APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (48.BÖLÜM)
KADRO KİŞİLİĞİ HALKIN YOĞUNLAŞMIŞ ÖRGÜTLÜLÜĞÜDÜR
Parti içi gerçekliğimiz doğru anlaşılmadan ve gereklerinin örgütsel ifadesi olunmadan tutarlı bir pratiğin sahibi olmak mümkün değildir. Ulusal Kurtuluş Savaşımını her cephede bütün yöntemlerle yürütmeye çalışırken, vazgeçilmez bir güç olarak parti öncülüğü ve onun çekirdek örgütlenmesi, özellikle yönetim gücü tüm çalışmalarda belirleyici olmak gibi vazgeçilmez bir role sahiptir. Hatta çizgi savaşımı yoğunlaşan böylesi mücadele süreçlerinde esas itibarıyla örgüt anlayışı ve onun da en önemli yanı olan çalışma tarzında kendini gösterir. Partimizin en genel siyasal, askeri çizgisi ezici bir biçimde hem üstünlük kazanmış hem de başarı sağlamıştır. Yürüttüğümüz tartışmalar bu temelde değildir. Yine genel anlamda mücadele etmek ciddi bir sorun değildir. PKK açısından imkan olanakların sorun arz ettiği de söylenemez. İsteyen herkes her tür çalışma imkanına sahiptir. Sorunlar buradan kaynaklanmıyor. PKK'deki sorunların özü, başlangıçtan günümüze kadar giderek yoğunlaşan bir biçimde kadrolaşma politikasına ve onun örgütsel çalışma tarzına gelememe ve burada sürekli kişilik sorunlarını öne çıkarma, bir yönetim kademesinin kendi içinde ya üste ya da alta karşı görevlerine güçlü bir biçimde hakim olmadan sürekli şikayet eden, suçlayan tutum içine girmesi, şüphesiz en temel sorun olarak karşımıza sıkça çıkıyor. Özellikle yaşadığımız bu süreçte, başta gelen en önemli iç mücadelemiz bu yönlüdür. Uzun süreden beridir ülke karargahlarına yüklenmiş bulunuyoruz.
Parti merkez çalışmalarının da en çok çözmeye çalıştığı, bu yetmez ve neredeyse tam bir karşı direnme noktası haline gelmekten kendini alıkoymayan kadro gerçekliğidir. Sorunlar bir eğitim sorunu olmaktan da çıkıyor. Ve mücadele çizgisine ne kadar özlü bağlı olunup olunmadığı, pratik tarz olarak çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. Kendi iç dünyasını çözememiş, mücadeleye niyet ve karar düzeyinde ne kadar özlü katılmış, hatta başarıya ne kadar inanıyor, bunu da kestiremeyen, mücadeleye belki de pek farkında olmadan bazı kişisel talepleri için veya genel bazı sloganvari etkilenmeler sonucu olarak katılan bir çok öğenin özellikle çok geri inanış ve oldukça bencil tarzda büyümesi sonucu toplumda edinmiş olduğu kişilik özellikleri, partimizin kahraman kişiliğe özgü kadro anlayışına ve onun gerçeğine çarpınca, bütün kimliğini ele veriyor ve gerçek sınıf kişiliği açığa çıkıyor. Kısaca partimizin kadro ve örgüt gerçeği, kişinin eski veya yeni, yine ülke içi ve ülke dışında nerede olursa olsun, bir ideolojik yoğunlaşmanın ifadesi olarak parti politikasında ve onun da daha yoğun bir ifadesi olarak askeri çizgisinin içinde yer almaya ne kadar yatkın olduğunu gösteriyor. Maalesef toplumun genel bir özelliği olan çok geri, kendi gerçeğine oldukça inkarcı yaklaşan ve bu gerçekliğine ne kadar anlam verdiğinin de pek farkında olmayan kişiliğin, düşmandan daha fazla bizi zorladığı açık bir gerçekliktir. Burada karşılaşılan, kasıtlı olmaktan da öteye çok acı bir gerçekliktir. Bu kişiliğin ulusal ve sınıfsal gerçekliğine anlam verememekten tutalım, onun içinde erimemekte ve marjinal sınırlar dahilinde kalmakta ısrarlı olması, kendini olduğu gibi ideolojik politik ve onu en açığa çıkartan somutlaşmış biçimi olarak örgüt gerçeğine dayatıyor. Doğru bir örgüt ve yönetim anlayışına sahip olamamak, hem sınıfsal hem de ulusal kişiliğe anlam verememek, verse de gereklerini kendinde hakim kılamamak kendini ele veren bir gerçeklik olarak görülmelidir.
Bir birey, örgüt çizgisini en alttan en üste kadar bütün çalışmalara hakim kılmanın büyük çabasını ustaca yürütemiyorsa, o kişinin particiliği kuşkuludur veya oportünist saptırmacı temeldedir. Bunun iyi niyetle ve kaba çabalarla da fazla ilişkisi yoktur. En çetin devrimciliğin örgüsellik olduğunu bütün ustalar söyler. Fazla göze batmayan, ama en fazla sonuç alan çalışmanın, inatçı bir biçimde yürütülmesi gereken örgüt kişiliğini yaratma olduğu tartışmasızdır. Aslında devrimin en belirgin bir özelliği de kesinlikle örgütsel kişilikle bağlantılı olmasıdır. Lenin bunu bizzat söyler. Ve bizde de en olmayan şey örgüt kişiliğidir. Hatta örgüte karşıtlık bizde neredeyse had safhaya gelmiş bulunmaktadır. Tabii örgütçü kişiliğin gelişmeyişi de devrim için en büyük tehlikedir. Denilebilir ki, partinin şu anda en zaaflı noktası, örgüt kişiliğine cevap olamamadır. Bu yönlü çabalarımız en iyi niyetli ve en çok “ben partiliyim” diyenler tarafından çok yönlü saptırıcı yaklaşımlarla zorlanmaktadır. Biz bütün çabamızı bunu aşmaya atfettik. Son yılların, hatta mücadelenin başından günümüze kadar, en büyük çabamızın kadro oluşturma, kadro eğitme çabası olduğu açıktır. Hele bu, son yıllarda tam bir hesap haline gelmiş veya hesaptan da öteye, kendimizi tümüyle vermekten alıkoyamadığımız ağırlaşan bir sorun haline gelmiştir. Bu kadro yapısını bu haliyle bıraksak örgütü parçalamaktan tutalım, devrime düşmanca yaklaşımlara; varolan imkanları yerle bir etmekten tutalım, düşmana peşkeş çekmeye kadar pek çok sonuca yol açmaları kaçınılmazdır. Niyetlerin de ötesinde, mevcut kişilik yapılarıyla sonuna kadar buna açık oldukları ve aldığımız tedbirler olmasa bu kişiliklerin gerçekten bu zaaflar sonucu yenilgi getirecekleri açıktır.
Son yılların çalışmalarına dikkat edilip çözümlemeler takip edilirse görülecektir ki, partileşmenin örgütselliğine gelmeme ülkede, savaş içindeki çalışmalarda yoğun bir biçimde yaşanmaktadır. Yine yurtdışında, özellikle Avrupa‟daki çalışmalarda hep boş bırakılan ve hakkı verilmeyenin ise partinin örgütsel kişiliği, tarzı olduğu görülecektir. Yetmez kişilik hep burada kendini gizliyor, kendini bireyselleştiriyor. İster farkında olun, ister olmayın, bu bireyselleşme aslında bir sınıf tarzıdır. Partinin işlerinde kolektivizme girmeme, noksanlıkları ne olursa olsun, bunu örgütle giderip güçlendirme yerine, bunu fırsat bilip sürekli tekleşmeye yatmanın altında kesin bir sınıf yaklaşımı vardır. Bu yaklaşımla ucuz yoldan ve belki de farkında olmadan emeğinin, çabalarının çok üstünde bir yetki gücüne ulaşmak isteniyor. Ve bunu da iktidar savaşı haline getirmek istiyor. Buna ulaşmayınca da, tekleşmeyi daha da derinleştiriyor ve hiçbir örgüt kuralına uymadan, disiplinini göz önüne getirmeden ya küserek ya kaba yöntemlerle bastırarak ya da işi oluruna bırakıp her türlü laçkalığa terk ederek ve böylece partinin en can alıcı yerinden sınıf tavrını, darbesini vurarak zayıflamayı getiriyor. Ve yine bireyciliği için tek çıkar yolun bu olunduğunu bilerek kendisini sürekli böyle yaşatmak istiyor. Bunun sınıf anlamı, kesinlikle inkarcı küçük burjuva anarşizmi ve yine bununla işbirliği halinde olan feodal aile yaklaşımlarıdır. Bunun dışına bir türlü çıkamamış, ulusal ve siyasal gerçekliği özümseyememiş, onunla kişiliğini tatmin edememiş kişilik bireyselleşmek zorundadır. Bireyselleşmede, örgütün işleyiş esaslarına gelememe, gelse de lafta gelme ve sürekli işleyiş esaslarını aşındırma vardır.
Bizde bu işler öyle bir noktaya geldi ki, neredeyse en üst düzeydekiler bile bu konuda uzlaşıyorlar. Sıkça belirttiğim gibi, bu dönem için de söylemek gerekir ki, görünüşte birbiriyle en çok çelişenlerin yöntemleriyle birbirlerini besledikleri açıkça ortadır. Aslında çelişkileri farklı olduklarından dolayı değil, bireyciliklerinin birbirlerini daraltması veya her birinin bireyciliğinin diğerinin önünde engel teşkil etmesidir, yoksa özde aynıdırlar. Zaten bizim toplumdaki kargaşanın en önemli nedeni bencilliktir, bireyciliktir. Aşırı derecedeki, yani kapitalizmin ölçülerine bile varmamış çok geri bencilliklerdir. Belki bunu fark edemiyorsunuz, ama bütün hal ve hareketleriniz sizi ele veriyor. Ne kadar samimi, duygusal yaklaşımlar içinde olursanız olun veya ne kadar tepkisel yaklaşırsanız yaklaşın, bu davranışlarınızın tek anlamı PKK'nin örgütsel gerçekliğine gelmemektir. Bu durum gerillada da çok yoğun yaşanıyor. Ve bu öyle bilinemez bir şey değildir. Bu durumda olan birisi için komutan olmak, aldığı kültüre ve gelişim tarzına bağlı olarak bulunmaz bir fırsat olarak görülür. Ve her türlü hakka, örgütün hemen her şeyine karşı çıkarak, bir günlük paşalık uğruna gerektiğinde en değerli varlıkları ateşe atmaktan çekinmez. Biz de tüm çabalarımızla bunu önlemeye çalışıyoruz. Çözümlemelerde esas olarak da bunlar işlenmiştir. Bazılarında bunlar çarpıcıdır, ama başta Ana karargah olmak üzere ülke karargahlarına da şiddetle yüklenilmiştir. Orada şüphesiz ki, ellerindeki silahların etkisiyle veya kırsal alanın vahşi etkisiyle biraz daha fazla örgüt dışı kalınıyor. Fakat bunu yaparken de kendilerini saklayamayacak kadar denetim altındadırlar. Bu yönlü çalışmalarımız yürütülüyor.
Avrupa çalışmaları da örnek kabilinde değerlendirmeye alınabilir. Son çözümlemelerde bunu görmeniz mümkündür. Yaşadığınız durumlara daha somut olarak kısaca değinirsek, gerek daha önceki merkez yürütme organı ve en son geliştirilmek istenilen siyasal karar ve denetim yönü ağır basan bir büroyla örgütsel pratik büro ayrışması çalışmalarının anlamını derinliğine kavrayamama ve bunu pratikte de işletememe sonucu var olan muazzam çalışma imkan ve olanaklarının değerlendirilmesi bu kişilikler nedeniyle gerçekleşmemiştir. Her alana ilişkin çalışma sahibi olma engellenmemiş, herkese bu şans tanınmıştır. Lojistikten tutalım, düşmanın sürekli geliştirdiği operasyonlara kadar ülkede zorluklar yaşanıyor, ancak bunu Avrupa için iddia etmek, hele imkan olanak azlığından bahsetmek hiç mümkün değil. Fakat dikkat edilirse, tepeden tabana doğru örgütsellikten kaçış ve onun gereklerine gelmeme var. Bunun eğitimle de fazla bir ilgisi olmadığı kanısındayım. Çünkü en iyi kendini eğitme imkanları orada vardır. Çizgiye derinden bağlı birinin kendini eğitmemesi düşünülemez. Sorun çokça söylenildiği gibi eğitim yetersizliği de değildir. Eğitim yetersizliği de kişilik konusundaki iddia ile bağlantılıdır. İddiası olan, kendini mükemmel eğitmekten de vazgeçmez ve çok birikimlidir. Avrupa‟daki kadrolar istedikleri kadar doğru örgütsel ölçüleri yakalayabilirler. Ama hiç buna değinilmek bile istenilmiyor. Önde gelen kadroların tümünün pratiğinde kendini gösteren, bireyciliğe gömülmedir. Hatta birbirlerine karşıtlık temelinde de olsa esaslı yan herkes tek kalmak istiyor, “bir çalışma olsun da benim olsun” diyor. Yalnız burada fark edilmeyen çok tehlikeli bir nokta var. İşin sırrı da partileşme ve kimi ne kadar katabilmededir. “Çalışma olsun da benim olsun” anlayışı, esasta partileşmeye kapalı olmaktır ve bu da yapılabilecek en temel bir saptırmadır.
Çalışmaya kendi bireyselliğiyle veya kendi ufkunun, beklentilerinin ve istemlerinin sınırlarıyla yüklenmek, çalışma bu temeldeyse kabul etmek, değilse protesto etmek, küsmek ve bir tarafa bırakmak örgüte karşı geliştirilen en oportünistçe tarzdır. Sizin de yoğun bir biçimde yaşadığınız budur. Burada iyi niyetli çabadan bahsedilmiyor, sözünü ettiğimiz sağlam bir örgüt çabasına ve kişiliğine yanaşılmamasıdır. Kürdistan gibi bir yerde, aslında en özlü çabanın, en zor birleşen insanları birleştirmek olduğunu göz ardı edemezsiniz. Yetişme tarzınız çok ileri düzeyde olabilir, kendinizi birikim sahibi kılmış da olabilirsiniz, ama bunu en fazla örgüte karşı en geri insanlarla dahi paylaşmazsanız, düşmanın yarattığı böl-yönet politikalarıyla dayattığı bireycilikleri yürütüp geliştiren tutuma düşmüş olursunuz. En büyük devrimciliğin örgüt devrimciliği olduğunu ve bunun da özünün birbirleri ile birleşmesi zor olan kişileri birleştirmeye ve ona güç getirmeye dayalı devrimcilik olduğunu bilmek zorundasınız. Sizin aranızda bu da yok. Birleşilmesi gerekenlerle birleşemiyorsunuz; aranızda çok çelişki de olsa, tepki de olsa, örgüt sorunlarının, dolayısıyla her önemli politik çalışmanın başarıyla yürütülmesi için esas olana ilgi bile göstermiyorsunuz. Şunu belirteyim ki, iyi bir partili ve iyi örgütleyiciler değilsiniz. Tam tersine, devrilmeye yatkınsınız ve bu da çok tehlikeli bir durumdur. Örgüt tarzı benim yaptığım tarzdır. İnsanlarımızı aile, kabile, aşiret ve mezhep demeden hemen her taraftan alıp eğiterek birleştirmeye çalışıyorum.
Dikkat edilirse bunun benim çalışmalarımın yüzde doksanını teşkil etmekte olduğunu kestirmekte zorluk çekilmez. Bunun nedeni şudur; düşman, toplumsal yapıyı tahrip edip insanın iradesini ve beynini bölüp parçalamış, hatta birbirlerine karşı çok tehlikeli kılmıştır. Burada muazzam bir bireycilik, hatta inkarcılığa kadar giden bir bireyselleşme olduğu ve bunun da düşmanın mutlak hakimiyetini beraberinde getirdiği için muazzam düşürücü bir halka ortaya çıkmıştır. Belki derinliğine fark edemiyorsunuz, ancak sizde yansıyan da bu gerçekliğin örgüt içine uzanmış ifadesidir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER