APOCU MİLİTAN KİŞİLİK(28.BÖLÜM)
TERBİYELİ OLMAYI BİLMEYEN ORDULAŞAMAZ VE PARTİLEŞEMEZ
Doğrulara Dönüş Yapmak Fazilettir, Erdemdir, Yiğitliktir;
Her zaman söylerim; kırk yıl bile geçse, insan eğer hatasını görürse, bunu itiraf etmeyle büyüyebilir. Onu örtbas ederek, kendine sevdalanarak büyüme olmaz. Hata hatadır, neresinden dönülürse kardır. Biraz bu tutumu esas almak gerekiyor. Çocukça bir inat, çok düşkünce, kadınca bir inat yiğitliğe yaraşmaz. Doğru doğrudur, hakkını vermek gerekir. Komutaya doğru bir çıkış yaptırılabilir, ama bunu bizimkilere benimsetemiyorum. Protestoculuk, her türlü lafazanlık, boşa çıkarmanın bin bir biçimi var. Ama sürekli yaptığımız çözümlemelerin bir tanesi bile tüm bunları anlamaya yeterlidir. Bu konuyu daha da açabiliriz. "Senin gibi biri işin içine girdikten sonra, zaten sonucu getirmesini de bilmelidir" diyebilirsiniz. Bu çok tuhaf bir söylem. Bu işlere başladığım ilk günlerde, anam "Hiç kimse senin gibi kendini bu işe veriyor mu, senin bu arkadaşların kendi çıkarlarını düşünmüyorlar mı" diyordu. Bunlar da okul arkadaşlarımdı, çoğuna okuma yazmayı öğretiyor ve onları peşimden sürüklüyordum. Büyük ihtimalle öğretmen olmaya çalışıyorlardı. Ben ise onlara devrimcilik yaptırmaya çalışıyordum. Anam bu gerçeği görüyor ve bana böyle bir suçlamayla karşılık veriyordu.
Şimdi bu biraz doğrulanıyor. Bizim arkadaşlar kendilerini istenildiği gibi vermiyorlar, "ama"ları var. Kendi işlerini kendi mevkilerini korumak için de her türlü hileye baş vuruyorlar. Eskiden TC'de yapıyorlardı, şimdi ise bunu PKK'de yapıyorlar. Böyle yapan binlercesi var. Anamın söyledikleri doğrulanıyor. Bunların karnını nasıl doyuracağız? Kimi halkın evine kurulmuş, kimi şu, bu düzeyde yetki diyor, kimisi bir alana el atmış, ne savaşa gidiyor, ne halka bir şey veriyor, ne sorumluluğa, ne örgütlenmeye katılıyor. Kendisine dokundun mu tam bir tepki, sorun yumağı. Küçük bir alanda böylesi yüzlerce kişi çıkıyorsa, bir de geneli düşünün! İşin gereklerini yapmaya bir türlü yanaşmıyor. Benim bundan çıkarttığım sonuç, bundan sonra bu tipleri yerin dibine sokmaktır. Aydınlık Gazetesi, bir ara benim için "Fiili eleştiri yapıyor" diyordu. Fiili eleştiri geliştirmek gerekir. Bazen, böyle olur mu diyorum Çoğu sigara mevkiciliği yapıyor. Eskiden hiç sigarası yoktu, şimdi Marlboro içiyor, öldürsen ondan vazgeçmiyor. Kimisi aç, işsiz, sözde PKK'de bir iş bulmuş, öldürsen de onu bırakmıyor. Bunlar yanlış şeylerdir, bunları düzeltmek zorundayım. Toplumdan, aileden, devletten yüz bulmadın da, PKK'de mi yüz buluyorsun? Kendinizi vahim bir yanılgı içinde tutmamalısınız. Veya durumu böyle olanları kabul etmemeliyiz.
Bir anlamda vahim bir düşmanın dolaylı dayatması, tutumu, anlayışıyla karşı karşıyayız. Düşman, "Kürt sorunu yoktur" diyor. "Kürt sorunu bir kişinin işidir, Kürt ayrıdır" diyor. Ayrı Kürt dediği de, kendi hamalı olan, askeri olan Kürt'tür. Benim için söylediği de, bizim bu düşman gerçeğini, kendi gerçeğimizi ortaya çıkarma işidir. Bu da, dünya çapında tecrit edilmeye çalışılıyor. Fakat partimiz içinde de buna dayanak teşkil eden ezici çoğunluktaki bir tutum, davranış ve bunun sahipleri var. Bunu halletmeden, Kürt sorunuymuş, onun sosyalist parti önderliğinde çözümüymüş, hatta ordusunun kurulmasıymış, bunlara adım bile atamayız. O zaman sorunu doğru kavrayalım; girişi, başlangıcı doğru yapalım. Bence bu iş, artık benden çok sizin işinizdir, ben biraz rolümü oynadım. Kendimi, tarih karşısında affettirecek kadar pratik sahibi olduğumu sanıyorum, öyle bir iddiam var, fakat siz henüz bu durumda değilsiniz ve insan sizin adınıza üzüntü duyuyor. Kendinizi affettirmeniz, ucuz bir ölümü kendinize yakıştırmanız bu kadar kolay mı olacak? Bundan müthiş acı duyuyorum, rolünü oynamadan gittiler diyorum. Elinizden hiçbir iş gelmez desem, sahiplik etmeyelim, değer vermeyelim, bir köşeye atalım desem, bunlar yaşamı anlamazlar, ülke, vatan nedir, bir halkın değeri nedir, hiç akıllarına bile getirmezler, onlara layık olamazlar, hiçbir şey yapamazlar desem çok acı verici bir durum olur. Yapma işine gelince de kendi gerçekliğini görme, bir kişiye yüklenmenin ne anlama geldiğini, ne kadar acı olduğunu da bilmelisiniz.
Geç de olsa bazı doğrulara dönüş yapmak fazilettir, erdemdir, yiğitliktir ve doğru yola girmenin sağlam adımıdır. Alçakgönüllü olmalıyız. Ben uzun süredir size alçakgönüllü olmayı anlatmaya çalışıyorum. Her şeyden yoksun olan sizsiniz. Ordu, ekmek su kadar size gereklidir. Parti, yine onun kadar size gereklidir. Ben yapacağımı biraz yaptım, siz onunla yaşayacaksınız. Herkese soruyorum; düşmana teslim olmak ister misiniz? İsteseniz düşman size aş, ekmek, iş verir mi? Belki buna gülersiniz, ama ben gerçekliğimize bakarak bunları söylüyorum. PKK'lileşemezseniz, ordulaşamazsanız, o zaman ne olacaksınız? Düşman, "Gelsin pişmanlık yasasından yararlansın" diyor. Buna dayanarak söylüyor, yoksa aslında yasa fazla işleyecek değil. Düşman, biraz hainlik yapmanızla sizi affedecek değil. Kaldı ki size iş verecek imkanı da yok. Zaten kendisi dilenci, ancak dünyadan çaldıklarıyla geçinebiliyor, size verebilecek hiçbir şeyi yok. Kaldı ki bizi soyup soğana çevirmekle meşgul. Peki nereye gideceksiniz? Kolay ölüm de size yakışmıyor. Kolay ölerek ne elde edeceksiniz? Bu gençliğinize yazık değil mi? Yaşamın en güzeli, en özgür olanı sizin olsun, ama o da ordulaşmadan, partileşmeden olmuyor. Bizim sorumsuz komutanlarımız, mevkicilerimiz, kariyeristlerimiz, partileşme olmadan, parti, ordu hizmetlerimiz olmadan bir gün bile orada kalabilirler mi? Cudi dağında, Gabar dağında, bütün Kürdistan dağlarında, Zağroslarda, Toroslarda, Araratlarda bir mevsimlik direniş olabilir mi Olamaz! Fakat yine de anlamaya gelmiyorlar. Birçok mevkici var; yurt içi, yurt dışı bunlarla dolu. Belirtildiği gibi devlet iş vermemiş, toplum içinde de fazla imkanı yok, böylece bu tarzda PKK'ye geliyor. Bu mevkicilik denilen hastalığın kaynağı da budur.
