İMRALI’DAKİ DİSİPLİN CEZALARI!
Bir yanda İmralı’da hukuk kırımı yaşanırken diğer yanda bu aralar odağında Sn. Öcalan’ın olduğu birçok tartışma yürütüldü. Öcalan’ın, Kürt halkının doğal, siyasal ve kültürel haklarının tesisi ile Türkiye’nin demokratikleşmesi konusundaki rolünden ve bugüne kadarki mücadelesinden dolayı söz konusu tartışmaların olması gayet doğal. Ancak buradaki temel sorun tecrit uygulamaları boyunca olduğu gibi bugün de bu konuların Öcalan’sız konuşuluyor olması.
Öcalan söz hakkını kullanamazken, düşünce ve fikirlerini paylaşamazken ve de sürekli bir hukuk garabeti ile baskıya maruz kalıyorken bu tartışmaların iyi bir sonuç alması mümkün değil. İmralı’daki tecride sessiz kalma anlayışı veya yaklaşımı da olası demokratik gelişmelerin önüne geçmekte. Siyasal gerçekliğe uygun bütünlüklü bir mücadele yürütülmemesi İmralı’daki tecrit ve baskı uygulamalarının görmezden gelinmesine, sürdürülmesine, topluma uygulanabilir bir rejime dönüşmesine yol açtığı gibi demokratikleşme ile kalıcı bir barışın da iyice ötelenmesine neden olmakta.
Tecride karşı herhangi bir tepki verilmemesi diğer haksızlıklar karşısında sessizliği beraberinde getiriyor. Yine bu tepkisizlik, insan hakları ihlalleri arasında ayrım yapılmasına yol açıyor. Sorunlu yaklaşımlardan biri de siyasal mücadelelerin seçili gündemlerle, konjonktür ile sınırlı tutulması. Fakat bu kötü gidişatın ancak İmralı’daki tecrit rejimi ile başladığı tespiti, doğru ve sonuç alıcı bir mücadele yürütülmesini sağlayabilir. İmralı tecrit sistemi içerisinde olup bitenlerin anlaşılması, geleceğin öngörüsü açısından elzem nitelikte. Bu yazıda da İmralı’da görülmeyen ve duyulmayan ağır tecrit uygulamalarının bir parçası olan disiplin cezalarının kanun ve hukuk dışı yönlerini ortaya koymaya çalışacağız.
Öncesinde hatırlatılması gereken önemli bir husus var; İmralı Ada Hapishanesinde tutulan Sn. Öcalan ve diğer müvekkillerimiz Sn. Ömer Hayri Konar, Sn. Hamili Yıldırım ve Sn. Veysi Aktaş’tan yaklaşık 17 aydır hiçbir şekilde haber alınamıyor. Tutulma koşulları, sağlık durumları, hukuki durumları hakkında bir bilinmezlik hakim. Avukat ve aile ziyaret hakları ile haberleşme hakları[1] tümden yasaklanmış, ada dışındaki hayat ile bütün bağları koparılmış vaziyette. İçeriden tek bir sesin dışarıya/dışarıdan en ufak bir sesin içeriye girmesine izin verilmiyor.
Mevcut sürdürülen bu keyfi tutma/haber alamama hali her türlü hakkın ihlal edilmesine yol açabilen, hukuki belirlilikten ve hukuki güvenceden yoksun bir ortam yaratmakta. Avukat ziyaret hakları hukuk dışı infaz hakimliği kararları ile aile ziyaretleri hukuk dışı disiplin kurulu kararları ile haberleşme hakları da benzer yöntemler ile yasaklanarak tam bir ambargo uygulanıyor.
Bu belirsizlik ve haber alamama halinin sürdürülmesini sağlayan yöntemlerden biri de disiplin cezaları. Sn. Öcalan ve diğer müvekkillerimiz hakkında belli aralıkla bu disiplin cezalarının verildiği kamuoyuna yansımakta. Fakat söz konusu disiplin cezalarının gerçekliği öyle yargının veya idarenin ortaya koyduğu gibi değil.
