SANAT, ZİHNİN VE RUHUN KANATLANMASIDIR (3.BÖLÜM)
Mevcut edebiyat ve bilimsel zihniyet, Ortadoğu’nun tarihsel ve toplumsal gerçeklerinden kopuktur; kolonyalizm ile özümsenmiş kişi ve grupların temelsiz, sistemsiz fantezilerini, eklektik görüşlerini ifade etmektedir. Toplumun zihniyet yapısı ise felç olmuş durumunu korumaktadır. Buna yol açan dogmatik yapılı edebiyat, anlamsızlığa övgü niteliğindedir. Edebiyatta Rönesans, özgür kişiliğin doğuşu için esastır. Dogma ve temelsiz hayallerden kurtulmak yetmez. Edebiyatın canlandırıcı etkisiyle yenilenmeyle tamamlanmalıdır.
Antitezin gelişmesi de bu anlama gelmektedir. Kendini düşünen Ortadoğu, bir antitezdir. Bu gücü gösterebilmek ancak Rönesans ve aydınlanma devrimini yaygınlaştırmakla mümkündür. Birkaç kişinin veya grubun çabaları bunun için yetmez. Her ulus ve kültür grubundan yaratıcıların ortaya çıkmaları ve kendi toplumlarını etkilemeleri, bölge Rönesans’ı ve aydınlanması anlamına gelecektir.
Bu sürecin belirgin bir özelliği, gerçek aydının ve bireyin ortaya çıkmasıdır. Ortadoğu’da bu olgular doğmuş olmaktan uzaktır. Birey ve aydın olmak, muhalif parti veya hareket olmaktan daha zordur. Bireyselliğin gelişmesi, özgür toplumun uç vermesidir. Bazen bir aydın birey bir ulusu, bir toplumu temsil eder. Cemaat, aşiret ve kul kültürü bu gelişmeye kolay fırsat tanımamaktadır. Birey ve aydın yürüyüşü hakkıyla yapıldığında, toplumların yüzyıllarca takip edecekleri doğrultuyu gerçekleşmiş; birkaç savaş ve partinin yapamayacağı iş gerçekleştirilmiş olmaktadır. Ozanların, peygamberlerin, filozofların, bilginlerin kendi dönemlerinin birer Rönesans’ı ve aydın yürüyüşü olduklarını hep hatırlamak gerekir. Aydını olmayan toplum, kılavuzunu kaybetmiş kervan demektir. Sık sık sapacağı yanlış yol yüzyıllarca hedefsizliğe, hedeften uzaklaşmaya götürebilir. Rönesans ve aydınlanma devrimi, toplumlar için bu kadar hayati olan bireyleri hem yarattığı hem onlar tarafından yaratıldığı için büyük ve vazgeçilmez önem taşımaktadır. Her zaman yola yeni düzülenlerin bir kılavuza ve baş çekene ihtiyacı vardır. Hele bir toplum, bir kültür kendine yeni geldiğinde, en çok ihtiyaç duyduğu bu kılavuz kişiliklerdir. Yaşanılan dönemde bu tür bireyselleşme örneklerine sanıldığından daha çok ihtiyaç vardır.
Bireysellik kendini düşünmekten ziyade, kendinde toplumu, toplumda kendini gerçekleştirme gücüne ulaşan birey anlamına gelmektedir. Kendini beğenmiş, çıkarcılık peşinde koşana birey denilemez. Basit ve bencil çıkarcılar hiçbir zaman bireyi temsil edemezler. Birey oluştu mu, çeşitli sanatlar yaratıcılığına kavuşarak gelişirler. Birey ve sanat birbirini gerektirir. Biri oldu mu diğeri de yanı başına koşar. Sanat, zihnin ve ruhun kanatlanmasıdır. Artık yürüyüş yerine uçulur. Uçmak, bir toplum, bir uygarlık için özgüce kavuşmak ve zafere yürümek demektir.
Ortadoğu’da Rönesans, reformasyon, aydınlanma için çok kapsamlı değerlendirmeler yapmak mümkündür. Ama konuya giriş için neyin anlaşılması gerektiğine ilişkin olarak yeterlidir. Kendi kökeni üzerinde gerçekçi düşünebilmek, ‘Nasıl olmalı, nasıl yaşamalı?’ sorusuna özgürce karar vermek, bu yaşam için gerekli gücü gösterebilmek, iddialı bir tez veya antitez olmak isteyenler için esastır. Bunu başarmak, kendi insanlık Rönesans’sın ve aydınlanmasının yolunda başarıyla yürümek demektir. Ne kadar gecikmeli de olsa, Ortadoğu’da antitez yaratılmadan, Avrupa uygarlığı yeni uygarlık anlamına da gelen senteze tek başına yol açamaz. Ortadoğu’nun antitezi Greko-Romen uygarlığıydı. Bu ikisinin tez ve antitezi Avrupa uygarlığının sentezini yaptı. Tez, şimdi Avrupa uygarlığıdır. Antitez, Rönesans’la Ortadoğu’da oluşturulacaktır. İkisinin diyalektik birliği dünya için yeni sentezi oluşturacaktır. Tarihsel diyalektik hep böyledir. Bir kez daha çarklarını bu diyalektik birlik temelinde çevirmeye başlaması tarihsel çıkışa yol açabilir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
“Kültür Sanata İlişkin Önderlik Perspektifleri”
YORUM GÖNDER