ÖNDERLİK GERÇEĞİ-26.BÖLÜM
Önderlik için esas olan odur. Riyasız olmak, çıkarsız olmak ve karşılıksız halkı savunmak, halk için mücadele etmek, halk için olmak. Denizlerde de, Mahirlerde de, İbrahimlerde de olan şey esas itibarı ile budur. Düşüncelerinde eksik olabilirler. Düşman fırsat vermedi, darbe geldi. Gençlik Hareketi henüz toparlanmadan, onlarda henüz yeterince örgütlenmeye bile fırsat bulamadan üzerlerine gitti, yani tepelerine bindi. O açıdan eksik doğuş, yetersiz doğuş kaçınılmazdır. O yetersizliğine rağmen çıkarsızlıkları ilebireysel çıkar gözetmeyen tutumları ile tümüyle halka bağlılıklarıyla o konuda gösterdikleri samimi tutumlarıyla gerçekten de onlar halkın kalbinde taht kurmaya, ölümsüz bir biçimde varlıklarını sürdürmeye laik ve büyük devrimcilerdi. Tabi Doğu Perinçek’te Önderliğin dikkatini çeker. Doğu Perinçek o zaman Kürt sorunuyla ilgili konuşan hareketti. O zaman onların da adı şeydi. Başlangıçta bunlar bir dergi etrafında örgütlenirler. Mahir Çayan onlar “Aydınlık” diye bir dergi çıkartılar. Onun için Mahir Çayanlar, THKP_C’liler aydınlıkçı olarak bilinirler. Doğu Perinçek etrafındakiler ise “Proleter Devrimci Aydınlık” dergisini çıkarırlar. Onun için onlarda PDA’cılar olarak bilinirler. Onun için PDA’cılar ile Perinçekçiler aynıdır. Dikkat ederseniz hep bir keskinlik vardır. Biri sadece aydınlıktı,r diğeri ise proleter devrimci aydınlıktır. Yine Mahir Çayan’ın daha sonra kurduğu partinin adı Türkiye Halk Kurtuluş Parti Cephesi’dir. Doğru Perinçek’in kurduğu partinin adı Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’dir. İhtilalcidir. Ama kime karşı ihtilalcidir? Halka karşı ihtilalci veya devrimcilere karşı ihtilalci… Tümüyle hep kendisine taktığı adın zıddına hareket eden bir hareket olma özelliğini taşır. Doğu Perinçek’in temel özelliği budur. İbrahim Kaypakkaya’da bu hareketten kopar. TİKKO başta bu PDA’cıların içindedir. Daha sonra onların iç yüzlerini, sahteliklerini gördüğünde onlardan kopar ayrı olarak örgütlenir.
Fakat dediğim gibi Doğu Perinçek Kürt sorunu hakkında en çok konuşan kişidir. Şimdi bakın arkadaşlar. Şimdi rozetler dağıtıyorlar toplumda. “Ben Kürt dükkanlarından alış veriş yapmıyorum ve herkesi Kürtlere karşı tavır almaya çağırıyor” diyor. Kürtlerden alış veriş yapmamaya. Kürt düşmanlığında MHP’den daha önce başı çekiyor. İhtiyacı buraya geldi. Başında da öyle değil. İstanbul’da DDKO da var. Kürt öğrenciler ağırlıklı olarak İstanbul’daki üniversitelerde okudukları için o zaman DDKO’nun merkezi de İstanbul’dadır. Önderlik memurluk yaptığı süre içerisinde ki henüz 1971 darbesi olmamıştır. Önderlik darbeden bir süre önce o derneğe de üye olmuştur. Önderlik DDKO üyesi olmuştur. Derneğe gidip, gelir hatta dernekte seminerler verir. Ulusal sorun üzerine seminer verir. Seminerleri ürkütür diğerlerini. Önderlik radikaldir. Yaptığı radikal değerlendirmeler, radikal çözüm önerileri, keskin mücadele çağrıları oradaki genel de egemen sınıftan gelenlerin hepsini rahatsız eder. Ürkerler Önderlikten. Derneğe zaman zaman Türkiye solundan insanlarda uğrarlar. Uğrayanlardan bir tanesi Hikmet Kıvılcımlı’dır. Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye sol hareketin, komünist hareketin örnek kişiliklerinden biridir. Yaşamı hep direnişçilikle geçmiştir. Ömrünün yarısından fazlası cezaevlerinde geçmiştir ve bir direniş abidesidir. Hiç çözülmemiştir.
En önemlisi 1930’larda Elazığ’da cezaevinde yatıyor. Bu sürede Kürdistan üzerine incelemeler yapıyor. Doğruya çok yakın görüşlere ulaşıyor. Bunları raporlar biçiminde TKP’ye iletiyor. TKP arşivlerinde saklıyor. Bunları deşifre etmiyor. Fakat Hikmet Kıvılcımlı’nın Kürt sorunu konusundaki değerlendirmeleri o koşullarda ulaştığı sonuçlar oldukça çarpıcıdır. Doğruya çok çok yakındır. Bunları ne zaman öğreniyorsunuz? Neredeyse 1980 sonrasında öğreniyorsunuz. O zamana kadar bunların hiçbiri bilinmiyor. Niye? Hasıraltı ediliyordu. Niye? Çünkü TKP’nin karakterinde o var. TKP Türkiye’de, Kemalizm’in adata yurt dışı temsilciliği gibi çalışıyor, yani dış temcilik gibidir. O açıdan da Kemalizm’le çelişen görüşlerin hep hasıraltı ediliyor ve Kemalizm’e çatışıyor Hikmet Kıvılcımlı. Önderlik Hikmet Kıvılcım için diyordu ki: “ Bir sefer konuşurken tabi geldi bizlere hitap etti. Hepimiz Kürt öğrencilerdik veya Kürt gençleriydik dernekte bulunan. Bize hitap ederken en başta bir hitapla konuşmaya başladı. Değerli arkadaşlar veya siz Mezopotamya’nın çocukları sizi selamlıyorum… diye başladı konuşmasına.” En başta benim ilk önce dikkatimi çeken onun o Mezopotamyalı olma gerçeğine vurgu yapması, olmamız gerçeğine vurgu yapmasıydı. Bizler Mezopotamyalıydık. Kürtler Mezopotamyalı bir halk. Bir başka ulusun devrimcisinin ağzından senin farkında olmadığın bir gerçeği öğreniyorsun. Kendi gerçeğini onun dilinden öğreniyorsun veya bilince çıkarıyorsun. Bu büyük önem taşıyor Önderlik açısından. Tabi diğer yandan Önderlik Musa amcadan, bahsediyordu. Diyordu: “Musa Anter’de derneğe geliyordu. Gelirken Musa Anter bize hep deneyimlerini anlatıyordu. Bize sakın oyunlara gelmeyin diyordu.” Yaşam tecrübesi var.
Gerçektende şu bir gerçektir, arkadaşlar. Gençlik hareketi ortamı her zaman provokasyon ortamına açıktır. Gençliğin özellikleri buna yatkınlık gösterir. Gençliğin hareketlerinin coşkusu var, heyecanı var, doğrultu kazandır, yön ver istediğin yöne götürebilirsin. O zamanın koşulları öyleydi, şimdi uyuşukturlar fazla provokasyona da gelmiyorlar. Ama o zaman öyleydi. Size bir anımı anlatayım. Yıl 1977’dir Ecevit, Ankara- Tandoğan’da seçim konuşması yapıyor. Önderlik “gelin biz de gidelim hele bu adam ne konuşuyor” dedi. Önderlik, Cuma arkadaş, ben ve Dilaver diye bir arkadaş vardı, başka arkadaşlarda vardı hepimiz gittik ve Ecevit’i dinledik. Müthiş bir kalabalık Tandoğan’da vardı. İki yüz binin üzerinde insan var. Önderlik “bu kadarı yeter ben gidiyorum” dedi. Cuma arkadaş onlarda gittiler. Ben Dilaver ile birlikte biz Kızılay’a geldik. Miting bitti, kitle dağılmadı Kızılay’a doğru yürüdü. Biz de Kızılay’dayız. Çatışmalar başladı polisle ama o gençleri göreceksiniz. Yaşamın içinde normalde gördüğünüz gençler, uzun saçlı tipler ama o panzerler elektrik direklerini sökmüş, trafik levhalarını devirmiş bakıyorsunuz uzun saçlı bir genç elinde direk panzerin camlarına vuruyor. Ana, baba günü, silahlı çatışmalar başladı şehrin merkezinde. Kitle yavaş yavaş geriye çekildi bu sefer biz işin içine girdik. Sen öne girince yürüyünce bu sefer binler senin arkandadır. Onlar seni geçiyorlar. Sadece bir kişinin yürümesi lazım, sadece bir kişinin bir örnek göstermesi lazımdır. Diğerleri ötesini getirir. Orada dört kişi öldü. Bir eski senatör, bir polis, iki de öğrenci öldü o eylemde.
O zaman oradaki kitle psikoloji ama nasıl bir kitle gençlik psikoloji, onun enerjisi, eylemciliğini en iyi o tür ortamlarda, o çatışma ortamlarında görebiliyorsun. Şu anda o tür şeyler yoktur. Eylemcilik ilkellik olarak değerlendiriliyor. Türkiye ortamında öyleymiş. Avrupa’da bir eylemde, bir yürüyüşte hiçbir eylem olmuyorsa, eylem öyle başarılı sayılıyor. Orada ise başarı odur. Orada o kadar olay oluyor, başarıyı orada görüyorsun. Onun için Karasu arkadaş Avrupa’daki gençlere eğitimlere giderken diyordu: “Sol sapma içinde olmayan genç, genç değildir. Şimdi sol sapmada değil, sağ sapmada değil. Sağın sağı sapmadır.” Türkiye’deki durum öyle değil midir? Var mıdır bir genç doğru dürüst? Bir, iki araba yakıyorlar ne olacak? O zaman gençler öyle değildi. Biz zengin semtlerine gidiyorduk, ilk yaptığımız iş elimize keskin bir şey almak ve o zenginlerin o müthiş arabalarını çiziyorduk bıçakla. Yakma değil de camlarını kırma gibi zarar veriyorduk. Bu tür zararlar veriyorsun, ama ötesinde onlar basit tepkiler oluyor. Daha farklı tepkiler sisteme karşı tavır, polise karşı tavır vardı. Şimdi polisle karşı karşı gelmekten çekinme var. Oysa onunla karşı karşıya gelme önemli, onla mücadele ediyorsun, devlet odur. Onunla savaşıyorsun, onunla çatışmak istiyorsun. Bunla karşı karşıya gelmekte bir çekinme var. O dönem gerçektende öyle değildi. Önderlik pratiğe müthiş rol biçen bir insandır. Ama Öndelikteki pratikçilik çok farklıdır. Görünürde ortaya koyduğu şeylerden yola çıkarak şunu düşünebilirsiniz. Önderlikte önemli olan düşünce gücüdür.
Aslında kendi başına salt öyle değil. Düşünce gücü olmak zaten pratik sahibi olmaktır. İkisi bir birinden ayrılmaz. Ne kadar yüksek anlam gücün varsa o kadar pratikleşme gücün vardır. Ne kadar anlıyorsan o kadar da yaşıyorsun demektir, ne kadar anlıyorsan o kadar pratikleşiyorsun demektir. Onun için doğru olan şudur. Bazen kızardı bize, değerlendirmeler yapardı. Bunlar çözümlemelerde de var. Diyordu, (Tabi arkadaşlar farklı anlamasınlar.) “Siz de bu hayvanlık neden bu kadar güçlü? Çünkü sizin eyleminiz düşünceden kopuktur.” İnsan tasarımda bulunan bir varlıktır. Tasarımda bulunmak planlı eylem yapmaktır, düşünmek tasarım ve plan yapmaktır. Düşüncenin özü odur. Yoksa otur yerinde, tavuğun kendisini dara ambarında hissetmesi gibi kendini ambarda hisset. Düşünme bu değildir. Düşünmek tasarım gücü olabilmedir, eylem planı yapabilmedir, pratikleşme olanağı bulabilmedir, bunun imkânlarını ortaya çıkarabilmedir. Düşünme budur. O açıdan anlamak ve yapmak aynıdır. Anladığın yapıyorsun, yaptığın an anlıyorsun. İkisi bir birine sıkı sıkıya bağlıdır. İki ayrı süreç değildir, anlamak ve yapmak yani düşünmek ve yapmak. Tek bir süreçtir, aynı süreçtir. Anladığın anda yapıyorsun. Önderlik ne diyordu? Anladığın anda oluşuyorsun. O açıdan bu da Önderlikte bir tarz meselesidir. Aslında başından beri yaklaşımında bu vardır.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER