DİRENİŞ ŞEHİTLERİMİZ GELİŞMENİN GERÇEK SAHİBİDİR (5.BÖLÜM)
FİLİSTİN SAHASINDA ŞEHADETLER
O dönemde, Ortadoğu'da Filistin halkının direnişi içinde bir grup yoldaşmız şehit düşmüştü. Bu şehitlik Partimizin yurt dışında da direnen bir halkın yanında ve omuz omuza, gerekirse hayatını verecek kadar dürüst ve içten davrandığı, bu temelde kendisine yer ve onur kazandırmak şerefini nasıl elde edileceğini ortaya çıkarıyor. Kokuşmuş mültecilik, şuna buna yamalanma bir yaşam değildir. Savaşçı bir yaşam, engin bir enternasyonalizmin ruhunun gelişmesi, şerefimizle kendimize yaşam alanı açmamızla sağlanır. Görülüyor ki Filistin şehitlerimizin hayatları, bugün bizlerin böylesine güçlü bir gelişmeyi yaşamamıza yol açmıştır. Onların döktükleri kanı esas aldık ve vazgeçmedik. Onları sürekli yücelterek Parti için sağlam bir mevziye dönüştürdük. Bu mevzilerde savaşan Partimiz, güçlendikçe güçlenmiştir. Onların anılarına bağlılık, bizi ülkemizin doruklarında savaşmaya itmiştir. Ülkeye büyük dönüş hareketinde kararlı ve azimli olmaya itmiştir.
Bir yandan zindan direnişçiliği, diğer yandan enternasyonalist direnişçilik, onu kendi mücadelemizde birleştirmemiz, doğru yorumlayış ve uygulayışımızla bizi tutarlı bir yurtseverliğe götürüyor. Burada kokuşmadan, fazla sorun haline gelmeden, daha tehlikeli konumlara düşmeden, kısaca yaratılan dostluğun değerini yurtseverlikle kaynaştırarak güçlendirme konumuna götürmüştür. Bunda da şehitlerimizin rolü kesindir. Onlara bağlılık, ancak böyle gerçekleştirilebilir. Partimizin yeni ve büyük mücadele döneminin gelişmesi bu çerçevede olmuştur. Bu iki alandaki direniş olmasaydı, bizim 1983'lerden itibaren silahlı mücadelemizin yeni dönemini başlatmamız son derece zordu. Partinin ideolojik politik hattı yol gösteriyordu. Yine kapsamlı çabalar bu işi hazırlıyordu ama belirleyici öneme haiz çabalar direniş şehitlerin çabalarıdır, emir komuta onlarındır. Biz, onların anlamına bağlılığın gereklerini dürüstçe yaptığımızda, görevlere bu temelde layıkıyla sahip çıktığımızda, büyük gelişmeler sağlanacaktır. Çünkü tutarlılığın en anlamlısı bu temeldedir.
Bildiğiniz gibi daha ileri boyutlu bir direniş gerçekleştiriliyor. Yeni dönemin direnişçiliğinin siyasi anlamı ilk oluşudur. Kürdistan direniş tarihinde yeri nedir? Partimizin gelişim tarihinde yeri nedir? 12 Eylül faşizmi, ülke ve halk gerçekliğimizin bir daha dirilmemecesine mezara gömmek veya kat be kat daha da betonlaştırarak nefes alamaz hale getirmek istemiştir. Bizimse varımızı yoğumuzu ortaya koyarak, onun tam da kendini "başarıya ulaştık, demokrasiye de geçiş yapıyoruz" diyerek herkesi aldatmaya kalktığı bir anda, halkımızın yaşam tutkularını Partimiz önderliğinde gerçekleştirdik. Herkesin sindiği, umut diye bir şeyin kalmadığı, "bir daha dönmezler" dendiği hatta halkta bile inançsızlığın had safhada olduğu, teslimiyetin en yaygın yaşandığı, bunun yanında zulmün en dehşetli bir biçimde uygulandığı bu dönemde, böylesine büyük bir karşılık vermemizin anlamı çok büyüktür.
15 AĞUSTOS VE SONRASINDAKİ ŞEHİTLER
15 Ağustos anlamı çok büyük olan bir atılımdır. Bu dönemin de şehitleri söz konusudur. Daha öncesinde Hêzil şehitleri vardır. Ondan önce de hudutları geçerken şehitlerimiz vardır. Bunların hepsi o sürecin şehitleridir. 1984-85 dönemi, madem ki bu kadar yükselen bir direnmenin çok yönlü sonuçları olacaktı, bu yeni bir direnme dönemidir.
O halde bu dönemin şehitleri bir yerde hem kaçınılmazdır, hem de kitleleri görülmez bir biçimde kendi öz savaşım yoluna çekme, yani onları artık halk savaşının içine çekmenin büyük adımıdır. Daha önceki şehitlere Partiyi korumanın, öncüyü kesinleştirmenin ve halkta inancı, umudu yaratmanın şehitleridir diyebiliriz. 1984-85 şehitlerine, daha çok kitleyi kendi öz savaşımına çekmenin şehitleri diyeceğiz. Bunun da çok ileri bir aşama olduğu açıktır. Eğer ayağa kalkacak, hem de savaşarak kalkacak olan bir halk gerçeği içine girmişsek ve bu konuda da geriye dönüş mümkün değilse, bütün çabalar bunun başarısı içinse, o halde bu şehitlerin anlamı ve belirleyiciliği bu denli kesindir.
Bu yıllara tüm gücümüzle yüklendik. Halkta yeniden umudu, büyük uyanışı yaratmak, ona fazla uzak düşmeden, ondan kopmadan iç içe yaşamayı sürekli kılmak, her türlü engellemelere iç ve dış baskıya rağmen bunu keskinleştirmek için sergilenen büyük çabalarımızın, büyük atılımımızın anlamı daha iyi anlaşılıyor. 1984-85 böylesine şehitlerle kesinleştirilirken, düşmanında nasıl yüklendiği çok iyi bilinir. Düşmanın tümüyle yüklenmesi ve yine işbirlikçiliğin görülmemiş derecede ayaklandırılmasında öyle bir noktaya gelindi ki, buna yeni bir atılım için daha büyük çabanın sergilenmesi gereken bir dönem diyeceğiz.
1985 yılı sonlarına geldiğimizde döneme yüklenilmiş, önemli gelişmelere yol açılmış, ama sonu getirmek ve zaferin sürekliliğini sağlamak için daha fazla güç oluşturma, onu daha fazla sürekli kılma, ardı arkası gelmeyen eylemliliği sürdürmenin çabası içindeyiz. Bu konuda aynı zindanlardaki gibi, yurt dışındaki gibi yeni bir hamlenin koşulları büyük bir direnmeyle mümkündür. Sağ tasfiyecilik başını uzatmış, inançsızlık ve teslimiyet küçümsenmeyecek oranlarda gelişmiş, yurt dışı tam bir ihanet ve mültecilik alanı haline getirilmek isteniyor. Dağ pratiği dayanılmaz ve yaşanılmaz bir pratik olarak yansıtılmaya çalışılıyor. Provokasyon tarafından bir yandan art niyetlilik, diğer yandan sağ tasfiyecilik biçiminde büyük bir tehlikeyle yüz yüzeyiz. İşte tam da böylesine bir dönemi daha yüksek bir atılımla gelişmelerin temeli haline getirmek için, 1986 ve sonrasına yüklenmemiz söz konusudur. Mahsum yoldaşın direnişini ve şehadetini bu çerçevede ele almalıyız.
1986'ya girişte gelişmiş bir koruculuk, yoğun operasyonlar var. Özellikle de inançsızlığın dal budak salmak istediği böylesi bir ortamı sürekli engelledik. İlerlemek için daha güçlü eylemler koymak, sömürgeci orduya, koruyuculara daha fazla darbe vurmak ve böylece 1986'nın Newroz'unu daha güçlü karşılamayı böylesine bir şehadetle ödemiş oluyoruz. Düşman bile bu şahadetlerle kendisi için bir şeyler ummak istedi. Kendilerine göre haklı nedenleri de olabilir. Buna aynı zamanda sağ tasfiyeci öğelerin de yaklaşımları aynı paralellikteydi. Özünde sahip olmadıkları inançlarını doğrularmış gibi bir yaklaşımı sergilediler. "Biz başaramadık, direnişçiler de başarmasın" biçiminde bir yaklaşımdı ve içten içe kendilerini tatmin etme durumu söz konusudur. Ama bu şehadet, ardıllarında daha fazla bir direnme duygusunu yaratarak, Partiyi yeniden derinleştirilmiş çözümlemeler temelinde inşaya götürmüştür.
