EN YAMAN KAVGACI OLMAK
Bütün çağların ve bütün ideolojilerin iyi ya da kötü kendilerini ifade ettikleri bir düsturları ve bu düsturlarını destekleyen sloganları vardır. Birçok düsturu ve sloganı olsa da yaşadığımız çağın en yaygın sloganlarından biri “kavramlara çok takılma” oluyor. Bu yüzden aslında en büyük oyun, en büyük çarpıtma kavramlar üzerinden yapılıyor. Sanki bütün hileli oyunlarının üzerini örtmek istercesine yarattıkları sis perdeleri gibi. Öyle bir kavram bombardımanına tabi tutuluyoruz ki, çoğu zaman iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, yalan ile doğruyu birbirinden ayıramaz hale geliyoruz. Her gün, her saat, her dakika kendimizi bu spekülatörlerden korumak için kavramları iyi tanımalı, içi dışı bir sırçalar haline getirmeliyiz. Mesela “kavga ve barış’’. Birçoğumuz öyle alıştırılmışız ki, bu iki kavramdan hangisi daha cazip diye sorsalar, çoğumuzun vereceği cevap “barış” oluyor. Yani sevmek, zevk almak, uzlaşmak, anlaşmak… Peki biz kadınların bu sistemde barışacak neyimiz var? Erkek egemen sistemin bize dayattığı kölelik zincirleriyle mi? Müebbetlik tutsak edildiğimiz evlerle mi? Aklımızın eksik olduğunu bağıran, sen bilmezsin diyen dillerle mi? Ayak tırnaklarımızdan saç telimize kadar bedenimizi parça parça edip, her parçamızı pazarlara sunan gözlerle mi? Her gün tokat olup yüzümüze inen ellerle mi barışacağız?
İşte bu yüzden “Hep Kavgaydı Yaşamım” diyor Heval Sara. Çünkü barışılacak hiçbir şey bırakılmamışsa sana, yapman gereken şey en yaman kavgacı olmaktır. Heval Sara bir kadın olarak, bir Kürt ve Alevi olarak kendisine barışılacak hiç bir şeyin bırakılmadığı bir mekana ve zamana doğdu. Sakine koydular adını. Belki de sessiz, kendi halinde, durgun, dingin ve sakin olsun diye, kim bilir. İşte kendisine verilen bu ismi aşmak için, hakikat yoluna girdi Heval Sara. Hakikat yolu sıradan yolcuları barındırmaz yolunda. Kavgacı olmazsan, yaman savaşmazsan erken düşersin bu yolda. İyi bir barış için iyi bir kavga lazım diyordu. Ama kavgacı olmakla da bitmiyor iş. Nasıl bir kavgacı olduğunda en az kavgacı olmak kadar önem arz ediyor. Tanrıların bile karşı koyamadığı, silahları zariflik ve baştan çıkarma olan güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit gibi olmak gerekiyordu. Heval Sara ilk çağdaş Afrodit olmayı başarandır bizim için. Erkekliğin en kaba haliyle hortlatıldığı Kürdistan’da saflarımıza katılan erkek yoldaşlar isimlerini Sara koymak istiyorlarsa eğer, bu ancak Heval Sara’nın özgürlüğe, ülkeye, bağımsızlığa olan aşkının ve bu aşkıyla erkeği de eril sistemin tuzaklı çarkından çıkarıp, özgürlük yoluna sokabilmesindeki gücünden gelir. Kadının geleneksel, trajik olan yanını aşıp, tanrıçalaşan yönüne kapatılmak istenen kapıları açmanın adıdır Heval Sara. Kadın özgürleşmek istiyorsa, kendini bulmak istiyorsa en sıradan tepkiyi bile mutlaka göstermeli diyordu ve bu sıradan tepkileri kocaman kavgalara taşımanın adı oldu Heval Sara. Önderliğin belki de kadın yoldaşlara dair en büyük hayallerinden birini ifade ettiği Dionsysos örneğinde olduğu gibi beraber yürüyüp, özgür tartışabileceği, oynayabileceği ve yaşamın tüm kutsallarını paylaşabileceği kadınlara olan özleminin cevabıydı Heval Sara. Tanrıça Afrodit tanrılara teslim olmamak için kendini uçurumlardan şelaleye atıyor. Oysa Heval Sara Tanrıça Afroditi de aşan bir tarzda üstüne üstüne yürüyor çağın en gaddar tanrılarının. Bu çağda ne yalan söylemek, ne hırsızlık yapmak, ne bodrumlarda yakmak insanları, ne sokak ortasında öldürmek anaları, ne kimyasal silahlarla kıymak genç canlara, ne de modernitenin merkezlerinde katletmek kadınları suç sayılmıyor. Bu çağın en büyük suçu yalanlarla dolu, maskeli bu sistemin maskelerini düşürmek, yalanlarını açığa çıkarmak, kavramlara hakettikleri değerleri vermek, kavgacı olmak ve barışmamaktır. İşte Heval Sara bu suçu işleyen, faşist erkek egemen sistemleri temellerinden sarsandır. Ama unuttukları, belki de hesabını yapmadıkları bir şey vardı. Tanrıçalar ölümsüzdür. Miras bıraktıkları kocaman kültürle, hep yaşayandırlar. HevaL Sara, Ronahi ve Rojbin’in Paris de katledilmelerinin 10. Yılında kavga bir an olsun durmadı ve bugün “kavramlara takılmayın” sloganına karşılık “Jin Jiyan Azadi” sloganını dünyanın her yerinden duyulur kıldılar.
Biz tanrıçalaşmayı ve tanrıçaların mitolojilerde kalmadığını, kavramlara yüklenen anlamların ötesini görebilmeyi, verili olanı almamayı, bize yakıştırılanları değil bizi büyüten ve hakikate ulaştıranları seçmeyi Heval Sara’dan miras aldık. Kavgacı olmalıyız, hem de büyük kavgacı. Yaşayabileceğimiz ve barışabileceğimiz bir dünya yaratana kadar en yaman kavgacı olmalıyız.
Bu hikaye amansız bir kavganın ve kavgacının hikayesidir. Kavgada yiğit olmanın, tanrıçalaşmanın, olmaz denileni oldurmanın hikayesidir. Dingin, durgun olandan halis, katkısız ve temiz olana, Sakine’den Sara’ya koşmanın hikayesidir. İşte bu yüzden, biz kadınlar Heval Sara’nın bizi kavgaya çağıran bu sesine kulak vermeli, yaşayabileceğimiz ve barışabileceğimiz bir dünya yaratana kadar kavgada kavgacı olmalıyız.
ROŞAN SEMSUR
kaynak: pajk.org
YORUM GÖNDER