DEPREMDE ENKAZ ALTINDA KALAN İKTİDAR
Deprem, iktidarın kendi etrafına ördüğü duvarları yerle bir etti ve iktidarın sorumluluktan kaçan, soğuk, kendini ne kadar güçlü göstermeye çalışırsa çalışsın aslında ne kadar güçsüz ve etkisiz yüzünü bir kez daha bizlere gösterdi.
Coğrafya kaderdir sözü kısmen doğrudur. Üzerinde yaşanılan yerin mutlaka avantajları ve dezavantajları vardır. Ama son noktada coğrafyayı kader yapan coğrafyanın kendisi değil, o coğrafyayı yönetme iddiasında olanların anlayışıdır, zihniyetidir.
Antep ve Maraş merkezli iki deprem ile bu coğrafyanın halkları olarak bir kez daha bu gerçekle yüzleşmek zorunda kaldık.
Deprem bu coğrafyanın kaçamayacağı bir gerçeğidir. Bu coğrafyada depremler olur; çok da büyük depremler olur. Son birkaç gündür şahit olduklarımız bu coğrafyanın bize çizdiği bir kader değil, ama neredeyse çeyrek asırdır bu ülkeyi “yöneten” iktidarın coğrafya halklarına reva gördüğü bir felakettir.
Bu depremler bir anda, beklenmedik bir şekilde olmadı. Bağıra bağıra geldi. Uzmanların, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen hiçbir önlem alınmadı. Bırakalım önlem almayı, fay hatlarının üzerine havalimanı, hastaneler yaptılar. Bu ve benzeri kamu binaları tam da kendilerine en ihtiyaç duyulan bir anda kullanılamaz hale geldiler.
Aynı şekilde, 1999 depremi sonrasında depreme dayanıklı binalar yapılsın diye çıkarılan yönetmeliklerin denetimsizlikle, yolsuzlukla, kayırma ile nasıl anlamsız bir kağıt parçası haline geldiğini gördük. Yaşananlar bir yönüyle de konu yandaşlar olduğunda mevzuatların işletilmemesinin bir sonucudur.
Aslında bu konuda çok söz söylemeye de gerek yok. Hatay’da, depreme müdahale etmesi, enkaz altında kalanları kurtarması gereken AFAD’ın binasının çökmesi aslında her şeyi özetlemektedir.
Sadece deprem öncesi yapmadıkları değil, deprem sonrasında da, iktidarın bu felaket karşısındaki refleksleri, depremin yol açtığı acıları ve sıkıntıları hafifletmek bir yana daha da ağırlaştırmıştır. En başta şunu söyleyelim; deprem çok geniş bir alanda etkili olduğu için deprem sonrası sıkıntıların, aksaklıkların, koordinasyonsuzluğun olması belli bir noktaya kadar doğaldır, anlaşılırıdır.
Ama dedik ya asıl sorun bunların ötesinde iktidarın bu sorunlar karşısında gösterdiği reflekslerdir. İktidar, her krizde olduğu gibi çözme değil, çözüyormuş gibi gözükme derdindedir. Sorumluluğu alıp özeleştiri yapmak yerine sorumluluğunun üstünü örtme derdindir. İmaj sorunu, sorumluluğun ve çözümünün her zaman önünde gelmektedir. Ve bu anlayış her zaman sorunları daha da derinleştirmekte ve çözümsüz bir hale getirmektedir.
Deprem bölgesinde yaşanan sorunlar karşında da iktidar, bunları acil ve kalıcı olarak çözme yerine, çözüyormuş gibi gözüküp ve bu arada görünmez kılarak sorunları zamana yayma peşindedir. Asıl gaye, sorunlara müdahale ediyormuş gibi gözüküp zevahiri kurtarmak ve bu şekilde de devletin ve iktidarın “muktedir” görüntüsünün zarar görmemesini sağlamaktır. Tam da bundan dolayı, iktidar, deprem ve yarattığı sorunlar karşısında sergilemediği kararlığı, diğer birçok durumda olduğu gibi, medya karşısında sergilemektedir. Bizzat iktidarın en üst makamının ağzından deprem ile ilgili gerçekleri yazanlar, eksiklikleri dillendirenler tehdit edilmektedir. Mesaj anında yerine ulaşmış olacak ki, sahadaki gerçek muhabirler, gazeteciler daha şimdiden engellenmeye, gözaltına alınmaya başladılar.
Yaşanan çözümsüzlük, keşmekeş durumunun bir diğer belki de asıl nedeni iktidarın muhalefete ve sivil alana dönük düşmanlığı ve tahammülsüzlüğüdür. İktidar kendi dışında kimseyi, muhalefeti, meslek örgütlerini, dernekleri her hangi bir sorunda asla özne olarak kabul etmemektedir. Bundan dolayı da, İnşaat Mühendisleri Odası’nın, Tabipler Birliği’nin ve diğer meslek örgütlerinin böylesi bir felaket karşısında oluşturulan kriz koordinasyon merkezlerinde yer almasının engellenmesi, ancak Türkiye gibi bir ülkede yaşanabilecek bir garabettir. Gerçi depremin olduğu illerin belediye başkanlarının sırf muhalefet partilerinden seçildikleri için muhatap kabul edilmediği, aranmadığı bir ülkede, bunu beklemek biraz fazla hayalperestliktir.
İktidar, benzer şekilde, kendi yapmadıklarını, yapamadıklarını başkalarının yapmasına da tahammülü yoktur. Bu yüzden de deprem bölgesinde her türlü yaşam malzemesine büyük bir ihtiyaç varken, bölgede HDP’nin yardım toplamasını, her şeye rağmen topladıklarını deprem bölgesine ulaştırmasını engellemektedir.
Sonuç olarak, deprem, iktidarın kendi etrafına ördüğü duvarları yerle bir etti ve iktidarın sorumluluktan kaçan, soğuk, kendini ne kadar güçlü göstermeye çalışırsa çalışsın aslında ne kadar güçsüz ve etkisiz yüzünü bir kez daha bizlere gösterdi. Dolayısıyla da kader, coğrafya değil, iktidardır. Ve eğer bu iktidar anlayışı ile hesaplaşmazsak bu ve benzeri felaketler halkların kaderi olmaya devam edecektir.
CİHAN DENİZ
YORUM GÖNDER