“DEĞERSİZLİK” AYMAZLIĞI
Özgürlük Hareketi maddi imkanlara dayanarak ortaya çıkmadı ve kazandığı her bir değeri de sonuna dek korumayı bildi...
Bir yanda bedeni pahasına mücadele azmini zirvelere tırmandıranlar diğer yanda kendinden başka bir şeyi düşünmediği halde “düşünür” gibi yapanlar, çoğunlukla da “gül atmakla” yetinenler ve bir de uzak durup “sessiz biat” halinde olanlar…
Soykırım rejiminin etkilerini bir kez daha özetlemeyi gerektiren bir manzara varken buna karşı sessiz kalmak da anlamlı değildir; unutmayalım ki tasvip edilmediği halde Avrupa’da ve zindanlarda kendini feda eden 5 yoldaşın isyanı sadece tecrit rejimine değil aynı zamanda bu rejimin yarattığı sosyolojik-psikolojik tahribatlaraydı!
Bunları bir bir sıralayıp teşhir etmek o fedai yoldaşların anısına da saygının gereğidir:
DEĞERSİZLİK 1: YOKTAN VAR ETMEK YERİNE TÜKETMEK!
Eskiden koalisyon askerleriyle çalışmış bir savaşçının biraz yıpranmış şemsiyeye bakıp: “Boş ver at onu, sadece 1 Dolardır!” demesiyle bazı gerçekleri daha derinden hissetmek mümkün olmuştur. Çok dürüst ve fedai bir ruha sahipti fakat değerler konusunda 40 yıldır yaratılan kültürü iyi bilmediğinden öyle konuşmuştu. “Sadece 1 Dolardır, at gitsin” demek kolay. Fakat eskiler eskilerini kolay bırakmıyor. Eskiler eski elbiselerini bile kolay değiştirmiyor. Hiçbir değeri fırlatıp atmıyor…
Özgürlük Hareketi maddi imkanlara dayanarak ortaya çıkmadı ve kazandığı her bir değeri de sonuna dek korumayı bildi. Dahası değer yaratmadan hazır değerlere dayanarak yaşamayı ve iş yapmayı değer hırsızlığı olarak gördü. Yoktan var etmek, maddi-manevi her değerin korunması ve her zaman değerlerin üstüne değer eklenmesi bir kültüre dönüştü, bir ilke, bir yaşam tarzı haline geldi. Bu kültürde hazıra konmak yok, hazır imkanlarla iş yapmak yok. Hiç olmazsa “bir” almışsan yerine “iki” koymasını bileceksin yoksa değerleri hırsızlayanlardan farkın kalmaz.
Kur farklarını anlamak için devletlerin paraları kıyaslanabilir fakat değerlerimiz dolarla ölçülürse mücadele değerini yitirir, anlamsızlaşır. Kıyaslama mantığımız kapitalizmin kar-zarar mantığı gibi olamaz. Ödenen bedellere ve ortaya konulan büyük iradeye saygılı yaklaşıp nasıl katkı sunacağını düşünmek yerine bazen sessizce bazen de fırsatını bulduğu ortamlarda “tüm bunlara değmez!” diyerek anlamsızlaştırmaya çalışmak tüm insani anlamlardan uzaklaşmanın göstergesidir. Bir de uzun vadeli etkilerini düşünürsek bu maddiyatçı yaklaşımın bize ait olmayan bir kültür yaratacağından hiç şüphe yoktur ki kültür emperyalizmi hemen burnumuzun dibinde anlamlı her şeyi anlamsız hale getirmeye çalışmaktadır. Anlam yitimi soykırım rejiminin ilk başarısıdır,
DEĞERSİZLİK 2: KÖKSÜZ HİPER POPÜLİZM!
Anlam yitimi öz zihniyetin yerine yabancı zihniyetin hâkim olmasıyla başlar. Yabancılaşan kişinin öz benliğinin yerini sahte bir benlik alır. Şişirilmiş “ben” zirve yaparken diğer her şey gözünde küçülür.
Özgürlük Hareketinin yarattığı imkanlar sayesinde kendini ifade edebilen, bir yerlere gelen ve ad yapan insanın, her şeyin merkezine kendisini koymaya başlaması bir değersizleşmedir. “Ben” demekle başlayan bu değersizlik haline rağmen kendini bulunmaz Hint kumaşı sananların elde edeceği tek şey kocaman bir hiçliktir. Siyaset ve sanat alanında bu tür durumlarla sıklıkla karşılaşılmıştır.
“Ne oldum delisi” derler ya işte tam da sömürge kişiliğinin en zaaflı davrandığı nokta burasıdır. Önünde kurtarılacak koca bir ülke var, kazanılması gereken bir yaşam, bir özgürlük var ama o sadece elde ettiklerine bakıp kendini bir şey sanmaya başlamıştır. Bu kişilik artık özel harp merkezlerinin kolay lokması ve kullanım malzemesi olmaya en yakın duran adaydır.
Önderlik başta olmak üzere binlerce şehidin, milyonlarca halkın mücadelesi sayesinde kazanılmış olan imkanlar ve değerler bir yana bırakılıp ikide bir kendi “yeteneklerinden” ve “emeğinden” bahsetmek kimseyi daha değerli hale getirmez. Emeğin bile kolektif olduğu unutulmamalıdır. Varsa bir yetenek onun düşünsel, duygusal, maddi, manevi zemini, toplumsal ortamı nasıl gelişmiştir, atmosferi nasıl yaratılmıştır bunları hiç düşünmeden hareket eden kişi kendini değerlerin üstünde görmeye başlar. Böylece fırsat bulursa değerleri kendi şahsi menfaati için kullanmaktan çekinmez. Zor zamanlarda sırtını dönüp rahat zamanlarda ahkâm kesen ve narsizmin gölüne düşüp boğulmak üzere olduğu halde kendine hayranlığından vazgeçmeyen bu tipolojinin lafları büyük eylemleri küçük, iştahı büyük hazmı küçük olur; sonuçta “büyüdükçe” küçülenlerden olur! Sebebi aslında soykırım rejiminin yarattığı tarih ve kültür yitimidir.
DEĞERSİZLİK 3: SAHTE DUYGULAR!
Tarih-toplum analizleri ve bunlara bağlı değerlerden habersiz yaşayanlar toplum için en tehlikeli olanlardır. Çünkü faşizmin potansiyel zeminidir.
Kendilerini yaşatacak ortam bulamadıklarında yaratılmış değerleri hiçe saymanın ateşli savunucusu kesilirler. Değerli, anlamlı, iyi, güzel ne varsa hepsinin yerine kendi içinden geçen duyguları koyarlar. Bu da faşizmin esas aldığı duygu tarzıdır.
Faşizmin beslediği iki edim olan nihilizm ve fanatizm eninde sonunda değer inkarcılığını yaratırken beğeni ölçülerinde büyük sapmalara yol açar. Anda özgürlüğü yaşamaktan anladıkları, anda kendini yaşamaktır. Bu nedenle çirkin ve çirkeftirler ama bunu hep başkalarının üzerine atmakta da hüner sahibidirler. Hüner çok değerli bir kelimedir. Kelimeleri anlamsızlaştıranlar insanın özünde bulunan sanat ruhunu yitirenlerdir. Ruh uçup gitmiş geriye beden kalmıştır. Önderlik bunun adına “soykırım rejiminin yarattığı estetik yitimi” dedi.
DEĞERSİZLİK 4: SÖMÜRGECİLİK VE İKTİDAR MÜPTELASI!
Bazılarının hiç anlamaya yanaşmadığı “öz yönetim” yitimi tüm halkın politik iradeden yoksun kılınmasıyla oluşturulan bir değersizleştirme faaliyetidir. Yabancı egemenliğin hâkim olmasıdır. Buna bir halkın iradesiz kılınmasının kurumsal nitelik kazanmış hali de diyebiliriz.
Yerel yönetimlere “öz yönetim” mantığıyla yaklaşılırsa bu alanlarda kazanılmış değerler ve birikimlerin takipçisi olmak mümkündür. Bunun için eskinin tekrarını yaşatacak her türlü devletçi, iktidarcı, bürokratik, tekçi, koltukçu, arabacı, evci, utanılası maddiyatçı yaklaşımlardan arınmanın ve tüm dünyaya örnek olacak hakiki bir halk yönetimi tarzını uygulamanın zamanı gelmiştir. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.
Son olarak ihanetin ulaştığı düzeyi ifade eden, özgürlük savaşçılarının ele geçirdiği MİT yöneticilerinin soruşturmalarında açığa çıkan bir değersizleşmeden bahsedeceğiz. Epeyce geniş ve uzun bir hikayesi olan bu değersizleşmenin sadece tek cümlesi her şeyi özetlemeye yeter mi bilinmez ama yeterince beynimizi çarpmış olduğunu belirtebiliriz.
CELLADINA AŞIK OLMANIN YENİ VERSİYONU: “BANA DEĞERLİ OLDUĞUMU HİSSETTİRDİLER!”
İnanılması zor ama nasıl bir rejimle mücadele ettiğimizin ibretlik kanıtıdır: Kendi yoldaşlarının sofrasındayken bile düşmanına telefon üzeri konum atan, onların verdiği üç kuruşla kendini değerli hisseden bir tipolojiden bahsediyoruz. İnsanı böyle bir mahlukat haline getirebilen sistemle mücadele halindeyiz. Hiçbir şey insanı bu kadar büyük bir dehşete düşüremez. Tehlikeli bir kullanım malzemesi olarak “değerlisin” ve bundan mutluluk duyuyorsun! Çocuktan katil, devrimci kişilik kazanamayandan da köleleşmiş ajan yaratan bir sistemden daha vahşisi yok.
Üstelik her gün yaşanan kadın katliamları, tecavüzler, işkenceler, tutuklamalar da cabası…
Sonuçta her şey soykırım rejimiyle birlikte yaşanamayacağının güçlü kanıtları oluyor. Zihniyette, estetikte, yönetimde yarattığı tahribatlara karşı tek bir mücadele değerine doğru yaklaşmak, tek bir değere sarılmak bile insanı düştüğü soykırım bataklığından kurtarmaya yeter.
NURETTİN DEMİRTAŞ
YORUM GÖNDER