR
Sizin, sorununuzu düşmanla halletmekten önce kendi kendinizle halletmeniz gerekir. Açık cephedeki düşmanı yenebilmek için, öncelikle sizi düşmandan daha beter hale getiren, inanılması ve tanımlanması güç olan bu yaşam yaklaşımlarınızı çözmeniz gerekir. Özellikle parti, örgüt ve savaş yaklaşımlarınızı kesinlikle gözden geçirmeli ve samimi bir itirafta bulunmalısınız. “Biz neyiz, kimiz, ne yaptık, niçin böyle yaptık, doğrusu neydi, nasıl yapacaktık, neden yapamadık” biçiminde samimi bir vicdan muhasebesini yapmalısınız. Bu konuda, örgüt istediği ve parti ağırlığını koyduğu ve kendini Önderliğe biraz kabul ettirebilmek için ucuz bir özeleştiri yapmak gerekir biçiminde kendini kandıran havalara girmeyin. Kaldı ki, bununla ne kendinizi saklayabilir, ne de esas amaca bir adım yaklaşabilirsiniz. Artık bu sahteliği aşmanız gerekiyor. Kendinize inanılmaz bir yaklaşımınız var. Hatalarını gizlemek, örtbas etmek ve bile bile ölüme gidecek özelliklerde ısrar etmek; dağıtmaya, bozgunculuğa götüren tarzı bir türlü bırakmamak; büyüklüğü ve onun saygısını görememek, hep kendini kandırma yaklaşımlarınız oluyor. İşte buna kötü alışkanlık diyoruz ve kökeni de gider düşmana kadar uzanır. Ben şunu çok açıkça söyledim, bu kişiliğinizin affedilecek hiçbir yanı yoktur. Sizi bu halinizle hiç kimse, değil politika arenasına, değil yüce askerlik sanatına, köy cemaatlerimize bile almaz. Kendinize gelin. Bana dayanarak, benim itibarımı kötüye kullanarak, beni de tanınmaz hale getirerek düşman karşısında beni zayıf düşürdünüz. Böyle yiğit geçinerek adam olunamaz. Benim bir damla kanınız için gösterdiğim bu büyük çabayı, acaba siz yüce emeklerimiz için gösterebiliyor musunuz? Bu konuda zerre kadar saygılı olmayı aklınıza getirebiliyor musunuz?
Bitmiş tükenmiş kişiliklerinizle, utanmaz, sıkılmaz bütün davranışlarla PKK‟yi zorluyorsunuz.
PKK bir ideolojidir, PKK bir savaştır. Bunun hiçbir temel hususunu göz önüne getirmeden kullan kullan bitir. Böyle olmaz, bunu durduracaksınız. Size büyük hizmet sunuyoruz; güvenliğinizi sağlıyoruz, yediriyoruz, içiriyoruz. Ama size düşen samimi öğrenebilmek, kendini gözden geçirmek ve kendini adam etmektir. Bundan niye alınasınız, bundan neden kaçacaksınız. Düşmanı karşısında bir şey yapamayanı, yaşam karşısında bir değeri olmayanı kim ne yapar, o kişinin kaç paralık değeri vardır? İlkelliğe, her türlü edepsizliğe vurarak, kendi kendini kandırarak yaşamı ahıra çevirmek neyi ifade eder? Benim görebildiğim, düzenin disipline edemediği veya düzende dikiş tutturamayan kişiliğiniz, kaçıp kendini PKK içine atıyor. Bütün kendini bilmezlikleri PKK‟de gönlünce yaşamak istiyor. Düzenin bile fırsat vermediği kişilik, PKK‟de sonuç almak istiyor. Bu oldukça tehlikeli bir durumdur. Buna hiç hakkımız yok. Siz canınızı pazara atmışsınız, bu en kötü bir biçimde kendini pazarlamadır. Sizler, “ne zaman ölürsem öleyim, ama ben de keyfimce bir günü yaşasam yeter” diyorsunuz. Parti içindeki taktiğiniz budur ve bu da çok kötü bir taktiktir. PKK‟yi böyle ele almak, PKK‟yi böyle değerlendirmek yapılabilecek en büyük kötülüktür. PKK büyük terbiye yeridir, saygının ve hürmetin geliştiği yerdir; insanımızın kendisini bulduğu yerdir. PKK‟yi böyle bir çerçeve olarak, böyle bir yaşam alanı olarak, yaşamın yeniden üretildiği bir okul olarak göreceksiniz. Bazılarınız parti ölçülerini çok zorluyor. Yıllardır bazı şeyleri alışkanlık haline getirmişsiniz, ancak böyle olmuyor, bu biçimde kabul göremiyorsunuz. PKK, eskilerin deyimiyle bir evliyalar örgütüdür ve öyle olması gerekir. Buna ulaşamayan münafık ilan edilir. Sizin bütün silahınız delilik silahıdır, hastalık silahıdır. Bayılma numarası yaparsınız, iş olur biter. Siz, devrimin baygınlarısınız. Nasıl zayıf kadınlar bir olay karşısında hemen baygınlık geçirirlerse, sizin durumunuz da aynen böyledir. Partiye gelen bayılıyor, şoke oluyor. Elinizden başka türlü bir şey gelmiyor.
Bunları görüp PKK‟nin nasıl bir örgüt olduğunu anlamalısınız. Gördüğünüz gibi, parti öyle kolay kolay baygına, düşküne, hastaya ilgi göstermez ve yer vermez. Aklınızı başınıza alın. PKK iddialı bir örgüttür. PKK, emperyalizmi bu kadar titreten bir örgüttür, siz kim oluyorsunuz da onunla oynayacaksınız! PKK‟nin şerefini, onurunu da ucuzca kendinize mal edemezsiniz. Biz kimseyi zorla savaştırmıyoruz, zorla parti içinde tutmuyoruz. Ama değerlerimizi çiğneyen, ayaklara düşüren bir kişiyi de affetme, onu görmezlikten gelme gibi bir gerçeğimiz yoktur. Bunu iliklerinize kadar hissedecek, aklınızı başınıza alacaksınız. Sizler, partiyi bir aile örgütü gibi, sanki babanızın malıymış gibi görüyorsunuz. Öyle değil, tam tersi söz konusudur. PKK, aileciliğe, aşiretçiliğe, her türlü feodal otorite anlayışlarına, hatta en önemlisi de her türlü köleliğe karşı büyük bir özgürlük hareketidir. Büyük ulusal birlik kadar, insanlığa doğru yaklaşım hareketidir. Özellikle bu hareketin Önderlik gerçeğini kendi keyfinizce kullanamazsınız. En çok yaptığınız iş, Önderlik gerçeğini kötü kullanmaktır. Bu dünyada en az kullanılacak bir gerçeklik varsa, o da bizim Kürdistan‟da yükselttiğimiz Önderliktir. Önderlik gerçeği, inanılmaz ölçüde bilinçlidir ve kişiyi tanır. Kabadayıların tarzıyla gösterdiğiniz yaklaşımların hepsini size çok açıkça söyledim. Benim kavga tarzım olağanüstüdür. Hiç olmazsa düşman kadar bile olsa buna biraz saygınız olmalıdır. PKK‟ye geldiğinizde benim sizde gördüğüm, asgari toplumsal kurallar karşısında delilerin bir araya gelmesi gibisevdalıları, baygınları ve her tür bozguncuları oynamanızdır. Dogmatikler, lafazanlar ve toplumsal köleler kendini göstermeye başlıyor. PKK bu değildir. Benim gerçekliğim bilinmektedir. Dünyanın en çok hesaplayarak, ölçerek adım atan kişisiyim. İnanılmaz bir hassasiyetle adımlarımı hazırlayıp atarım. Utanmadan, “Önderliği kullanacağız” diyorsunuz. Buna hiç inanıyor musunuz? Bu kadar köylü kurnazının, ukalanın olduğu bir ülkede, Önderliği kullansaydı onlar kullanırdı. Bu işi başarsaydı onlar başarırdı.
Gençsiniz, rahatlıkla düzenin sizi bulaştırdığı çirkinliklerden arınabilirsiniz. En önemlisi de zayıf, güçsüz, pek bir şeye yaramaz, bir anlam ifade etmez, iş beceremez kişiliğe son vereceksiniz. Bundan daha değerli ne olabilir? Yaşamın yolunu sonuna kadar araladık. Bunun için insan şerefli yürümekten daha başka ne isteyebilir? İddia ediyoruz ki biz, kaybettirilen tüm değerlerimizi bulma yolunu açtık, imkanlarını sunduk. Bundan başka ne istiyorsunuz? “Bir kez daha bozacağız” diyorsunuz, siz kontra mısınız? “Keyfimize göre, günlük ihtiyaçlarımıza göre kullanacağız” diyorsunuz, siz basit bir köylü müsünüz? Yüce siyasi amaçlarınız var, ulusal amaçlarınız var. İnsan, örgütü hiç böyle zorlar mı? Savaş örgütü böyle kullanılır mı? Onun için, kendinizi defalarca gözden geçirin, kendinizi yoklayın, elekten geçirin. Neyin alta kaldığını, neyin üstte kaldığını; kişiliğinizde ne kadar kabalığın kaldığını, ne kadar özümsenmiş değerler biriktiğini açığa çıkarın. Bu konuda özeleştiri veya samimi itiraf gereklidir. Kesinlikle bunu sağlamalısınız. İtirafnamelerinizi yazın. Kendinizi günah keçisine dönüştürün demiyorum, ama samimi olun, gerçekten günahlar varsa, omzunuzda ne kadar iblis varsa, hepsini açığa çıkarıcı bir itiraf olmalıdır. Rahatlayacaksınız, hiç korkmayın. Din de onu söyler, peygamberler bile bunu söyler. Toplumlar başka türlü ıslah olmaz. Ben değil bir ömür, bir gün, bir an bile kendimi temiz kılmadan, şerefe, onura ve özgürlüğe sahip olmadan bir adımımı bile atmam. O saatten, o andan korkarım. Tam temizsem, tam layıksam o adımı atarım, ama siz bir ömrü batırmış gidiyorsunuz ve bu umurunuzda bile değil. Bu ömrün sağlam düşüncesi olamaz. Onun için aranızda sağlam ve büyük kişilikler gelişmiyor.
Ancak şimdi bunun için yol açıldı, kendini samimi bir gözden geçirmeyle doğruya adım atabilirsiniz. Sloganlara sığınmaya, taklide, ucuz müminliğe hiç gerek yok. İmanlı, bilinçli bir PKK‟li olmak işten bile değildir. Hiç kimsenin münafıklık yaparak PKK‟yi bozacak gücü de yoktur. Samimi bir katılım, önce vicdanına karşı hesap veren bir yaklaşım ve özgür kişilikle sağlanan bir parti yürüyüşü kesinlikle sizin için en değerlisidir. Bize çok saygılı olmak istiyorsunuz. Gerçekten bunu görmemek mümkün değil, ama hiç beceremiyorsunuz. Size kendinizi zorlayın, sıkın demiyorum. Kendinizi göstermelik davranışlarla öldürmeyin. Benim istediğim daha basit, daha az yorucu, daha az fedakarlık isteyen; ama daha akıllı, daha iyi teşhis eden, işin gereklerini samimi olarak yapan ve bundan taviz vermeyen bir kişiliktir. Eğer güçsüzseniz görev üslenmeyin. Özellikle komuta görevlerine yaklaşırken, geçmişteki gibi yapmayın. İnancınız, intikamınız ve aşkınız sonuna kadar olmalıdır. Sırf keyfi bir takım tutumunuz oldu diye veya örgüte karşı mahcup olmamak için, olmadığınız halde “ben hazırım” demeyin, yoksa çok zorlanacaksınız. Mecburiyet karşısında ve bir basit feodal namusu korumak uğruna tarihi görevler istenemez. Bu büyük bir yanılgıdır. Özellikle bundan sonraki görev isteminizi doğru bir çerçevede değerlendireceksiniz. Gerçekten yapabileceğiniz işleri, hakkını tam verebileceğinize emin olduğunuzda talep edin. Görevi kesin bir kararlılıkla isteyin. Gerek bazı keyfi tutumlarınızı kurtarmak için, gerekse örgütün disiplini gereğidir deyip, içten olmayan, gücünüzü aşan tutumlar içinde kalmak doğru değildir, size yazık olur.
İnsan olma iddianız, yaşama ve kendinize saygınız varsa, şereften, gururdan bahsedebiliyorsanız, kendinizi başarmaya ölümüne hazırlayacaksınız. Düşman karşısında bir değer ifade etmeyen, başarmayan kişiliği ayaklarınızın altında çiğneyip geçeceksiniz. Düşmanın karşısında bir şey yapamayan kişi, benim için en aşağılık kişiliktir. Ölmesi kalmasından daha iyidir. Hele partide bunu temsil eden daha da beter bir kişiliktir ve affedilmez. Şerefin, onurun, hakkın, hukukun kaynağında başarı yatar. Bu devrimse devrimde başarı, partiyse örgütlenmede, eyleminde başarı yatar. Başka tür hak-hukuk olmaz. Hak, başarabildiğin kadardır. Örneğin PKK‟nin hakkı, savaşta başarması kadardır. Üyesinin de hakkı başarabildiği kadardır. Görevi ise eğitimi, örgütlenmeyi ve eylemi başarmaktır. Bir parti üyesi sonuna kadar hakkına sahip çıkmalıdır, emeklerini çiğnetmemelidir. Kaldı ki, söz konusu olan yalnız onun emeği değil, kolektif bir emektir. Hiç kimse bireysel emekle hiçbir şeye sahip değildir, ben bile sahip olamam. Hepimiz kolektif emek içinde bir parçayız. İşte militan, bütün bunları çok iyi gören ve böyle bir partili gibi yaşamayı gerçekleştirendir. Varsa bir samimiyetiniz, özünüz, bu da sonuna kadar olmalıdır. Bu konuda size güvenebilmeliyiz. Yıllardır sözler veriliyor, eleştiriler yapılıyor, ancak gidip tersini geliştiriyorlar. O büyük özgürlük savaşçılarına hasret kaldık. “Yoldaş, ben de bir şeyler yaptım, kolay ölmedim ve güzel yaşadım, çirkinliğin, düşmanın ve kendini bilmezin üzerine yürüdüm, şu işi başardım” diyen bir kişi çıkmadı. Hepsi laf ebesi, hepsi baygın, içine kapanmış, yaşamla alakası kalmamış, deli, şikayetçi. Devrim bu değildir. Ben buna inanmıyorum. Koşullar ne kadar zor olursa olsun, devrim kesinlikle güçlendiren bir olaydır. Siz tersini iddia ediyorsunuz; “devrim kişiyi cüceleştirir, tıkatır, ağlamaklı kılar” diyorsunuz. Yalnız bu, düşmanı konuşturmadır. Hiçbir devrim böyle değildir. Kaldı ki, bizim devrim de böyle değildir.
Halkımız bütün zorluklara rağmen mükemmel direniyor. Bunu inkar mı edeceksiniz? Kadınlarımız Almanya‟da müthiş bir yürüyüş yapmış. Alman emniyetinden birisi “En gözü kara kadınlar” diyor. Düşünün; Kürt kadını daha düne kadar kendi köyünde, kendi mahallesinde evinin eşiğinden bir adım atmaya veya iki kelimeyi konuşmaya bile güç yetiremezdi. Şimdi Bonn gibi en gelişmiş bir merkezde, onları bile hayrete düşürecek kadar direngen. Bu, kesinlikle partinin ve Önderliğin verdiği ruhla mümkün olmuştur. Kaçırtılmış, göçertilmiş, iradesi kırılmış kadının yaptığı bu direngenliği neyle izah edeceksiniz? Bir de “PKK saldırganları” deniliyor. Bu, PKK‟nin gücünü gösterir. Her tarafta bu ve buna benzer direnişler vardır. Halkın genelde bu konumu yakaladığını söyleyebiliriz. Sizin rolünüz ise daha da değişiktir. Sizler öncüsünüz. İdeolojik öncülük, politik öncülük ve örgütsel öncülükte direnme ve sonuna kadar başarı, kadronun esas görevidir. PKK‟yi başka türlü değerlendirebilir misiniz? Eğer PKK‟yi başka türlü değerlendirirseniz klasik kadınlardan daha beter olursunuz. Bu halinizle hiç kimse size saygılı olmayacağı gibi, size tekmeyi atarlar. Dünün ağlayan kadını, Almanları bile ürkütecek, en azından “bunlar da kimdir” dedirtecek kadar korkutuyorsa, PKK kadrosu bunun bin misli kadar güçlü olmak zorundadır. Eğer hakiki PKK kadrosu olma konusunda iddialıysanız, bunları anlayacaksınız. Halktan insanlar bile direnişte bu kadar gerçekçilerse, sizin daha fazla gerçekçi olmanız gerekir. Sizleri çok tehlikeli buluyorum. Bir halk böylesi bir gelişme sağlarken sizin, en yaramaz ailecilik, ahbap çavuşluk gibi ne kadar hastalık varsa onu sergilemeniz hoşunuza gidiyor. En tehlikelisi de budur. En azından halkımızın saygı düzeyini, bağlılık düzeyini temsil etmelisiniz. Öncü olmanız size güç vermektedir, siz de bunu örgütü tanımama, örgütü zayıflatma aracı gibi kullanamazsınız. Bu gücü kendi bireyselliğinize kurban etmek için kullanamazsınız. Ayrıca buna gücünüz de yoktur.
Her devrimde görüldüğü gibi, bitmiş sınıfların kişiliğini sergilemek istiyorsunuz. Sınıfınız bitmiştir, kaldı ki siz ne yapabilirsiniz? PKK‟nin sınıf esasını, sosyal esasını anlayacaksınız. Haddinizi bileceksiniz. Bunun önemini tüm dünyaya öğretirken, size mi öğretmeyeceğiz! PKK içerisinde böyle bir çok derebeyi, lümpen, kendini bilmez kişilikler var, ama bunlar en çürük kesimdir. Eğer bu kesimleri bir çırpıda yıkmıyorsak, bunun nedenleri vardır. Bundan çıkarmanız gereken sonuç, PKK‟nin çok ciddi bir örgüt olduğu ve kesinlikle nizamına, ahlakına uymanın gerekliliğidir. Hem de bunu öyle zoraki değil, canı gönülden yapmak gerekir. PKK‟de öncü başka türlü olamaz. Sizden istenilen de budur. Bunun dışında da yiğitlik mümkün değildir. En az oyun oynanacak yer, demagogluk yapılacak yer PKK‟dir. Bu tür şeyler her yerde olabilir, ama PKK‟de olmaz. Şu anda PKK, dünyadaki en disiplinli, en özlü öncü örgütlerdendir. PKK, hem muhtevası çok zengin hem de nizamı çok güçlü bir olaydır. Eğer bu böyleyse, o zaman bununla kendinizi bütünleştirirken -eskiden Kuran‟a, silaha yemin ederlerdi, bizim için böyle yeminlere de gerek yok, bunlar şeklendir- her anınızı bir yemin gibi değerlendireceksiniz. Başka türlü insanlık için öncü olunamaz, büyük insanlık yaşam bulamaz. İddialıyız, biz kolay ve basit amaçlar için savaşmıyoruz. Aslında kendi savaşımınızın anlamını bilseydiniz, müthiş olurdunuz. Sizin en önemli çelişkiniz, henüz niçin savaştığınızın bilincine ulaşmayışınızdır. Bunu itiraf etmelisiniz. Örgüt nedeniyle neden bu kadar zorluklara katlandınız? Bunu doğru anlamak yerine, “bizi zora sokan örgütten biz de intikam alırız” diyerek karşılık veriyorsunuz. Bu, köylü intikamcılığıdır, düşmanın böl-yönet politikasıdır.
Örgüt sizi zora sokarken, kutsal amaçlar için zora soktu. Bunu anlayacaksınız. Örgüt, bitirilmiş kişiliğinize anlam vermek için sizi zora sokmaz. Saflarımıza geldiğinizde neyiniz kalmıştı? Hiçbir insani değeriniz kalmamıştı. Ayak basacak bir özgür toprak parçanız var mıydı? Olmadığına göre, örgütün zorluklarına canı gönülden katlanmak, ama bunun nedenlerini de öğrenmek gerekiyor. Yaşadığınız bu zorluklar sizi öğrenmeye mecbur bırakıyor. Neden bu kadar zorlandınız? Demek ki, bunun önemli nedenleri var. Yoğunlaşacak, büyük bir kişilik olacaksınız. “Ben intikamımı örgütten alırım, örgütü boşa çıkarırım, yetkimi kullanırım” diyemezsiniz. İşte bu münafıklık olur. Sizi zora sokarken amacımız, beyninizi çalıştırmaktır. Kürt insanını çok hızlı bir eğitime alıyoruz, ilgili insanları belki kafaları çalışır diye daha çok eğitiyoruz. Yoksa donmuşsunuz, beyniniz hiç çalışmıyor, yüreğiniz donmuş ve o da iyi çalışmıyor. Belki savaş sizi biraz kendinize getirebilir. Siz buna da bir başıbozuk gibi, “örgüt beni neden bu hale getirdi” diyemezsiniz. Halbuki tek ilacınız savaştı, kızgın mücadele ortamıydı. Bu olmadan, kimse size insan demez. Gördüğünüz gibi adınızı dahi size vermiyorlar. Afrikalıya zenci, kara ırk derler, diğerlerine sarı ırk derler. Onların bile bir değerleri vardır. Oysa sizin adınız da, renginiz de belli değildir. Bu açıdan kızgın mücadele ortamını bir şans olarak değerlendireceksiniz. Böylesi bir mücadele yüzyılların mesafesini kapatır, ustalar da bunu söyler. Verilecek on yıllık savaş, bir kaç yüzyılın kaybettirdiklerini kazandırır. Yıllarca öğrenilemeyecek bir gerçeği, insan savaş içerisinde çok kısa bir sürede öğrenir. İşte sizin suçunuz, bunu böyle değerlendirememektir. Siz savaşa, “varolan aklı da kaybettirir” şeklinde yaklaşıyorsunuz. Bu oldukça ters bir yaklaşımdır. “Savaş, güçlendirmez, özgürleştirmez, tıkatır, çirkinleştirir” diye değerlendirdiniz. Bu büyük bir sorumsuzluktur.
Biraz savaşa yaklaşmamla ne kadar büyük bir çabaya ulaştığımı düşünün. Sırf savaşa ulaşabilmek için dünyayı aştım. Savaş var diye kendimi müthiş çalıştırdım. Sayısı yüzleri bulan ciltler dolusu kitap var; maddi-manevi tüm kazanımları bu savaş için gösterdim. Oysa ben, belki karnını bile zor doyuracak fukara bir köylüydüm. Ama savaş var dediğimde, neler yaptığım açık ve gözlerinizin önündedir. Bir çok şeyi yoktan var ettik. Tüm bunları savaş nedeniyle yaptık. Fakat siz tüm bunları savaşta tüketiyorsunuz. Elinizde savaşın zorunlu ihtiyaçları var, ancak onları da çarçur ediyorsunuz. Bu tutumunuz yanlıştır. Savaş büyük ve başarılı çabaya götürür. Savaş oldu diye ben bu kadar çabalayıp gelişme sağladık, maddi ve manevi bu kadar değeri kazandırdık. Bunlar asla inkar edilemez. Bize biraz saygınız olmalı. Savaş, bütün bilimsel tanımlamalar gereği, yaşama layık olanı hızla kendine getirir ve kazandırır. Oysa sizin savaş anlayışınız tehlikelidir. Siz, “savaş varolanı da elimizden aldı, bizde akıl diye, yaşam diye bir şey bırakmadı” diyorsunuz. Bu doğru değildir. Kesinlikle bu yaşam felsefeniz yıkılmalıdır. Her zaman kendimi örnek gösterdim. Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi olsaydı, hepinizden önce ben iflas ederdim. Ama şu anda ülkenin hem maddi hem manevi olarak en güçlü kişisiyim. Bu inkara gelmez. Tabii ki bunu mücadeleyi tırmandırmakla yaptım.
Savaşın teorisi vardır. Ben, günlük olarak en değme kişilerden daha iyi taktik ve teori üretiyorum. Bunun maddi imkanları da var. Yabancı bir memlekette bu kadar imkan yarattık. Bu, kimsenin aklından, rüyasından bile geçmezdi. Savaş, beni büyük bir cephe gerisi yaratmaya zorladı. Büyük bir sabırla, hatta temsilcilerimizin engellemelerine karşın, neredeyse tüm dünya ülkelerinde çalışmalar yürüttük, adım adım her yere müdahale ettik. O halde bundan payınızı çıkarmalı, artık bu çabalarımızı doğru anlamalısınız. Savaşın daralttığı, savaşın delileştirdiği, savaşın karikatürize ettiği, savaşın zayıflattığı, savaşın kaybettirdiği bir kişilik olmanızın affedilmezliğini ve mutlaka aşılması gerektiğini söylüyorum, doğrusu da budur. Bunun, şahsınızda yıkılmasını istiyorum. Önderliği anlamak ve biraz bağlı olabilmek, savaşı doğru anlamaktan geçer; tıpkı partiyi doğru anlamak gibi. Savaşın doğru tanımına göre neden yaşamadığınızı itiraf etmelisiniz. Çünkü savaşa göre durumunuz kabul edilmezdir. Daralmış, aklınızı yitirmiş, cüceleşmiş ve tıkanmış bir halde, yenilmiş bir tip olarak örgütün başına geliyorsunuz. Bu en affedilmez suçtur. Bu, halkımızın öldürülmesidir, hem de kendi öncülüğümüz temelinde. Bu ne size yakışır, ne de affedilir. Sizin karşınızda yenilgiyi, yani sizin dayattıklarını asla kabul etmem. Buna hiç niyetim de yok. Çünkü bu, ilk ve son kurtuluş savaşıdır. Bu şansı sizin kişiliğinizde kaybettirdiler diye neden biz de kaybedelim? Neden kendini kırk türlü yenilgiye açmış kişiliğinizde ben de kendimi yenilmiş sayayım? İşte burada vicdanınız insafa gelmeli. Ben kolay yenilmem. Savaş bizde henüz yenilmemiştir. Ama siz karşımızda objektif olarak yenilgiyi temsil ediyorsunuz. Bu en büyük kötülük değil mi? Önderlik yenilmedi, tam tersine büyüdü ve başardı. Militan da biraz büyümeli ve başarmalıdır.
Tekrar vurgulayayım, bunu sağlamayıncaya kadar sağa-sola bakmaya bile hakkınız yoktur. Eğer tarihin namlı militanları olmak istiyorsanız böyle yapacaksınız, aksi halde böylesine tarihi süreçlerde bir hiç olup gidersiniz. Bu, bizdeki yiğitlik kuralıdır. Hiç kimsenin başka türlü davranmaya ne hakkı, ne de gücü vardır. Umarım bunu tam olarak anlar, samimi itiraflar ve özeleştiriler yaparsınız. Bundan sonra da bu büyük şansı, bizim için ilk ve son yaşam şansını kendinize layık kılacaksınız. Bundan daha büyük mutluluk olamaz. Ben çok araştırdım; bilimlerin, felsefelerin hemen hemen hepsinden nasibimi aldım, ama kendimi mutlu hissettirmeyi bunun dışında bulamadım. Çok hastalıklıydım, çok çaresizdim, kollarım ve her tarafım çok bağlanmıştı, ama bu yola girmekle şimdi güçlenmeyi yaşıyorum. Dünyayı kendimize göre yorumluyoruz, kendimize göre politika yapıyoruz, kendimize göre güçleniyoruz. Özgürlük budur, insanlık budur. Buna sonuna kadar güvenmelisiniz. Vurguladığımız gibi samimi bir itiraf, kendini gözden geçirme, kişinin büyüklüğünü gösterir. Ama bunu gerçekçi bir biçimde yapmalısınız. Ne kendinizi bir günah keçisi yerine koyup sahte dualarla tanrıdan niyaz eder gibi affedilmeyi dileyin, ne de kendinizi biraz daha incelterek daha da kurnazca, kabul edilemez özelliklerinizi özeleştiri maskesi altında sürdürün. Bu bizim tarzımız değildir. Bu yanlışlıklara düşmeyin. Bizde özünü tanıma, zayıflıklarını, yanılgılarını ve yanlışlıklarını cesaretle görme kadar, bunları aşacak gücü kendinde yaratma ve güçlü yönlerini açığa çıkarma da gereklidir. Bunun için karar düzeyine ulaşmayı, kendini affetme, ıslah etme, özeleştiri verme, yetersizliklerini itiraf etme ve yeniden kararlaştırma durumu olarak değerlendiriyoruz. Bu çerçevede tüm partiyi olduğu gibi, sizleri de kendinizi yeniden karlaştırmaya çağırıyoruz.
Bundan sonraki süreci ölçüleri daha da tutturmuş, bir kararlılık sahibi haline gelmiş ve kolay kaybetmeyen, kazanmayı kesinleştiren yürüyüşün sahibi halinde görmek, değerlendirmek ve gerekenleri yürütecek gücü gösterecek kadar güçlü kılmak istiyoruz. Bu hedeflenmiştir ve oldukça da ileri bir düzey kazanmıştır. Bu kararımızı sağlam bir özeleştiriye bağlantılı olarak gerçekleştirmek gerekiyor. Tüm işlerin en önemli bir parçası olarak, kadromuzu en verimli şekilde değerlendirmeyi böyle ele alıyoruz. Kendi değerlerinizi de bu önemle ele alın. Size verileni kolayca tüketmek için değil, onları daha da zengin bir biçimde alanlara taşırmak ve kendi güçlenmenizi sürdürmek için bir yaklaşım, bir dağılım içinde olduğunuzu sıkı sıkıya göz önüne getireceksiniz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (10 Mart 1996)
YORUM GÖNDER