Eğer Partiyi, tam da bu dönemde daha kapsamlı çözümlemelere kavuşturduysak, şüphesiz böylesine bir şehitliğin anılarına bağlılığın gereği belirleyici rolüdür. Nasıl ki daha önceki şehitlerimiz bizi önemli gelişmelere götürme, onları yürütme zorunda bırakmışlarsa, böyle görevlerle yüklü kılmışlarsa, bu şehadet de Partiyi daha büyük başarıların çözümlemelerine kavuşturmuştur. İçeride direnişi sürekli kılma, ileriki dönem için daha güçlü çıkışları Parti bünyesinde gerçekleştirme ve bildiğimiz III. Kongre çözümlemelerimiz, yoğunlaştırılan hazırlıklar ve 1987'yi daha büyük eylemlilikle karşılamamız ve bunun şehitleri, 1985-86'nın umutsuzluğunu boşa çıkarmıştır. Direnişin sürekliliğini kanıtlamıştır. Bu zayıf bir kanıtlamadır ve özellikle de ileri çözümlemelerin temelinde değil, Partinin eski çözümlemeleri temelinde bir sürekliliktir.
1987 DİRENİŞÇİLİĞİ
1987 ise, yeni bir hamle gücüne kavuşmuş Partinin eylemliliğidir. Bu yılın eylemliliği kapsam itibarıyla yaygınlık göstermiştir. Sayı itibarıyla hiçbir dönemde görülmemiş bir biçimde ulusal kurtuluşun ivme kazanmasıdır. Uluslararası ortama kendisini dayatmasıdır. Türkiye tarihinin en uzun sıkıyönetiminin başarısızlığa ulaşmasıdır. 12 Eylül faşist rejiminin en büyük yenilgisini sağlamadır. Çelişkileri daha fazla açığa vurmasıdır. İlk defa hem Kürdistan hem de Türkiye halkının uyanması doğrultusunda çok daha büyük umut ve cesarete kavuşmadır. Direniş öylesine peş peşe gelişiyor ki, devlet etkinliği ve otoritesi tuzla buz oluyor. Eylemlerin Özal'ın, Genelkurmay'ın, Evren'in alana gelip hitap edişinden bir saat sonra ve çok yakın bir mesafede gelişmesi, aslında devletin büyük darbe alması anlamına geliyor. Bunlar daha çok bu yılda gerçekleşiyor. Bu anlamda 1987 direnişçiliği en ileri hamlede bir direnişçilik oluyor. Boydan boya gerçekleşen bir direnişçiliktir.
1987, Ocak'ta, Şubat'ta ve Mart'ta kışı o elverişsizliğiyle karşılayan, onu da güçlü bir eylemliliğe kavuşturan, baharın ve Newroz'un da erkenden nasıl bir direnişle karşılanabileceğini gösteren, bu anlamda da lehimizde en güçlü siyasi sonuçlarını vermeye götüren bir özelliğe sahiptir. İlk şehitlerimizi Mart ayında verdik. 1987 Mart şehitleri 18 ve 21 Mart şehitleridir. Düşmanın da önemli tarihleri kendisi açısından lehine döndürmek istediği bir tarihtir. Direniş gerçekten büyük olmuştur. Gerek Hakkari'deki direniş, gerek Mardin'deki ve Dicle'deki aynı tarihte gerçekleşen direniş, tam da Newroz'un nasıl karşılanması gerektiğini göstermiştir. Ulusal kurtuluşçu geleneğe kavuşturulması ve bir savaş olayı olarak karşılanması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu, Partinin sonuna kadar militanca direnişidir.
18 Mart'ta Orhan yoldaşın önderliğindeki grubun direnişi, yine Mardin'deki Süleyman ve Selman yoldaşların direnişi, yine Dicle'de Mehmetlerin ve diğer yoldaşların direnişi, bizim açımızdan her ne kadar kayıp olursa olsun, başka türlü bir savaşçılığa prim verilemeyeceğini, savaşmak isteyen Partinin başka türlü yaşayamayacağını göstermiştir. Bu direnişler en acımasız kış koşullarında gerçekleşiyor. Düşman ancak on binlerce askerini dizi dizi mevzilendirerek yaklaşabiliyor. Yoldaşların direnişleri 24 saat sürüyor. Adeta büyük bir meydan muhaberesi gibidir ve düşman teslim alamıyor. Yoldaşlar en son bombalarını kendi şehadetlerinde kullanıyorlar. Bu direnişleri kaldırmak, bu direnişleri esas almak, aslında 1987'nin giderek ivme kazanmasının da nedenidir. Dikkat edilirse Partinin ülkeye daha ileri düzeyde müdahalesi çok süratli bir gelişme olmuştur. Böylelikle ülkedeki savaşın hızını, yoğunluğunu belirlemiştir. Koşul tanımadan, dinlemeden sonuna kadar savaşılması gerektiğini ortaya koymuştur.
Dikkat edilirse, 1987 boyunca savaşın ivme kazanması, süreklilik kazanması bizi halk savaşımının en temel biçimi olan gerillanın içine getirmiştir. Bizde gerilla denilen olay 87'nin bu eylemlerinde ifadesini bulmuştur. 1987 eylemliliği gerek kitleyi hazırlamada, gerekse Partiyi hazırlamada bu direnişlerle çok yakından bağlantılıdır. Etkileri halen gitmiş değildir. Bugün kitleler üzerinde geliştirilmek istenilen işbirlikçiliği, ihaneti, koruculuğu yerle bir etti. Muazzam bir siyasi ilgiye ve desteğe yol açtı. Parti kadrolarında sonuna kadar çelikleşmiş bir savaşçılığa yol açtı. 1986'nın zayıflığını ve hatta 1985'teki inançsızlığı tümüyle bir umuda, direnişçiliğine ve sağlamlılığa götürdü. Daha sonraki gruplarımızı netleştiren, keskinleştiren ve böylelikle de gerilla olmanın, gerilla savaşımını dosta düşmana kabul ettirmenin en önemli koşullarına ulaştırdı. 1987 direnişleri bu durumuyla bizi en önemli gelişme aşamasının içine getirmiştir. Dolayısıyla ‘87 şehitleri halk savaşımımızın en önemli ve çok zor bir evresini başlatma ve ondan geriye dönüşün imkansız olduğu kanıtlama, yine hem Parti düzeyinde, hem kitle düzeyinde sağlama almanın şehitleridir.
Tüm şehitlerimiz birer anı olmaktan da öteye, günlük olarak yaşanan gerçeklerdir. Savaşımımız şüphesiz bu temelde her zamankinden daha fazla güç kazanmış oluyor. Ülke, bu direniş temelinde önemli oranda Partinin etkinliği altına giriyor. Cesaret önemli oranda hakim kılınıyor, fedakarlık çok yaygın bir biçimde gerçekleştiriliyor. Tüm bunlar bir zafer için, bir halk savaşı için paha biçilmez değerlerdir. Tabii ki bu ölçmesini ve tartmasını bilenler içindir. Halk savaşımının deneyimine, halk savaşının ruhuna, vazgeçilmezliğine sahip olanlar açısından böyledir. Aynı zamanda köprü yıllarıdır bunlar.
Dikkat edilirse bu atılımlar peş peşe ve zincirlemesine, sürekli şehitlerin anısına bağlı olma temelinde geliştirilmiştir. Her anıya bağlılık daha sonraki gelişmeyi koşullandırılmıştır ve bu gelişme daha ileri boyutlu olmayı, daha fazla sorumlu olmayı getirmiştir. Bu da yoğun çabaya, bu çaba da daha çok hazırlığa, araç gereç edinmeye, örgüt kurmaya ve etkinlik sağlamaya götürmüştür. Bunlar bir yandan Partiyi gerçek kimliğine kavuştururken, diğer yandan Partinin kitlesel temelini sağlama almıştır. Aynı zamanda bu yıllar 12 Eylül faşizminin bütün iç ve dış gerici dayanaklarını arkasına alarak ve mutlak anlamda tam başarıyı sağlamak için her şeyini ortaya koyarak Partimizden başka çok az direnme ögelerinin mevcut olduğu bir dönemde gerçekleştirilmiştir.
Türkiye'de direnme adına çok az şey kalmıştır. Kürdistan'ın hemen her alanında PKK'den başka çok az direniş vardır. Parti tek başına direniyor. Bu çok büyük cesaret ve fedakârlık gerektiriyor. Kendine büyük güvenmeyi gerektiriyor. Bu dönemin savaşçılığı çok zor olduğu kadar, elbetteki kazanımları da tarihi planda olacaktır. Gerçekleşen de budur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER