ADALET BAKANINA AÇIK MEKTUBUMUZDUR
Sayın Bozdağ,
İmralı Hapishanesinde tutulmakta olan müvekkillerimiz Sn. Abdullah Öcalan, Sn. Hamili Yıldırım, Sn. Ömer Hayri Konar ve Sn. Veysi Aktaş’tan tüm girişimlerimize, yaptığımız tüm başvurulara rağmen tam 720 gündür hiçbir haber alamamaktayız. İmralı’dan en son, 25 Mart 2021 tarihinde, bütün dünyayı kasıp kavuran pandemi koşullarında, oluşan kaygıları gidermek amacıyla müvekkillerimize aileleriyle yarım yamalak yaptırılan telefon görüşmeleri sayesinde haber alabilmiştik. Aynı zamanda 24 yıllık İmralı tutsaklığı sürecindeki ikinci telefon görüşmesi olan bu kısacık görüşmede Sn. Öcalan kardeşine, yasal hakkı olan avukatlarıyla görüşme hakkından yararlanmak istediğini özellikle ifade etmişti. Bizler de avukatları olarak bu hukuksuz ve insanlık dışı tecridi aşmak amacıyla gerek ulusal gerekse de uluslararası düzeyde başvurabileceğimiz adli ve idari tüm mercilere başvurular yaptık, yapmaya devam ediyoruz.
2019 yılında hapishanelerdeki açlık grevleri ve sonrasında evrildikleri ölüm oruçlarının kritik bir aşamaya geldiği, çok sayıda insanın tecrit siyasetini protesto amacıyla hayatına son verdiği bir dönemde selefiniz olan Adalet Bakanı bizzat kameraların karşısına geçerek İmralı’da avukat görüşü yapmanın önünde herhangi bir engel bulunmadığını söylemişti. 2019 yılında beş avukat görüşmesi gerçekleşmiş ve Sn. Öcalan devreye girip yüzlerce olası ölümün önüne geçmiş ve bir kez daha tüm topluma rahat bir nefes aldırmıştı. İmralı’daki son avukat görüşmesi 7 Ağustos 2019 tarihinde gerçekleşti. Ve dönemin Adalet Bakanının sözüne rağmen yaklaşık dört yıldır İmralı’ya avukat gidişi yeniden yasaklandı.
Bizler avukatları ve aileleri, İmralı’dan 25 Mart 2021’den bu yana hiçbir bilgi, haber alamıyoruz. Orada neler olduğu, neler yaşandığı hakkında en ufak bir gözlemimiz, deneyimimiz, bilgimiz yok. Bir hapishaneyi ve o hapishanedeki dört Kürt siyasi tutsağı bu şartlarda tutma hakkını, onların dış dünya ile tüm iletişimlerini kesme hakkını hangi yasadan alıyorsunuz?
Sayın Bakan,
6 Şubat’ta ülkemizde büyük bir deprem felaketi gerçekleşti. Resmi rakamlara göre 48.000’den fazla yurttaşımız hayatını kaybetti, on binlercesi enkaz altında kaldı ve yaralandı. Yüzbinlerce insanımız evsiz yurtsuz kalıp göçmek zorunda kaldı. Bakanlığınıza bağlı olan hapishanelerde mahpuslara aileleriyle görüşüp haber alabilmeleri için ek telefon görüşmeleri yapma hakkı tanındı. Deprem koşullarında, insani saiklerle mahpuslara tanınan bu hak dahi İmralı’daki müvekkillerimize tanınmadı! Üstelik her dört müvekkilimizin ailelerinin de deprem bölgelerinde ikamet ettiği gerçeğine rağmen bu böyle oldu.
Bu durumda sormak isteriz; İmralı F tipi Kapalı Hapishanesi size bağlı bir hapishane değil midir? İmralı’da farklı bir hukuk rejimi ya da başka bir ülkenin hukuku mu uygulanmaktadır? Neden mesela Silivri hapishanesindeki bir mahpus deprem bölgesi olan Urfa’daki ailesini arayıp, yakınlarının, sevdiklerinin akıbetini öğrenebiliyorken İmralı’dakiler ailelerini telefonla bile bir kez arayamamaktadır? Ya da şöyle soralım; İmralı Hapishanesi dışında, kırk üç ay boyunca hiçbir avukat ya da insan hakları savunucusunun kapısından giremediği Bakanlığınıza bağlı başka bir hapishane var mıdır? Bakanlığınıza bağlı herhangi bir hapishanede, ailelerinin ve avukatlarının 717 gündür hiçbir şekilde tek bir haber dahi alamadığı herhangi bir mahpus var mıdır?
Sayın Bakan,
Bu soruların hiçbirinin hukukla izah edilebilecek makul bir cevabının olmadığını bir hukukçu olarak aslında çok iyi bilmektesiniz. Yoksa konuya dair AİHM kararları da, İşkenceyi Önleme Komitesinin raporları da orta yerde durmaya devam ediyor. Ya da aynı şekilde İmralı’daki 24 yıllık tablonun AİHS’deki ayrımcılık yasağı veya işkence ve kötü muamele yasağı gibi temel ilkelerin ihlalinden ibaret olmadığını da bilmektesiniz. Asıl mesele, Hükümetinizin, demokratikleşmeden tutun ekonomiye kadar neredeyse tüm temel sorunlarının kaynağı olan Kürt meselesine ve bu meselenin çözümünde büyük rol oynayabilecek olan Sn. Öcalan’a yaklaşımıyla ilgilidir. Mesele müvekkillerimizin “hukuk sistemi”nin dışında belirsiz ve tanımsız bir alanda rehine statüsünde tutuluyor olmalarıdır. Görünüşte ya da kâğıt üstünde sizin sorumluluğunuzda olan bir F tipi hapishanesinde tutulmakta olan müvekkillerin bu rehinelik statüsüne son verilmesi için ne zaman harekete geçmeyi düşünmektesiniz? Belki de sorulması gereken asıl soru budur. Bir Adalet Bakanı olarak sorumluluğunuzun farkında mısınız?
ASRIN HUKUK BÜROSU
YORUM GÖNDER