KADINLARIN ÖNCÜLÜĞÜNDE ÖZGÜRLÜK KAZANACAK
17 Nisan tarihinde başlayan Zap, Avaşin ve ardından Metina alanlarına dönük gelişen işgal saldırılarına karşı direniş beşinci ayında tüm yoğunluğu ile sürmektedir. İşgal, imha-inkar ve soykırım konsepti temelinde en üst düzeyde, kimyasal silah kullanımıyla gerilla gücüne karşı gelişen saldırılar tüm dünyanın gözü önünde yaşanmaktadır. Savaşımız faşist Türk devletine karşı olduğu kadar bu soykırımı planlayan, onaylayan ve çıkarları için göz yuman güçlere karşıdır. NATO olarak kendini örgütleyen ve dünyadaki tüm zenginlikleri gasp etmeye çalışan, gözü doymayan, kendilerini özgürlük ve demokrasinin teminatı gibi gösterip arkadan hançerleyen, halkları, toplumları birbirine düşman edip kırdıran vahşi kapitalist bir sisteme karşı savaşı yürütüyoruz. NATO’nun ikinci büyük ordusu olmakla övünen ve askeri-teknik gücüne çok güvenen Türk ordusu Zap’ta, Avaşin ve Metina’da darbe üzerine darbe yemektedir. Kayıplarını saklayamayacak düzeye gelince her gün bir-iki askerinin cenazesini milliyetçiliği hortlatmak için işlemeye başladılar. Dağda darbe yedikçe Kürdistan’ın başka alanlarına saldırılarını yoğunlaştırıp SİHA saldırılarıyla, suikastlerle sonuç almak istiyorlar.
NATO desteği ile gelişen bu saldırılara karşı amansız, tarihin en görkemli direnişlerinden biri sergilenmektedir. Faşist Türk ordusu Kürdistan dağlarında ve Kürt halkının mücadelesi karşısında direnemez, ayakta duramaz hale düşmüştür. Bu nedenle kendisine verilen soykırım görevini yerine getiremeyen AKP iktidarının kredileri tükenmektedir. Erdoğan ve ortakları iktidardan düşmeleri halinde başlarına neler geleceğini ve sadece iktidardan düşmekle kalmayacaklarını biliyorlar. Bu nedenle büyük bir korku içinde ve koltuğa son derece yapışmış durumdadır. Tüm devleti, siyaseti ve ekonomiyi ele geçirip rantını yiyen bu kadar AKP’li islami kesimin kolay kolay iktidarı bırakmayacakları, iç savaş çıkarmaya kadar çok ciddi çatışmalı süreçlerin önümüzde olduğu görülüyor. Bu nedenle Başur işgali temelindeki bu savaşı kendileri için beka sorunu olarak gösteriyorlar. Yenilgileri tümden yenilmeleri ve sonlarının gelmesi anlamına gelecektir. Kürtler için ise büyük bir başarı ve sadece bir iktidarın düşüşü değil Kürt soykırım planlarının başarısız olması anlamına gelecektir.
Bu süreç Özgürlük Hareketimiz açısından olduğu kadar Faşist TC devleti açısından da kader tayin edici bir karakter taşımaktadır. Gare-Siyane direnişi ile başlayan AKP-MHP iktidarının başaşağı gidişi 2021 ve 2022 direnişimiz ile daha da derinleşmiştir. Uluslararası güçlerin Kürt soykırımını tamamlamak için verdikleri görevi yerine getirmekte başarısız olmuş, aksine hareketimizin daha da güçlendiği ve dünyaya açılıp, dostlarını çoğalttığı, Önder Apo’nun paradigmasının dünyaya yayıldığı, Kürt halkının mücadelesinin ve gücünün herkesçe kabul edildiği bir durum ortaya çıkmıştır. Mücadelemiz karşısında yaşadığı başarısızlık tüm TC iktidarlarında olduğu gibi bu iktidarın da sonunu hazırlamaktadır. Faşist Türk devleti Medya Savunma Alanları ve Zagros’ta, Bakur savaşında başarılı olsaydı 24 saat bütün tv kanallarıyla bunun propagandasını yapıyor olacaktı. Savaş Zap, Metina ve Avaşin alanlarında başladığında ilk bir haftada faşist Türk devlet yetkilileri ve onlara bağlı medya kuruluşları birinci gündem yapmış ve kendilerini kısa sürede sonuç almaya göre planlamışlardı. Ama savaşın gidişatı bekledikleri gibi olmayınca ve geçen aylar içinde gerillanın başarılı hamleleri sonuç aldıkça Erdoğan yönünü hem Rojava’ya verdi, hem de Türkiye içinde de gündem saptırmasına yarayacak saldırılar tezgahladı. Son süreçlerde Rojava operasyonunu gündeme koyarak “nereden bir başarı hikayesi yazarım ve bu yenilgimi nasıl gizlerim” telaşına girmiştir. Bu amaçla NATO zirvesinden beri kendisine yeni bir şans verilmesi ve önünün açılması için çalmadık kapı, görüşmediği ve destek istemediği güç bırakmamıştır. TC devletinin tüm görüşmelerinin, hesaplarının ve çabalarının altında Kürt soykırımına destek arama çabası vardır. Bu planları için ülkelerindeki her karış toprağı, yeraltı ve üstündeki zenginlikleri satmıştır. Büyük bir ekonomik çöküş olarak karşılarına çıkan bu savaşın maliyeti halkı yoksulluğa, açlığa sürüklerken diğer yandan demokratik ve muhalif kesimlere de baskı, yargılama, tutuklama olarak dönmektedir. Herkesi susturmayı, bastırmayı, en küçük bir karşı duruşu bile hainlikle, ihanetle, teröristlikle suçlayıp kendi iktidarını elde tutmak için zulmü en üst düzeye tırmandırmayı göze almıştır.
Türk devlet tarihinde 12 Eylül faşizmini bile kat kat aşan, çok acımasız, zalim ve korkunç bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bu faşist iktidarı yıkmak, ortadan kaldırmak Kürt halkının en meşru ve haklı mücadelesi ve öncelikli görevi olmaktadır. Çünkü bu faşist, soykırımcı iktidara karşı duran ve mücadele yürüten, teslim olmayan bir güç olarak halkımız ve özgürlük mücadelemiz büyük saldırıların hedefi durumundadır. İşgal saldırısı ve gerilla alanlarına dönük kimyasal saldırıları, tüm alanlarda suikast ve SİHA saldırıları ile halkımızı ve mücadelemizin değerli militanlarını hedef alan zalim bir iktidarla savaşıyoruz. Yine yurtsever ve direnişçi halkımızı katleden, zindanlara dolduran, ölüm döşeğindeki, yaşlı, hasta insanları bile en ağır intikam duygularıyla zindanda tutmaya devam eden, her gün zindanlarından devrimci yurtsever insanların cenazelerinin çıktığı bir rejime karşı en haklı ve tarihi bir mücadele yürütüyoruz. TC’nin bu uygulamaları, saldırıları tüm dünyaca görülmesine rağmen herkesin gözünü kapadığı, onayladığı ve ortağı olduğu bir savaşın içindeyiz. Halkımıza bunca acıyı, zulmü, katliamı ve büyük işkenceleri reva gören bu iktidarı ortadan kaldırmak geçmişte Asur-Dehak zulmüne karşı Ortadoğu halklarını kurtarmak kadar önemli bir görev ve tarihi bir sorumluluk olarak karşımızdadır.
Önderliğin özgürlüğü mücadelemizin merkezidir
Önderliğimiz İmralı ağırlaştırılmış tecrit koşullarında büyük bir direnişin içindedir. Komplocu güçler Önderlik üzerindeki baskı ve sürece müdahil olmaması, görüşleri ile toplumu ve mücadeleyi etkilememesi için seferberlik içindedir. Bu tecridi disiplin cezalarıyla bir resmiyete kavuşturmakla, hukuki mücadelenin de önünü almak istemektedir. Tüm bunlara karşı hukuki mücadelenin daha da geliştirilmesi ve Önderliğe dönük uygulamaların sürekli halk ile paylaşılması, toplumun duyarlı kılınması, uluslararası alanda hukuki mücadelenin geliştirilmesi önemlidir. Bu tecridi kıracak olan elbet sadece hukuki mücadele değildir. Halkın Önderliği sahiplenen, mücadelenin merkezine koyan tutumu ve topyekun savaşımız özgürlüğün önünü açacaktır. Tecride karşı yoğun bir mücadele yürütmek kadar özde Önderliğin özgürlüğüne kilitlenme ve buna dönük bir mücadele gücü açığa çıkarmak önemlidir. Özgürlük mücadelesini büyütmek, dönemin görevlerine sahip çıkacak bir düzeye yükselmek ile Önderliğe de sahip çıkmış oluyoruz.
Diğer yandan uluslararası siyaset temelinde Önderliği devre dışı bırakma ve tecrit altında tutma yaklaşımı vardır. Önderliğin dünyayı etkileyen ve dönüştürme gücü olan fikirleri bu şekilde engellenmeye çalışılıyor. O zaman Önderlik fikirlerini bizler yaşamsallaştırır, pratikleştirir ve dünyaya yayarsak bu şekilde mücadele büyüyecek, tecrit aşılmış olacaktır. Önderliğin ön gördüğü, perspektifini verdiği, hatta sistemini ayrıntılarıyla, görevlerini detaylı tarif ettiği alternatif sistem inşa edilir, bu perspektifle yürür, bu temelde savaşır ve çalışırsak özgür toplum ve yaşam mücadelesi başarıya ulaşacak, bu düşman yenilmiş olacaktır.
50 yıllık mücadelemizin ortaya çıkardığı kazanımların, varlık ve özgürlük savaşımızın başarıya ulaşmaması için hegemonik güçler, sömürgeci bölge devletleri ve işbirlikçi-ihanetçi KDP’nin ortaklığı ile saldırı içindedir. Bu gerçeği bilerek ve büyük bir öz savunma savaşı içinde olduğumuz gerçeğinden hareketle bu dönemde Devrimci Halk Savaşı’nı geliştirmekten sorumluyuz. Varlık yokluk savaşı verdiğimiz böylesi bir dönemde Kürt halkının statü sahibi olması ve bir dünya savaşından daha güç kaybetmiş olarak çıkmamak, yürüttüğümüz mücadelenin başarıya ulaşması için her zamankinden çok mücadeleyi büyütmeliyiz. 50 yıllık büyük mücadelemizin sonuçlarını başarıya ulaştırmak, kazanımlarımızı özgürlük temelinde garantiye ulaştırmak şansı önümüzdedir. Savaşan, direnişi her yere yayan, APOCU çizgide bilinçlenip siyasallaşan, güçlenen bir halk gerçeği söz konusudur. Özgürlük ideolojisi temelinde dünya halklarına, kadınlarına öncülük yapacak bir düzeye ulaşmış durumdayız. Uluslararası alandaki gücümüzü, ortaya çıkan etkimizi en etkili politikalarla ve stratejik ilişkilerimizi geliştirerek, yerinde ve zamanında güçlü hamleler yaparak arttırmalıyız. Bu sürece kadın öncülüğünde ve devrimci halk savaşı çizgisinde yüklenmek gerektiği açıktır.
Yenilmeye mahkum olan düşman Önder APO’nun duruşu ve gerillanın direnişi karşısında ne yapacağını şaşırmış durumda ve yönünü halkımızın yaşadığı ve mücadelenin, Kürtlerin olduğu alanlara çevirmektedir. Rojava savaşının bu kadar gündemde olması da bundandır. Rojava halkı ve mücadele güçleri bilmelidir ki orası zayıf halka değildir. Rojava’da bir dahaki savaş tüm dünyaya mal olan görkemli bir savaş olur. Dünya emekçileri, demokrasi güçleri, halklar, kadınlar bu devrimin arkasındadır. Orada gelişecek direniş ve savaş bu iktidara en büyük darbeyi vurup çöküşünü kesinleştirir. Kobani’yle başlayan DAİŞ yenilgisi gibi Türk devletinin büyük yenilgisi olur. Gerillanın yürüttüğü savaş ile büyük bir zayıflamayı ve çöküşü yaşayan TC kendini kurtarmak için böyle bir hamle yaparsa orada son nefesini verecektir.
Gerilla direnişi mücadelenin çıtasını belirlemiştir
Ortaya çıkan büyük direniş ve gerillanın tüm ezberleri bozan büyük duruşu, herkesi gerçek çizgi ve mücadele anlayışına çekmiştir. Günümüzün mücadele ölçüsü gerilla direnişinde açığa çıkan çizgidir. Yaşamın ve savaşın her alanında partileşme çizgisinde savaş, mücadele, direniş ve özgürlük gücü açığa çıkmıştır. Tüm PAJK-PKK militanları düşmanın vahşi, korkunç saldırılarına karşı üstün bir moral ve iradeyle savaşmaktadır. Bu savaşın önünde, öncülüğünde kadın yoldaşlar yerini almaktadır. Kadın yoldaşlarımızın aktif ve öncülük yaptığı tüm alanlarda büyük direnişler sürmekte, kadın gücünün eylemlilikleri sürekli olmakta, güçlü darbelerle düşman vurulmaktadır. Yine kadın komutası her alanda savaşı yürütmekte, taktik ve tarzda önemli gelişmeyle birlikte güçlü bir öncülük yansımaktadır. Savaş tarihimizde kadın gücünün en aktif olduğu ve öncülük yaptığı bir duruş açığa çıkmıştır. 30. yılına giren ordulaşmamızın ve bunca yılın emeği, birikimi, gücü, tecrübesi sonuçlarını bugünkü büyük mücadelede, direnişte ortaya koymaktadır. Yetkin ve nitelikli bir kadın gerilla gücü ortaya çıkmıştır.
Bu yılın 25 Ekimiyle birlikte kadın ordulaşmamızın 30. yılına giriyoruz. Kadın ordulaşmasıyla başlayan, partileşen ve sistemleşen kadın hareketimiz 30 yılın deneyim ve tecrübesini günümüzde büyük bir öncülük gücüne ve devrimci militanlığın zirvesine taşımıştır. Sadece savaşta değil yaşamda ve özgürlük çizgisi doğrultusunda öncülükte de önemli bir gelişme ve belirleyicilik görülmektedir
Bu direniş eşsiz, romanlara konu olacak, destansı bir direniştir. Üzerine ne kadar söz söylense az kalır. Bu irade, bu güç, bu inanç mutlaka her alanımızın mücadele çizgisi olarak pratikleştirilmelidir. Böyle bir irade, böyle bir ruh dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bizler onların yoldaşlarıyız. Aynı çizginin, ruhun, felsefenin savunucularıyız. O yüzden her yerde savaş içinde olan, her yerde düşmana karşı darbe vurması gereken ve APOCU çizginin uygulanmasından sorumlu kişiler olarak mücadeleyi yükseltmeliyiz. Kendimizi nerede olursak olalım savaşın dışında, uzağında görmemeliyiz. Bulunduğumuz yer ve koşullar görevlerimizi belirleyemez. Görevleri ve direnişin düzeyini belirleyecek olan özgürlüğe olan tutku ve direnişin zafere götüreceğine olan inançtır.
Şahadete ulaşmadan önce yoldaşlarımız cihazlardan herkese, halkımıza seslendiler. Büyük tarihi bir sorumlulukla mesajlarını verdiler. Bu mesajlar, çağrılar tüm insanlığın vicdanına hitap etmektedir. Bu kadar bilinçli, tarihi sorumluluğunun farkında olan, halkın kaderinin kendi mücadelesinin başarısında yattığının bilinciyle sonsuz bir fedakarlık ve özveriyle savaşan gerillamız tarihin yapıcısı olmaya devam etmektedir. Düşmanın vahşi saldırıları altında bilinç, duygu ve psikoloji olarak üstünlüğü ele geçirmiş, bunu da eylemlerine yansıtan bir gerilla gücü var. Savaşan, fedaice katılan bir militanlık duruşu tüm dağlarımıza hakim olmuş durumda. Böyle bir gücün, inancın hiçbir saldırı ve düşman karşısında yenilmeyeceği ortadadır. Bu Önder APO’nun yarattığı, şehitlerimizin açığa çıkardığı bir gerçektir. Direniş alanlarından gelen bir mektupta yoldaşlarımız şöyle belirtmektedir.
“Bizler Zilanların takipçisi ve Önderliğimizin fedaileri olma yolunda kusursuz yürüme arayışındayız. Tarih Önderliğimizin dediği gibi tekerrür… Belki olumsuzluklar da Kürdistan’da tekerrür ama direniş ve başarı da tekerrür halinde. Hep muhteşem sonla biten bir film şeridi gözlerimizin önünden geçiyor. Düşman her türlü alçak yöntemi kullanıyor. Bunun da farkında olarak burada bu dağın içinde direniyoruz ve saldırıyoruz. Bu dağlar bize ana. Her vuruşta taşlardan akan göz yaşlarını da hissediyoruz. Bu dağlar ruh dolu, canlı… Bizi koruyacak. Bizler de onu tamamlayarak, her türlü tedbiri alarak destek olacağız.
Düşman, tünellerin yukarısında. Yine de tünellerin dışına çıkıp eylem yapıyoruz. Ve bir gün bir asker öldürmesek o gün akşam herkes nasıl yemek yiyeceğiz diyor. Bu derecede iddia ve kararlılık var. Bu ruh oldukça biz asla yenilmeyiz. Ve zaten biz kazanmışız. Savaşçı kadın ve erkekler çoktan kazanmış. Düşman kendine debelensin dursun. Önderliğimizden aldığımız direniş ve ruhla, şehitlerimize olan bağlılığımızla diyoruz ki; KAZANACAĞIZ… MUTLAKA KAZANACAĞIZ…”
Halkımız ve kadınlar bu mücadelenin temel gücüdür
Bu yıl 8 Mart ve 21 Mart’ta ortaya çıkan, birikmiş öfkenin yansıması, Önderliğin, gerilla direnişinin toplum üzerinde yarattığı umut, inanç, heyecanın sonucudur. Görülmektedir ki kadınlar, halk ve gençler son derece canlı, diri ve mücadelecidir. Özgürlük taleplerinden bir adım geri atmamış, kendi varlığını ve özgürlüğünü bu harekette ve mücadelede görmektedir. Önder APO etrafında, mücadelemiz etrafında birleşmiş ve son derece güçlü bir halk gerçeği söz konusudur. Halkımız fedakardır, onurludur, hareketimize, Önderliğe bağlıdır. Yerinden yurdundan göç ettirilse de, katliamlar yaşasa da mücadeleden vazgeçmemektedir. Bu mücadelenin düzeyi, örgütlülüğü, sonuç alıcılığı da öncülere kalmıştır.
Halka inanmalıyız, halkımızın örgütlü mücadelesini geliştirmeye ağırlık vermeliyiz. Bu konuda yetersizlikler vardır. Hiçbir devrim tüm toplumu kendi saflarında savaştıramamış, kendine katamamış, herkesi aktif bir savaşçı yapmamıştır. Hep sınırlı ama öncünün gücü ve etkisiyle harekete geçmiş eylemci bir kitle ile başarı kazanılmıştır. Oysa bizim devrimimiz kadar militanı, gönüllüsü, çalışanı olan, aktif, örgütlü, bilinçli halk tabanına sahip hiçbir devrim yoktur. Bu kadar halk gücü hiçbir devrimin, hareketin içinde olmamıştır. Gerisi doğru öncülük ve başarılı, güçlü bir duruşla bu halkı harekete geçirmektir. Güç olduğun, kendine güvendiğin, öncülük yaptığın zaman halk arkandadır. Örgütlenmiş böyle bir potansiyel ve halk gücü tarihte hiçbir devrimci hareketin arkasında, yanında değildi. Bunun büyük gücünü görmemiz gerekiyor.
Düşmanın özel savaş saldırılarının ve faaliyetlerinin halk üzerinde etkili olmasının önüne geçmek gerekir. Halkı örgütlemek, güç vermek, örgütlü duruma getirmek sadece halka mücadeleyi anlatma, propaganda yapma, hareketle çalışan duruma getirme değildir. Bu mücadeleyi kendisinin görüp sahiplenecek, yürütecek duruma getirmektir. Bunun yolunu açmaktır. Kendi kendini yönetecek, karar alacak, politikleşmiş ve savaşan halk gerçeği yaratmaktır.
Biz halkın içinde ve gönlündeyken düşmanın, sistemin etkisi altına girmesini kabul edemeyiz. Önderlik paradigmasının dünyayı etkileyen bu gücü varken sistemin halkımız üzerinde etkili olmasını sistemin gücü olarak göremeyiz. Olsa olsa öncünün zayıflığı ve eksikliğidir. Halka Önderliği yeterli ve doğru anlatamamaktandır. Önderliğin bir sözünü okuyan dünyanın bir ucundaki insan bu kadar etkilenirken, mücadelemize destek vermeye, katılmaya başlarken içinde olduğumuz, bizimle olan insanlara Önderliği yeterli aktarmamak, felsefesini iyi kavratmamak da bizim eksikliğimizdir. Bu savaş aynı zamanda Apocuların sistemle savaşıdır. Yapamıyorsak temsiliyetimiz zayıftır, Önder Apo’nun çizgisi ve tarzını yeterince uygulayamıyoruz demektir. Çünkü Önderliğin tarzı başaran tarzdır. Örgüt yaratan, iradeleştiren, amansız savaştıran bir tarzdır.
Halk direnişini geliştirme mücadelemizde dönemin sembolü olarak Binevş Agal(Berivan) yoldaşı örnek almak gerekir. Daha ortada çok büyük bir gücün, imkanların, bilincin olmadığı koşullarda halkın içinde geliştirdiği örgütlenme ve halkı etkileme düzeyiyle bir dönemin serhildanlarını başlatan kişi oldu. Bu dönem Binevş Agal(Berivan) yoldaşın tarzı, serhildan ruhu, halkı örgütleme ve ayağa kaldırma, savaşan halk gücü haline getirme tarzı esastır. Berivan yoldaş Cizre’de halk içinde öyle bir örgütlenme yarattı ki bu örgütlülük Berivan yoldaşın şahadetinden sonra tüm Kürdistan’a yayılan bir serhildanlar dönemini açtı. Kürtlüğün tüm sinmişliğinden sıyrılıp tanklara, panzerlere karşı yürüdüğü, düşman korkusunu kendi sel olup akan coşkusu içinde yıkıp yaktıkları bir serhildanlar dönemi başladı. Berivan yoldaş parti gücünü, Apocu çizginin direniş gerçeğini ve inancını bu toplum içinde öyle ekmişti ki hiçbir zulüm, saldırı ve o dönemin katliamları bunun önüne geçemedi. Toplumu serhildana kaldıran, ayaklandıran, savaştıran bu irade ve öncülük dönemin öncülüğüdür. Gerilla, Zilan çizgisinde fedaice savaşırken ve bu çizgiyi Kürdistan dağlarının her yerine kazırken, yaşamın her alanına fedailiği yayarken halkın öncüleri, Zilan yoldaşın ideolojik duyarlılığı ve bilinci, askeri taktikteki yaratıcılığı kadar Binevş Agal yoldaşın halk ve serhildan yaratan öncülüğünü, örgütçülüğünü esas almalıdır. Dönemin sembol ve örnek alınması gereken çizgisi budur.
Dönem devrimci halk savaşını yükseltme dönemidir
Dönem rutin, sıradan eylemler ile çalışmalar ile mücadele yürütülecek bir dönem değildir. Gerilla mücadelesi bir çıta ve ölçü oluşturmuştur. En büyük imkansızlık içinde Apocu çizginin savunuculuğunu, pratikleşmesini yapıyor. Diğer alanlardaki mücadele de böyle bir mücadele çizgisi ortadayken normal ve sıradan tarzla bu döneme cevap olamaz. Faşizmin en saldırgan haline yumuşak bir mücadele tarzı ile karşı durulamaz. Kimse böyle bir dönemde etkili çalışmak ve mücadeleyi yükseltmek için imkan ve olanak arayamaz, gerekçe oluşturamaz. Düşman en amansız, acımasız biçimde yöneliyorken, kimyasal silahları, nükleer silahları kullanıyorken sıradan, en asgari düzeydeki tepkilerle, eylemlerle halkımızı katliamlardan kurtaramayız. Uluslararası güçler bu katliamlara onay ve destek verirken bu güçlere çağrılarda bulunarak, mücadeleyi yasal ve hukuki sınırlara sıkıştırarak sonuç alamayız. Savaşı tüm parçalara yayma ve düşmanı her yerde yenilgiye uğratma hedefiyle bu döneme yaklaşmak gerekir.
Lozan’ın yıldönümü yaklaşıyor. Kazanımlarımıza bir bir saldırı gelişiyor, hepsi tasfiye edilmeye çalışılıyor. 21. yüzyıla Kürtler adına büyük kazanımlarla girdik. DAİŞ’le yürütülen mücadele Kürtlerin statüsü, özgürlüğü, mücadelesini tüm dünyanın gündemine koydu. 50 yıllık mücadelenin sonucu olarak bu dönemde yürütülen mücadele büyük imkanları önümüze serdi. Bu kadar imkanı bu halkı yaşatmak için seferber etmeliyiz. Gücümüzü, tempomuzu, tarzımızı her zamankinden daha fazla arttırmalı, örgütlemeliyiz. Bu halkı savaşın bir parçası haline getirmeli, bu dönemin savaşına göre örgütleyip eğitmeli ve hazırlamalıyız.
Gerillanın en büyük imkansızlıklar içinde hiç şikayet etmeden bu kadar güçlü bir mücadeleyi yürütmesi, karşılığında hiçbir şey beklemeden, en mütevazi ve devrimci sorumlulukları temelinde katılmaları esas alınması gereken devrimci militan ölçülerdir. Bu ölçüler hangi mekan ve çalışma alanında olunursa olunsun mücadele ve yaşam ölçüsü olmak zorundadır.
Mevcut koşullara, realiteye, zorluklara ve engellere göre belirlenmiş, bu sınırları aşmayan, zorlamayan ve bunlara mahkum bir mücadele duruşu yanlıştır. Oysa bizim temel farkımız; hayal ettiğimiz, hedef olarak belirlediğimiz şeyler için hiçbir engeli tanımadan, reel gerçeğe teslim olmadan olmaz deneni gerçekleştiren bir hareket olmamızdır. Tüm devrimcilerden farkımız buradadır. Bizi büyüten budur. Yoksa çok güzel hayalleri, ütopyaları, teorileri, arayışları olan birçok hareket vardı. Bunlar başarılı olmadıysalar sistem sınırlarını aşamamalarından, inançlarını ve hayallerini güncel gerçeklere feda etmelerinden kaynaklanıyor.
Önderlik hep bir örnek verirdi: Bir Kürt yaşlısı Önderliğe kuru bir odun gösterip “Bunu yeşertebilir misin” demiştir. Kürt gerçeği kurumuş, ölmüş bir odun dalıydı. Ama bugün yeşermiş, canlanmış, kök salıp bir de gölgesinde diğer halkları, kesimleri de kapsayan duruma ulaşmıştır. Coğrafyayı, havayı, atmosferi değiştirmiştir. İnsanların hayata bakışını, umudunu, inancını, sevincini ve yaşamla olan bağlarını tazelemiştir. Hareketimiz kuru dalı yeşerten bir felsefenin örgütlülüğüdür. Günümüzün hiçbir sistemsel ve toplumsal engeli bizleri asıl ütopyalarımızdan, düşlediğimiz yaşamdan, sosyalist toplumcu hayallerden, özgürlük amacımızdan uzaklaştıramaz. Olana ve zorluklarına teslim edemez. En zorlu koşullar, saldırılar, süreçler ancak büyük bir kararlılık ve iddia ile, maceracı, hayalci ama gerçekleri de iyi görüp tahlil edip ona göre adım atma gücü ile gelişir.
Önderlik neden “umut zaferden daha değerlidir” dedi? Umutlu olmak ve her zorluk içinde yine de büyük bir iddia ile yüklenmek her zaman sonucu değiştirir. APOCU felsefe ve tarzla her şeyi ele almak ve ona göre yaşama, savaşa, mücadeleye, bir bütün mücadelenin her alanına yaklaşmak sonucu değiştirir.
Düşman gerçeğine ve özel savaş uygulamalarına karşı mücadele yükseltilmelidir
Özel-psikolojik savaşın ciddiyeti ve etkileri üzerinde daha çok durulmalıdır. Kürtlerin yaşadığı her yer savaş alanı haline gelmiştir. Her yerde katliam ve soykırım saldırıları amansızca yürütülmektedir. Bizim ülkemizde düşmanın halkımıza saldırması, ajanlaştırma faaliyetleri, örgütleme yapmasını kesinlikle kabul edemeyiz. Bir kimse değil bir PKK’liye, yurtsevere zarar verme PKK’nin maddi değerlerine dokunmayı bile aklına getirmemeli. PKK’ye karşıt konuşmaya, değerlerine dil uzatmaya, düşmanla çalışmaya cesaret etmemeli. Böyle bir örgütlülük ve öz savunma düzeyine ulaşılmalı.
Bize yaşam hakkı bırakmayana, saldırı içinde olana karşı görevimiz öz savunma temelinde cevap vermektir. Hiçbir Kürt insanı kendini savunmasız durumda tutmamalıdır. Devrimci halk savaşı anlayışı ile kendini örgütlemelidir. Varlığımızı koruma ve özgürlüğümüzü sağlama da bu stratejinin başarısına bağlıdır. Biz tüm dünyanın güvenliğini sağlamışız. Dünyayı DAİŞ belasından, Türk devletinin belasından kurtarmışız. Şimdi savunmasını başkasına, havale etmek, devletten beklenti içinde olmak kabul edilemez. Kendi özgücü ve örgütlenmesi ile kendini koruyan, saldırılara karşı duran, kendini örgütleyen bir mücadele düzeyine ulaşmak dönemin temel görevidir.
Özel savaşın yaratmak istediği temel algı “siz başaramazsınız, siz yapamazsınız, şu engeli aşamazsınız, özgür olamazsınız, böyle yaşamaya mahkumsunuz, bu kaderinizdir” şeklindedir. Bunun yansımaları da kendine güvensizlik, zorluklar karşısında erken pes etme, şikayetçilik ve gerekçelere sığınmadır. Zorluklar karşısında güçlenip kendi sınırlarını aşmak, gücünü büyütmek yerine düşmandan kaynaklı engelleri ve zorlukları mücadelesizliğin gerekçesi haline getirmek ezilenlerin psikolojisidir. Sonuçta başarısızlığa ve düşmanın belirlediği sınırlara mahkumiyet olmaktadır.
Yine kadınlara karşı gelişen saldırı ve katliamlar kendiliğinden değildir, bunlar soykırım ve özel savaş kapsamında yürütülen devlet politikalarıdır. Düşmanın genç kadınları düşürme, fuhuş, uyuşturucu, yoz yaşama bulaştırma, özünden ve kültüründen koparmaya çalışmasına karşı örgütlü ve mücadele içinde olmak gerekir. Bir Kürt kızına düşman tarafından el atılması kabul edilmeyecek bir durumdur. Bu kadar kadını katleden erkeklerin hala ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarını kabul etmemek gerekir. Halkımız, gençler her mahallede, sokakta örgütlü olmalı ve tüm faşist yönelimlere karşı mücadele yükseltilmelidir. Örgütlü toplumun olduğu alanlara girmeye ve saldırmaya düşman asla cesaret edemez. Düşmanı yenilgiye, başarısızlığa uğratan ve boşa çıkaran tarz her alanda esas alınması gereken tarzdır.
Kürt kadınları ve gençliği direnişi büyütmek için mücadele saflarına akmalı
Bu yılın zafer yılı olduğunu garantileyen, direnişimizin ölümsüz şehitleri Berivan Zilan, Mizgin Ronahi, Rojda Rojhilat, Berfin Rebaz, Bager Gever, Avzem, Karker yoldaşlarımız şahsında Bazen Zagrose-Cenga Xabur Şehit Savaş Maraş hamlesinin tüm şehitlerini saygı ve minnetle anıyor ve onların bizlere bıraktığı zafer ve özgürlük çağrılarını başarıya taşıyacağımızı belirtiyoruz.
Onlar bize esas alacağımız çizgiyi bir kez daha gösterdiler. Nasıl direnileceğini ve bu katliamcı, azgın düşmana karşı nasıl savaşılacağını bir kez daha gösterdiler. Bize düşen anılarına bağlılık temelinde mücadeleye daha güçlü sarılmak, bu faşist düşmanı Kürdistan’dan söküp atmak ve mutlaka özgürlüğü yaratmaktır.
Sistem ve düşmanın baskıları altındaki gençlerimizin, kadınların bu sistemin cenderesinden kurtuluşunun tek yolu mücadeleye aktif katılım ve gerilla saflarında yerlerini almaktır. Kadınların, gençlerin kendi özgürlüğünü kazanması sistemin sınırlarının dışına çıkması ile bağlantılıdır. Partimiz, dağlarımız özgür ve yeni yaşamın yeşerdiği alanlardır. Bir ayağı ailede, bir ayağı sistem içindeyken güçlü bir dönüşüm ve özgürleşme mümkün değildir. bu nedenle tüm gençleri, genç kadınları mücadele saflarına, onurlu yaşama çağırıyoruz.
Şu anda Türk faşist ordusunu büyük bir bozguna uğratan, Zap, Metina, Avaşin başta olmak üzere Bakur ve Başur’un tüm alanlarında savaşan gerillaya ve tüm alanlarda mücadele içinde olanlara başarılar diliyoruz. Özellikle de bu emsalsiz direnişin öncülüğünü yapan YJA STAR gerillasını ve tüm kadın militanları kutluyor, selamlıyoruz. Zafer direnen kadınların, Kürt halkının, özgürlük ideolojisinin gücüyle savaşan hareketimizin olacaktır.
PAJK KOORDİNASYONU
YORUM GÖNDER