Aile bireyleri, geçmişten bu yana her hafta pazartesi günleri görüşmek amacıyla cuma gününden itibaren İmralı’dan sorumlu Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve savcılık aracılığıyla İmralı Cezaevi İdaresi’ne yazılı başvurular yapmakta. Aile ziyaretleri 2016 yılına kadar savcılık ve idare tarafından fiilen engellenmişken, sonrasında mahkeme eliyle yasaklanmıştı. Oysaki Mahkeme aracılığıyla aile ziyaretlerinin yasaklanmasını düzenleyen herhangi bir yasal düzenleme bulunmadan bu kararlar alınmıştı.2018 yılının Eylül ayı itibariyle de disiplin kurulu kararlarıyla yasaklanmaya başlandı. O günden bu yana kesintisiz bir şekilde disiplin cezaları verilmekte. İmralı Disiplin Kurulu tarafından 5275 sayılı yasanın 43/2-e maddesine dayanılarak verilen disiplin cezaları, aile ziyaret haklarının 3 aylık sürelerle yasaklanmasını içermekte.
Savcılık aile görüşme başvurularına ilk etapta disiplin cezalarını gerekçe göstererek reddettiği için disiplin cezalarının varlığından haberdar olunmuştu. Elbette öğrenilen disiplin cezalarına karşı itirazlar yapılmış, karar ve delillerden örnekler talep edilmişti. Aynı şekilde ulusal ve uluslararası başvuru mekanizmaları kullanılarak hukuka aykırılıklara son verilmesi istenmişti. Fakat yasadışı karar veya işlemlere karşı bu tarz bir hukuksal mücadele verildiği görülünce diğer disiplin cezaları aile ve avukatlardan gizlenmeye başlandı.
Yetkili ve sorumlu kurumlar tarafından başvurulara 2 yılı aşkın bir süredir herhangi bir şekilde cevap verilmediğinden bu keyfiyet hukuki süreçlere de sirayet etmekte. Mahkemelerden bu hukuksuzluğa son verilmesi talep edildiğinde herhangi bir kanun maddesine dayanma kaygısı güdülmeden -ki böyle bir kısıtlayıcı düzenleme bulunmamaktadır-soyut güvenlik gerekçeleri ile dosyaların incelenmesi veya örnek alınmasının önüne geçilmekte. Anayasa’da, yasalarda ve uluslararası sözleşmelerde yer alan haklar da ihlal edilerek işkenceye dönüşen uygulamaların devamı sağlanmakta. İşte bu biçimiyle Öcalan ve diğer müvekkillerin hukuksal destek almalarının ve bu kötü niyetli cezalandırma pratiğine iç hukukta ya da uluslararası hukuk mekanizmalarında itiraz edebilmelerinin yolu tıkanmak istenmekte.
En son 7 Haziran 2022 tarihinde Bursa İnfaz Hakimliği’ne başvurularak daha önceki gizli yürütülen disiplin cezalarından bahsedilmiş ve araştırma yapılarak eğer var ise bu başvurunun disiplin cezasına itiraz olarak kabul edilmesi ve karar ile delillerden de birer örnek verilmesi talep edilmişti. Bu talepler, 3 Şubat’ta verilen disiplin cezasının 3 aylık süresi dolmuşken halen uygulanıyor olduğu gerekçesi ile reddedildi. 4 ayı geçmesine rağmen 3 aylık disiplin cezasının halen uygulamada olduğunun ileri sürülmesi İmralı’daki rutin ihlal örneklerinden biri. Fakat daha garip olanı itiraz sonrasında ortaya çıktı. Karara itiraz edilince ağır ceza mahkemesi ne hikmetse 31 Mayıs 2022 tarihinde İmralı’da yeni bir disiplin cezasının verildiği ve 15 Haziran’da kesinleştiği ileri sürülerek itirazları yeniden reddetti. Bu durum yargının İmralı tecridindeki rolünü gözler önüne sermesi açısından çarpıcıdır. İmralı’da bir anda vardan yok olan, yoktan var olan disiplin cezaları…Mahkeme, disiplin cezasını özel bir saikle saklıyor, itiraz edilmesinin önüne geçip kesinleştirme gayesiyle görüş yasaklarının siyasi amacına ulaşmasını sağlıyor. Bu örnekler İmralı’daki tutulma koşullarının, haber alamama halinin, kurul ya da mahkeme kararlarının karanlık yönünü gösteriyor.
Sn. Öcalan 2018 yılında verdiği itiraz dilekçelerinde ise asıl kendilerine karşı disiplinsizlik yapıldığını dile getirmişti. Bu kararlar karşısında“…bir mahkûmun cezaevindeki evrensel temel bir hakkı olan volta ve voltadaki söz hakkını soruşturmanın kendisi soruşturmayı gerektirir…”vurgusunu yapmıştı.
Disiplin cezalarının dayandığı İmralı’daki özgün trajik nedenleri tüm kamuoyunun bilmesi, İmralı tecridinin neden hukuka uygun bir rejim olmadığının, ileri sürülen nedenlerin ne kadar keyfi ve absürt olduğunun görülmesi gerekmektedir. Şöyle izah etmeye çalışalım;
Sn. Öcalan ve diğer Müvekkillere bir saatlik basketbol şeklindeki(bazen voleybol veya banminton olabiliyor) spor faaliyetinin ilk yarım saatinin basketbol oynandığı, son kalan yarım saatinin ise yürüyüş ve sohbete dönüştürüldüğü gerekçeleri ile disiplin cezaları verilmektedir. Başka bir vurgu ile “…birbirlerini teşvik ve ısrarları neticesinde basketbol faaliyetini amacı dışına çıkartarak sohbet faaliyetine dönüştürdükleri…”iddiasıyla disiplin ve düzen bozucu davranışlarda bulunulduğu, iş akışının sekteye uğratıldığı, cezaevinin düzen ve güvenliğinin bozulduğu ileri sürülmekte. Yani güya her dört müvekkil birbirlerinin spor haklarını engelleyerek birbirlerini yürüyüşe veya volta atmaya zorlayarak disiplinsizlik yapmaktalar!
Herhangi bir spor branşının icrasında ne şekilde hareket edileceği kişinin iradesi, isteği, fiziksel ve mental yapısıyla ilişkilidir. Hayatın olağan akışı gereğince herhangi bir spor faaliyetinin ne şekilde gerçekleştirileceği hususunu konu alan bir düzenleme mevcut olmadığı gibi idareye bunu dikte edecek şekilde takdir yetkisine sahip olmadığını da hatırlatmakta fayda var.
Binlerce askerin ve güvenlik görevlisinin bulunduğu, yüzlerce belki de binlerce cezaevi personelinin yer aldığı askeri yasak alanındaki İmralı Ada Hapishanesi’nde 4 mahpusun yürüyüş şeklindeki spor faaliyetinin kurum işleyişini, düzen ve güvenliği bozduğuna dair iddiaları mantık kuralları veya hukuk kuralları ile izah etmek mümkün değil. Böyle bir uğraş içerisine girmek dahi gülünç kalır. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi de İmralı’daki bu tür cezalandırma gerekçelerinin aldatıcı, ilgisiz ve politik olduğu tespitinde bulunmuştu[2].
Hukuki hesap verilebilirliğin aksine bir sır gibi saklanan ve sanki kanuni veya meşru bir kararmış gibi yansıtılan disiplin cezaları; “Hükümlülerin haberleşmelerini, ziyaretçileriyle görüşmelerini, iyileştirme ve eğitim programları çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve iş yurdu çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalarını, kurum hekimince muayene ve tedavi edilmelerini, avukat tayin etmelerini, mahkemelere veya Cumhuriyet Başsavcılıklarına gitmelerini, kurum görevlileri ile görüşmelerini, salıverilenlerin kurum dışına çıkmalarını her ne suretle olursa olsun engellemek, hükümlü ve tutukluları bu fiillere teşvik etmek, bu yolda talimat vermek, mevzuatın hükümlü ve tutuklulara tanıdığı sair her türlü görüşme ve temas olanaklarını engellemek.” şeklindeki kanun maddesine dayandırılmakta[3].Bu açık düzenlemeye rağmen yasanın ve hakikatin nasıl ters yüz edildiğine şöyle bir bakalım.
Sn. Öcalan son 11 yılda yalnızca birkaç aya sıkıştırılmış 5 avukat görüşü yapabildi, en son avukat görüşü üzerinden de tam 3 yıl geçmiş durumda. İmralı’ya çözüm ve diyalog sürecinin “sekreterya”sı adı ile Mart 2015 döneminde nakledilen Sn. Konar, Sn. Yıldırım ve Sn. Aktaş ise bugüne kadar hiçbir şekilde avukat görüşü yapamadı. Sn. Öcalan son 8 yılda yalnızca 5 aile görüşü, İmralı’da bulundukları süre boyunca Sn. Konar ile Sn. Aktaş yalnızca 3 aile görüşü, Sn. Yıldırım ise yalnızca 2 aile görüşü yapabildi. 23 yılı aşkın İmralı tarihinde yalnızca 2 telefon görüşmesine olanak tanındı[4]. Mektup gibi haberleşme yolları da sürekli bir şekilde engellendi.
Bu durumda disiplin cezalarının dayanağı olarak gösterilen kanun maddesinde de açıkça yazıldığı üzere haberleşmelerini, avukat ve aile gibi ziyaretçileri ile görüşmelerini, birbirleri ile spor yapmalarını, avukat tayin edip mahkemelere avukatları aracılığıyla başvurmalarını ve mevzuatın tanıdığı diğer olanakları engelleyenler İmralı’dan mesul yargısal ve idari kurumlar.
Başka bir ifade ile yasalara ve hukuka uymakla yükümlü olan, hukuk devleti ilkesine ve demokratik bir toplumun gereklerine uyma zorunluluğu olan, dilediği gibi hareket eme özgürlüğüne sahip olmayan kurum ve makamlar bunlara aykırı davranmakta. Bir disiplin kuralı olan yasanın 43. maddesi yoğun ve katmanlı şekilde çiğnenmekte. Kısaca asıl disiplinsizlik, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen, keyfi, hukuk dışı kararlarla yasak kararı getirenlere aittir. İmralı’daki özel tecrit sistemi işte bu şekilde mağduru olunan disiplinsizliklerin şüphelisi pozisyonuna getirilerek verilen disiplin cezaları ile yürütülmekte.
Mahkeme eliyle getirilen avukat yasak kararları ile diğer ihlal boyutları da bu disiplinsizlikten farklı değil. Ayrıca tecrit, salt yasaların ihlali ile sınırlı bir durum da değildir. Bu coğrafyada bulunan bütün halkların Öcalan ve İmralı gerçekliğini tarihsel ve siyasal açıdan bilme ve öğrenme hakkı da yok sayılmakta. Tüm bu gerçeklikler görülmeden ya da buna karşı bir duruş sergilenmeden demokrasi adına veya insan hakları adına söylenecek her söz samimiyetten uzak olup ipe un sermekten öteye gidemez.
İmralı’daki yürüyüş veya voltada yapılan sohbet Öcalan’ın “50 yıllık maratonum” dediği, yeni bir yaşamın, özgür ve demokratik bir yaşamın inşasına yöneliktir. Öyle dar ele alınacak ve salt bazı konularla sınırlandırılacak bir yürüyüş değil.
İmralı’dan haber alınmasını engelleyen, avukat ve aile ziyaretlerini yasaklayan, her türlü baskıyı üreten İmralı’daki tecrit ve işkence düzeni ile Öcalan’ın buna karşı geliştirdiği demokratik mücadeleye gözleri ve kulakları kapatmamak, söz ve fikirleri açık yüreklilikle dile getirmek gerekmekte. Ancak ve ancak bu ihtimalde zihinler berraklaşabilir, halklar üzerindeki kara bulutlar def edilebilir ve demokratik bir düzen sağlanabilir.
AV.RÊZAN SARICA
KAYNAK: GAZETE KARINCA
YORUM GÖNDER