Kariyerizm, sahte komutanlık budur. Tıkatmanın her türlü sahipleri, düşmenin düşürülmenin her türlü sahipleri bu gerçekliğin bir ürünüdür. "Gideriz, işgal ederiz" anlayışı var. Aslında son olarak bunu düşünüyordum. Hiçbir zaman bende "PKK'nin bir makamını işgal edeyim" anlayışı gelişmemiştir. Hep bu dersi nasıl vereyim endişesiyle doluyum. Partiye biraz açılım yaptırmak, orduya biraz daha doğru yaklaşım geliştirmek tek endişemdir. Bunun için kim bilir kaç ders geliştirilecektir ve hakkı da biraz böyle verilmeye çalışılacaktır. Kendini tekrarlama, kendini dayatma durumunda olan yok. Mutlaka ilerletmeye imkan verecek bir şeyler sunmadan bu olanağı kullanmak imkansızdır. Hatta bir tek gün bile üzerinde yatmak imkansızdır. Bizimkilerin mevkiciliğine bak, kademeleri, kariyerleri elde etmelerine bak; "yaşa, hakkını verme, bin yaşa, ele geçir" anlayışı var ki bu, PKK'ye, ordulaşmaya yapılacak en büyük kötülüktür. Doğrusu yok mu? Elbette ki var, niye olmasın? Biraz benim yaptığım gibi yaparsanız, canınız mı çıkar? Hatta kendinizi geliştirirseniz kötü mü olur? Çocukluk duygularınızı bastırın, yaramazlıklarınızı bastırın, onları öldürün, hizmet imkanlarınızı öne geçirin, yiğitliğiniz partileşmede, ordulaşmada kendini kanıtlasın. "Düşmanımı ne kadar gerilettim, yoldaşlarıma, halkıma ne kadar alan açtım, gelişme sağladım" deme gücünü gösterin. O zaman gelişmeyi görürsünüz. Bütün bunları yapmadan niye PKK'ye geliyorsunuz? Elinize niye silah alıyorsunuz? Bu, bir meslek tarzı haline getirilmiş.
Kürdistan işsizlerle dolu, PKK iş sahası açmış. TC'nin koruculara baktığı gibi, PKK size bakabilir mi? Silah, vakit doldurma işi değil. En yüce, en zorlu, en incelikli sanat, silahlı savaşçılık veya ordu sanatıdır. Parti ise onun siyasi öncüsüdür. Siyasete ağırlık verme, ona siyasette hakkını verme en yetkin kişi olmayı gerektirir. En yerinde, en sonuç alıcı, en güzel tutumu ister. Başarılı olmadın mı bedelini ağır ödersin. Siyasi sanat böyle anlaşılmalıdır. Yanlışa devam etmeye gerek yok, düşmanı yansıtmaya hiç gerek yok. Partileşme gereklidir. Zaten doğru partileşme, bu işin özüdür. Bunun bir adım ötesi ordulaşmadır ve ordulaşma da çok gereklidir. Partileştiğin kadar ordulaşırsın, ordulaşmada komutanlaştığın kadar partiye güç verirsin. Ama işin esası ve incelikleri var. Eğitimle bir şeyler vermeye çalışıyoruz. Bu imkanları küçümsemeyelim. Yalnız bir grubumuz bile verdiklerimizi doğru alsa, ülke için yeterlidir. 15 Ağustos Atılımı'ndan beri, on yıldır yaratamadığımız ordulaşmayı bu grubumuzla yaratabilir, sayısını on bine tırmandırabiliriz. Düşmanı her sahada çökertecek kadar niteliğini sağlamlaştırabiliriz. Bu işte en tecrübeli arkadaşlarımızın dile getirdikleri hataları işlemeye yanaşmayın. Düşmanın bize yakıştırdığı gibi, "bu iş yalnız senin işindir, bize seyretmek düşer, bize kullanmak düşer, bize ucuz askerlik düşer" deyip aldanmayalım. Beyni zorlanacakmış, iradesi zorlanacakmış... Bir çorbayı yaparken bile insan ter içinde kalır, kaldı ki sen bir devrim yapıyorsun. Elbette ki yorulman gerekir, biraz ciddi ol. Çünkü büyük bir eylem gücüyle, büyük bir kurumla ilgilisin.
Düşman, "Bu iş APO'nun işidir" derken, bir diğer gerçeği de şöyle tamamlar; "Ordu yalnız Türk ordusudur, parti yalnız Türkiye partileridir, Kürt partisi olmaz, Kürt ordusu olmaz" diyor. APO denilen bir şahıs çıkmış, partiyi zaten kabul etmiyor. DEP Başkanı Hatip Dicle bizim siyasi bir parti olduğumuzu söyledi, şimdi onu ne yapacakları belli değil. Meclis Başkanı "Ben siyasi parti tanımına göre onunla konuşmam" diyor. Bizi parti olarak kabul etmiyor, ordu olarak da kabul etmiyor. "Parti, ordu dediğin Türk'e yaraşır" diyor. Bana da yakıştırmıyor, ama ben iddialıyım, sizin gibi iddiasız değilim. Burada kendi farkımı ortaya koymalıyım. Ne sizin gibi kendimi yetersiz, yanılgılı, hatta sahte asker yerine koyarım, ne de her şeyi kolay hallettim, başardım diye övünürüm. Halen bu işin yaman takipçisiyim ve bu işin peşindeyim. Şimdiye kadar bir şeyler ortaya çıkarmaya çalıştık, buna devam edeceğim. Bu benim işim. Sizin de bir işiniz olmalı. Düşmana asker olamayacağınıza göre, şu veya bu partiye giremeyeceğinize göre, bu partinin adamı olun. Bu ordu işine artık giriş yapın, hatta başka çareniz de kalmadı. Çünkü köprüleri uçurarak geldiniz, ayrı bir dünyaya girdiniz. Artık geriye dönüş ancak ölümle karşılık bulur. Bundan sonra geri dönersen ne düşman affeder, ne de parti affeder.
Görüyorsunuz ki, 1994'ün üzerine yürürken, doğru partileşme, ordulaşma çok gereklidir ve bununla da oynanmaz. Şimdiye kadar çoğu şansını iyi kullanmadıysa bu, biz de kullanmayacağız demek değildir. İster yeni, ister eski olun, artık bu kavramların da fazla ciddiyeti yok, bir anlamda herkes her gün yenidir. Ben de dahil, pratiğiniz bu işlerde yol alacağınızı gösteriyor. Belki de siz o kadar katılmadınız, başarılı olacağımıza dair inancınız zayıftı veya yeterli değildi, yanılgılıydı. Benim de öyleydi, bugün bunu sadece size yakıştırarak söylemiyorum. Ama bu işin başarılabileceği ortaya çıkıyor. Ben de başta umutsuzdum, endişeliydim, bin bir defa ölüp ölüp diriliyordum. Ama güç getirdik, takat getirdik ve oldu. Yani partileşme oluyor, ordulaşma oluyor. Üstelik bunca olup bitenlerden sonra oluyor. Bu kadar şehidimiz, bu kadar takipçimiz var. Bu kadar maddi, manevi olanaklarımız var. Şimdi hakkını vermenin tam zamanıdır diyorum. Başlangıçta fazla inanmayabilirdiniz, ama şimdi tam inanabilirsiniz. Başta bilmeyebilirdiniz, ama şimdi tam bilecek durumdasınız. Başta imkan, olanak olmayabilirdi, şimdi var. Hemen her yerde ve her biçim altında işe sağlam bir yerden başlamak, işe sıkıca sarılmak, onu hakkını verircesine temsil etmek imkan dahilindedir. Hiç şüphesiz bu hususları parti, ordu, Önderlik gerçeği konularında daha ayrıntılı ve mükemmel özümsemeniz gerekiyor. Bunun özü verilmiştir.
1994'e doğru yürürken yıllar bizden, bir türlü yerine getirmediğimiz parti öncülüğünün mükemmel temsilini ve özellikle de ordulaşma gereğini istiyor. Biraz da ertelenmiş, gecikmiş dönemlerdir. Büyük bir açlıkla, susuzlukla bunların üzerine yöneleceğiz. Bir türlü yerine getirilemeyen görevleri mükemmele yaraşır bir tarzda yerine getireceğiz ve bu mükemmel bir fırsattır, çok iyi bir şanstır diyeceğiz. Öz tutum budur. Yaşamı da tümüyle ve oldukça anlamlı, tam da bize yaraşır, özgür diyebileceğimiz bir tarzda yakalamamız bu tutumla mümkündür. Bu şansı neden bir kez daha çarçur edelim, hatalı, yanılgılı, gafilce yaklaşımlarla niye boşa çıkartalım? Çok sınırlı, çok kıymetli zamanımızı ve en önemlisi de imkanlarımızı, olanaklarımızı niye değerlendirmeyelim? Düşmanın yıllardan beri bizden aldığı güvenimizi tekrar neden kazanmayalım? Neden önce kendimize tam güven duymayalım? Siz hep başkalarının askeri oluyorsunuz, o zaman değişimi tersine çevirelim. En iyi asker, en iyi çalışan kendimiz için olsun. Düşmanın bize yakıştırdığı formülü tersine çevirmenin zamanıdır ve bunun önünde duran iç, dış engel kimdir, neredendir, kimdendir, nasıldır diye bunları görüp yerle bir edelim. Böylesine kutsal bir yürüyüşün önünde ben bile olsam, engel olma hakkım yok. Sadece hizmet etme görevim var. Çünkü kabul edilebilir, mutlak kurtarılması gereken ve her şeyin önüne yerleştirilmesi gereken tutum budur.
PKK'de emir, komuta bu tutumla iç içedir, bunun gereğidir. Bunun dışında ne ben, ne de başkası bir komutanın emir gücüne sahip olamayız. Bu tarzda birbirimize hükmetmeli, emir alıp vermeliyiz. Bu gerçek bir partileşme ve ordulaşmadır. Yine her zaman belirttiğim gibi, bütün bu eleştirilere rağmen, bu işin böyle gelişeceği ve başarılacağı da kesindir. Her zaman söylediğim gibi, madem yaşam da bunu tamı tamamına benden daha fazla size doğrulattırmıştır, sizi ikna etmiştir, o zaman gereklerini de benden daha fazla yerine getirmelisiniz. Partileşme, ordulaşma, hemen her sahadaki görevlere hakkını verecek tutumun sahibi olmalıdır. Böyle girerseniz, sadece kendinizi onure etmiş olur ve böylece kabul edilebilir tarzda yaşam şansını elde etmiş olursunuz. Bütün eleştirilere, hatta suçlamalara rağmen yine de bunun layığınız olduğu inancındayız. Ne alınmaya, ne de bir kez daha üstünden atlamaya gerek yoktur. Bu başkaları içindir. Aslında her zaman gerekeni yaptım diye kendinizi aldatmanıza gerek yok. Bu, hemen herkesin yaşadığı bir gerçektir, kesinlikle başkaları için değildir, hepiniz içindir. Buna ben de dahilim. Ben nasıl kendi rolümü kavramaya ve her gün biraz daha açılımla, onun çabasıyla gereklerini yerine getirmeye çalışıyorsam, siz de böyle yapacaksınız. Layık olmak böyle olur. Görüldüğü gibi, tekrar PKK'lileşiyoruz, ordulaşıyoruz. 1980'lerin başlarındaymışçasına, yeni adım atıyormuşçasına yaklaşıyorum. Ne umuttan, ne inançtan en küçük bir eksilme yoktur. Ne de bilinçten, hatta cesaretten bahsetmeye gerek var. Düşünülemez bile, çünkü bunlar her zaman olması gereken şeylerdir. Ben tecrübeye saygı gösterdim ve siz de bu yıllardan öğrenmeyi bilirseniz, mükemmel bir partili, bir asker, bir komutan olursunuz. Bana bin defa daha yanlışı dayatırsanız, "bu iş senin işindir, bizi ilgilendirmez" derseniz, daha fazla acı çeker, kayıp verirsiniz.
Ben yine de size her şeyi anlatırım. Halka biraz anlatmışım, size daha fazla anlatıyorum. Yaşadıkça daha da fazla anlatırım. Ama aklın yolu bir, doğru tutum birdir. Bunu zamanında ve yerinde görmek yiğitliktir. Hepinize yakışan da budur. Başarı da bununla sağlanır.
HALKLAR ÖNDERİ(28.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER