DİRENİŞ ŞEHİTLERİMİZ GELİŞMENİN GERÇEK SAHİBİDİR (4.BÖLÜM)
PKK’NİN ÖNCÜLÜĞÜ TÜRKİYE SİSTEMİNİ ALLAK BULLAK EDİYORDU
Siverek pratiği 1979-80'lerde büyük sorumluluk istiyordu. Feodal güçle ve faşist devletle bizi karşı karşıya getiriyor, daha fazla örgütlülük ve silah istiyor, savaşçı istiyordu. Bu da bizi ya altından kalıp ezilmek ya da daha fazla ilerlemek zorunda bırakıyordu. Bu anlamda direnmişiz ve yığınca kan dökmüşüz. Onları yerde bırakmamak için 1979'da Parti ilanından hemen sonra Salih Kandal şehit düşmüştü. O da Hilvan direnişinin ikinci bir halkası olan Siverek direnişinin, tam da Parti ilanına denk gelen dönemin şehididir. Bizim açımızdan önemli bir şehittir. Peş peşe Cuma Tak ve beş arkadaş ve bu arada bir yığın yurtsever köylü direnişçi ve şehitler oldu. Bütün ülkeye yayılan bu mücadele ve şehitlerle Partimizin büyük bir politik gelişmeye öncülük etmesi, Türkiye'nin sistemini allak bullak ediyordu. Bu noktada daha fazla sorumluluk, bizi daha fazla çare aramak zorunda bırakıyordu.
Partimizin kalıcılığını, sürekliliğini sağlaması, daha güvenli mevzilere çekilme ve orada güçlenmeyi sağlamak, yurt dışına çıkış, ülkede mücadeleyi biraz daha geliştirip ilerletme bizim için çok önemliydi. Ve 12 Eylül'ün buna tepkisinin nasıl sert olduğunu biliyoruz. Önemli bir imtihan döneminde, yani 12 Eylül'ün gelişiyle bir çok örgüt hemen boyun eğdi, çok az direndiler; ya ezildiler, ya tasfiye oldular ya da teslim oldular. Tam da bu dönemde eğer bir örgüt tarihi amaçlarıyla çelişmek istemiyorsa ilerdeki gelişmeyi sağlama almak, kendisiyle tutarlılığını kanıtlamak ve özellikle halk nezdinde çok önemli olan prestijini korumak istiyorsa, sözünün eri olduğunu kanıtlayacak, direnecek, gerekirse de şehit verecektir. Bu dönemde de şehitler oldu.
Başta Delil Doğan olmak üzere, Şikestûn şehitleri vardır. Onlar, bu döneme denk gelen direnişçilerdir ve ilk defa orduya karşı olmuştur. Arkadaşlarımız açık çatışmayı göze alıyorlar. Bu şehitlerimiz de, bu nedenle tarihi önemi büyük olan şehitlerimizdir. Türk egemenlerinin en çok güvendikleri ordu silahıyla karşı karşıya gelerek, sonuna kadar direnebileceklerini kanıtlayan şehitlerimizdir. Dolayısıyla ileri bir dönemin şehitleridir, anlamı da büyüktür. 12 Eylül faşizmine karşı direnebileceğimizin, boyun eğmeyeceğimizin ilanıdır. Ordu da olsa sinmeyeceğimizin, kaçmayacağımızın, teslim olmayacağımızın kanıtıdır.
Daha sonra direnişlerimiz yaygınlaşmıştır. Dolayısıyla 12 Eylül'le karşılaşmamız kahramanca, PKK'nin direnişçi geleneğine uygun ve amaçlarımızla tutarlılık içinde olmuştur. Bu konuda bir yandan halka sağlam bir direnişçi gelenek mirası bırakırken, öte yandan da daha sonra mücadeleyi sürdürecek olanların nasıl davranması gerektiğine dair sağlam bir miras sağlanmıştır. Bu yoldan geriye dönülemeyeceğini ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla 12 Eylül sonrası uygulamalara karşı, doğru devrimci tutumun ne olması gerektiğini kanıtlamışlardır. Bu, bize yurt dışında direnişten vazgeçmeme temelinde bir pratik hazırlık yapmamazı, aynı zamanda zindana alınan Partiye dayatılması gereken direnişçi yolun ne olduğunu açıkça dayatan ve onu şehitlikleriyle kanıtlayan yüce değerlerdir.
Zindana alınan Parti üzerine görülmemiş baskı kurulmuştur. 1981-82 yıllarının çok büyük bir zulüm ve ona karşı da çok büyük bir direnme dönemi olduğunu biliyoruz. Burada Kürdistan'la ilgili düşünce ve davranışın her bir kelimesi kan olmayıncaya kadar idamla yargılanmak istendiği, mahkum edildiği ve tüm bunların da görülmemiş bir işkenceyle başarıya ulaştırılmak istendiği bir dönemdir. Burada içeriye alınan Parti üzerinde tarihin ender sahip olduğu uygulamalar dayatılmıştır. Eğer burada Parti direnirse, eğer bu direnişi sonuna kadar götürürse, aslında daha sonraki büyük zaferlerin temelleri atılmış demektir. Oradaki Parti önderlerinden açık cevap bekleyen soru; Partinin nasıl temsil edileceğidir. Ve düşman da bunun farkındaydı. Partinin önde gelenleri ve bunun önderlerine çok şiddetli işkencelerle birlikte, içten provokasyon körüklenerek düşürülmeye çalışılmıştır. Aslında geliştirilen sistemli işkence ve provokasyon, başta Mazlumlar olmak üzere Parti düşüncesini öldürmek içindir. İhanet büyüktür, direniş büyüktür ve bu noktada hayatını ortaya koymaktan başka hiçbir şey durumu kurtaramayacaktır.
ÇAĞDAŞ KAWA DİRENİŞÇİLİĞİ
Mazlum'un buradaki direnişinin anlamını iyi kavramak gerekiyor. 21 Mart!.. Biz buna Çağdaş Kawa direnişçiliği dedik. Bunun nedeni ve anlamı büyüktür. Partiyi ilerletmek için kendini feda etme, başka çarenin kalmaması ve önder düzeyde bunun gerçekleştirilmesi gereği var. Zafer kazanmak isteyen bir halk için, bir Parti için bundan başka bir şeyin yapılamayacağı açıktır. Bilindiği gibi, tam da onun dönemine, onun gününe ulaşıldığı zaman, bilinçli tercih edilen bir şehadet olmuştur. Bu nedenle de anlamı gerçekten büyüktür. Partinin bu koşullarda da direnebileceğini, şehitlerini verebileceğini, geri adım atmayacağını kanıtlamış oluyor ki, içinde gerçekleştirildiği koşular düşünülürse PKK'nin direnişçiliğinde daha ileri bir hamle, dolayısıyla bu hamlenin daha da ileri bir şehitliğidir.
21 Mart, Mazlum'un şehadet konumu, daha sonraki direnişlerin başlatıcısı, özellikle zindan direnişinin başlatıcısı ve sürdürücüsü olarak ona komuta etme anlamında dönülmez, geri adım atılmaz bir direnişçiliktir. Daha sonra da büyük zindan direnişi başlamıştır. Günümüze doğru geldiğimizde en anlamlı sonuçlarını verdiğini görmekteyiz. Kemal ve Hayrilerin "aslında bu direnişi biz göstermeliydik" derken, bu tarihi gereği dile getirdikleri ortadadır. Öncülüğe layık bir tutum takınılmıştır. Bu şehitlerimizin hemen arkasından Ferhat Kurtay ve üç arkadaşın, ancak Vietnam Devrimi'nde tanık olduğumuz büyük fedakarlık, cesaret hareketi söz konusudur. 18 Mayıs, yani Haki Karer ile Halil Çavgun yoldaşların şehadet yıl dönümlerine denk geliyor.
Dayatılan durum çok hunharca ve kesinlikle Mazlum direnişçiliğini geri adım atmaya dönüştürmek isteyen, onu daha da işkence ve karanlığa boğarak tasfiye etmek isteyen bir durum var. Dolayısıyla da provokasyon alabildiğine başını uzatıyor, ihanetle direniş tamamen boğuntuya getirilmek isteniyor. Partinin büyük kitlesinde ise kafa karışıklığı, büyük endişe ve tasfiye tehlikesi beliriyor. Bu tehlikeye karşı bir arayış söz konusu. Kemal ve Hayri yoldaşların bunu durdurma çabaları var. Henüz nasıl bir uygulama içine gireceklerini tam kararlaştırmış değiller. Ferhat Kurtaylar bu noktada tam çareyi görüyorlar ve çok kararlı bir direnişle 18 Mayıs'ta çok bilinçli ve planlı bir eylemle, büyük şehitlik mertebesine kendilerini ulaştırıyorlar.
Büyük siyasi amacı kadar, büyük direnme gerektiren, çok büyük cesaret isteyen bir eylem türü. Bir de en ileri boyutlu bir eylem biçimi seçildiği için, çok daha yüksek değerde bir şehitlik olayıdır. Yalnız Kürdistan tarihinde değil, insanlık tarihinde de eşine ender rastlanan bir şehitlik olayıdır. Daha sonra Kemal Pirlerin "aslında biz yapmalıydık, bizim görevimizdi" derken önderlere nelerin yakışması gerektiğini ortaya koyuyorlar ve gerekeni yapıyorlar da. Daha sonra bildiğimiz gibi o büyük kararlılık hareketi parçalandı, ilk baskı hareketi parçalandı. Zindanda bir aydınlanma, daha sonraki zaferlerin küçümsenmeyecek temeli ortaya çıktı. En başta da büyük ihanet hareketi geri tepti, ezici bir kitle Partiye sahip çıktı. İşkence mahkum edildi, sömürgecilik mahkum edildi. Kürdistan gerçeği kabardı.
Bunlar tabii ki böylesine büyük değerlerin yaşamı pahasına sağlanmıştır. Aslında orada kazanan özgürlük, kaybeden de bin yıllık işkence ve katliam tarihidir. Bu direniş şehitlerinin büyük anlamını bu çerçevede görmek gerekiyor. Partiyi yaşatmak için, özgür halk gerçeğini yaşatmak için, bilimsel sosyalizmin onurunu sürekli yükseklerde tutmak için, bu konuda Partimizin önderliğini kayıtsız şartsız neye mal olursa olsun savunmak için bunu gerçekleştirmişlerdir. Zindan şehitlerimizin tarihe kazandırdıkları büyük gerçek budur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER