ROJAVA DEVRİMİ ÇEKİM MERKEZİ OLMAYA DEVAM EDİYOR
Kırk yıllık Kürt özgürlük mücadelesi, Rojava devrimiyle yaşamsallaşmaya ve dünya halklarına yol göstermeye devam ediyor. Rojava devrimi Ortadoğu’da bir ilk olma özelliğine sahiptir. Ortadoğu’da binlerce yıl biriken ve halkları bir açık hapishane içinde yaşamaya zorlayan katı ulus devlet ve kapitalizm, Rojava devrimiyle yara almaya, darbelenmeye başlamıştır. Kadın-lar, Rojava devrimiyle ataerkil devletçi sistemi daha iyi tanıma imkanı bulmuş ve bu zulüm sisteminden kurtulmanın yoluna girmişlerdir. Görüldüğü gibi, Rojava devrimi çok büyük insani ve toplumsal nitelikler taşıyan ve halklara her türlü zenginliği yaşatmanın büyük zenginliklerine sahiptir. Halkların gerçek kardeşliğinin ancak demokratik ulusla mümkün olabileceği, kadınların ancak kendi özgüçleriyle kendi özgürlüklerini sağlayabilecekleri Rojava devriminde netçe görüldü. Halkların kendi özgüçleriyle, devletten uzak, demokratik, eşitlikçi komünal ekonomiyle nasıl yaşanılması gerektiği bu alanda görüldü ve bunun pratikleri gözle görülür bir duruma gelmiştir.
Kürt halkı, özgürlüğün katı ulus devletle olmayacağını, eşitliğin kapitalizmle gerçekleşmeyeceğini, katı ulus devletin çizdiği düşmanlaştırıcı sınırlarlada halkların kardeş olamayacağı bilincine ulaşmıştır. Rojava devrimi halklara umut veriyor, kurtuluşun yolunu gösteriyor. Kürtler ulus devletle pek içli dışlı olmadıkları için, devletsiz bir sistemi kurmada zorlanmıyorlar ve Kürtler katı ulus devletin zehirinden uzak kaldıkları için, kardeşliği ve demokratik ulus sistemini kurmayı ve yaşamayı gayet gönüllülük temelinde özgürce gerçekleştiriyorlar. Birileri, Kürtleri bunu yapmaya zorlamıyorlar, Kürtler bunu, özgürlük ve insanlığın özgür yarınları için bir doğal gereklilik olarak görüyorlar ve gereklerini fedakarca yapıyorlar. Zaten özgürlük zorlamayla ve dayatmayla kurulmaz ve yaşanılmaz. Devletten, sınıflardan ve sınırlardan uzak bir sistemle ancak insanlık kurtulabilir. Kimse, devletin, sınıfların, kapitalizmin, sınırların olduğu yerde özgürlüğün ve halkların kardeşliği olabileceğini düşünmesin.
Son yüz elli yıllık vahşi kapitalizm ve katı ulus devlet süreçleri ve bundan kaynaklı emperyalist savaşlar bunu fazlasıyla kanıtlıyor. Kürtler, demokratik ulus ve komünalist sistemin temellerini atıyorlarken, kapitalist-emperyalist düşmanda boş durmuyor. Son yıllarda, Türkiye’nin sadece Özgürlük Hareketiyle değil, bütün Kürtlerle savaştığını, bütün Kürdistan’ı, hedefine koyduğunu ve sürekli saldırılar yaptığını unutmayalım. Demokratik ulus sistemi, komünal ekonomi, devletin olmadığı özyönetim haliyle tarihsel devletçi-emperyalist-kapitalist güçleri rahatsız edecektir. Çünkü Kürtler, tarihi her bakımdan yeniden şekillendiriyorlar. İnsanlık, Kürtler şahsında yeniden bir diriliş sürecine girmiştir. Tarihsel geleneksel devletçi-sınıflı sistem, Rojava’da darbe yemiştir. İnsanlık, Rojava devrimiyle kendisini yeniden keşfediyor, buluyor, yeni ve özgür insanı oluşturuyor. İnsanlığın nabzının bu küçücük bir coğrafyada atması, bu küçük coğrafyadaki devrimin niteliğinin büyüklüğünden kaynaklanıyor.
Dikkat edilirse, emperyalist güçler, KDP gibi bir ihanet ağıyla Rojava devrimini boğmaya, işbirlikçi bir yapı kurmaya çalışıyor. Ancak Kürtler buna izin vermeyeceklerdir. Devrim için en büyük güç örgütlü halktır. Kürt halkı yılların verdiği deneyim ve bilinçle, insanlığı yeni bir yaşama götürecek, insanlığın binlerce yıllık düşmanlarınıda hak ettikleri çöplüğe atacaklardır. Katı ulus devlet ve kapitalizm sömürü ve savaş üretir. Yoksuluk ve açlık insanlığı kasıp kavuruyor. Kapitalizm sadece insana değil, doğayada büyük zarar verecek bir noktaya gelmiştir. Son yıllarda bunun olumsuz etkileri görünür hale geliyor. İklim değişimi, tatlı su kaynaklarının tükenmesi, bazı ırmakların ve göllerin kuruması, gıdaların doğallığının bozulması kapitalist sistemin ne kadar tehlikeli bir noktaya geldiğini gösteriyor. Emperyalist egemenlik savaşları, dünyayı bir nükleer savaşın eşliğine bile getirmiş bulunuyor. Katı ulus devlet ve kapitalizmden-emperyalizmden kaynaklı egemenlik savaşları dünyayı nükleer bir felakete doğru sürüklüyor. İnsan kendi eliyle kendisini önlenemez bir felaketle karşı karşıya getirmiştir. Bundan çıkışın yolu, demokratik ulus ve özyönetimdir. Halklar özyönetimle ve komünalizmle özgürleşebilirler.
Kapitalizmin ne kadar insanlık dışı bir sistem olduğunu tartışmaya bile gerek yok, çünkü görünen köye klavuz istemez misali, insanın, insan karşısında cüceleşmesi, boyun bükmesi, paranın kulu-kölesi olması, insanın maddi gücüne göre insan olarak görülmesi, maddi gücü olmayanın insan olarak bile görülmemesi, insana değilde eşyaya değer verilmesi kapitalizmin nasıl kötü bir sistem olduğunu gösteriyor. Bu sistemde eşya-mal-mülk-para değerlidir ve bunlar için insan kurban ediliyor, insani değerler yok ediliyor ve kısacası, insanlığa yazık oluyor. İşte savaşların olmamasının, insanların maddiyata kurban edilmemesinin yolu demokratik uluslaşma, özyönetim ve komünalizmdir. Ancak bu şekilde olursa, insanlık tekrar kendi değerlerine kavuşacaktır. Komünalizm insanlığın kendi öz değerlerini yaşamasıdır. Demokratik ulus sistemi aslında komünalizme geçmenin temelidir. Gelişmiş komünalizmde insanlık, demokratik ulus sistemininde çok ötesine geçiyor, dünya insanlık ailesini-toplumunu kuruyor. Gelişmiş komünalizmde artık ulus-lar yoktur, dünya halkı vardır…
KEMAL SÖBE
YORUM GÖNDER