KÜRDİSTANİ VE EVRENSEL
Düşünmek mi istiyorsun, önderlik gerçekleşmesindeki savaşta olman gerekir....
Şüphesiz Kürt insanı hakkında yapılan çözümleme esasta güncel kapitalizme olduğu kadar, eskinin tarihine ve toprağına yabancılaşmış insana karşıdır da. Çözümleme bu anlamda çok radikal olduğu kadar, kendi insanını yaratmak kadar, genelde bazı evrensel insan özelliklerini de somutlaştırır. Tıpkı her dinde, yine her felsefe ekolünde olduğu gibi, burada da bir önemli gerçeklikle karşı karşıyayız. Her ne kadar bugün dünyanın unuttuğu ve çok özgül gibi olan Kürdistani bir gerçeklik pek evrensellikle bağlantılı olarak görülemiyorsa da; biraz daha özünden yaklaşılırsa, gerçekleşenin aslında tam bir evrensellik olduğu ortaya çıkacaktır. Hele bu topraklar insanın beşiği ise; bu beşikten bu kadar kopan, onun değerini takdir etmeyen insanın aslında evrensellikten uzak olduğu, yeniden bu beşikte büyüyen insanın da evrenselliğe en yakın insan olduğu anlaşılacaktır. Ne kadar mevcut güncel ölçülere göre ilkel gibi algılansa da, yeşertilmeye çalışılan, insanlık tarihinin şafak vaktindeki evrensel insan kadar, evrensel olmaya doğru bir anlama kavuştuğu ölçüde, bunun bütün yaşamsal ilkeleri kadar, moral değerlerine de sahiptir. Amaçlanan budur, Kürdistan’daki savaşımda bu tip eğer zafer kazanırsa, şüphesiz evrensel etkisinin de benzer nitelikte olacağı kesindir. Bu topraklar tarihte buna çokça yol açmıştır, bir kez daha yol açmaması için hiçbir karşı neden yoktur.
Sonuç olarak önderlik gerçekleşmesinde bilinmesi gereken en temel bir kavrayış şudur; asla eskisi gibi yaşayamazsın!
Ama yeni diye tabir edilen veya insani olan, özgün olan, özgür olana göre yaşamak istiyorsan, onun bir savaşımla tayin edileceğini bilerek, kendine anlam vereceksin.
Düşünmek mi istiyorsun, önderlik gerçekleşmesindeki savaşta olman gerekir.
Duyumak mı istiyorsun, sevmek mi istiyorsun, aşık mı olmak istiyorsun, büyük bir komutan olmak mı istiyorsun?
Bütün bu sorulara vereceğin karşılık, yine bulacağın, alacağın karşılık, böylesine bir gerçekleşmenin esas alınması gerektiğidir. Burada bir bireyin kendisini yaratmasından bahsediyoruz, bir bireyin şahsında gerçekten yaşanması gereken ortaya çıkıyor. Bunun için bütün eski yaşamı ameliyat masasına yatıracaksın, bütün hastalıklarını görüp, acı da gelse, gerektiğinde bazı yerlerini kesip atacaksın, tuzlayacaksın, ilaçlayacaksın, muhtemelen daha sağlıklı bir biçimde dirisi ortaya çıkabilecektir. Yaşanmaya değer olanı, yine daha değişik bir anlatımla bireyin, ailenin, kadın-erkek ilişkilerinin tamamen yepyeni moral değerler üzerine inşa edilmesinden tutalım büyük bir devletleşmeye kadar, onun tüm iç ve dış politikasına, toplumun ekonomik temelinden moral değerlerine kadar, önderlik olayında büyük bir savaşım gerçekleşiyor. Öyle dar, yüzeysel bakmanın hiçbir anlamı yok ve bu müthiş bir irade, duygu yüklü olması kadar, yine düşünce yoğunluğuyla gerçekleşiyor. Aynı zamanda tam bir askeri deha ile gerçekleştiği gibi, siyasetin, örgütlenmenin inceliklerine kadar anlam vererek gerçekleşiyor. Belki de hiçbir savaşımda, hiçbir önderlik kişiliğinde karşılaşılmayacak düzeyde, çok kapsamlı savaş amaçları, tarzları, tempolarıyla gerçekleşiyor. Böylesine bir er meydanıdır. Bu meydanda sonuç almak isteyen, onun savışım anlamına ve tarzlarına da anlam vererek yürümeyi bilmek zorundadır. Aksi halde kendisini yakar.
Sınırlı bir gerçekleşmeyle ortaya çıkardığımız bu hususları, savaşımımızın boyutlandırılmasıyla, yine az çok nasıl yaşamalı sorusuna giderek daha yetkin vereceğimiz karşılıklarla, toplumsal çapta bir boyutlanmayı düşmanlarımıza olduğu kadar, dostlarımıza, halkımıza olduğu kadar bütün insanlığa karşı da gösterebileceğiz. Bu konuda inanç, moral hiçbir zaman eksik olmadı. Endişe, başarı tarzının yol-yöntemleri üzerineydi, bunda da yetkinleşme vardır. Dolayısıyla artık burada fiziki olarak var olup olmamak da önemli değildir. Ortaya çıkan gerçekleşmeyi sıradan bir değerlendirme ile esas alanların büyümemesi, büyüyüp de başaramaması için hiçbir neden yoktur.
Her şey her zamankinden daha fazla bu temelde gerçekleşmeye başarı ve yaşama şansı veriyor.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (Mayıs 1997)
YORUM GÖNDER