APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (26.BÖLÜM)
SONSUZ İNANÇ VE ÇABA SAHİBİ OLMAK ZORUNDAYIZ
Kimin yaşamı, neyin yaşamı, neyin savaşı olduğu belli olmayan, ölçüsü belli olmayan bir biçimde, bir de “PKK‟nin imkanları var, istediğin gibi yaşa” gibi bir durum yok. Bu yaklaşımlar çok sakıncalıdır. Büyük bir namus meselesi, büyük bir insanlık meselesi, büyük bir şeref meselesi ve büyük bir yaşam meselesi nedeniyle biz bu kadar dayanıyoruz. Sizde hiç vicdan yok. Çok zorunlu ve mutlak bazı nedenleri, esasları olmasa, biz bir saat bile böyle yaşayamayız. Büyük bir insanlık kavgası, insan olma kavgamız olmasa, çok büyük bir haksızlıkla karşı karşıya olmasak, biz buna dayanamayız. Ama bu sizin umurunuzda bile değil. Şeref, mutlak hak aramak, bunun için mutlak bir çareyi, bir direnme imkanını yakalamak gibi şeyleri hiç düşünmüyorsunuz. “PKK‟nin olanakları, keyfime göre bir imkanı var mı?” diyerek gözü karaca bunlara takılıyorsunuz. Ben bile bunlara cesaret edemiyorum. Benim gücüm bile yetmiyor, sizin gücünüz nasıl yetecek? Bir gerçekliğimiz var, katliamdan geçiyor. Bir halkımız var, insanlık dışında bırakılmış. Kim bunları göz ardı edebilir? Gerçek buysa saygılı olacaksınız ve o zaman namus, onur, diye bir kavramdan da bahsedeceksiniz. Çok sınırlı da olsa imkan yaratmayı, büyük bir arzuyla ve önemli bir gelişme gibi görerek yaşama gireceksiniz. Hele hele önemli bir gelişme imkanı yakaladınız mı dünyalar sizin olmalı.
Çünkü orada yaşamın imkanı ortaya çıkıyor, büyük haksızlığa bir darbe vuruluyor, bir şeref elde ediliyor. Şimdi bunlarda yaşam bulunabilir. Başka türlü yaşanılmaz. Haddini bilmeyenlerin, ölçüsü olmayanların yaşamını ben ne yapacağım. Direnmesini bilmeyenlerin yaşamını, kişiliğini ne yapacağım. Siz ısrarla, bizim olmazsa olmaz kabilinde bazı gerçeklerimizi görmek istemiyorsunuz. Çünkü zorunuza gidiyor. Çünkü ölçülerinize sığmıyor. O zaman bu da, siz başka yolun yolcususunuz demektir ve bizimle yürüyemezsiniz. Şimdiye dek yürüyüşünüz neden bu kadar sakat? Bu halk adına ben de bir çabanın sahibiyim. Bu mücadeleye milim kadar zarar veriyor muyum? Onun için gerekli olan her türlü çabayı kusursuz denilecek kadar duyarlılıkla yerine getirmiyor muyum? Esas olan bu değil midir? Bir defa bunu kendinize yedirecek ve vazgeçilmez bir yaşam ilkesi olarak öğreneceksiniz. Terbiye, öncelikle haddini bilme ve ölçülerini tutturma ile başlar. Varsa bir beyniniz, yüreğiniz bu temelde müthiş kullanacaksınız. Bu yaşa gelmişiz, halen size diyorum ki, karşınızda çok yakıcı sorunlar var.
Değil sizin gibi yaşamak, nefes bile alamıyorum. Tabii biz sorumluyuz. Biz, sizin gibi, kendi kendini kandıran yaşama giremeyiz. Yaşattığı mı, yoksa öldürdüğü mü; kazandırdığı mı, yoksa kayıp mı ettirdiği belli olmayan bir tarzı biz affedemeyiz. Bütün bunları biz kendimize yakıştıramayız. Ama size göre her şey mümkündür. Tarzınızda sonuna kadar başarısızlık var. Sanki bir soğuk su içmiş gibi bu sorunun üzerinden atlıyorsunuz. Siyasi yalancılık, neredeyse kişiliklerinizde meslek haline gelmiş. Çok tehlikeli askeri bir konuya kafa yormuyorsunuz, ama elinize silah almışsınız, bu dehşet verici bir şey. Bununla yaşayamazsınız. Bir soruna doğru dürüst kafa yormuyor, ama komutanlık yapacağınızı sanıyorsunuz, bunu bırakacaksınız. Bunun için size büyük bir duyarlılıkla eğitim savaşımını dayattık. Ülkede bir sürü kişi için “zafere inancı yok” deniliyor. Aşınmış, keyfi yaşamak istiyormuş! İnsan şunu sormadan edemiyor, bu tiplerin inancı yoksa ve bir de yiyip içiyorlarsa o zaman bunları ne yapacağız. Toplum içinde en onursuzca yaşayanlar dahi bunlar kadar olabilir mi? Onlar bile hayatın acımasızlığından dolayı bu şekilde yaşarlar. Yaşamaya değer bir fırsat yakaladılar mı müthiş bir duyarlılıkla doğrusunu seçerler. Ama bizdekilerin rahatı yerinde. Yiyor, içiyor ve “umudum yok, inancım yok” diyor.
Bir de iyi niyetliler, sözümona yöneticiler var. Durumu böyle olanları ne yapacaksınız? Derhal mahkum edin, eğer bu durumlarını halledemiyorsanız kovun. Fitne-fesadı ve inançsızlığı tutturmuşsunuz. İşiniz gücünüz, muğlaklığı, bozgunculuğu geliştirmek. Bunu neyle izah edeceksiniz. Adamı yirmi dört saat içinde ya ıslah edeceksiniz ya da kovacaksınız. Yıllardır bana bunları dayatıyorsunuz. Bunlar affedilmez yaklaşımlardır. Bunu yapmaya hakkınız yok. Bazı şeyler var ki, an be an halledilmek zorundadır. Bizimle habire bol bol, ucuz ucuz konuşuyorlar. İnsan hayret ediyor. Ben olsam, bu söylediklerinizin bir kelimesini bile söylemeye cesaret edemem. Öyle konuşacağıma işimi yaparım, savaşırım, eğer başaramıyorsam da bu işten vazgeçerim. Yıllardır görevlerin başında oturuyorlar, yanı başlarında her türlü bozguncu, kaçkın, inançsız adam çıkıyor, ama kendilerini bundan sorumlu görmek istemiyorlar. Ve tahrik edercesine hepsini bana dayatıyorlar. Çoğunuz bunu yapmadınız mı? Peki bu doğru mudur? Kim size bu alışkanlığı verdi? Bunun PKK‟yle ne ilgisi var? PKK‟nin kutsal değerleriyle, büyük şehitleriyle, çok büyük direnen, doğru sözlü, özlü olanların çabalarıyla ne ilgisi var? Bunları halletmek zor mudur? Fakat halledemiyorsunuz. Bu kişiliğinizi nasıl kabul ediyorsunuz? Kavga yapacaksınız.
Bizim yaşam dilimiz kavga dilidir. İçimizde kavga, dışımızda kavga, doğayla kavga. Kısaca, amaca ulaşmak için ne gerekiyorsa onun için kavga. Başka türlü yaşamın yolu, başarının yolu var mıdır? Kendi kendinizi terbiye etmek ve bazı yüce değerlere göre yaşamak çok mu zordur? Bu soruya cevap verin. Gerçekten yaşamak istiyor musunuz? Parti tarzıyla yaşamak istiyor musunuz? Gerçekten ülkeye bir başarı için yürümek istiyor musunuz? Buna hazır mısınız? Ölçüp biçtiniz mi, emin misiniz? Özgürlük kavgasında iddiası olanların eline eşsiz fırsatlar verdik. Ancak ortada özgürlük diye bir sorununuz yoksa, her şey elinizden alınmış olmasına rağmen buna karşı çok büyük öfkesi olmayan bir kişilikseniz, tabii ki bela olursunuz. Ben, herkes olağanüstü partili olur demiyorum. Ama mutlaka bir yerlerden bu parti davasına en üst düzeyde bağlı olanlar ortaya çıkar ve bunlar güçlüdür, bunlar işini yürütmeyi bilir. Ve bunların karşısında kimse duramaz.
Örneğin ben kendimi böyle görüyorum. Parti davasını hiçbir zaman düşürmedim, hiçbir zaman başarısızlığa uğratmadım. Her koşul altında bunu yaptım. Ne idüğü belirsiz, çizgiyle bir ilgisi olmayan, gerçeklerimizle bağını tamamen koparmış, yüreksiz, beyinsiz, ama kendini her şeyin sahibi sanan bir çok kişilik ortaya çıkmış. Bu kişilikler inançsızlığı da yayıyor, bozgunculuğu da, ama gözü de her şeyde. Bazı konular var, bıçak kadar keskin olmayı gerektirir, çözümün anı anına dayatılmasını emreder. Aksi halde yaşam elden gider. Garip bir şey, yıllardır sizi böyle yaşatmamıza alışmışsınız, adeta bu tarz yaşamaya bayılıyorsunuz. Ama ben yaşamı sizin gibi ele almıyorum. Siz, yaşamı hafif ele alıyorsunuz, değersiz ele alıyorsunuz. Bunlar çok yanılgılı yaklaşımlardır. Biz yaşamı asla böyle ele almıyoruz. Bu kadar genç yaştasınız, ancak enerjinizi henüz doğru bir kanala akıtamadınız. Yıllardır bir kadro sorununu çözmeye çalışıyoruz. Bu kadrolaşmanın canına okumak için, neredeyse her gün ipe sapa gelmez bütün dayatmalar bu kişiliğinizden çıkıyor. Size ne kadar imkan sunuyorsak, o kadar kendinizi kaybediyorsunuz. “Ben neydim, demek ki ben çok önemliydim, çok büyüdüm” diyerek, merkez tanımıyor, yönetim tanımıyor, hep “ben” diyorsunuz. Bütün bunları söylediniz de ne oldu? Halbuki güç, birlik olmaktan doğar. En basitinden güçlü birleşenler güç olurlar.
Bunu bile büyük bir anlayışsızlıkla boşa çıkarıyor, yine “ben en güçlüsüyüm” diyorsunuz. Bu, düzendeki o korkunç bencillik değil midir? Toplumun aleyhine çalışan en çılgın tipler, bu faşist düzende ortaya çıkmadı mı? Bizim içimizdeki yansıması da bu olmuyor mu? Benliğini parti çizgi içinde, parti iradesi içinde eritmeyenler, tam tersine kendisini ısrarla buna dayatanlar, içimizdeki en sakıncalı tipleri temsil ediyorlar. Marifetleri, durumları ne olursa olsun -geri olsun, ileri olsun, bilinçli olsun, bilinçsiz olsun, iyi niyetli veya art niyetli olsun- bunlar en tehlikelisidirler. Ve bir de kendilerini uyanık sayıyorlar, hallerinden razılar. Peki, parti bu halden razı mıdır, parti iradesi mevcut durumdan razı mıdır? Elbette razı değil. Peki sizler buna nasıl razı oluyorsunuz? Kendi kendinize karar vermiş, öyle uygun görüyorsunuz. İşte parti kadrosu olamama budur. Zaten bu noktada bunlarda vicdan, yürek gibi bir şey de yok. Çalışmalar bizden nasıl bir ilerleme istiyor, gelişmeler nasıl bir tempoyu dayatıyor, bunlar da umurunda değil.
Bunlar, “canım böyle istiyor” diyerek, parti iradesini felç etmektedirler. Sonuçta bütün bunlar sizi ne askerileştirir, ne siyasileştirir. Bazı şeyler var ki, öncelikle onu yenme gücünü göstermelisiniz. Bunların en başta geleni de, kendini parti iradesiyle bütünleştirmek, ona ulaşıncaya kadar bıkıp usanmadan kendini eğitmek ve yeterli kılmaktır. Bu iyi bir şeydir. Zaten birey olarak sizin iradeniz çoğunlukla felç olmuş durumda. İradenizin fazla bir keskinliği yok, bireysel olarak de varacağınız, aşacağınız bir şey yok. Çünkü zavallısınız, bunun için de ezilirsiniz. Yapabileceğiniz en hayırlı iş, iradenizi parti iradesiyle, genel iradeyle birleştirmektir. Ve bundan güç alarak büyük bir duyarlılıkla, inisiyatifle kendini güçlendirerek yeniden yapılandırmak, kendinizi dönüştürerek tekrar yaşama ve savaşa çekmektir. Bundan başka çaremiz de yoktur. Dünyayı bize verseler, biz devrim yapamayız. Devrimi bizim irademiz yapacaktır. Partinin iradesi devrimi belirleyecektir. Parti‟nin kolektif iradesi olmadan hiçbir başarı olmaz. Her devrim, irade büyüklüğünü gösteren bir avuç insanın işidir. Devrim sonuna kadar iddialı olan, sonuna kadar yürüyebilen ve yaratabilenlerin eseridir. Yıllardır kendinizi de, bizi de yanlış ölçülerde uğraştırıyorsunuz. Size göre neredeyse her şey benden sorulmalı. Bütün başarıları benden bekliyorsunuz.
Oysa hemen hepinizin benden daha fazla imkanları var, zemini, zamanı benimkinden daha uygun. Ama özde, bir başarıya ne kadar göz dikmişsiniz? Bunun büyük yüreğine ne kadar kendinizi yatırmışsınız? Ülkeye gideceksiniz, ama konuşmayı beceremeyeceksiniz, bir toplantı, bir durum değerlendirmesi yapmayı, bir göreve anlam vermeyi bilemeyeceksiniz. O zaman bu kişiliği ne yapacaksınız? Kendinizi eğitemediyseniz, bunun sorumlusu kim? Anlamamak, yaklaşmayı bilmemek sizin suçunuz. Biz burada her şeyi netleştirdiğimize inanıyoruz. "Beni çarpıttılar, önüme engeller çıktı" diyorsunuz, ancak bütün bunlar yalan. Bir parti kadrosunu çizgi temelinde kimse yanıltamaz. Kimsenin buna gücü de yetmez, böyle bir görevi de yoktur. Kimsenin kimseyi yanıltma görevi, taktikten, çizgiden düşürme yetkisi yoktur. Tüm karargahlar bir tarz icat etmiş, kadroyu boşa çıkarıyorlarmış. Eğer kadro gerçekten kadroysa o merkezi altını üstüne getirerek yola sokar. Karşısında bir yönetim varsa onun da hesabını görebilir. Ya yola getirir ya da tasfiye eder ve doğrusunu kurar. Bütün bunlar doğru kadro ölçülerine sahip olmakla mümkündür. Şimdiye kadar siz böyle yaptınız mı? Bir sorunun üzerine gitmeyi beceremiyorsunuz. Sorunun içine girseniz, belki de sorunu daha çok içinden çıkılmaz bir hale getirirsiniz. Ve bu durumunuz hiç de umurunuzda değil. Böyle yaklaşım, böyle girişim olmaz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER