KÜRT SOYKIRIMINI TAMAMLAMAK İSTİYORLAR
Son işgal saldırısının Kürt halkına dayatılan soykırım konseptinin parçası olduğunu belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı, “Burada Türk devleti ve KDP’ye bir rol biçilmiş, onlar da bu misyonu yerine getiriyor” dedi.
Avrupa’ya giden doğal gaz hattının Kürdistan’dan geçtiğine dikkat çeken KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Hedefleri, bu güzergahı kendi amaçları/çıkarları doğrultusunda kontrolleri altına almak, bundan dolayı da PKK’yi ortadan kaldırmak ve Kürt halkını tepkisiz hale getirmek istiyorlar” dedi.
Türkiye’nin NATO ve batılı ülkelerden aldığı her türlü desteğe rağmen Kürt halkına dayatılan soykırım konseptinde başarılı olamadığını vurgulayan Bayık, “Bundan dolayı kendileriyle birlikte olan, hizmetlerinde bulunan Kürtleri Türkiye’ye yakınlaştırdılar. Bugün ihanet pozisyonunda olan Kürtler ve Türkiye ile bu konsepti yürütüp PKK’nin kendileri için oluşturduğu tehlikeyi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar” diye konuştu.
Zap ve Avaşîn’de başlatılan yeni işgal saldırısının sadece hareketlerine karşı değil, aynı zamanda bütün Kürt halkına ve bütün insanlığa olduğuna dikkat çeken Bayık “Kapitalist modernite sistemini yürütenler PKK, Rêber Apo ve PKK gerillasını kendileri için büyük bir tehlike olarak görüyorlar, bu tehlikeyi ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu görevi de Türk devletine ve KDP’ye vermişler” dedi.
Zap ve Avaşîn’deki gerilla direnişi, yeni işgal saldırısının küresel güçlerle bağlantısı, KDP’nin neden Kürt halkına dayatılan konseptte yer aldığı, Irak’ın Şengal’e dönük saldırıları, cezaevlerinde yaşanan katliamlar ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için yürütülen kampanyalara ilişkin Stêrk Tv’nin sorularını yanıtlayan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Türk devleti yeni bir işgal saldırısı başlattı. Bu son saldırı hangi konseptin parçası olarak gerçekleşti?
Sorunuzu yanıtlamadan önce, bütün Mayıs ayı şehitlerini, 1 Mayıs şehitlerini anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Biz bir şehitler hareketiyiz, şehitler hareketimiz için fikir ve mücadele alanında her zaman kendini yeniden yaratmak anlamına gelmiştir, şehitlerin hayalleri böylelikle gerçekleştirilmiştir. 1 Mayıs, dünya çapında kutlanıyor; işçi ve emekçi bayramıdır. Bu ruhu, bu geleneği PKK en üst düzeyde temsil ediyor. Çünkü 1 Mayıs zulme, adaletsizliğe ve iktidara karşı durmaktır. PKK bunun mücadelesini veriyor. Bugün bu ruhun Avaşîn ve Zap’ta verilen direnişte ortaya çıktığını herkes görüyor. Zaten Kürt halkı da işçi ve emekçi bir toplumdur, sadece Kürdistan’da değil, bütün dünyaya yayılarak çalışan bir toplum olmuştur. Kürt halkının emeği sömürülüyor, bunun için de bütün Kürtlere -nerede olursa olsunlar- bu bayrama katılmalıdırlar, bu bayram sadece işçilerin değil, aynı zamanda Kürt halkının da bayramıdır. Kürt halkı bu bayrama sahip çıkmalı hatta öncülük etmelidir. Çünkü bugün sosyalizmin ruhunu, sosyalizmin umudu ve hedeflerini temsil eden bu harekettir, bütün dünya da bu gerçeği çok iyi görüyor. Halkımız gerçeğine sahip çıkmalı.
NATO SOYKIRIM KONSEPTİNE DESTEK VERİYOR
Sorunuz için de şunu söyleyebilirim; uzun bir süredir hareketimiz ve halkımıza bir konsept dayatılıyor. Bu konsepti şimdi Başûr’da (Güney Kürdistan) hedefine ulaştırmak istiyorlar. Bu konseptin amacı da şu; PKK’yi nasıl etkisizleştirecekler? Kürt halkına uygulanan soykırımlar nasıl tamamlanacak? Konsept bu temelde yürütülüyor. Bu konsepte göre Zap ve Avaşîn’de yeni bir saldırı başlattılar. Bu saldırı sadece hareketimize yönelik değil, aynı zamanda bütün Kürt halkınadır, bütün insanlığadır. Çünkü demokrasi ve özgürlük için mücadele verenleri etkisizleştirmek istiyorlar. Burada Türk devleti ve KDP’ye bir rol biçilmiş, onlar da bu misyonu yerine getiriyor. Rêber Apo’nun şahsında hareketimiz, halkımız ve insanlığa karşı devreye konulan Uluslararası Komplo’yu yapanlar bu konsepti yürütüyor. NATO her açıdan bu konsepte destek veriyor. ABD, İngiltere ve Almanya bu konseptin içinde yer alıyorlar. Kapitalist modernite için PKK’nin çıkardığı engelleri kaldırma ve Kürt halkının dayatılan soykırımı da tamamlama gayesi içindeler, bunun için uğraş veriyorlar. Rêber Apo, PKK ve PKK gerillasını etkisiz hale getirmeden Kürt halkına dayatılan bu soykırımın da tamamlanamayacağını iyi biliyorlar. Aynı şekilde Ortadoğu’da da işgalciliğin ilerlemeyeceğini biliyorlar. Bundan dolayı asıl hedefleri PKK’dir. Çünkü PKK onlar için en büyük engeldir, bu engeli ortadan kaldıramadıkları sürece hedeflerine ulaşamayacaklar.
Diğer yandan da hedeflerinde sadece PKK ve Kürtler yok, Ortadoğu da var. Zaten kendileri de söylüyor; Ortadoğu’da Osmanlı siyasetini hakim kılmak istiyorlar. Arap ve bölge halkı bu siyaseti çok iyi tanıyor, Osmanlıların onların başına ne getirdiğini iyi biliyorlar. Bundan dolayı bir kesim bu siyasete karşı çıkıyor ve tepki gösteriyor. Herkes şunu iyi görmeli; Avaşîn ve Zap’ta yürütülen savaş bu bölgelerle sınırlı değil, geniş çaplı bir savaştır. Bu savaşta ilk etapta önce bu bölgelerde sonuç almak istiyorlar, ikinci adımda ise bütün Başûr hedeftir, niyetleri Başûr’u ele geçirmektir. Zaten Başûr’da Türk askeri ve MİT’in birçok üssü var, yani Başûr’un üçte birinin Türk devletinin elinde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bununla sınırlı kalmak istemiyorlar, niyetleri bütün Başûr’a yayılmak. Böyle bir gerçek var. Bakur, Başûr ve Rojava’da yürüttükleri konseptle hedefleri Ortadoğu’yu hegemonyaları altına almak. Sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu için de tehlike söz konusu. Kürt halkı ve Ortadoğu şahsında da insanlık büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. PKK bu tehlikeye karşı mücadele veriyor, bundan dolayı bu mücadele sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu ve bütün insanlık içindir.
PKK’Yİ TEHLİKE GÖRENLER TÜRKİYE VE KDP’YE GÖREV VERDİ
Dünyanın başka yerlerinde bir işgal gerçekleştiğinde dünya çapında büyük tepkiler ortaya çıkarken, Türk devletinin bu işgal saldırıları karşısında dünya neden sessizliğe bürünüyor?
Bunun nedeni açıktır. Az önce dile getirdim; kapitalist modernite sistemini yürütenler, çıkarları gereği PKK’yi etkisiz hale getirmek istiyorlar. Çünkü PKK tasfiye olmadan Kürdistan ve Ortadoğu’da çıkarlarını garantiye alamayacaklarını biliyorlar. PKK, Rêber Apo ve PKK gerillasını kendileri için büyük bir tehlike olarak görüyorlar, bu tehlikeyi ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu görevi de Türk devletine ve KDP’ye vermişler. Türk devleti ve KDP ikilisi birlikte onlar için bir plan yürütüyor. Bu planda kapitalist modernitenin çıkarları söz konusu. Bu, saldırı sistemini yürütenlere hizmet ediyor; bundan dolayı ses çıkarmıyorlar. Eğer bunlar halkımız ve hareketimize bir konsept dayatmamış olsalardı, Türkiye ve KDP’ye bir görev verilmeseydi, Türkiye ve KDP’nin hareketimize/halkımıza karşı bu savaşı yürütmesi mümkün değildi. Bunun arkasında ABD, İngiltere, İsrail ve Almanya var. NATO her açıdan Türkiye ve KDP’ye destek veriyor. Türkiye ve KDP’nin bu desteklerle savaşı yürüttüğü gözler önündedir. Halkımız da bunu açıkça dile getiriyor. Türkiye ve KDP bu konsepti birlikte yürütüyor, bundan dolayı sessiz kalıyorlar. Çünkü işin içinde çıkarları var. Bazen insan hakları ve demokrasiden söz ediyor olsalar da bunu çıkarları için yapıyorlar. Çıkarları neyi gerektiriyorsa onu dile getiriyorlar, propagandasını yürütüyorlar. Ancak gerçek yüzleri farklı. İşte Kürdistan’da gerçek yüzlerini; Türkiye ve KDP’ye nasıl destek verdiklerini, Bakur, Başûr ve Rojava’da Türk devletinin vahşetine nasıl sessiz kaldıklarını görmek mümkün. Diğer taraftan başka bir yerde küçük bir olay bile olsa kıyameti kopartıyorlar. Fakat Kürdistan’da katliam, işkence, zorla göç ettirme, asimilasyon ve demografik yapıyı değiştirme var, doğaya her türlü zarar veriliyor, kısacası Kürt halkının yaşamaması için ellerinden geleni yapıyorlar ancak bir kez bile tepki göstermiyorlar. Bunu neden yapıyorsunuz, diye sormuyorlar. Çünkü bu siyasetin asıl yürütücüleri onlar, Türkiye ve KDP bu siyasetin pratikteki uygulayıcılarıdır. Bundan dolayı ses çıkarmıyorlar. Halk, demokrasi, özgürlük, insan hakları ve çevreyi koruma niyetleri yok. Onlar için sadece çıkarları önemli, çıkarları ne gerektiriyorsa onu esas alıyorlar.
YENİ DOĞAL GAZ HATTI KÜRDİSTAN’DAN GEÇİYOR
Rusya ve Ukrayna savaşı yüzünden Rusya’dan Avrupa’ya giden doğal gazı kesmek, Avrupa’ya gazı Ortadoğu’dan götürmek istiyorlar. Bu doğal gaz hattı da Kürdistan’dan geçiyor. Hedefleri bu güzergahı kendi amaçları/çıkarları doğrultusunda kontrolleri altına almak, bundan dolayı da PKK’yi ortadan kaldırmak ve Kürt halkını tepkisiz hale getirmek istiyorlar. Böylelikle doğal gazı rahatça Avrupa’ya taşıyacaklarını düşünüyorlar. Fakat yanlış hesap yapıyorlar. PKK ve Kürt halkına düşmanlık yapanlar doğru hesap yapamaz, bunlar boş hesaptır.
Türkiye, Irak ve Suriye devletinin sınırları içinde kalan toprakları peyderpey ilhak ederek topraklarına katıyor. Bu durum karşısında sözünü ettiğiniz ülkeler ile Arap dünyasının tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kapitalist modernite sisteminin Rêber Apo ve PKK’ye karşı yürüttüğü siyaset, öyle göründüğü gibi PKK ve Bakur (Kuzey Kürdistan) ile sınırlı değil. Sadece Kürtlerle de sınırlı değil. Yürütülen siyaset, Ortadoğu’ya dayatılan siyasettir. Bu siyaseti yürütmek için öncelikli olarak Rêber Apo ve PKK’ya karşı sonuç elde etmeleri gerekiyor. Çünkü Kürdistan Ortadoğu’nun kalbidir. Ortadoğu’da sonuç almak isteyen, önce Kürdistan’da sonuç almalı. Kürdistan’da sonuç almak da öyle sanıldığı gibi kolay değil. Çünkü Rêber Apo ve PKK öncülüğünde yürütülen bir mücadele var. Halkların özgürlük mücadelesi söz konusu ve bu büyük bir mücadele. Bunu kendileri için tehlikeli gördükleri için Türkiye’ye destek veriyorlar; sırf bu mücadelenin önüne geçmesi için... Türkiye 40 yıldır savaşıyor ve bütün imkanlarını bu savaşın hizmetine verdi. Ancak sonuç alamıyor. Bundan dolayı da Kürtlerin işbirliğini esas alıyor.
BU SAVAŞ VARLIK-YOKLUK SAVAŞI
Türkiye’nin aldığı desteğe rağmen sonuç alamadığını sistem de gördü. Bundan dolayı kendileriyle birlikte olan, hizmetlerinde bulunan Kürtleri Türkiye’ye yakınlaştırdılar. Bugün ihanet pozisyonunda olan Kürtler ve Türkiye ile bu konsepti yürütüp, PKK’nin kendileri için oluşturduğu tehlikeyi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Bu temelde yürütülen bir siyaset söz konusu. Bunun için yürütülen savaş varlık-yokluk savaşıdır. Bu hem AKP-MHP iktidarı için hem Türkiye ile birlikte hareket eden ihanet/işbirlikçi pozisyonda olanlar için geçerlidir. Türkiye’nin işbirlikçisi konumundaki Kürt hainlerinin darbe yemesi, Ortadoğu’da hedefleri olan kapitalist modernite sisteminin de büyük darbe yemesi anlamına gelir. Bu korkuyu yaşadıkları için bütün imkanlarıyla hareketimize saldırıyorlar. Bütün imkanlarını PKK’nin tasfiyesi ve halkımızın soykırımı yolunda sefer etmiş durumdalar. Halkımızın bunu çok iyi anlaması gerekiyor. Özellikle de Başûr halkımızın da bunu iyi anlaması gerekiyor. Şu anda Başûr’un statüsü tehlikededir. Başûr’un bütün Kürt halkı ve PKK sayesinde elde ettiği kazanımlar şu anda adım adım tehlikededir. Ayrıca Ortadoğu’daki Arap halkı da bu tehlikeyi görmeli, Osmanlı’nın Arap halkının başına neler getirdiğini Araplar iyi biliyor. Arap aydınları, siyasetçileri ve sanatçıları bunu dile getiriyorlar. Her geçen gün bu konuda daha fazla tepki oluşuyor, Türkiye ve KDP’nin onlara karşı yürüttüğü siyaseti daha iyi görüyorlar.
KAZIMİ FIRSATA ÇEVİRMEK İSTEDİ
Diğer yandan da Irak devleti Şengal’de gücünü artırmaya çalışıyor ve bu Şengal halkından ciddi tepki de gördü. Irak, Şengal’e nasıl yaklaşmalı ve Êzidî toplumu ve demokrasi güçleri cephesinden nasıl bir tepki ortaya çıkmalı?
Türk devleti büyük bir savaşa girişmiş durumda. KDP de her açıdan bu savaşta Türkiye’nin yanında yer alıyor. Her ikisinin ortaklığında bu savaş yürütülüyor. Irak da tam bu dönemde Şengal ve Êzidî toplumuna karşı saldırıya geçti. Bunu Zap ve Avaşîn’deki savaştan bağımsız ele alamayız. Türkiye ve KDP’nin Zap ve Avaşîn’de başlattığı savaşı Kazımi kendisi için bir fırsat olarak gördü ve bundan yararlanmak istedi. Şayet Şengal’e saldırırsa kimsenin Êzidîlerin yardımına gidemeyeceğini ve böylelikle onlardan bazı tavizler koparmayı düşündü. Bu, Irak için utanç verici bir durumdur. Çünkü Êzidîler DAİŞ’e karşı savaştı. Sadece kendilerini soykırımdan kurtarmadılar, aynı zamanda Irak hükümeti ve Güney Kürdistan’ın da onurunu kurtardılar.
ÊZİDÎLERE SALDIRMANIN KİMSEYE BİR FAYDASI YOK
Êzidîlerin DAİŞ’e karşı verdiği savaş, onlar için onur verici bir durum oldu. Hem Irak hem de Güney Kürdistan’ın onlara teşekkür etmesi ve onların makul taleplerini gerçekleştirmesi gerekir. Bunu yapacaklarına, yüzlerini ak çıkaranlara saldırıp teslim almak istiyorlar. DAİŞ de onları teslim alıp ortadan kaldırmak istiyordu. Mazlum bir toplumdur, kimseye zararları yok. Ne bir devlet ne de Irak’tan ayrılmayı istiyorlar. Böyle bir güçleri de yok zaten. Kendi toprakları üzerinde, kendi inanç ve dinlerine göre yaşamak istiyorlar. İstedikleri budur. Bunun da kabul görülmesi gerekir. Kaldı ki bu büyük bir talep de değil. Talebi kabul etmeleri, onlara saygıyı daha da arttırır. Bu topluma saldırmak Irak’a hiçbir şey kazandırmaz, tam tersine kaybettirir. Doğru olan nedir? Irak’ın Êzidî toplumuyla diyalogla sorunları çözmesidir. Talepleri öyle Irak’a karşı değil, tam tersine Irak’ın zenginliğine katkı sağlayacak. Bu şekilde kendilerini DAİŞ ile aynı kefeye koymuş olacaklar. Çünkü DAİŞ onları ortadan kaldırmak istiyordu.
Irak ‘ben halkların, dinlerin dostuyum’ diyordu. Êzidîlerden başka mazlum bir halk yok. Çok az sayıda kalmışlar ve inançlarına göre yaşamak istiyorlar. Irak çok iyi bilmeli ki yürüttükleri bu siyasetin onlara da hiç faydası olmayacak, Êzidîlerden daha çok onlara zarar verecek. Bu siyaseti yanlış buluyoruz. Dünyada da demokrasi ve özgürlük güçlerinin Êzidîlere sahip çıkması gerekir. Bu onların vazgeçilmez görevi olmalı. Çünkü Êzidîler özgürce yaşamak istiyor. Êzidî halkının DAİŞ’e karşı verdiği mücadele insanlığa hizmetti. Bundan dolayı insanlık Êzidîlere karşı yürütülen bu siyasete karşı durmalı, onlardan istenen budur. Dünyaya ve insanlığa çağrımız da bu yöndedir.
BU KADAR MALI MÜLKÜ OLAN TERCİHİNİ HALKTAN YAPAMAZ
Kürdistan tarihinde direnişin yanında ihanet de kara bir leke olarak baş göstermiştir. Bu durum büyük trajedilere de yol açmıştır. Halkın güçlü tepkisine rağmen KDP hala neden ihanette ısrar edip Türk devletiyle aynı cephede yer alıyor?
Ben Newroz mesajımda KDP’nin tercihini Türk devletinden yaptığını söylemiştim. Bugün bu gerçeklik herkesin gözü önündedir. Belki Newroz’da o mesajı verdiğimde şüpheli yaklaşıyorlardı, ancak bugün bunun gün gibi ortada olduğunu gördüler. KDP, tercihini Kürt halkından yana değil Türkiye’den yana yaptı. Herkes Türk devletinin sadece Bakur’un değil bütün Kürtlerin düşmanı olduğunu iyi biliyor. Bu düşmanlığını Rojava’da, Güney Kürdistan’da, Avrupa’da, her yerde yürütüyor. Bu düşmanlık, öyle gizli saklı da değil herkesin gözleri önünde sergileniyor. KDP neden halkını değil de, Türk devletini tercih etti? Çünkü KDP’de ailesel çıkarlar hakimdir. Öyle Kürt halkının çıkarlarını esas aldıkları yok, ailesel çıkarları esas alıyorlar. Bütün imkanları Barzani ailesinin hizmetine vermişler. Nasıl milyar dolar sahibi oldukları, ABD’den Körfez’e kadar hangi mal-mülklerinin olduğu dünya medyasında da yer aldı. Bununla Türk devletini tercih etmiş durumdalar. Bu kadar malı mülkü olan, gidip halkın yanında yer almaz, iktidarların yanında yer alır. Çünkü çıkarları bunu gerektirir. Şöyle dikkat ettiğimizde, Türkiye ABD, İngiltere, Almanya ve İsrail ile hareket ediyor. Bu devletler halklar için köleliği, zulmü ve adaletsizliği ifade ediyor. Şayet KDP Kürt halkının yanında yer alsaydı, onlarla birlikte hareket etmiş olmayacaktı. Çıkarları gereği Türkiye’nin yanında yer alıyor, çünkü maddiyat peşinde koşuyor.
İHANET POZİSYONU KDP’Yİ DE ORTADAN KALDIRACAK
Baktığımızda KDP’nin her açıdan Türk devletiyle birlikte savaşa katılmış olduğunu göreceğiz; gerillayı kuşatıyor, gerilla alanlarını birbirinden koparıyor, Türk askerlerinin o bölgeye gitmesine yardım ediyor, onların güvenliğini sağlıyor, lojistik ihtiyaçlarını karşılıyor, ölen askerleri savaş alanından alıp gönderiyor, istihbarat veriyor. Kısacası hiçbir şeyi esirgemiyor, her açıdan onların hizmetindedir. Burada sergilenen, Türk devletinin iradesidir, KDP’nin iradesi değil. Behdinan bölgesinden de birçok kesim bu gerçeği; bunun kendilerine değil Türk devletine hizmet anlamına geldiğini görüyor ve tepki gösteriyor. Bazıları tepkisini açıkça dile de getiriyor. İşte en son Hewlêr’de üç parti açıklama yaparak KDP’nin Türk devletinin işgaline verdiği desteği protesto ettiler ve bundan dolayı da KDP’nin saldırısına uğradılar. Onları buradan saygıyla selamlıyorum.
Yine Xaneqîn’de gerillanın zaferi nedeniyle halk şeker dağıttı, kutlama yaptı. Ben onları da saygıyla selamlıyorum. Kerkük, Süleymaniye, Çemçemal, Raperîn ve birçok yerde sanatçılar, yazarlar, aydınlar, siyasetçiler işgali kınıyor; işgali ve ihaneti artık birlikte dile getiriyor. Onları da saygıyla selamlıyorum. Yine Silopi’de halkımız kahramanca Türk askeri ve polisine karşı korkusuzca ve cesaretli bir şekilde yürüdü; onları da selamlıyorum, saygılarımı iletiyorum. Avrupa’da da halkımız Türk devletinin işgaline ve KDP’nin işbirliğine, ihanet pozisyonuna karşı gösteriler düzenliyor, onları da selamlıyorum, saygılarımı iletiyorum. Zaten gerilla destan yazıyor, Kürt halkını bunu her yerde görüyor. Şayet Kürt halkı işgal ve ihanete bu kadar sert tepki gösteriyor ve güçlü bir duruş sergiliyorsa burada gerillanın rolü belirleyici olmuştur. Türk devletinin işgalinde KDP’nin girdiği ihanet pozisyonuna halklar, özgürlük ve demokrasi güçlerinin nezdinde tepki her geçen artıyor. KDP’nin bunu anlayıp bu siyasetten vazgeçmesi gerekir. Herkes de bu temelde çağrı yapıyor. Bu siyaset Kürt halkına ve sana karşıdır, belki sen günlük siyasetin peşindesin fakat neticede seni de ortadan kaldıracak. Eğer birinci aşamada hedef PKK’yse, diğer aşamalarda PKK dışındaki herkestir. Halkımız bunu açıkça dile getiriyor.
İHANET KÜRT HALKINDA BİR DAMARDIR
Peki sanatçılar, aydınlar ve siyasetçilerin bu ihanet çizgisi karşısında sergiledikleri tepki sizce yeterli midir?
Bütün halkların tarihinde nasıl ki demokrasi ve özgürlük çizgisi varsa, ihanet çizgisi de vardır. Bu iki çizgi sürekli karşı karşıya gelmiştir. Bazen ihanet, bazen de demokrasi ve özgürlük çizgisi bu mücadeleyi kazanmıştır. Aynısı Kürdistan’da da vardır. Halkımızın şöyle bir atasözü vardı; “Kurmê darê ne ji darê be, dar kurmî nabe” (Ağacı kemiren kurt ağaçtan olmasa ağaç kurtlanmaz). Kürt halkı işte bu şekilde kendi içindeki ihanet çizgisini ifade etmiştir; çünkü ihanet Kürt halkında bir damardır. En çok çıkarları sömürgecilerin yanında olanlar bu damarın yürütücüsüdür. Kürdistan’daki bu durumun tarihsel bir alt yapısı vardır; Kürdistan’ın parçalanıp zayıf olması nedeniyle bunlar “eğer dışarıdan bir destek alamazsak sonuç alamayız” diyorlar. Kürdistan’ın etrafındaki dış güçler de sömürgeci güçlerdir, Kürt halkına düşmanlık siyaseti yürüten güçlerdir. Bundan dolayı Kürt egemenleri çıkarlarına uygun bir şekilde bu güçlerle birlikte oluyor ve halkı da kandırıyorlar. Halka “dört tarafımız çevrilidir, dışarıdan yardım alamazsak ayakta kalamayız” diyorlar. Şu ana kadar böyle söylemlerle halkı kandırdılar. Fakat halk artık bunun öyle olmadığını, bu siyasetin Kürt halkı yerine Kürt düşmanlarına hizmet ettiğini görüyor. Kürt halkı köklerini esas alıyor, Newroz ruhunu esas alıyor. Bu ruhla kendi imkanlarıyla mücadelesini yürütüyor. Gittikçe bu durum daha da güçleniyor. Kürt halkının bu mücadelesi bölgeyi etkiliyor, hatta dünyayı etkilediğini söyleyebiliriz. Bugün herkes PKK’nin, Kürt halkının mücadelesini görüyor ve bundan güç alıyor, umudunu büyütüyor. Rêber Apo’yu ve Kürt kadınlarını öncüsü olarak görüyor. Bundan dolayı da KDP’nin işbirliğiyle Türk devletinin yürüttüğü bu savaşı kendileri için de tehlike olarak görüyorlar ve her geçen gün bu işgale, bu ihanete karşı daha fazla tepki gösteriyorlar.
Peki bu yeterli mi? Hayır, yeterli değil. Bu tepki daha güçlenecek. Bu, yürüteceğimiz mücadeleye bağlı. Mücadeleyi daha güçlü yürütürsek sadece Kürtler arasında değil, Arap halkı içinde, uluslararası arenada, demokrasi ve özgürlük güçleri içinde de Türk devletine bu işgaline ve KDP’nin işbirliğine daha güçlü bir tepki ortaya çıkacak, daha kitlesel gösteriler gerçekleşecek. Saldırı ilk başladığı gün öyle büyük bir tepki ortaya çıkmadı, fakat geçen her gün daha fazla protestonun, daha fazla tepkinin ortaya çıktığını görüyoruz. Örneğin; İngiltere’de sendikalar, bu işgale karşı çok güçlü bir tavır aldılar; onları selamlıyorum, saygılarımı iletiyorum. Aynı şekilde özgürlük ve demokrasi güçlerinin tepkisi de gittikçe büyüyor. Arap siyasetçiler ve aydınlar içinde de işgale tepki her geçen gün daha gür ortaya çıkıyor, çünkü onlar da Türkiye ve KDP’nin onlar için yarattığı tehlikeleri daha iyi anlamaya başladılar. Bu konuda Arap halkını daha fazla bilinçlendirmek istiyorlar, onları saygıyla selamlıyorum. Bu çalışmayı daha güçlü bir şekilde yürütmeleri gerekiyor.
MEŞRU VE HAKLI BİR MÜCADELE YÜRÜTÜYORUZ
Bizden istendiği gibi gerilla Zap ve Avaşîn’de işgalcilere büyük darbe vuruyor ve AKP-MHP’nin sonunu getirmek istiyor. Çünkü AKP-MHP’nin sonunun gelmesi Kürtler, Ortadoğu halkları ve insanlık büyük bir beladan kurtulmuş olması anlamına gelecek. Gerilla bu amaçla her türlü gelişmiş silahla, topla, tankla, uçak ve kimyasalla gerçekleşen bu saldırıya karşı eşsiz bir direniş sergiliyor. Bu da halkların umudunu güçlendiriyor ve onlar da daha fazla bu mücadeleye sahip çıkıyorlar. Bence önümüzdeki süreç daha da fazla sahip çıkacaklar. Bunun gelişmesi için halkımızın, özellikle de kadın ve gençlerin rollerini daha iyi oynaması gerekir. Çünkü Türk devleti, KDP’nin işbirliğiyle Kürt halkını soykırımdan geçirmeyi hedefine koymuş durumda. Buna karşı elimizden geleni yapma hakkına sahibiz. Zira bizler meşru ve haklı bir mücadele yürütüyoruz. Meşru ve haklı olmayan, Türk devletinin kendisidir. Ülkemizi işgal etmek istiyor, bizi ortadan kaldırmak istiyor. Buna karşı durmak da tarihi ve insani bir görevdir, demokratlığın bir gereğidir. Bundan dolayı halkımız nerede olursa olsun, özellikle de kadın ve gençler rollerini oynamalıdır.
GERİLLA GÜCÜNÜ RÊBER APO’DAN ALIYOR
İşgal saldırılarına karşı dile getirdiğiniz gibi gerilla kahramanca bir direniş içinde. Dağ başında ferdi silahlarla en yeni ağır teknolojiye karşı hatta kimyasal silahlara karşı direniyorlar. Kürt kadın ve gençleri bu gücü nereden alıyor? Direnen bu gerillalar için neler söylemek istersiniz?
HPG ve YJA-Star gerillalarını selamlıyorum. Onlara minnetimi iletiyorum. Gerçekten tarih yazıyorlar. Herkese ruh veriyorlar. Herkeste olan özgürlük ve demokrasini umudunu güçlendiriyorlar. Bu nedenle dünyada belki birçok halk gerilla tarzı mücadele yürütmüştür fakat HPG, YJA Star’ın mücadele ettiği koşulları hiçbir halk ya da gerilla yaşamamıştır. Çok zor, zahmetli koşullarda destanlar yazıyorlar. Yürüttükleri savaş onur savaşıdır. İnsanlığı temsil eden savaştır. İnsanlık değerlerini yüceltiyorlar. Bu nedenle tarihi, sadece Kürt halkı için değil tüm insanlık için yazıyorlar. İşte bu gücü nereden alıyorlar? Rêber Apo’dan alıyorlar. Rêber Apo’nun ideoloji, felsefesi ile direnişini, mücadelesini Kürt halkı ve insanlık için yürütmesinden alıyor. Eğer bağlılıkları güçlü olmasaydı, kendilerini tamamıyla özgürlük ve demokrasi için feda etmeselerdi, o şartlarda böyle bir mücadeleyi geliştiremezlerdi. Çünkü kimyasala, uçak bombardımanına, tanka topa karşı, en gelişmiş tekniğe karşı bu mücadeleyi yürütüyorlar. Bombardıman öyle bazen olmuyor; bombardıman daimidir. Hiç ara vermiyorlar. Her saat top, tank, uçak bombardımanı sürüyor. Kimyasalı bir-iki defa, bir-iki yerde kullanmadılar; birçok yerde, birçok defa kullandılar. Yani Türkiye’nin tüm imkanlarını kullanıyorlar. KDP tüm imkanlarını Türkiye’nin hizmetine sokmuş. Devreye koydukları imkanlar sadece kendilerinin değil, arkalarında NATO var, NATO’nun olanaklarıyla bunu yürütüyorlar. Yani yürütülen savaş göz önünde. Türkiye’ye karşı yürütülüyormuş gibi görünüyor ama esas NATO’ya karşıdır. Çünkü NATO baştan şu ana kadar bize karşı savaşıyor, Türk devletine yardım ediyor. Öyle olmasa Türkiye bu kadar ayakta duramazdı. Bu gerçektir. Bu nedenle ben o gerillaları selamlıyorum, onlara minnetimi sunuyorum. Onlar da biliyor ki PKK, sadece Kürt halkı için savaş yürütmüyor, bölge halkı, insanlık için savaş yürütüyor. İnsanlığın özgürlük, demokrasi ve adalet değerlerini temsil ediyor. Her şeylerini o değerlerin hizmetine vermişler. Bunun bilincindedirler. Bu nedenle o koşullarda mücadele yürütüyorlar. İşte bu, Kürt halkında, Kürt halkının dostlarında, insanlıkta, özgürlük ve demokrasi güçleri içinde gittikçe bir ruh yaratıyor, umutlarını büyütüyor. Eğer bugün halkımız dört parçada, dışarıda gerillaya sahip çıkıyorsa, sebebi gerillanın benzersiz bir mücadele yürütmesindendir. Eğer gerilla fedai savaşı geliştirmeseydi, işgalcilere darbe vurmasaydı; herhalde Kürt halkı içinde, Kürt halkının dostlarında, kendisine ve gerillaya sahip çıkma olmazdı. Bugün halkın, Kürtlerin dostlarının gerillayı sahiplenmesi; esasta kendisini sahiplenmesidir. Çünkü gerilla onlar için yaşamını veriyor, kendisi için değil. Kendisi için bir şey istemiyor. Eğer kendi için isteseydi, o koşullarda bir gün bile yaşamını sürdürmezdi. Zor ve çetin koşullarda Kürt halkının değerleri, kimliği, geleceği, özelde de Başûr için canını veriyor.
HERKESTEN ÇOK BAŞÛR HALKI GERİLLAYA SAHİP ÇIKMALI
Başûr halkımız kimyasalı yaşamış. Binlerce şehit vermiş, yaralanmış. Kimyasalın Kürt halkı için ne ifade ettiğini tahmin ediyorum, ki Güney Kürdistan halkı herkesten daha fazla biliyor. Bugün gerilla kimyasala karşı da savaşıyor. Bu nedenle herkesten fazla Başûr halkımız gerillayı sahiplenmelidir. Çünkü o gerilla kimyasala karşı bile mücadelede ısrar ediyor, Türk devleti ve KDP’nin öyle kendi hegemonyalarını Başûr’da kurmasına izin vermiyor. Herkesin bunu bilmesi gerekiyor. Eğer Türk devleti, KDP netice alırsa Başûr kalmayacak. Başur’daki partilerden hiçbiri ayakta kalamaz. Hepsini teslim alacaklar, kimliksizleştirecekler, kendilerine köle yapacaklar. Şu an gerilla önünü almış olsa da KDP ve Türkiye, herkesin nefesini kısmak istiyor. İşte öyle bir sonuç yaşamamaları için bugün gerillaya sahip çıkmaları gerekiyor. Hem Soran, hem Behdinan bölgesinde tüm Kürt halkı, tüm Kürt siyasetçileri, partileri, kurumları işgale karşı durmalıdır. İşgalciliğin yenilmesi onlara büyük hizmet eder. Yaşadıkları sorunların kaynağı, Türkiye ve KDP’dir. O sorunları çözmek istiyorlarsa çözümün yolu, Türk devletinin Zap’ta kırılmasından geçer. Bu da halkımızın yardımıyla olur. Özellikle de Başûr halkımızın rolünü oynamasıyla mümkün olur. Eğer Zap’ta Türk devleti kırılırsa Ankara’da da AKP-MHP kırılacaktır. PKK bu mücadeleyi yürütüyor. PKK, Kürt halkını ve tüm parçaları büyük bir beladan kurtarmak istiyor. Ortadoğu halkını, insanlığı büyük bir beladan kurtarmak istiyor. Bu nedenle herkes adına bu mücadeleyi yürütüyor. Herkes de bu hakikati görmeli ve bu hakikatte yer almalıdır. Herkese çağrım bu temeldedir.
HER KÜRT’ÜN RÊBER APO’YA KARŞI GÖREVİ VAR
Türk devletinin işgal saldırılarını Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit sistemi işkencesinin devamı olarak da görmek mümkün mü? Diğer taraftan da Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğü için kampanyalar yürütülüyor, bu mücadeleyi nasıl ele alıyorsunuz?
Şu an Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için yürütülen kampanya gerçekten öyle bir kampanya ki, herkes içinde yer almalıdır. Sadece Kürtler değil zulme karşı, faşizme karşı, egemenliğe karşı duranlar; insanlık değerlerini esas alanlar, doğayı esas alanlar, özgürlük ve demokrasiyi esas alanlar, bu kampanyada yer almalıdır. Bu kampanya sadece Rêber Apo’yu fiziki özgürleştirmeyi esas almıyor; bu, Kürt meselesinin çözümüne hizmet ediyor. Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet edecektir. Ortadoğu’nun demokratikleşmesine hizmet edecektir. Bu, dünyadaki özgürlük ve demokrasi güçlerine hizmet edecektir. Çünkü Rêber Apo, bir şahıs değildir. Rêber Apo, sadece PKK, Kürt halkını temsil etmiyor. PKK, Kürt halkı şahsında insanlığı temsil ediyor. İnsanlık için mücadele ediyor. İnsanlık egemenlikçi sistemin elinden, özelde kapitalist modernitenin eliyle yaratılmış olandan nasıl kurtulacaktır? PKK bu temelde mücadeleyi yürütüyor. Rêber Apo’nun kitaplarını okuyanlar, onun savunmalarını okuyanlar bunu görüyorlar. Bunu görenler de Rêber Apo’yu, PKK’yi, Rêber Apo’nun mücadelesini sahipleniyor.
Özelde bu kampanyayı güçlü sürdürmesi gerekenler Kürtlerdir. Buna öncülük edecek olanlar gençlerdir, kadınlardır. Her Kürt insanın Rêber Apo’ya karşı bir görevi vardır; Rêber Apo’nun zindandan çıkması için mücadele etmelidir. Sadece PKK militanlarının vazifesi değildir ya da PKK ile beraber hareket eden halkın değildir. Tüm Kürt halkının vazifesidir. Kendine Kürt’üm, yurtseverim diyen, kendine demokrat, sosyalistim diyen, kendine ben doğanın hakkını esas alıyorum diyen, kadının hakkını esas alıyorum diyen herkesin görevidir. Çünkü Rêber Apo sadece Kürt halkı, PKK için mücadele etmedi, etmiyor; herkes için mücadele ediyor. Yani insanlık önderidir. Rêber Apo gerçekliği budur. Eğer Rêber Apo’ya karşı bu vahşi siyaset yürütülüyorsa bundan kaynaklıdır. Bu siyaseti Türk devleti yürütmüyor. Bu siyaseti her ne kadar Türk devleti pratikte yürütüyor olsa da burada Kürtlerin ihanetçileri de vardır. Türk devleti ile işbirliği yapan herkes vardır. Kapitalist modernite sistemine öncülük eden, uluslararası komployu geliştirenler, bugün komploda ısrar edenlerin hepsi vardır. İmralı sistemi bunların hepsinin ortaklaşa geliştirdiği sistemdir. Rêber Apo’yu bu sistemde her gün yok etmek istiyorlar.
ONUN ŞAHSINDA İNSANLIĞI YOK ETMEK İSTİYORLAR
Rêber Apo şahsında PKK, Kürt halkını, insanlığı, insanlık umudunu yok etmek istiyorlar. Rêber Apo’ya karşı yürüttükleri siyaset Kürt halkına karşı yürüttükleri siyasettir. Türk devleti özellikle intikamı esas alan bir devlettir. Çünkü tüm halkları ortadan kaldırdılar, az kalmıştı Kürtleri de ortadan kaldıracaklardı, Rêber Apo buna müdahale etti. Sadece Kürtleri ölümden kurtarmadı, ölü halkları bile diriltti. Bu nedenle intikam almak istiyorlar. Diyorlar ki biz Rêber Apo’yu etkisizleştirdik, PKK ve Kürt halkını mücadelesini kolayca etkisizleştirebiliriz. Öylesi kirli bir siyaset yürütüyorlar. Rêber Apo üzerinde uyguladıkları siyaseti tüm Kürdistan parçaları üzerinde uyguluyorlar. Bugün Zap, Avaşîn’de yürütülen savaş da bu siyasetin devamıdır. Eğer Bakur, Başûr, Rojava, Rojhilat’ta tutukluyor, öldürüyor, katlediyor, işkence ve sürgün ediyorlarsa, asimilasyon uyguluyor, demografiyi değiştiriyorlar, savaşları geliştiriyorlarsa hepsi Kürt halkı üzerinde uygulanan o siyasettir. Soykırım siyasetidir. Peki, bu siyasete karşı kim durdu? Rêber Apo durdu. Bu nedenle Rêber Apo üzerinde soykırım siyaseti uyguluyorlar, Rêber Apo’nun şahsında ne geliştiriyorlarsa Kürt halkı üzerinde de onu uyguluyorlar. Uygulanan siyaset bu temeldedir.
ZİNDANLARA DİZ ÇÖKTÜRME SİYASETİ DAYATIYOR
Özgürlük tutsakları, faşizm zindanlarındaki devrimciler hakkında daha önce açıklama da yaptınız. Faşizm ceza verdiği insanların cezası bitmesine rağmen onları serbest bırakmıyor ve bazılarını işkenceyle katlediyor ya da ölüme terk ediyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Türk devletinin Kürtler üzerinde uyguladığı siyaset, soykırım siyasetidir. Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırma siyasetidir. Bu siyaseti insan en iyi zindanlar üzerinde uygulanan siyasetten anlayabilir. Çünkü o soykırım siyaseti esasta orada uygulanıyor. Zindanda kimi tutuyorlar? Soykırım siyasetine karşı duranları, ona karşı mücadele edenleri zindana atıyorlar. İşte bu siyaseti zindanda daha belirgin uyguluyorlar. Eğer bir insan Türk devletinin Kürtler üzerinde nasıl bir siyaset uyguladığını anlamak istiyorsa insan zindanlara bakmalıdır. Bugün zindanda uyguladıkları siyaset, soykırım siyasetidir. Tüm iradeyi kırmak, teslim almak istiyorlar ki, kendi hizmetlerine sunabilsinler. Çünkü Kürt halkını, Kürdistan’ı ortadan kaldırmak, Kürdistan’ı Türk devletinin bir ülkesi, Türklerin bir ülkesi yapmak istiyorlar. Kürtlerin elindeki her şeyi alıp kendi hizmetlerine koymak istiyorlar. Bu siyasette başarı elde etmek için zindanda sonuç almaları gerekir. Çünkü zindana koydukları bu mücadeleyi Türk devletine karşı yürütmüşler. Eğer Kürtleri yok edebilir, zindanda sonuç alabilirse netice elde etmiş olacak. İşte bu nedenle zindanlar üzerinde o vahşi siyaseti uyguluyorlar. Dünyada birçok devrimci zindana girmiştir. Türk devletinin zindanlarda uyguladığı siyaseti kimse uygulamamıştır.
Yine dünyada belki birçok halkı alıp zindana koymuş olabilirler ama Kürt halkından zindana atılan insan sayısı kadar hiçbir ülkede yoktur. Yani Bakur’da zindana girmemiş insan neredeyse yoktur denebilir. Hem bir kere de değil, birçok sefer zindana girmişler. Bugün 300 bin insan zindandadır. Kim Kürt ve Kürdistan için mücadele ettiyse hepsi zindandadır. Onlardan da intikam alıyor. Nasıl siz Kürt ve Kürdistan’a sahip çıkarsınız, nasıl bize karşı çıkarsınız, bizi nasıl kabul etmezsiniz, siz nasıl elinizi çekmezsiniz. Biz sizi yok etmek istiyoruz, siz de bunu kabullenmelisiniz, diyor. Kabullenmeyenleri de işkenceden geçiriyor, ağır ceza veriyor, yaşamı onlara haram ediyor, onlarda hastalık yaratıyor, tedavi etmiyor, tamamlanan cezalarını uzatıyor. Yani ellerinden ne geliyorsa hepsini yapıyor. Çünkü diz çöktürme siyaseti geliştiriyor. Yani soykırım siyaseti uyguluyor. Bu nedenle zindandakiler şahsında geliştiriyor.
ZİNDANLAR ÜZERİNDEN KÜRT HALKINA MESAJ VERİLİYOR
Zindanda gerçekleştirdikleriyle dışarıdaki Kürt halkına mesaj verecekler. Kim Kürdistan için mücadele ederse sonu zindandır, zindanda da sonu, ölümü beklemek işkence olacaktır; zindana girmek istemiyorsanız, işkence görmek istemiyor, öldürülmek istemiyorsanız bu işlerden elinizi eteğinizi çekmelisiniz, mesajını veriyor. İşte her gün zindanlarda insanlarımızı öldürüyor. Yani idam ediyor, dünyayı da “idamı kaldırdım” diye kandırıyor fakat idamı fiili uyguluyor. Sadece idam etmiyor, dini olarak imamın vazifesini yerine getirmesini bile istemiyor. Din insanının görevini yerine getirmesini istemiyor. Cenazelerinin arabaya bindirilmesine bile izin vermiyor. Ailelerinin, dostlarının cenazelerini kaldırmasına izin vermiyor. Dünyada kimse böyle bir siyaset uygulamamıştır. Çok vahşi bir politikadır. Kürt halkı da bu politikaya karşı nasıl mücadele ediyorsa zindanda da mücadelesini sürdürüyor. İradelerini kıramıyorlar. İradelerini kıramadıkları için pişmanlık yasası geliştirmişler; eğer çıkmak istiyorsanız pişmanlığı kabul etmelisiniz, diyorlar. Bunu kabul etmezseniz dışarı çıkmanıza izin vermeyeceğiz, diyorlar ve öldürüyorlar. Bununla da soykırım politikasında sonuç almak istiyorlar. Eğer soykırım politikasını hedeflemeseydi, zindanda bu politikayı uygulamazdı. Nasıl Zap’ta gerillaya karşı sonuç alamıyorsa, iradeyi kıramıyorsa, büyük darbeler yiyor, bu nedenle paniğe girmiş ve kimyasal kullanıyorsa, zindanlarda da pişmanlık yasasını ve katliamları geliştiriyor.
GERİLLA VE ZİNDANDAKİ DİRENİŞ BİRBİRİNİ TAMAMLIYOR
Bunlar neyi gösteriyor? Türk devletinin irade kırmada sonuç alamadığını gösteriyor, ki onlara karşı mücadele büyüyor, darbe yiyorlar. Gittikçe kaybedişe, düşüşe doğru gidiyorlar. Bu korkuyla bu işleri yapıyorlar, bu politikayı uyguluyorlar. Artık Kürtleri kaybettik, ne yaparsak yapalım sonuç alamıyoruz, diyorlar. Çünkü tüm imkanları kullandılar ama netice elde edemediler. Bu sefer ne yapıyorlar? Kimyasal eliyle yapıyorlar, işte pişmanlık yasası eliyle… O da para etmediğinde katliamla, idamla sonuç almak istiyorlar. Bu nedenle zindanda işgale karşı, soykırıma karşı duran arkadaşları selamlıyorum, hürmetlerimi sunuyorum. Onlar Apocu hareketin zindan geleneğini kendilerine esas alıyorlar, yürütüyorlar. O gelenek de Rêber Apo’nun ideoloji ve felsefesinde gelişmiştir. O gelenek Newroz ruhunda gelişmiştir. Şu an Rêber Apo’nun Newroz ile birleştirdiği ruhu onlar zindanda geliştiriyorlar. Hem de çok zorlu çetin koşullarda geliştiriyorlar. İnancım odur ki, işgalci Türk devletinin zindanlarda geliştirdiği politika, zindanlardaki direnişle yenilecektir. Nasıl gerilla yeniyor, onlar da o cephede yenecektir. İşte gerilla ve zindandaki direniş öyle birbirini tamamlıyor. O ruh halk arasında güçlendiriyor. İnsanlıkta umudu yüceltiyor. Türk devletinin Kürt halkı üzerindeki uyguladığı vahşeti görüyorlar; gerilla üzerinde, zindanda uyguladığını görüyorlar ve buna karşı da Kürt halkı başını eğmiyor, kahramanca fedaice mücadele ediyor, bu da onlarda büyük bir umudu yaşatıyor. Bu sürmelidir.
KÜRT HALKININ İRADESİNİ KIRAMAYACAKLAR
Türk devleti ve onunla işbirliği yapan KDP, bunlara arka çıkan NATO, Amerika, İngiltere, Almanya, İsrail… Bunlar bilmeli ki, ne yaparlarsa yapsınlar PKK, gerilla, zindandaki arkadaşların ve Kürt halkının iradesini kıramayacaklar. Onlar kırmak istedikçe Kürt halkının öfkesi daha da büyüyecektir, PKK’nin öfkesi daha da artacak ve bu onları kıracaktır. Bu nedenle yürüttüğümüz mücadele ile sadece Kürt halkının zaferini geliştirmiyoruz, Ortadoğu halklarının zaferini de geliştiriyoruz. Biz insanlığın beklentilerini, umutlarını geliştirmek istiyoruz. Bu temelde mücadele ediyoruz. Bedeli ne kadar ağır olursa olsun, biz bu bedeli veriyoruz. Geçmişte de verdik, bugün de veriyoruz, yarın da vereceğiz. Kimse irademizi kıramaz. Sonunda kaybedecek olan onlar olacaktır. Kürt halkı büyük kazanacaktır. Bu, herkese de büyük kazandıracaktır.
KAYNAK: ANF/ BEHDİNAN
YORUM GÖNDER