DİRENİŞ ŞEHİTLERİMİZ GELİŞMENİN GERÇEK SAHİBİDİR (1.BÖLÜM)
İlk şehitler alacakaranlıkla aydınlık bir gelecek arasında kurulan bir köprü olurlar. Bu köprü biraz ilerlemek isteyenlerin mutlaka üzerinden geçmesi gereken bir köprüdür.
Şehitlerimiz hakkında anlamlı bir değerlendirme yapabiliriz. Her şey bizi şehitleri gerçek yaşayan değerler haline getirmeye zorluyor. Onların kesinleştirdiği değerlere derin bir kavrayışla yaklaşmak kadar onu keskin bir uygulama gücü haline getirmesini de bilmemiz gerekir. Ancak o zaman onlara ulaştığımızı, onları temsil ettiğimizi söyleyebiliriz.
Özgürlük şehitlerimizin özgünlüğünü yaşamlarıyla, hangi zaman ve zeminde hangi yaşam gerçekleriyle ortaya çıktıklarını tespit etmek önemlidir. Bununla da yetinmemek gerekir. Onlara bağlı olmak, onları olduğu gibi, yaşamın düzeyine nasıl getireceğimizi bilmemizle yakından bağlantılıdır. Bu aynı zamanda bütün Parti faaliyetlerimizin en soylu özetlenmesidir de.
PKK şehitlerinin herhangi bir hareketin değerlerinden farklı olduğunu, hem de birçok yönden farklı bir anlam içerdiğini biliyoruz. İnsanlar mutlaka günü geldiğinde ölürler. Hepsine şehit denilmez. Oysa direniş şehitlerimiz gelişmenin gerçek sahibidirler. İnsanlar çok çeşitli amaçlar doğrultusunda, kızgın savaşlar içinde ölürler. Herkes onlara değişik ölçülerde şehitlik mertebesi verir, yüceltme sıfatları yakıştırır. Bu hareketlerin sınıf ve ulus temeli, ideolojik politik gerekçeleri ve hangi aşamada gerçekleştirildikleri göz önüne alınarak böyle yüceltme sıfatları belirlenir. Hepsinde temel bir özellik olarak karşımıza çıkan, davanın ciddiyetinin sembolü olmalarıdır. Amaçlarının ciddi ve güçlülüğü, insanların en değerli varlıkları olan canlarını adayabilecek kadar bir öneme haiz olduklarını kanıtlıyor.
FEDAKARLIKLARI DAHA SONRAKİ YIĞINLARIN HAREKETİNİ MÜMKÜN KILDI
Mertebeleri o hareketin içinden geçtiği sürecin amansız zorlukları, iniş ve çıkış dönemlerini başarıyla aşmak için gösterilmesi gereken çabanın büyüklüğüyle bağlantılıdır. O çabanın sergilendiği dönemlerde gerçekleşen mertebelenme söz konusudur. Tarihe baktığımızda bütün soylu dinlerin, inançların, yine insana özgü önemli tüm çıkışların öncüleri kahramanca adlara layık olduğu gibi, kendini ilk feda edenleri de büyük şehitlerdir. Böylesi önemli bütün çıkışlar kahramanca bir yürüyüşü getirir. Bunun da en önde yürüyenlerin kanı pahasına olmadan zafere erişemiyor.
Şehitler önemli bütün yürüyüşler, çıkışlar uğrunda gerçekleştirdikleri amaca bağlı olarak kendi kişiliklerini öne çıkarırlar. Onlar ilk cesareti, ilk büyük fedakarlığı gösteren ve böylelikle de daha sonraki yığınların hareketini mümkün kılan kişiliklerdir. Anlamını burada tamamlarlar. Bütün gelişmeleri koşullandırma özelliğinde olan ister şehit olsunlar, ister onları kişiliklerinde temsil edip kesintisiz ve giderek daha da yoğunca sürdürenler olsun tarihte sürekli yadedilir, yüceleştirilir ve anıları kutsallaştırılır. Anılara bağlı kalındıkça amacın tam gerçekleşmesi sağlanır.
Eğer şehitlerin gerçekleştirdikleri ortam son derece bencil çıkarlara bırakılmışsa, o zaman kesinlikle yüce amaçlardan kaçınılıyor demektir. Korku iliklere kadar sinmiş, öngörü denilen bir durum söz konusu değilse değerlere sahip çıkılmamış demektir.
Karanlık, umutsuz bir ortamda yaratıcı çıkışa, büyük aydınlık hareketine, cesaret ve fedakarlığa ihtiyaç gösteriliyorsa, işte böyle koşullar ileri çıkışın, bunun ilk öncülerinin şehitliğinin mertebesini belirler. Bunu belirlediği gibi gerçekleşen devrimin de büyüklüğünü olanaklı hale getirir. Çok çeşitli toplumlarda ve tarihi dönemlerde yaşanan böylesine gelişmelere devrimler adı verilir. İster toplumsal, siyasal nitelikli olsun, ister onların daha dar, küçük ölçeklerde temsili olsun, ister bilimsel, teknik ve kültürel devrimlerinde olsun bu sürekli böyledir. Kısaca, insanlık tarihi ancak böylesine öncüler eliyle yeri ve zamanı geldiğinde ilerleme imkanına kavuşur.
Bu öyle bir durumdur ki, daha sonra yüceltiliyor, kutsallaştırılıyor. Aslında önemi ve rolü gereği böyle olmaktadır. Toplumların ilerlemesindeki büyük katkılarından ötürü böyle olmaktadır. Daha sonraki fetişleştirme, putlaştırma doğru olmamakla birlikte, sebebsiz de değildir. Kişinin rolünün bu durumlarda sık sık abartılması söz konusu olabilir. Çünkü bu dönemler öyle dönemlerdir ki ve öyle zor koşullar ortaya çıkmıştır ki, kişilerin belirleyici bir rol oynamaları söz konusudur. Daha sonra tarih neredeyse adeta bu tip kişilerin zincirleme bir yaşantısına indirgenir. Bu tarihi anlayışı biliniyor. Diyalektik materyalist bir tarih anlayışı değildir. Fakat tarihin önemli düğüm noktalarının çözümlenişinde veya ileriye götürülüşünde bu tip yüceltilmiş kişilerin önemli rollerinden ötürü anlaşılır nedenleri vardır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER