2022 DEVRİM YILIDIR DEVRİMCİ HALK SAVAŞI YILIDIR
‘Devrimci Halk Savaşı’ demek ‘her türlü mücadeleyi yürütebilirsiniz’ demektir.
Böyle tarihi bir süreçte değerlendirme yapmak kuşkusuz büyük önem taşımaktadır. 1 Haziran 2010 4. Stratejik Hamlesi 15 Ağustos Atılımı gibi üzerinde durulan, yoğunlaşılan, zafere kilitlenip mutlaka sonuç almada ısrarla yürütülen bir hamle olamamaktadır. Kaldı ki, 1 Haziran’a dair mücadele kararlılığımız 1 Haziran 2004’ten itibaren gelişen süreçtir. Bir bakıma yarı yarıya stratejik değişim o zaman başlamıştı. 7. Kongremizin, İmralı’da verilen idam kararını devletin uygulamama yaklaşımı karşısında aldığı süresiz ateşkes ilan etme ve demokratik siyasi mücadele stratejisi temelinde Özgürlük Devrimini yürütme kararından belli ölçüde bir değişiklik yapmayı ifade ediyordu. Yoğun bir savaşı öngörmese de düşük yoğunluklu bir aktif savunma savaşını 1 Haziran 2004’ten itibaren başlatmayı, böylece demokratik siyasi mücadeledeki tıkanmaları devrimci şiddetle aşmayı öngörüyordu. Bütünlüklü bir stratejik değişiklik denilemez ama dar, basit bir taktik değişim de değildi. Dolayısıyla 1 Haziran 2010, 4. Stratejik Dönemi anlamak açısından bu dönemin öncesini de bilmek, öncesindeki gelişmeleri değerlendirmek gereklidir. Çünkü her şey daha öncesinde yaşananlardan oluşan birikim üzerinden gerçekleşti. Bu gelişmeler uluslararası komploya karşı mücadele stratejisinin bir gereği olarak gelişti.
‘Neden Devrimci Halk Savaşı yeniden bir strateji olarak uygulanmak, yaşanmak durumunda kalındı?’ sorusuna önceki sürece bakarak cevap vermek gereklidir. Bu konular üzerinde parça parça da olsa epeyce duruldu. Fakat doğru olan parçalamadan bütünlüklü bir biçimde ele almak, tartışmak ve değerlendirmektir. Bu bütünlüğü de en azından uluslararası komplo ve komploya karşı mücadele kapsamında ele almak daha doğru olabilir. 1 Haziran 2010 Stratejik Hamlesinin nedenlerini görmek, anlamak, daha önceki stratejik mücadele dönemlerinden farkını daha derinden bilince çıkarmak böyle mümkün olabilir. Bu bakımdan uluslararası komployu anlamak, komployu anlamak için de 1. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı Kürdü inkar ve imha sistemini, bu inkar ve imhayı gerçekleştirmek için Kürdistan’a dayatılan kültürel soykırım rejimini doğru anlamak gerekiyor. Bu rejimin amaçları ne, öncüleri kim? Dayanakları ve yöntemleri ne? Değişik dönemlerde uygulamaları nasıl olmuş? Hangi yol ve araçları kullanıyor? Bugün gelinen noktada neyi ifade ediyor? Bunların hepsini sormak ve cevaplamak gereklidir.
Doğru ideolojik-siyasi bilinç edinmek, Kürt ve Kürdistan gerçeğini doğru kavramak bununla mümkün olabilir. Ne yüzeysel, biraz da maceracı mücadele hevesiyle bu durumu doğru anlayabiliriz ne de kof ‘bağımsız devlet’ edebiyatıyla bu gerçekleri doğru bilince çıkartıp çözüm üretebiliriz. Bu yaklaşımlar işin özünü açığa çıkartmayan, tersine maskeleyen, görünmez kılan anlayış ve tutumlar oluyor. Önder Apo’nun yaklaşımı ve tutumu kesinlikle böyle değildir. Bunu mücadele yol ve yöntemlerinden, mücadeleye yaklaşımlarından daha iyi görüyor ve anlıyoruz. Bunu uluslararası komploya karşı mücadele yolunu aydınlatan savunmalarını okuyup inceleyerek iyice görüyor, anlıyoruz. Dolayısıyla bizim ele alacağımız kuşkusuz Önder Apo’nun çizgisidir. Apocu felsefeyle, teorik analizle, sosyal bilimle olay ve olgulara bakmak, incelemek, araştırmak, çözümleri Apocu ideolojik, politik çizgide yani Demokratik Modernite kuramıyla araştırıp bulmak bizim temel yaklaşımımızdır. Önder Apo bütün bunları geliştirdi ve birer analiz ve çözüm gücü olarak önümüze koydu.
İçinde bulunduğumuz 2022 yılının siyasi-askeri olaylarını doğru kavrayabilmek, görev ve sorumluluklarımızı bu yıl kapsamında doğru belirleyebilmek, dahası onları başarıyla pratiğe geçirebilmek için de yakın tarihsel sürece bütünlüklü ve derinlikli bakmak şarttır. Böyle olmayanlar neyi nasıl yapmaları gerektiğini bilemezler. Bu açıdan da genel tarihsel duruma, yakın tarihsel sürece, uluslararası komplo ve ona karşı mücadele gerçeğine bütünlüklü ve derinlikli bakabilmek kaçınılmazdır. Bugün yaşadığımız olayları doğru bir çözüme kavuşturabilmek, buradan da görev ve sorumluluklarımızın neler olduğunu ve bunları nasıl başarıyla pratikleştirebileceğimizi bilince çıkartmak böyle bir yaklaşıma bağlıdır. Bizi mücadelede başarılı kılabilecek gerçek güç kaynağımız budur. Mücadele etmek ve tarihe iz bırakmak istiyoruz. Bunun için güç gereklidir. Güçsüz ne mücadele edilebilir ne de başarı elde edilebilir. Bu da tartışılmaz bir gerçektir. O halde bizi mücadelede başarılı kılacak gerçek güç kaynağımızı doğru tespit etmek lazım. İşin esası düşünce gücü, bilinç, doğru anlayış, buradan çıkan doğru planlama ve karardır. Yanlış bakış açısı ve düşünce sistemiyle sonuç alıcı mücadele yürütülemez. Ancak doğru ve derinlikli bir anlayışla, kavrayışla ve onu tarza, üsluba, tempoya dönüştürerek görevler yürütülebilir. Bunu edinmek açısından sürecin derslerini doğru çıkartabilmek önemlidir.
Diğer yandan ise kritik bir süreçteyiz. Kürdistan’ı parçalı ele almamalıyız, Devrimci Halk Savaşı Hamlesini bir ya da iki parçada da değil, bütünlüklü, çok daha örgütlü, bilinçli, planlı yürütmekle karşı karşıya olduğumuz bir gerçektir. Süreç değişimler geçirdi ve biz böyle bir noktaya geldik. O açıdan yakın geçmişin derslerini çıkarmak, böyle kapsamlılaşmış ve yoğunlaşmış mücadele sürecinin görev ve sorumluluklarını doğru ve yeterli anlayarak başarılı bir biçimde yürütebilmek için gerekli ve şarttır.
Uluslararası komplo amacı neydi, neye dayandı? 9 Ekim 1998 ile 15 Şubat 1999 taktik uygulama evreleri nasıl gelişti? 15 Şubat komplosundan Ocak 2000’e kadar geçen süreçteki sözde İmralı yargılama, hesaplaşma süreci, ardından idamın uygulanması durdurularak çürütme politikasıyla Önder Apo’nun imhası ve PKK’nin tasfiyesi öngörüldü. Buna karşı İmralı mücadele süreci, Önderliğin AİHM savunmasıyla bu politikayı boşa çıkartması, Ecevit Başbakanlığındaki koalisyonu çöküşe götürdü. Komployu yeni ideolojik eğilimlerle sürdürüp başarıya götürmek için son hamle olarak AKP’nin iktidara getirilmesi ve İslami çizgide İmralı mücadelesi yürütülüp kazanılmaya çalışıldı. Buna karşı paradigma değişimi, ‘Bir Halkı Savunmak’ kitabı temelinde Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması’nın tanımlanıp PKK’nin bu temelde yeniden inşasının demokratik konfedaral toplum örgütlülüğü çerçevesinde sağlanması süreciyle AKP hamlesinin de boşa çıkartılması süreçleri yaşandı.
Uluslararası güçlerin Ortadoğu hamlesine karşı, Türkiye’de AKP hamlesine karşı sadece demokratik siyasi mücadelenin yetmeyeceği, silahlı direnişin de yürütülmesi gerçeği ortaya çıktı. Fakat uluslararası güçlerin ve AKP’nin içten tasfiyeci dayatmalarının engellemesi böyle bir hamlenin ancak 1 Haziran 2004’te uygulanmasını gündeme getirdi. Böyle bir sürece ulaşmak bile AKP ile yürütülmek istenen politikaları boşa çıkartmaya yetti. 23 Ağustos 2005 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısı bütün bu konularda uluslararası komployu başarıya götürmek için yürüttükleri stratejik ve taktik saldırılarda başarısız kaldıklarını tespit ederek yeniden topyekûn özel savaş konseptiyle Özgürlük Hareketimizi imha ve tasfiye amaçlı saldırıların yürütülmesine karar verdi. Aslında karşı cephede kapsamlı bir stratejik değişiklik bu dönemde gündeme geldi. Biz de buna aktif savunma savaşıyla karşılık verdik.
Değişik taktik planlamalar çerçevesinde 2006’da hem gerilla hem de halkın “Önder Apo siyasi irademdir” kampanyası temelinde çok önemli bir direnişi oldu. Bu direniş bir yandan genelkurmay ve AKP’yi uzlaşır kılarken, diğer yandan taktik saldırılarını boşa çıkardı. Sonunda 1 Ekim 2006 Ateşkesi oldu. Oyun değildi, başlangıçta basit bir durum da değildi ama Ortadoğu’daki siyasal hareketlilik, zeminin de ne kadar kaygan olduğu o zaman daha somut olarak görüldü. Başlangıçta bütün küresel ve bölgesel güçler ateşkesten yanayken bir-iki ay içerisinde birçoğunun tutumunda değişiklik oldu. Başta Amerika olmak üzere herkesin mutabık olduğu ateşkes sahipsiz kaldı. Onu sahiplenerek Kürt sorunun demokratik siyasi çözümünün gelişimi için arabuluculuk yapacağını, öncülük edeceğini söyleyenler “bir şey yapacak güçlerinin kalmadığını” itiraf etmek zorunda kaldılar. Bu da 2007’den itibaren gelişen yeni bir çatışma dönemini gündeme getirdi.
TC, hükümet, meclis ve planlama olarak kendini yapılandırdı. ABD ile ittifak yaparak Güney Kürdistan’a, Medya Savunma Alanlarına dönük askeri operasyonları gündeme getirerek yeni bir saldırı sürecini başlatmayı öngördü. 2007 Aralığından itibaren 2008 boyunca Zap operasyonu merkezli bir saldırıya muhatap kaldık. Bu saldırı ideolojik ve siyasi boyutla beslenen bir askeri saldırıydı. Bunlara karşı da ideolojik-siyasi olarak da askeri olarak da direnildi. İdeolojik bakımdan saldırılar Önderliği hedefledi, en başta da Önderlik direndi ve ideolojik saldırıları kırdı. Askeri saldırılar ise Zap operasyonuna karşı direnişle kırıldı. Siyasi saldırılar da 2009’da yerel seçimle kırıldı. Ardından birçok taktik savaşım verildi ve sonunda devlet ve AKP hükümeti siyasi mücadelede başarılı olamayacağını görünce Tayyip Erdoğan “sil baştan yapıyoruz” belirlemesi çerçevesinde yeniden 2005 Ağustosunda kararlaştırılan topyekûn savaş sürecine geçildi. Siyasi soykırım operasyonları denen süreç de böyle başladı.
1 Haziran 2010 4. Stratejik Hamlesi böyle bir mücadele temeli üzerinde çok yoğun stratejik ve taktik savaşımlar sonunda inkar ve imha sisteminin, özel olarak TC devletinin ve en son AKP hükümetinin özel savaş kapsamında geliştirdiği çok sayıdaki ideolojik, siyasi, askeri saldırıların başarısız kılınması, boşa çıkarılması sonucunda gündeme geldi. PKK’yi tasfiye etmeyi başaramayan TC devleti ve AKP hükümeti siyasi soykırım operasyonları temelinde yeniden topyekûn özel savaş saldırısının gündeme getirdi. 2009-2010 kışı boyunca siyasi-askeri, ideolojik saldırılarını en üst düzeye çıkardı. Bunun karşısında Önder Apo “artık siyasi mücadele etme koşullarının kalmadığını” değerlendirerek kendisini görüşmelerden geri çekti. 1 Haziran 2010 Stratejik Hamlesi böyle gündeme geldi. 1 Haziran 2004’ten 2010’a kadar çok yönlü taktikler içeren mücadele sonunda hükümetin ve devletin taktikleri başarısız kılınarak yeni bir stratejik mücadele süreci içine girildi. Bu, başarısız kalan hükümet ve devletin yeniden topyekûn özel savaş konseptini esas alması çerçevesinde gerçekleşti. Tabi ona karşı da Özgürlük Hareketimizin bir anlamda topyekûn direniş olarak ifade edebileceğimiz Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’yle bu saldırı konseptini karşılayıp başarısız kılması, yenilgiye uğratması gündeme geldi.
Stratejik değişim, Devrimci Halk Savaşı temelindeki mücadele sürecinin böyle bir dayanağı bulunmaktadır. Çok kapsamlı ve çok yönlü bir mücadele ardından buraya gelindi. TC’nin böyle bir topyekûn özel savaş uygulamasına geçmesi devlet ve hükümet açısından bir başarı değildi. Yeni saldırı yöntemlerini gündeme getirerek amacını başarma durumuna girmesi anlamına geldi. Buna karşı bizim tutumumuz da Devrimci Halk Savaşı temelindeki topyekûn direnişti. 4. Stratejik Dönemin esas anlamı, tanımı da buydu.
Bütün bunların üzerinde gelinen noktada 2022 süreci için de şunlar söylenebilir: Önderlik direniyor, halk direniyor, gerilla direniyor. Bütün bunların sonucunda, ‘durum ne? sorusu sorulduğunda şu cevap net verilebilir: Kültürel soykırım rejimi topyekûn özel savaş konsepti temelinde Özgürlük Hareketimizi imha ve tasfiye etmeyi amaçlayan saldırısını en ileri düzeyde sürdürmektedir. Bu topyekun imha saldırısı karşısında devrim sürüyor, yenilmiyor.
Buna karşı hareket olarak tutumumuz, duruşumuz Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelindeki topyekûn direniş durumudur. Bu da, anlayanlar açısından ‘her türlü mücadeleyi yürütebilirsiniz’ demektir. Bu nedenle 2022 mücadele yılında en yoğun çatışmayla, mücadeleyle geçtiği bir dönemi yaşıyoruz. Birdenbire böyle bir sürece geçmiş olmuyoruz, süreci normal ve eskinin devamı gibi algılamamak lazım. Kendimizi yeniye uyarlamada, değişeni görmede zayıf kalınmamalıdır. Doğru ve derin anlamanın, iradeli ve inisiyatifli olmanın zamanıdır.
Nereden bakılırsa bakılsın karşı cephe topyekûn özel savaş konsepti temelinde saldırısını yürütmek istemektedir. Bu nedenle topyekûn özel savaş konsepti temelindeki saldırı, fırsat buldukları yerde imha ve tasfiye etmeye yönelen bir saldırı biçiminde sürüyor. Aslında büyük gelişmeyi ve daha büyük hamle yaparak, Kürdistan’ın dört parçasında özgürlük devrimi yaparak Demokratik Ortadoğu Devriminin öncülüğü haline gelecek bir gelişmeyi önlemeye çalışıyorlar. Bu saldırının altında bu yatıyor ve arkasında da bölgesel ve küresel gericilik var. Bu konsept ile PKK’ye karşı imha ve tasfiye amaçlı saldırı konseptiyle birçok çevre iktidarını uzatmaya, ömrünü uzatmaya, birbiriyle ittifak kurmaya çalışıyorlar. Tayyip Erdoğan-AKP, iktidarda kalmasını buna dayandırmış durumdadır. Ancak böyle olursa kendi aralarındaki çelişkileri, çatışmaları tali plana iterek ittifak yapacaklar ve küresel güçlerin desteğini alacaklar. Hedefleri ve amaçları budur. Bunun merkezinde AKP-MHP-KDP ittifakı var. Daha önceleri de birçok kez ifade ettiğimiz gibi AKP-MHP faşizmi ile KDP politikaları ortaktır. Bu iki güçte iktidarda kalmalarını PKK’yle savaşmaya bağlamışlardır. KDP, PKK ile savaşarak ömrünü uzatmaya ve diğer partileri kendine mecbur bırakmaya çalışıyor. AKP, içteki muhalefeti bastırarak “bölücülüğe karşı savaş başladı” diyerek destek bulmaya çabalıyor.
Bir de yöntem bakımından da bu saldırılar için taşeron güç kullanılmaktadır. Çeşitli besleme örgütleri, güçleri gizli-açık örgütlemişler, ilişkilenmişler ve onları kullanıyorlar. Her iki cepheden de gelen saldırılar ortaktır. Böyle bir saldırı durumuyla yüz yüzeyiz.
AKP ve Tayyip Erdoğan için iktidarda olmak var olmakla birdir. Varlık yokluk meselesi haline gelmiştir. İktidardan düştüğü gün bu dünyadan da göçtüğü gün olacaktır. Bunu iyi biliyor ve herkesle böyle bir çatışmaya girmiştir. O nedenle birçok çevre de değerlendiriyor, “AKP sonuna kadar çatışır, seçimde kaybetse bile öyle kolay iktidarı bırakmaz ve kendi gizli paramiliter güçlerini yaratarak savaşa hazırlanıyor” denilmektedir. Şimdi AKP-MHP faşizmi böyle bir çizgiye oturmuş durumdadır.
Bu bakımdan 2022 yılı, Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nde topyekûn bir direniş yılı, savaşma yılıdır. Böyle bir mücadelenin merkezinde de AKP-MHP faşizmi, sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaset bulunmaktadır. Böyle bir bütünlüklü mücadele öngörülmek durumundadır.
Sadece ‘bize saldırıyorlar ona karşı savunma içinde olalım’ demek yetmez. Devrim yapmak için aktif mücadele şarttır. Aktif mücadele ise girişken bir devrimci mücadeleyi gerektiriyor.
Bu nedenle 2022 devrim yılıdır, Devrimci Halk Savaşı yılıdır. Dolayısıyla bu mücadele zaferi kazanma temelinde yürütülmelidir.
Bütün bu değerlendirmeler kapsamında sonuç olarak şunları belirtmek tamamlayıcı olacaktır. Bölgede çatışmalı durum sürüyor ve sürecektir. Küresel sistemle, ulus-devlet statükoculuğu arasındaki çatışma ve çözümsüzlük devam edecektir. Böyle bir durum devrimci hamleler için oldukça fırsat sunmaktadır. Bu noktada Kürdistan’daki durum önemlidir. Kürdistan düşünce olarak da pratik olarak da öncü konumundadır. Dolayısıyla Kürdistan Devriminin tarihi misyonu, rolü, sorumluluğu bulunmaktadır. Böyle bir ortamın hem Kürdistan Özgürlük Devrimini başarıya taşıyacak hem de Ortadoğu demokratik konfederalizminin önünü açacağı kesindir.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER