YAŞAMIN ADI, İNSANIN ÖZÜ SEVGİNİN YÜREĞİDİR
Toplumsallaşmada bu kadar hayati bir öneme sahip olan estetik kavramı ve özü, egemen sistemce nasıl bir tersyüz edilmeyle yüzyüze bırakılmıştır acaba? Estetik, var olan verili sistem tarafından tamamen bilinçli bir şekilde toplumdan uzaklaştırılarak, toplum üstü ve elit bir kesimin uğraşı alanına giren bir meslekmiş ya da salt maddi imkanlara dayalı olarak bir üst zümreye hasmış gibi bir algı yaratılmıştır. Yani yaşamın özü olan estetik, daraltılarak bir kentli kavrama sıkıştırılmıştır. Felsefe gibi toplumla olan bağı kopartılmış, özde görünmez kılınmıştır. Sanat felsefesi olarak da toplumdan zaten bir kopuşu yaşayan estetik, soyut, bireyci, dar bir çerçeveye sıkıştırılmıştır. Kime göre, neye göre güzel algısı, felsefik olarak da bireycilik ile toplumdan kopuşu yaşamaktadır. Ancak toplumsal yaşamın örülmesindeki güzelleştiren ve bütünleyen rolü ve bu rolün sürekliliği hep göz ardı edilmiştir. Bu yaklaşım sonucu toplumun elinden kendi kendisini etik değerleri üzerinden güzelleştirme ve uyumlulaştırma rolü çalınmıştır. Artık toplum adına, toplumun etik ve estetik ölçülerini egemen sistemler kendi çıkarlarına göre belirlemeye başlamışlardır. Ne yiyeceğinden, nasıl davranacağına, ne zaman neyi beğeneceğine, neye saygı duyup seveceğine kadar, hatta neye karar vereceğine kadar gereken ahlaki ölçü ve estetik yaklaşımı, toplum ve birey adına artık, bu verili egemen sistem belirlemektedir. Egemen sistemler çok sinsice ve ince bir tarzda toplumun ve bireyin duygu ve düşünce dünyasına, hatta güdülerine sızarak, içten bir yabancılaştırmayı yaratarak toplum ve bireyi yanlış yönlendirmektedir. Bunu aile kurumu ile, okulları ile, günümüzde ise sanal ve görsel alan üzerinden sanat yolu ile oldukça yoğunluklu bir kültürel bombardıman ile yapmaktadırlar. Günümüz insanı, hücrelerine kadar köleleştirilmiştir ve bu köleliğinin de farkında değildir. Karda uyku ile gelen hoş tatlı ölüm misali, kapitalizmde de, özgürlük gibi sunulan sanal bir dünya ile gelen ölüm söz konusudur. Bu etik ve estetik algılarının yitimi ile tam bir dibe vurmayı ifade etmektedir. Kapitalist sistemin yaratmış olduğu bu yabancılaştırma, tarihsel boyutları ile açıklamaya çalıştığımız gibi, öncelikli olarak toplumun etik ve estetik değerleri üzerinden geliştirilmiştir.
Bu nedenledir ki, özgürlük mücadelesi yürüten kadınlar olarak, en temel savaşımımız, etik ve estetik olarak toplumsal ruh ve düşüncede yaratılan yitime ve yabancılaştırmaya karşıdır. Ve bunun mekanı olan kentleşmeye de karşı bir mücadeledir. Egemen sistemlerin mekanı olan kentler de, köyler yutulmaktadır. Kentlerin nefes borusu olan köy ve kır yaşamının yok edilmesi, sermaye ve endüstriyalizme kurban edilmesi ile büyüyen kanserleşme, toplum kırım noktasına ulaşmıştır. Kadının da ilk düşürüldüğü yer olan bu kentler de, etik estetik algı ile geliştirilen toplumsallığın da geri sayım startı verilmiştir. Tarihte bu verili sisteme karşı süregelen tüm direniş ve saldırılar hep kır ve köylere dayalı toplumsallık zeminin de mayalanmışlardır. Bu tesadüfü olmayıp, tarihsel toplum hakikatine dayanmaktadır. Bu temelde günümüzde verdiğimiz özgürlük mücadelesi de bu zemine dayanmakta ve alternatif toplum yaşam ve mekanı olarak da yine bu köy ve kıra dayalı zeminde mayalanmaktadır. Olacaksa bir modernite, demokratik temelde köy ve kıra dayalı bir toplumsallaşma ile gelişen kentleşmelerle olmalıdır. Uzunca yıllardır, Kürt kadın özgürlük hareketinin gündeminde olan star kentler projesi, günümüz koşullarında gerçekleştirilme zeminlerine çok fazla sahiptir. Demokratik ulus inşası temelinde, köy ve kırlar ile organik bağları yeniden güçlü kurulmuş, tamamen kadın özüne denk bir toplumsallaşma ekseninde bir kominal emek ve üretime dayalı, öz yönetim ve öz savunmasını kendisinin yapacağı pilot kadın kentlerine ihtiyaç vardır. Bu temelde cinsiyetçi bakış açısına karşı, kadın özgürlükçü bakış açısı ekseninde, yeni bir sosyal yaşam devrimi etik ve estetik özle şekillendirilmiş olacaktır. Ve bu yeniden öze dönüşü kadınların kendileri, kendilerinden başlayarak, kendi öz güçleri ile yapmalıdırlar. Bu mücadele aynı zamanda, erkeğe dayanmadan, kendilerinde var olan potansiyelle tanışarak, kendilerindeki muazzam yaratıcı gücü açığa çıkararak, kadının kendisi ile yeniden buluşma eylemi de olacaktır.
Bu temelde kadınların, Kürdistan dağlarında verdikleri özgürlük mücadelesi ile, kendi güzellik anlayışlarını ortaya koymakta, kendi beğeni ölçülerini oluşturmakta, kendi derinliklerinin farkına varmakta, kendi öz mekanlarında, yaşama katılımda ve yaşamı sürdürmekteki emekleri üzerinden var olmaktadırlar. Bu temelde, kadın-erkek eşit hak ve özgürlükler temelinde yeni özgür eş yaşamı inşa etmektedirler. Ve böylece etik ve estetik ölçüler de, kadınla nasıl bir mekan ve modernite de yaşam sorusuna da cevap verilmiş oluyor.
Çünkü, özgür kadınla yaşamanın estetik güzellikle de ilişkisi vardır. PKK’de, fiziğinden tutalım düşünce güzelliğine, hitabından tutalım ruhsal aydınlığına kadar bir estetik ilke ile kadının ele alınışı söz konusudur. Önder APO, kadınla yoldaşlığını bu temeller üzerine oturtarak, özgürlük mücadelesini kadında yitirilen güzellik ölçü ve bilincini açığa çıkarmaya adadı. Bu mücadelede, kadınların birbirlerine yabancılaşmalarını ortadan kaldırmak için, ‘kopuş’ teorisini geliştirdi. Bu hiçbir şekilde erkeğe dayanmadan, kendi örgütlülüğünü yaratma ve gereken destek ve paylaşımı kendi kadın cinsi ile yapma anlamına geliyordu. Bu temelde kadının, kadınla yoldaşlığı ve ruhsal bütünlüğü, empatisi, güveni geliştirildi. Kadın, kendisini tanıdı, tanıdıkça sevdi, sevdikçe inandı ve inandıkça özüne döndü. Kendi cinsine karşı yaratılan algı ve yabancılaşmayı yıktı. Bu yıkım üzerinden yeni estetik ölçülerle kendini şekillendirdi. Toplumda iki kadının bile bir araya gelmesi mümkün değil iken, bu mücadele ile kadın ordulaşması geliştirildi. Birlikleri kuruldu. Kadınlar, yaşamda ve savaşta kendilerine güvendiler ve kendi komuta öncülerini yarattılar. Bütün bunların yarattığı manevi değer yargıları bir etik ahlakı oluşturdu ve bu mücadelede estetik bir güzelliği-uyumu açığa çıkardı. Beritan kişiliği, kadındaki direnişçiliği, özgürlüğe bağlılığı ve kadın iradesine ve kadına sevginin temsilinin ifadesi oldu. Zilan kişiliği, kendisini erkek eğemenliğinin kalesinde patlatarak, düşünsel ve ruhsal özgürlüğünü haykırarak, uğrunda ölümü göze aldığı özgür yaşamın moral, inanç ve iradesinin temsili olarak tanrıçalaşmanın sembolü oldu. Sema kişiliği, erkek egemenliğinin tüm bencilliğine inat, kadınca yaşamı duyguda sahiplenme, koruma ve güzelleştirme hamlesi olarak, tarihsel boşanmanın ifadesi oldu. Sara kişiliği, bitmeyen bir özgürlük kavgasının, zapt edilemeyen militanı olarak, yaşamın her anında ilkeli duruşun sembolü oldu. Özgür yaşamın, kadınca estetik ölçülerinin yaratıcısı olan tüm şehit kadın yoldaşlarımızın bizlere bıraktıkları mirasların açığa çıkardığı muazzam kazanımlar ve değerler var. Nedir bunlar; güzel olan nedir? Kadınca yoldaşını sevme, cinsini sevme, paylaşma, güvenme, kendi iradesini açığa çıkarma, sırtını özgücüne dayama, fedakarlık, cesaret, emek, çaba, özveri, sabır, destek verme, empati kurma, en önemlisi de yaşamı ayrıntılarda hissederek, kendinden önce yoldaşını düşünme… Bütün bu erdemleri, güzellik ve ahlaki ölçüleri, bizler kahramanca şehit düşen yoldaşlarımızın yaşam ölçülerinden öğrendik ve onların ardılları olarak bu ölçülere kendi kişiliklerimizi vurarak, onların gerçekliklerinde kendimizi var etmeyi esas almaktayız. Ve yaşama katılım ve sarılışımız bu temelde Beritan asiliğinde, Zilan derinliğinde, Sema sıcaklığında ve Sara militanlığında olmalı.
Çünkü özgürlük mücadelemizde kutup yıldızlarımız olan bu öncü kadınlar, kendi davranış ve düşüncelerini toplumsal bilinç temelinde kendileri şekillendirdiler ve değişimin iradesi olmayı başardılar. Şu bir gerçek ki, davranışların estetik düzeyi, bireyin, toplumun ve hatta o bireyin mensubu olduğu ulusun da estetik düzeyini yansıtır. Estetik düzeyi ise aynı zamanda özgürlük düzeyini yansıtır. Önder APO tüm bu mücadele kazanımları üzerinden, kadın kurtuluş ideolojisini geliştirdi. Kadın kurtuluş ideolojisinin ilkeleri nelerdir? Kadın kurtuluş ideolojisinin birinci ilkesi doğduğu topraklarda yaşamaktır. Yani güncel deyimi ile yurtseverlik, ikincisi özgür düşünce, özgür irade. Üçüncüsü; özgürlüğe dayalı bir yaşam paylaşımı için örgütlülük. Dördüncüsü; örgütlülükle birlikte mücadele ve beşincisi; yaşamın estetikle, güzellikle olan ilişkisidir. Bu ilkeler ışığında yaratılacak olan kadın; “yaşamın adı, insanın özü, sevginin yüreğidir.”
BÊRİ DERSİMÎ
KAYNAK: pajk.org/tr/
YORUM GÖNDER