ÖNDERLİK GERÇEĞİ-20.BÖLÜM
Belli bir kronolojik sıra ile düzen ile Önderlik gerçeğini anlatmak yerine daha çok bazen sona, bazen ortalara geçiyoruz. Belki de Önderlik gerçeğini daha anlaşılır kılabilir. Fakat biz esasta Önderliğin çocukluğu üzerinde duruyorduk. Önderliğin temel özelliklerinin esas itibarı ile o koşullarda, öylesi bir dönemde şekillendiğini belirtiyorduk. Özellikle o koşullarda Önderlikte ilkin okula gidiyor. Biraz gecikmeli bir gidiştir. Normalde altı yaşında okula gidilir, ama Önderlikte biraz daha gecikmeli olabilir. Önderliğin bulunduğu okulda ilkokul yoktur. Komşu köy var. Civin köyü var. Öğrenciler Civin’e gidip gelirler. Önderlik orada okula gider. Aslında ilkokula başlamanın birçok çocuk için arayışlarına bir doğrultu kazandırdığını belirtebiliriz. Yaşamında yeni bir dönemdir. Çocukta algı sürecinin gelişmeye başladığı bir sürecin başına da işaret eder. Yedi yaş sınırı çocuğun yavaş yavaş kendisini, çevresini, aileyi, toplumu algılamaya başladığı, tanımaya başladığı bir sürece denk düşer. Zaten sistemin de öğrenim sürecinin yedi yaş sınırından başlayarak başlatması anlamlıdır. Algılamanın başladığı anda kendi sistemini empoze etme dolayısı ile kendi sisteminin içerisine çekme ve sistemi onda içselleştirme boşuna değildir. Yedi yaşından itibaren başlatılması boşuna değildir. Önderlik okula giderken sadece kendisi gitmek ile kalmıyor, adeta yeni bir dünyaya giriş gibidir. Önderlik çocukları da buna teşvik ediyor. Önderlik esas olarak sürekli çocuklar ile ilişkidedir. Çocuklar ile ilgileniyor. İlişki biçimi hep çocuklarladır.
Aslında çocuklar ile yeni bir dünya, yeni bir toplum kurmak ister gibidir. Bunun üzerinde durdu. Çocukları etrafında toplar. Önderlik savunmasında “Genlerine dek işleyen avcılık kültürü nedeni ile başlarını kestiğim kullardan, vurduğum hayvanların hepsinden özür dileyerek yeni yaşam dönemine başlamak istiyorum” dedi. O koşullarda yaptığı zaten avcılık kültürüdür, o yaş sınırındadır. Kendisinin o yönlü eğilimi var. Güvencin avlamak, kuş yumurtası avlamak, bunu bir macera gibi değerlendirmek, aynı zamanda başka çocukları çekmek için de o oyunlarına veya benzer ilişkiler içine çekmek için de bu avcılık olayından yararlanmak bir Önderlik yaklaşımıdır. Birilerini yanınıza çekmek istiyorsanız onlara verebilecek bir şeylerinizin olması gerekir. Önderlik diyordu: “Kuş avlamaya gidiyordum, geldiğimde kuşu soyuyordum, kuşun bacağını birine, göğsünü birine veriyordum. Çocukların ağzı bir sefer tatlanınca ondan sonra kendileri de benim yanımda yer alıyorlardı, hatta benim ile birlikte avcılığa katılıyorlardı.” Bu, yeni bir yaşam için toplumsal zemin oluşturmaktır. İnsan toplumsal bir varlıktır. Yalnız yaşayamaz. Yaşamak için bir topluma sahip olmak gerekir. Önderlik bu açıdan kendi toplumunu, bir başka değişle kendi toplumsallığını kurdu. Çocuk oyunlarını aslında toplumsallaşma adımı olarak değerlendirmek, alternatif toplum girişimleri olarak değerlendirmek çok daha yerindedir.
Bu açıdan Önderlik gerçekten de büyük arkadaş canlısıdır. Arkadaşlığa teşvik etmek için yol ve yöntemler bulmakta da gerçekten, o günün koşulları ele alındığında beceriklidir, ustadır. Zaten annesi ile kavgası esas itibarı ile bu temelde gelişir. Anne kendi toplumsallığın dayatır. Oğul ise “Ben kendi toplumsallığımı kendi arkadaşlarım ile kuracağım” der. Annenin yaşam tecrübesi güçlüdür. Gerçekten de bilgedir. Önderliğin vurgusu çok önemlidir. Savunmanın ilk paragrafının ilk cümlesidir. Anne “Bunlar ahmaktır” der. Hep kendi çıkarlarını düşünür. Anne “Sen bu kadar arkadaş canlısısın, arkadaşlarına hizmet ediyorsun, onlara çok güveniyorsun, ama zora geldiklerinde veya kendi çıkarları gelip dayattığında onlar seni yüz üstü bırakır. Yalnız kalırsın” der. Önderlik savunmada şunu da ifade eder: Yaşamın en kritik dönemlerinde annemin bu sözünü hep hatırladım. İmralı sürecinde de belki de ilk hatırlanan annenin bu yargısıdır. Yalnız bırakılmış olmak, yalnız kalmış olmak. Acıdır ama gerçeği budur.
Önderlik bunu sadece çocukluk dönemi koşulları için söylemez. Daha sonraki süreçte de ortaya çıkan durum, ikinci toplumsallaşma döneminde, ikinci doğuş dönemi sonuna doğru gerçekleşen, İmralı sürecinde de aslında yaşanan budur. Bunu hatırlatmak ister. Bu bir çağrı gibidir, bir davettir aynı zamanda. Bu belirleme değişmemesi gereken değil, mutlak anlamada değişmesi zorunlu olan bir gerçekliğe işaret eder. Bu durum değişmelidir. Yoldaşlık ve dostluk Önderlik gerçeğinde son derece önemli bir yer tutar. Yaşamın anlamı zaten buradan gizlidir. Büyük dostluklar ve arkadaşlıklar olmadan yaşamın anlamı ve değeri olmaz. Büyük örgütler, büyük yoldaşlıklar temelinde kurulur. Toplum, büyük dostluklar temelinde oluşur. Toplumdaki dayanışma dostluklardan gelir.
Dolayısı ile dostluk, dayanışmanın en önemli unsurlarından biridir. Toplumda dostluklar olmadan dayanışma da gerçekleşemez. Dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik denen olguların hepsi bu dostluk gerçeğinin içerisinde gizlidir ve toplum, dostluk temeli üzerinde gelişir. İşin özü toplumsallaşma olduğundan Önderlik şunu da ifade eder. Var oluş koşulu toplumsallaşma olduğundan, dostluk yoldaşlıktan bile daha değerlidir. Çünkü dostluk olmadan toplumda olmaz. Bezer şey yoldaşlık için de gerekli. Yol arkadaşlığı, dava arkadaşlığı, yol birliği, amaç birliği bütün bunlar soylu davaların başarısı için mutlak bir gerekliliği anlatır. Yoldaşlar birliği, yoldaşların birbirine bağlılığı şarttır.
Fakat bir şey daha var. Başkaları dostluğu ve arkadaşlığa nasıl yaklaşırsa yaklaşsınlar, dostluğa ve yoldaşlığa karşı ne denli hainane bir tutum içerisinde bulunurlarsa bulunsunlar, ben yine de dostluğa ve yoldaşlığa batıl inanç derecesinde bağlıyım, der Önderlik. Bunu sorgulamadım, der. Hatta ihanet onların olsun, dostluk bana kalsın, der. Dostlukta ve yoldaşlıkta sonuna kadar ısrar Önderlik gerçeğinde en temel ve ilkesel yaklaşımlarından biridir. Önderliğin temel duruşunu anlatır.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER