ÇAĞ’IN İNSANINA ADANMIŞ UMUT AĞITLARI
"İçi dışından yorgun olanlara değmeyin." - Khaled Hosseini
Yaşadığımız dünyanın çok farklı bir sosyopsikolojisi, ötekileştirici ve dışlayıcı bir yapısı vardır. Örgütlü cehalet ve şeffaf bir kötülüğün eşlik ettiği bu gayri insani “hissizlik” çağında insan kalmaya çalışıyoruz. Toplumsal vicdan yitiminin eşlik ettiği korkunç bir duyarsızlık anaforuna direniyoruz. Gerçeklikten kopuk gündelik yaşam tutsaklığı ve kötülüğün sıradanlaşması, sıradanın ve vasatın eline geçen gücün cehenneme çevirdiği bir dünya bu!
Anlam oluşturan amaç hissini yitirmek, dehşet verici bir "insan" salgınına dönüşmüş. Yaşam karşısında duyulan tatminsizlik, insanlarda çok derin bir duygu yoğunluğu kaybı yaratmış. İnsanların kendilerini ifade etme tutkusu ve enerjisi tükenmiş. Her yerde "ben kimsenin mecburi istikameti değilim, kimse benim çıkmaz sokağım değil..." narsist nidaları yükseliyor. I. Yalom: "Olasılıkların yolunu kapattıkça hayatımız da o kadar küçük, önemsiz ve kısa olacaktır," derken aslında çağa dair çok şeyler söylüyor.
Sanal medya dünyasında acının vicdan yıkayan masturbasyon furyası hız kesmeden devam ediyor. "Bazen de balık asar kendini oltaya ama sen tuttuğunu sanırsın." sahte toplu özgüveni. "Ne güzel ıslık çalıyorsun," dedi çocuk. "Yaralarımı üflerken öğrendim," dedi yaşlı adam... bitmişlik, bitirilmişlik itirafları. Dirençsiz teslimiyet telkinleri!
Bergman’ın bu çağın insan gözlemi çarpıcıdır. “Bazı insanlar ruhen ölmüştür ama biyolojik olarak ömürlerini tamamlamak zorundadırlar. Yaşamdan bezmiş bir ruhsal tükenmişlik sendromu insan yaşamını kuşatmış durumda. Kırılgan egolar, felçli heceler, kekeme bir solgun iletişim(sizlik) dili kendisini belirli belirsiz konuşturuyor. Varlık ve varoluş arasındaki bitimsiz hesaplaşma ve gerilim tırmandıkça tırmanıyor. Herkes ilkin kendisine kılıç çekmiş durumda: Varlık bizzat varoluşa karşı!
İnsanın varoluşsal niteliklerini doyurma isteminin önünü, küresel sömürü sisteminin yarattığı belirsizlik ve umutsuzluk hissi kapatıyor. İnsan ilişkileri giderek sanallaşıyor. İnsanın umarsızlıkla sıradanlaşması amaçlanıyor. Gerçekliğin yerini sanal gerçeklik işgal etmiş durumda. Herkes kendi karşıtını zihninde hedef olarak belirlemiş durumda. Varoluşun yeni dini, kin ve husumet ayetlerini sosyal medyada şiddet ayinleriyle durmaksızın kutsuyor. Kadın, çocuk, doğa ve tüm ötekileştirilenlerin cehennemi hayata teslim ol çekiyor. Kendi karşıtında kendine düşmanlık merasimleri düzenliyor. Herkes, kendisiyle birlikte hedefindeki herkesi nedensizce çarmıhına gerdikçe geriyor. Kibir, ölüm ve kin kususyor insan insana ve kendi varoluşuna, varlığına!
Usta yaşam gözlemcileri uyarıyor: “Varoluşsal belirsizlik: Parçalanmış bir insan psikolojisi yaygınlaşmıştır. Gerçekliğin parçalanması içsel gerilimi doruğa çıkarmıştır. Yapay özgürlükler dünyasının soyutluğu insanların canlı ruhunu kemiriyor. Hayat karşısında duyulan anlamsızlık ve tatminsizlik, nitelikli insani ilişkilerden yoksunluk yaratıyor. Farkında olmanın farkındalığını kazanmaktır mesele: Dünya evrenin merkezi değildir. Sen de dünyanın merkezi değilsin. Bütüncül evrenin sadece bir parçasısın. Yani mikro evrensin.”
William Butler "Her şey dağılıyor; merkez dayanamıyor; dünyanın üzerine salt anarşi salınıyor; en iyiler inançtan yoksundur, en kötüler ise tutkulu bir yoğunlukla doludur." diyor. Bu ruhsal kaoslar çağında politik doğruculuk çoğunlukla sizi hedef haline getirir. Buna rağmen insan, ilkin kendisiyle olan hakikat bağını ve özgürlük tutkusunu güçlü tutmalı ve asla koparmamalıdır. Sonra toplumsal çürümüşlükte azınlıkta kalan iyi insanlara enerji harcamalı ve dayanışma göstermelidir. Direniş ve yaşamda ayakta kalma çabasında olan iyi insanlarla birlikte başka bir dünyanın mümkün olduğunu eylemleriyle ortaya koymalıdır. Bunun dışında her şey, size tükenmiş saldırgan karakterlerle yüklü histerik ve toksik ilişki tufanları getirir. Klasik sömürge kişiliğinin yansıması, yüksek egolu kompleksli üstencilik de cabası!
Kerem Çiftçi
YORUM GÖNDER