ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI VE KÜRT HALKINA YÖNELİK İMHA SALDIRILARI
16. yüz yılda gelişmeye başlayan kapitalist modernite sistemi Birinci Dünya savaşı sonrası kendini tekelleştirerek hegemon sistem haline getirdi. Birinci Dünya savaşı ihtiyaç duyulan hammadde kaynaklarını gasp etme ve pazar paylaşımını amaçlıyordu. Pazar kapma arayışı iki dünya savaşında yüz milyondan fazla insanın canına mal oldu. Almanya ve İngiltere arasında sistemin hegemon gücü olma savaşı yaşandı. Savaş Ortadoğu’yu ele geçirme şeklinde gerçekleşti. Dünyaya hakim olmak için Ortadoğu’ya hakim olmak gerekiyordu. 1. Dünya savaşıyla Osmanlı İmparatorluğu parçalanarak Ortadoğu İngiltere ve Fransa arasında bölüşüldü. Rusya’da Ekim 1917 devrimi gerçekleşince ve Rusya savaştan geri çekilince İngiltere ve Fransa Ortadoğu’yu paylaştı. 2. Dünya savaşından sonra İngiltere hegemonyayı taze güç olan ABD’ye devretti. Kapitalist modernite, imparatorluk sistemlerini dağıtarak onun yerine Ulus-devlet modelini geliştirerek kendini ikame etti. Üç sac ayağı olan Kapitalizm, Ulus-devlet ve Endüstriyalizm ile küresel sistem şeklinde kendini yaydı. Liberalizmle milliyetçiliği, dinciliği, cinsiyetçiliği, bilimciliği bir ideoloji şeklinde azami biçimde kullandı. “Çok milletli” küresel şirketler-tekellerle ekonomik alana hâkim oldu. Küresel düzeyde ekonomik hakimiyet sağladı. Gelişen teknolojik gelişmelere bağlı olarak dünyamız küçük bir köye dönüştü. İç ve dış, merkez ile çevre ayrımının bir anlamı kalmadı. Coğrafik olarak ulaşılmadık alan bırakılmadı. Neo-liberal ekonomik politikalarla siyasi sınırlar anlamsızlaştı ve dünya ortak bir pazara dönüştürüldü. 1990’larda Sovyet Blokunun yıkılışıyla iki kutuplu dünya düzeninden tek kutuplu dünya düzenine geçildi. Tüm sorunlar hâkim sistemin sorumluluğunda çoğalmaya ve gündeme gelmeye başladı. Dar kalan ve sorun hale gelen ulus devlet ve iki kutuplu dünya gerçekliğine göre şekillenen ideolojik, siyasal, ekonomik ve askeri yapılar kapitalist pazara göre yeniden reforme ve restore edilmeye başlandı. Buna göre “eski dünya düzeni” nin “Yeni Dünya Düzeni” istikametinde dizayn edilme ihtiyacı doğdu. Eski işlevselliğini yitirmiş eski yapılar “Yeni Dünya Düzeni” stratejisine göre uyarlanmalıydı. Birinci Dünya savaşıyla oluşturulan Ulus-devlet ve klasik yönetim şekilleri daha esnek, dışa açık, uluslararası sermayenin çıkarlarına uygun ve küresel pazara entegre olacak şekilde dönüştürülmesi planlandı. 1991 Birinci Körfez savaşıyla Ortadoğu’ya müdahale ve Üçüncü Dünya savaşı böyle gündeme geldi. Kullanılacak yöntemler ve müdahale şekilleri belirlendi. Amaçlanan dünyanın küresel pazar, yani finans kapital sistemine göre biçimlendirilmesidir. Bunun önünde engel olacak siyasal ve toplumsal yapıların aşılması veya dönüştürülmesi hedeflendi. Üçüncü Dünya savaşı bu temelde 1990’larda gündeme geldi. Müdahale iki yönlü gerçekleştirildi. Birincisi: Ekonomik ve siyasi müdahale. Ekonomik ambargo, tecrit, içte sorunları kışkırtarak yönetim ve rejim değişikliğini sağlamak. İkincisi: Birinci müdahalenin yetmediği durumda, Afganistan, Irak, Suriye ve Libya’da olduğu gibi askeri müdahalelerle eski iktidarları devirmek veya istenen noktaya çekmek tarzında oldu. Sovyet Blokunun yıkılışı sonrası kapitalist sitem iki noktada yoğunlaştı. Sovyetlerin ardından doğacak boşluktan demokratik halk hareketlerinin gelişimini engellemek ve kendi sistemini yeni dünya koşullarına göre bir an önce dizayn etmek. 3.Dünya Savaşı Ortadoğu’ya yönelik bir küresel sermaye müdahalesidir. Bir taraftan Küresel sermaye güçlerinin statükocu bölgesel ulus-devlet sistemiyle yaşadığı çatışma ve savaş durumu yaşanırken, diğer taraftan bu iki kesim ile devrimci ve demokratik halk hareketleri arasında yaşanan mücadele söz konusudur. Esas savaş bu olmaktadır. Yani demokratik Modernite ile kapitalist Modernite güçlerinin savaşı ana belirleyici savaştır. Bir yandan küresel iktidar güçleriyle yerel iktidar odakları arasında, bir yandan da tüm iktidar güçleriyle demokrasi-halk güçleri arasında savaş yaşanmaktadır. 3. Dünya savaşının Birinci aşaması; 2 Ağustos 1990 günü Irak-Saddam iktidarının Kuveyt’i işgali sonrası 1991’de ABD’nin Irak’a yönelik başlattığı Körfez Savaşıyla başlamıştır. ABD Irak’ta Saddam iktidarını devirerek Ortadoğu’yu merkezden denetlemeyi amaçladı. Bir taraftan da Ortadoğu’daki demokratik halk direnişlerinin önüne geçmeyi hedefledi. Filistin halk devrimi Oslo Barış süreciyle etkisizleştirirken, denetime alamadığı Önderliğimize ve Hareketimize karşı NATO tarafından uluslararası komplo planlanarak hayata geçirildi. PKK öncülüğündeki Kürdistan devrimini NATO düzeyinde kararlarla önce “Çekiç güç” operasyonuyla kuşatılması, sınırlandırması ve sonra komployla tasfiye edilmesi kararı alındı. Benzer şekilde küresel düzeyde de Balkanlar, Kafkaslar, Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi alanlarda da devrimci ve demokratik hareketlere karşı saldırılar gerçekleştirildi. 3. Dünya Savaşının ikinci aşaması 9 Ekim 1998’de Önderliğimize karşı geliştirilen ve PKK’nin imhasını hedefleyen uluslararası komployla başlamıştır. 11 Eylül 2001 El-Kaide’nin Amerika’daki ikiz kule saldırısı ardından ABD’nin Afganistan ve Saddam Hüseyin iktidarının tümden yıkılmasını amaçlayan kapmalı Irak müdahalesi de bu aşamaya tekabül etmektedir. Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ardından kapitalist güçler Suriye-Irak-İran eksenini “Şer Üçgeni” olarak tanımladı ve bunu parçalamayı amaçladı. 1991 Körfez savaşıyla Irak’a müdahale edilmiş ve Saddam iktidarı sınırlandırılmıştı. Ancak bu bölgenin denetlenmesi için bu yeterli görülmemişti. Daha geniş bir müdahale ön görülüyordu. Müdahalede doğan boşlukta PKK önderliğinde gelişen Kürdistan devriminin Ortadoğu devrimine dönüşme riski vardı. Bolşevik tarzı bir dünya devriminin çıkması olasılığı yüksekti. Sistem güçleri buna karşı tedbir alma ihtiyacı duydular. Ortadoğu’yu tümden hakimiyet altına almak için Kuzey’de başlayıp Güney Kürdistan’ı içine alan ve giderek bölge gücü haline gelen Kürdistan Devriminin engellenmesi ve tasfiye edilmesi bir zorunluluk olarak görüldü. Bu düşünce doğrultusunda Kürdistan Devriminin Önderliği ve Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin imhasını amaçlayan 9 Ekim 1998 uluslararası komplosu planlanıp hayata geçirildi. Böylece 1991 Körfez savaşıyla başlayan birinci aşamadan 9 Ekim 1998 komplosuyla ikinci aşamasına geçilmiş oldu. Bugün bile yirmi beş yıl sonra 2018 Efrin işgal saldırısı ve 9 Ekim 2019 Rojava, Girê Spî ve Serêkaniyê’ye işgal saldırısı, 9 Ekim 2020 TC-KDP-Bağdat arasında yapılan Şengal anlaşması bu komplo çizgisi üzerinden gerçekleşmektedir. Komploya bağlı saldırılar bir seyir halinde çeşitli yöntem ve biçimlerde günümüzde de devam etmektedir. 3. Dünya Savaşının üçüncü aşaması, 2010’dan başlayıp 2017-2018’e kadar devam eden faşist ulus-devlet diktatörlüklerine karşı Arap toplumunda gelişen “Arap Baharı” süreciyle başlayan süreçtir. Gelişen halk ayaklanmaları beş bin yıllık despotik iktidar-devlet ve sömürücü sistemlerine karşı demokratik bir arayış ve tepkiyi içerse de stratejik bir önderlik, örgütsellik ve paradigmaya sahip olmadığından süreklilik kazanmamış, alternatif oluşturamamış ve sistem tarafından manipüle edilip saptırılarak kullanılmıştır. Kapitalist modernite güçleri askeri müdahaleyle Afganistan’da ve Irak’ta zorla başardığını, “Arap Baharı” denen halk hareketleriyle daha kolay başarmak istemiştir. Böyle bir ortamda, 2010’dan itibaren “Arap Baharı” adı altında gelişen halk hareketleri ABD ve küresel güçler için fırsat yaratmıştır. Fırsattan yararlanarak Tunus ve Mısır’dan başlamak üzere hemen bütün Arap ülkelerinde var olan yönetimleri bir biçimde değiştirdiler. Mısır’da Hüsnü Mübarek Yönetimi bu temelde devrilmiş, ardından gelen İxvani Müslümîn yönetimi ordu darbesiyle devrilerek ABD’nin istediği bir yapıya kavuşturuldu. Yemen’de çatışmalar geliştirilmiş, Libya’da Muammer Kaddafi yönetimi devrilmiş, tüm bu çatışmalı süreç Suriye’de derin bir iç savaşa dönüştürülmüştür Afganistan ve Irak savaşlarının sonuçları ortadadır. Sistem krizi daha da derinleşmiştir. NOTO Ortadoğu’da bir çöküş yaşamıştır. Sistemin öncü gücü ABD başarılı bir sonuca gidememiştir. Saddam Hüseyin Yönetimini yıkılması ve Irak işgali ABD’ye pahalıya mal olmuştur. Binlerce askeri kayıp yaşanmış ve başarısız kalmıştır. Merkezi devlet yapılanmasını parçalamanın devrimci-demokratik gelişmelere zemin oluşturduğunu ve imkân verdiğini, denetimi zayıflattığını gören ABD, benzer bir yöntemi başka ülkelere uygulayamaz duruma düşmüştür. Afganistan’da yirmi yıl boyunca savaştı ama başarısız oldu. Taliban ile anlaşma yaparak iktidarı devretmek zorunda kalarak geri çekilmiştir. Benzer çekilmeyi Irak ve Suriye’de de gerçekleştirmiştir. Kendisi de askeri müdahalelerin başarısız kaldığını itiraf etmektedir. Her türlü desteği sağladığı AKP-MHP faşizmi çöküşe doğru gitmektedir. Bunu gören ABD bile eskisi kadar destek sunmamakta ve bazı değişimlere zorlamaktadır. Kısacası sistemin Ortadoğu’ya dayattığı savaş ve çözüm yöntemleri sorunları daha da ağırlaştırmıştır. Yapısal krizi derinleşen ABD ve diğer küresel güçler çözüm gücü olmaktan çıkmıştır. Devrimci güçler için objektif koşullar doğmuştur. 3. Dünya Savaşının Dördüncü aşaması: Daiş başkenti olan Rakka’nın Kürt özgürlük güçlerinin öncülüğünde düşürülmesi ve DAİŞ çete devletinin yıkılması 3. Dünya Savaşının yeni bir aşamasını yani 4. aşamasını ifade etmektedir. Daiş’in yenilgisi ve çökertilmesi tıpkı M.Ö 612 de Kürtlerin (Medler) zalim Asur başkenti Ninova’yı yıkmalarına benzemektedir. Her iki örneğin benzeşen çok yönleri vardır. İnsan kalelerinden kale yapan zulümleriyle meşhur Asur imparatorluğu ile insan kellelerini kesmesiyle meşhur Daiş çeteleri aynı iktidar zihniyetine sahiptir. Asur İmparatorluk başkenti Ninova Kürtlerin öncülük ettiği konfederasyon güçlerinde ele geçirilmiş ve Asur despotluğuna son verilmiştir. Rakka’da da aynı şey yaşanmış ve adeta tarih tekerrür etmiştir. Kürtlerin öncülüğünde, Demokratik Konfederalizm tarzında gerçekleşen iki devrimsel hamlede Ortadoğu haklarının özgürlük mücadelesinde tarihi bir öneme. Sömürgeci Türk devletinin Başur Kürdistan, Efrin, Serékaniyé, Gırésipi işgalleri 3.Dünya savaşının en önemli parçasıdır. Türk devletinin işgal ve soykırım saldırıları küresel güçlerin Türk devletine sunduğu destekle gerçekleşmektedir. Türk devletinin Kürt soykırımını gerçekleştirme amacı ve Uluslararası emperyalist güçlerinin bölgeyi ele geçirme, İran’ı kuşatma, ona bağlı milis güçlerinin tasfiyesi ve İsrail’in güvenliğini sağlama amacıyla ortak bir ittifaka dayanmaktadır. Gerilla direnişi karşısında hezimet yaşayan ve yüzlerce kez kimyasal silah kullanarak savaş ve insanlık suçu işleyen Faşist Türk devletine seyirci kalınması, işgal saldırılarına, katliamlarına göz yumulması ve destek sunulması gerici bu ittifaka dayanmaktadır. 3. Dünya savaşında üç çizgi vardır. Birinci çizgi: Bölgeye müdahale eden küresel sermaye güçlerinin çizgisidir. ABD, Rusya, AB ve Çin gibi güçler kapitalist modernitenin küresel eğilimini temsil etmektedirler. İsrail kapitalist modernitenin Ortadoğu’daki hegemon uzantısı olduğundan bu güçlerin içinde yer almaktadır. İkinci çizgi; Türk, Arap ve Fars ulus-devlet modeline dayanan varlığını tekçi-milliyetçi, dinci ve statükocu faşist diktatörlük biçiminde sürdüren bölgesel işgalci-sömürgeci güçlerin çizgisidir. 3. Dünya Savaşı küresel sermaye tekellerinin Ortadoğu’yu yeniden işgal ve düzenleme saldırısıdır. Bu anlamda küresel sermaye tekelleriyle 1. Dünya savaşı sonrası oluşturulan bölgedeki statükocu ulus-devlet sistemleri arasındaki çatışma ve savaş yaşanmaktadır. Her iki çizgide kapitalist modernite zihniyetine dayanmaktadır. İktidarcı, cinsiyetçi, milliyetçi, sömürücü güçlerdir. Üçüncü çizgi: Halkların özgürlüğünü ve demokratik birliğini temsil eden Demokratik Modernite çizgisidir. Diğer iki çizgiye karşı alternatif olarak özgür birey ve demokratik toplum perspektifine dayalı gelişen Demokratik Ulus sistemidir. Kadın özgürlükçü, ekolojik, adil ve eşitlikçi demokratik sosyalist çizgidir. Çözüm alternatifi olarak gelişen Demokratik Modernite çizgisidir. Demokratik Ulus modeliyle alternatif güç ve çözüm haline gelen halkların Demokratik Ortadoğu Konfederasyonudur. İnsanlığın yüzbinlerce yıllık komünal toplum geleneğine, Politik ve Ahlaki Toplum hakikatine dayanır. Rojava Devrimi’yle kendini üçüncü çizgi olarak uygulamaktadır. Demokratik Modernite çizgisi toplumun binlerce yıllık komünal ilkelerine ve dört yüz yıllık kapitalist modernite karşıtı direnişlerin ve demokratik değerlerin mirasına, PKK’nin grup aşamasından bugüne geçen elli yıllık devrimci mücadele birikimine dayanmaktadır. DIJWAR SASON |
YORUM GÖNDER