HALK BAHR’INDA YEŞEREN ÇİÇEK(4.BÖLÜM)
O anda dağlar sağır kesildi kuşlar taşlara konmuş matemli şarkılar ötüyor, göl ise hafif dalgalarla kıyıları vuruyordu. Buzul dağında ise kıyamet kopuyor, buzul parçaları taşlara çarparak serpeli vadisini inletiyordu. Görkemli Cilo dağı secdeye kapılmıştı fırtınalar yön değiştirmiştir, yüksek ovaya haber salmıştı. Turna sürüsü gökyüzünde çember çiziyordu.
“Yanıma gelerek üzülüyorsun ve acı çekiyorsun diyerek belki de hiç gitmemi istemiyorsun. Beraber katıldık, Şimdide sen beni uğurluyorsun. Bende olsam aynı duyguyu yaşayacaktım. Belki de acıyorsun. Ama bunu bilmeni isterim ki bu benim için bir ölüm değil yeniden yaşamaktır. Zilan yoldaşı düşün, Beritan yoldaşı düşün, onlar gibi olmak istiyorum. Önder Apo’nun Onurluca yaşayan ve ölen bir militanı olmak ne güzel, sen hiç üzülme daha paylaşacağımız çok günler var, aynı yola baş koymuş iki insanız ve biz bir gün elbette fizik men ayrılacağız. Ama önemli olan savunduğumuz düşünce ve ruh birlikteliğidir. Bugünün özlemiyle yaşadım benim için bir hak aynı zamanda yerine getirmem gereken bir görevdir. Ama şunu da bil ki başaracağız. Önderliğe güven onun çizdiği yolda devam et. Kadın güçlenecek bunu anlamaya çalış ve güven. Hepimiz bunun için yaşıyoruz ve bunun içinde öleceğiz. Partimiz zor sürecini yaşıyor, Önderlik üzerinde baskı var ve her yerde saldırı var. Daha nereye kadar, bu sorumluluktan kaçacağız. Bizim yetersizliklerimizin esiridir bu saldırılar. Hepimiz bu yükün kıyısından köşesinden tutmalıyız ve kaldırmalıyız. İşte önümüze bu görev düşmekte, görev ise bu eylemi gerçekleştirmeyi emrediyor ve ben de yapacağım.” dedi.
Yanıma ilk geldiğinde gitme yapma vazgeç demek gelmişti içimde ama bu kararlı duruş ve bağlılık karşısında söyleme cesaretimi yitirdim, kendimden utandım ve cesaretine hayran kaldım. Daha düne kadar güvenmediğim zayıf yapamaz dediğim. Kadın şimdiyse hiçbir zaman cesaret edemeyeceğim bir eyleme yeltenerek başı dik kendinden emin ve onurluca bir kararla, bana ve geçmişe meydan okuyor ve öğüt veriyordu. Onu tanıdım tanıyalı kendisine güveni tam yanlışlara karşı duran düşündüklerini pratikleştiren biriydi, o enternasyonallist bir kişiliği temsil ediyordu. Olgun düşünceli tavırlarıyla sevilmesi, dinlenmesi ve giderek gelişmesine fırsat tanıyordu. Bundan sonra yaşamda birçok yaklaşımlarımı düzelterek artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak kadın konusunda yanılgılı yetersiz yaklaşımlardan kurtulmaya çalışacağım ve bunun sözünü sana veriyorum.
Rojbin arkadaş: “Gerçekten içten içe yaşadığım duygular beni o durum karşısında yaşadığım eziklik beni köklü değişikliklere götürüyordu kaybedecek tek şeyim var. Oda bu güzel yaşamda yoldaşlarımdan kopmaktır. Ama benim için, en büyük birliktelikler bundan sonra başlayacaktır.” Rojbin arkadaş gülüyor, eğleniyor arkadaşlara moral vermeye çalışıyordu… Herkesin yüreğinde derin bir acı peydahlanmış. Tek sıra iştimaya girmiş vedalaşmak için onu bekliyorduk. Sarı askeri elbiseleri üzerinde yeşil kazak giymiş son bir defa kucaklıyor bırakıyor tekrar kucaklıyordu, yüzündeki tebessüm gözlerindeki parlaklık sınırsız arzuyu ve düşmana karşı olan kini bir arada göre biliyordum. vedalaştığı arkadaşların gözleri yaşla doluyor ve hıçkırıklar içinde gözlerini siliyorlardı. Ona bakmak artık tahammül edilmeyecek kadar zorlaşıyordu. Bizler ebediyen aramızdan ayrılacak olan bir arkadaşı uğurlama acısı içinde kıvranırken. Rojbin arkadaş ise ebediyen bu davaya bağlı kalma ve hiç ayrılmayacakmış gibi morali ve coşkuluydu.
Son tokalaşma vedalaşma zılgıtlarla süslenmiş. Bütün alkışlar onun içindi. Görüşeceğiz, görüşeceğiz diye tekrarlayıp duruyordu. İçten içe derin bir nefes çekerek bütün arkadaşları bir el hareketiyle selamlayarak patikanın yolunu tutu bütün taşlar yol gösteriyor, çiçekler dallarında sallanıyor boyun büküyorlardı. Ansızın geriye dönerek son bir defa el salladı işte o an yüreğimizin ortasından yaralandık.
O zamana kadar ağlamamak için kendimi zor tutuyorsam da, gözyaşlarım. Sel olup aktı, önü alınamazdı. Hıçkırıklar içinde ayakta durma takatim kalmamıştı. Bir taş üstüne oturarak ellerimle yüzümü kapattım. Saçlarımı karıştırdım kanatlanmış bir güvercin korusu karşıki yamacılara konduklarını gördüm. Bir atmaca üzerlerinde dolandı durdu. Bir den dalış yaptı sürü tekrar havalandı beyaz bir güvercin doğuya doğru kanat çırptı ve batmak üzere olan güneşin son ışıkları güvercinin kanatlarına beli belirsiz bir parlaklık getirdi. Gökyüzün süzülürken, sonsuz boşlukta güvercin kaybolup gitti.
Buğulu gözlerle gidenin ardından bakıp durmuştum sisler dört bir yanını sarmıştı. Göremiyordum bir yandan uzaktan, ama çok uzaklar da tanımadığım bir yabancı gibi duruyor, diğer yandan ise hayatımda en çok önemsediğim yoldaşlarımdan biriydi. O yoldaşlardan kim olsaydı ve kopsaydım aynı acı, duyguyu yaşardım. Benim vücudumdaki ayrı ama aynı acıyı hissettiren veren organlar gibiydi.
Noktaya dönme vakti gelmişti gitmemiz gerekiyordu. Arkadaşlar üzgün ağlamaklı bir şekilde bana doğru geldiğini görünce gözlerimi silerek ağladığımı görmeleri istemiyordum. Diğer arkadaşlarda düşündüğümü düşünmüşlerdi. Belki de onlar benden daha çok bu durum karşısında zorlanıyorlardı. Doyasıya ağlamak içim rahatlatmak için mesafeli, ayrı ayrı yerlerde, noktaya doğru gidiyorlardı. Bana kalan sadece eylem gününü beklemekti. Noktanın yakınlarında bir yerde elimizi yüzümüzü yıkarak arkadaşlara söylenmemesi ve yaşadığımız zorlanmaları arkadaşlara yansıtılmaması için özen gösterilmesi gerektiğini dair birbirimiz tembihledik.
Arkadaşların yanına vardığımızda sanki hiçbir şey olmamış yaşam doğal akışında devam ediyor, oyunu oynamak hayli zor geliyordu. Yüreğimdeki acıyı yüzüme gülücükler gibi göstermeyi bir türlü beceremiyordum. Akşam B.B.C. haberlerini kaçırmıyor anı anına takip ediyordum. Bir haber bir eylem varmış diye bu arada T.C tarafından da yapılan yoğun baskılar karşısında Suriye ha bire zorlanıyordu. Önder Apo’yu esir alma çabası giderek yoğunlaşıyor ve savaş eşiğine gelindiği haberlerin başında idi. Buna karşı eylemlerle de cevap veren partimiz üzerinde sadece Türkler değil sonradan öğreneceğimiz birçok devletin bir arada bir plan doğrultusunda hareket ederek. Baskı oluşturduğu sınırlara asker yığan TC’nin psikolojik baskısı altına alma, Altan alta diğer devletleri tehdit etme yaklaşımları karşısında topyekûn bir direnme mücadelesi içerisindeydik. Giderek yoğunlaşan eylemlerde tarzda bir tıkanmaya yol açmış o tıkanmayı aşamıyorduk. Buna karşı yeni bir savaş tarzının ortaya çıkması kaçınılmazdı bu tarzın sahiplerinden bir tanesini uğurlamıştık. Geceleri hatırladıkça uykularım kaçıyor, bir türlü yatamıyordum.
Bir gün sabahında naylon çadırlarımıza damlayan yağmurla uyandım, yakacak odun bulamadım ve var olan odunlar ıslanmış yanmamakta direniyor ve duman çıkarıyordu. Çareyi en son battaniye ye sarılmakta bulduk. Yaşam sanki durmuş, her şey boğucu geliyordu. Elimde olsa bir an içinde oradan uzaklaşacak ve bir daha dönmeyecekmiş gibi gidecektim. Her şey dar geliyordu. Öğleye doğru havalar açılmış yağmurlar dinmişti. Ama bulutlar halen tehditkâr duruşunu sergiliyordu. Cihazlarımızda parazitli çağırışa, cevap vermeye çalışan Kendal arkadaş, sesin netleşmesi için giderek yükseltiye vuruyor yamaçtan tepeye doğru ilerliyordu. Bağlantının rahatlıkla kurulacağı yere varmış, ses netleşmişti. Ama konuşmalar bizden duyulmayacak kadar uzaklardaydı. Bağlantı bitmiş, Kendal arkadaş bize doğru geldiğinde rengi açılmış tebessümlü bakışlar, gözlerdeki parlaklıktan anlaşılan haberler iyiye işaretti. Beni yanına çağırarak “Rojbin arkadaş dönüyor bir saatte varmaz yanımızda olur.” demesi.
Beni sevince boğarak, elimde olmadan ani bir çığlıkla mutluluğumu göstermiştim. Silahımı omzuma atarak Kendal arkadaşla onu karşılamak için gittik. Hep bu anı beklermiş gibi bir his doğdu içimde yıllardır. Kaybetmiş arayıp bulamadığım bir arkadaşı beklermiş gibi oysaki arada üç gün geçmişti. Bir an olsun görme isteğimden bir şey yitirmeden onu görme arzusu beni sabırsız kılıyordu. Her şeye rağmen bir daha görüşecektik ve bir daha ayrılmayacaktık. Sevinç mutluluk yüreğimde taşıyıp çevreme yansıyordu. Az bir şey daha gidelim derken nerde ise kerwan boğazına varacaktık, yol yürüyen ama yürüdüğümüz yolun farkında değildik. Ansızın dar bir viraj da karşılaşınca. Nefesim daralmış utanmasam koşup sarılacak hoş geldin abla diyecektim. Ama kendimi tutmak sıcak bir merhabayla karşılamaktan başka bir şey yoktu. Yorulmuş takatsiz yürüyüşü ile ağır aksak yürüyordu. Belki de eylem yapamamanın vermiş olduğu moralsizlik onu daha çok etkileyip yoruyordu. Yanımıza vardığında merhabalaştık moralsizlik her tavrına yansıyordu. Konuşacak durumda değildi. Elleriyle yüzünü kapatıp saçlarını karıştırıyor, yüzünde ister istemez bir utanmışlık havası görünüyordu. Gözleri bulanmış ağlamamak için kendini zor tutuyor dudağını ısırıyordu. Ne olursa olsun ben bu eylemi yapacağım, beni kimse bundan alıkoyamaz. Bir kendine birde onu götürecek ve götürmeyen milise kızıyordu. Elinde hafif siyah çantasını omzuna asmış, başını önüne eğmiş suçluluk psikolojisin den sıyrılamıyor hey şeyin sorumlusu olarak kendini görmesi onu bir bütün yoruyor moralsiz kılıyordu. Dünya onun gözünde kap kara bir yer gibi, yaşadığı her an her nefes işkence gibiydi. Kendisini tamamen eylem kaptırmış ondan başka bir şey düşünemez olmuştu. Onun bu haline bizde üzülüyor teselli etmek için her şeyi yapmak biraz olsun moral almasını ve kendini toparlamasını istiyorduk. Söylediklerimizi duymuyor bir an önce tekrar eylemi yapmak için geri dönmek istiyordu.
Onu götüren Bager arkadaşla duruma ilişkin yapılan tartışma sonucunda milisin evine gidilmiş, ama yoğun aramaların olmasından kaynaklı olarak gönderilmesinde sakınca görülmüştür. Daha uygun bir zamanı beklemek gerektiği düşüncesi kendisine bildirildiğinde karşı çıkmış bombasını çıkartarak geri dönmemek eylemi yapmakta direnince, arkadaşlar zor durumda kalmış, çareyi bir gün daha beklemek tekrar, keşif için milisin gideceğini dair söz verilip sakinleştirmekte bulmuşlardır. Keşif sonucu aynı çıkmasıyla ertelenmesi gerektiği, bir kaç güne ihtiyaç duyulduğu ama mutlak tekrar geri getirileceğine dair ikna edildikten sonra ancak geri dönebilmişler. Demek ki tekrar geri dönecekti, her şey bitmiş değildi. Geri döndüğüne dair sevincimiz, onun moralsiz duruşuyla kırılıyordu. Artık sevinsek mi üzülsek mi ikilemi arasında bocalanıp duruyorduk.
Arada bir gün geçtikten sonra alana operasyona çıkan askerler giderek bize yakınlaşması ve çatışmaya girme riskini önlemek için Zoma Cafer Matı köyüne geri çekilme yapıldı. o sırada işin aceleye gelmesi kimin nerede mevzileneceğini bilemediğimizden dolayı vedalaşmadan beli bir yere kadar beraber gittik. Tekrar buluşacağız düşüncesi ile vedalaşamadan ayrıldık. Nasıl olsa operasyon bir kaç gün devam edecek ve bu süre zarfında eyleme gidemeyecekti. Bizler Matı’ye inerken onlarda Matı’ye gelmek üzere Cilo’nun doruğunda durmuşlardı. Ama işler planlayıp düşündüğümüz gibi çıkmadı. Operasyona çıkan askerler o günün akşamına doğru çekilmişlerdi. Arkadaşlar bunu fark etmesi üzerine sabaha kadar bekleyip, aksam karanlık olmadan Rojbin arkadaşı tekrar eyleme göndermişlerdi. Onun aşırı dayatmalarına artık engel olunamıyor, iş birazda aceleye getirtilmişti.
Ben ise gelecek görüşeceğim beklentisi içinde merakla durdum gelen arkadaşları yokluyor. Rojbin arkadaşı soruyordum halen yukarda bekledikleri ve geri gelecek diye beni oyalamak istemelerini fark etmeyecek kadar, saf yaklaşmıştım. Oysaki gitti gideli üç gün olmuştu. Halen Kendal arkadaşın gurubu halen gelmemişti. Yoksa tekrar eyleme gidecek olan arkadaşları mı bekliyorlardı? Evet, gidecekti kimse durduramazdı. İstesem istemesem de bunu onaylayacaktım. Daha sonra hayatım etkileyecek bir anı, ödemeyeceğim bir borç olarak üzerimde kalacaktı. Onun acısı ile yaşayacaktım o çok kararlıca bu eylemi istiyordu. Herkese kutsal gelen yaşam onun için anlamsızdı, yaşamdan daha öteye bir şeyler arıyordu özgürlüğe olan tutkusu. Özgürce yaşamadığı yaşama yaşam demeyen, kendi külleri üzerinde özgürce bir yaşamı inşa eden bir tanrıçanın gücünü taşıyordu. Onun heyecanı cesareti içinde yaşayan birini durdurmaya gücümüz yetmezdi.
Cilo kapısında aşağıya doğru inen arkadaş kafilesine takıldı gözüm, teke tek saydım ve adlandırdım. Birini Rojbin arkadaş sandım, o idi işte gelen. Eylem durdurulmuş demek ki tanrıya şükür ettim, giderek yakınlaşan gurup ve belirginleşen bireyler birer hayal gibiydi. Netleştiremediğim arkadaşa dürbünü kımıldatmadan ve gözümü kırpmadan bakmak istedim. Dürbünün altına bir taş koydum sabitleştirdim. İçime ister istemez bir kuşku düştü, o gelen o muydu? Evet oydu seçmekte zorlanıyordum. Grup neredeyse yanımıza varacaktı ve ben halen yerimde deprenmeksizin duruyordum. Grubu teker teker tanıyor, bir türlü onu bulamıyordum. Belki de gerilerde kalmış gelir diye çok bekledim. Bir çığlık atarak hayır demek geldi içimde. Ama içime sinerek sessizce ağlamakla yetindim, ayrıldığımız topraklarda kendisini kaybetmiştik. Çilo’nun rüzgârlarına kapılıp gitmişti. Ben ise naçar bir halde noktaya geri döndüm, Kendal arkadaşın yanına gittiğim de, gülerek merak etme eyleme göndermedik, Çarçela tarafına geçiş yaptı, onu oradan istediler. Buraya gelmek istiyordu ama acele gitmesi gerekiyordu sana da selamları vardı dedi. Gerçekten inanmak duymak istediğim kelimelerdi. Ama beni avutmaya dönük önceden hazırlanmış cümlelerdi. Buna inanmam bekleniyordu, bunu biliyordum ve bende inanmış gibi yaptım ama içim dağlanmış ağlıyordu. Öyle olsun dedim kendim kendime. Bazen rüyalarıma girerek kâbus oluyordu uykularım kaçıyordu, bazen de gözümde canlanıyordu öğüt veriyordu, ilk defa kadın hakkında çok yanıldığımı hissetim. Kendimi değiştirmek iyi bir yoldaş olmak ihtiyacını duydum kendi kendime söz verdim.
ÖZGÜR DENİZ
YORUM GÖNDER