ÖZGÜRLÜK ÜTOPYASINA SARILMAK
Türkiye de iktidardaki faşist diktatörlük topluma karşı aralıksız istikrarsızlaştırma politikaları uyguluyor. Sürekli kutuplaştırılan toplumda sosyal, siyasal ve ekonomik belirsizlik var olan umutsuzluğu daha da büyütüyor. Toplum yaşamda anlam oluşturan, bağ oluşturan ortak amaç hissini yitiriyor. Faşist diktatörlüğün vasat kitle imalatı etik değerlerden yoksun bir sosyal çürüme girdabı yaratıyor. Bu radikal milliyetçi, dinci yobaz kültürün yarattığı devlet putçuluğuna tapan kitle körlüğü yaşamın tümden devletleşmesine yol açıyor. Kitleleri sağ faşizme doğru itme tuzağı tıkır tıkır işliyor. Faşist ulus devlet rejim inşasının sosyal akışına kapılan yığınlar ortak yaşamı zehirliyor.
Türkiye'de yürürlükteki faşizmin derin şiddet kodları sürekli olarak insanların zihnini özerk ve yaratıcı yetiden mahrum bırakıyor. Direk toplumsal bilince saldırarak onu yıkıyor. Bununla da toplumun ortak eleştirel aklın dumura uğratılması amaçlanıyor. Toplum zihinsel kölelik girdabı ve akıl tutulması komasına sokuluyor. Politik sınıf bilincinden yoksunluk toplumu tek tipleştirmenin tepkisiz yığınları haline getiriyor. Faşizm rejimi özünde çözümsüzlük barındırıyor ve bu politik bilinç yoksunluğu üzerinden kendisini kurumlaştırıyor. Günceli teslim alan bu yoz kitle kültürü enflasyonunun asıl sebeplerinden biri de budur. Yapılması gereken ise, gerçek çözümü, problemin doğduğu bu çağ dışı kitlesel gelenek içerisinde aranmasıdır. Toplumun faşist rejimin sert gerçekleriyle yüzleşebilmesi için bu şarttır.
AB parlamento seçimlerinde sağ faşist eğilimlerin yükselişi T.C soykırımcı politikalarına da avantajlar sağlıyor. Muhafazakar sürüleşmenin yarattığı bireyci, bencil ve tutarsız yığınlar Kürt halkına bileniyor. Gerillaya karşı kimyasal silahların kullanıldığı operasyonlara, İmralı tecridine, Kobanê kumpas davasında verilen cezalara, kayyım gaspına, Kürdistan’ı saran yangınlara gösterilen faşizan sevinç naraları aslında her şeyi çok net bir şekilde özetliyor.
Ortadoğu'da süren 3.Dünya savaşı dahada genişleyerek 4.Dünya savaşına evrilirken bunu fırsat bilen T.C faşist rejimi tarafından Kürt halkına karşı açık bir soykırım tehdidi var.1948 tarihli BM sözleşmesinin açıklıkla vurguladığı, ‘ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu tamamen veya kısmen yok etme niyetiyle işlenen eylemler’ başlığını taşıyan maddeleri : Soykırıma açıktan vurgu yapar. Bu soykırıma giden yolun temel göstergeleri o topluluğa ait yer altı ve yer üstü yaşam kaynaklarını yağmalama, oy hakkının reddi, gettolaştırma, göçertme ve nihayet etnik temizlik girişimlerini de kapsar. Şuan tüm bu soykırımcı yöntemler ve yönelimler Kürdistan coğrafyasında misliyle uygulanıyor. Her şey apaçık ortadayken uluslararası hukukçular ve insan hakları uzmanları ivedilikle bu soykırım kalkışmasını önlemeye dönük çabalar içerisine girmelidirler.
Türkiye'deki toplumsal muhalefet ideasında ki siyasi yapıların toplumsal kırılmaları iyi tahlil edememesi ve doğru bir siyasi öncülük yürütememesi realite körlüğünde ısrarı getiriyor. Sosyolojik körleşme vebası giderek yayılıyor.Siyasetin toplum için giderek zihinsel bir köleliğe dönüştüğü ve çıkar gruplarının oyuncağına dönüştüğü bu sömürü düzeni çözüm üretemiyor. Popüler ikon merkezli bu siyaset atmosferinin panzehiri ise toplumu güç haline getirmeyi amaçlayan örgütlü bir radikal demokrasi inşa seferberliği olmalıdır. Toplumun yaşamsal devrimci iradesini açığa çıkaran radikal demokrasi inşası tek çaredir. Bireyi ve toplumu varoluşsal kaygılara sürükleyen faşizme karşı özgürlük, adalet, eşitlik, hakikat ve kurtarılmış bir yaşamı savunan herkes için özgürlük ütopyasını görünür kılar.
Radikal demokrasi inşası toplumun ne ile mücadele ettiğini kavraması açısından ortak nesnel değerleri ortaya çıkarması gerekiyor. Tamamen çürümüş ve yozlaşmış bu sistemi devre dışı bırakacak devrimci mücadele inşası; toplumu örgütleme de güncel sosyal gerçekliği göz önünde bulunduran yapıcı ve dönüştürücü bir devrimci dili esas almalı. Toplumsal özgürlük ütopya umudu insanları ortak yaşam alanları ve iletişim ortamlarını yaratmaya sevk eder. İnsanın tehdit altında olan varoluşuna devrimci eylemsellikle sahip çıkması devredilmez bir öz savunma hakkıdır. İnsanlar kendi kamusal alanlarını işte bu direniş ve isyan ortaklığıyla yaratırlar. Toplumla bağ kurma ve yaratma bu kamusal alanda ortaya çıkar. Halkın özgürlük mücadelesi ile olan bağı da pekişir. İşte tamda bu güven oluşturan ortamda özgürlük ütopyası bir hayal olmaktan çıkar ve ortak bir amaç birliğine dönüşür.
Özetle: Direnişi halklaştırmak için önce onu haklılaştırmak gerekir. İsyanı haklılaştırma ve halklaştırma ise toplumsal devrime giden yolu sonuna kadar aralar. Devrimci bilgelerin faşist sömürü ve zulüm düzenlerine karşı öğütledikleri su şiarı tekrar vurgulayalım:" Biz tek başımıza hiçbir şeyi oluruz, gelin hep birlikte her şey olalım!
TOLA WELAT
YORUM GÖNDER