SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (2.BÖLÜM)
A-SÜMER: DİCLE-FIRAT KIYILARINDA DOĞAN UYGARLIK
Arkeoloji, etnoloji ve teoloji başta olmak üzere toplumsal bilimin temel kollarının özellikle geçen yüzyılda kapsamlı araştırmalarla vardığı sonuç, ilk devletli toplumun, yazılı tarihin ve uygarlığın sahibinin Sümerler olduğunu göstermektedir. Tarihin kendisinin uzun süre devletli toplumun alt ve üstyapısında gerçekleşen kurumlarla özdeş tutulduğu göz önüne getirildiğinde, bu gelişmeye tarihin en büyük gelişmesi demek mübalağa sayılamaz. Devletleşme, olumlu ve olumsuz yönleriyle insanlık tarihinde büyük bir sıçrama anlamına gelmektedir. Devlet, bir toplumsal araç ve en kapsayıcı kurum olarak, günümüzde de varlığını doğuşundaki ana çizgileriyle sürdürmektedir. Devletler, değişen insan emeğinin ürünleri üzerine kurulan hakimiyet biçimleridir. Bu nedenle Sümerleri tanımak, kendimizi ve günümüzü tanımaktır. Sümerler keşfedilmeselerdi, bu en eski ve ana uygarlık kaynağını unutmakla aslında kendimizi de unutacak, tarihi doğru başlatmayacaktık. Bu gerekçeyle Sümerler dünümüzdür ve bize dün gibi çok yakındır.
O halde Sümer nasıl gerçekleşti ve kapsamında hangi temel uygarlık kurumlarını barındırmaktadır? Bu tarihsel soruların yanıtını da tarihsel araştırmalar her geçen gün doğruya yakın bir biçimde vermektedir. Şüphesiz devletleşmeden önceki toplumsal varlıktaki gelişmeler devletli toplum için önkoşuldur. Evrim kuramının antropolojiye uygulanmasıyla ilkel primatların –insanların ilk maymunsu ataları– 60 milyon yıl önce oluştukları, 20 milyon yıl önce de iklimsel koşullar sonucu Doğu Afrika’da ilkel araçlarla iki ayağı üstüne yürüyen türün gelişme gösterdiği kanıtlanmaktadır. Yaklaşık 3 milyon yıl öncesinden Doğu Afrika, Kızıldeniz ve Akdeniz’in çöküntülerini takiben ciddi bir yayılmanın gerçekleştiği de kanıtlanmaktadır. Bir milyon yıla yakın bir süreden beri Doğu Akdeniz ve Toros-Zagros kavisinde –tarihçilerin deyişiyle Altın Hilal– gittikçe artan bir yoğunlaşma gözlenmektedir. Bunda iklim, bitki ve hayvan kültürlerinin sunduğu elverişlilik temel rol oynamaktadır. Artan nüfus bu coğrafya parçasından dünyanın dört tarafına yayılmaktadır. Günümüzün Asya ve Avrupa insanının kökeninde bu olgu genetik olarak da kanıtlanabilmektedir. Altın Hilal , daha ağırlıklı olarak da Dicle-Fırat arası, yani diğer tarihsel adıyla Mezopotamya, ilkel komünal toplumun oluşumunda da uzun ve başat bir ana kaynak rolüne sahiptir. Son buzul çağının günümüzden yaklaşık yirmi bin yıl önce ortadan kalkmaya başlaması, soğuk ve kurak iklimin yerini ılıman ve yağışlı iklim koşullarına bırakması, on iki bin-on beş bin yılları arasında mezolitik toplumun gelişmesine yol açmıştır.
Mezolitik toplumun kanıtlarına bölgede bolca rastlanmaktadır. Gelişmenin iklime çok yakından bağlı olduğu toplumsal gelişmede, yaklaşık on bin yıl önce yaşanan ani bir kuraklık, avcılık ve toplayıcılıktan ibaret olan gelişme biçimi yerine, tarihte neolitik –cilalı taş devri– devrim denilen aşamaya yol açmıştır. Neolitik toplumun kalıntılarına şimdiye kadar en eski tarihler olarak Dicle ve Fırat’ın yukarı kısımlarında rastlanmaktadır. Neolitik devrimin, özünde tarımı başlatmaya ve hayvanları evcilleştirmeye dayalı bir köy devrimi olarak tanımlanması da mümkündür. Diyarbakır-Ergani, Çayönü-Çeme Kote Ber, Batman-Çeme Xallan, Urfa-Siverek-Nevala Çore’de yapılan kazılar, toplu yerleşmelerin tarihini M.Ö 10000 yılına kadar götürmektedir. Dicle ile Fırat arasında çok sayıdaki topraktan oluşan tepelerin altında ilk neolitik devrimin köyleri -Gond yatmaktadır. Kürtçe gond, köy demektir. Anadolu’nun en eski halkı olan Luwiler -onlar da Ari dil grubuna girerler– dilinde ‘yüksek yer - ler memleketi’ anlamına gelmektedir. Gondwana, daha sonra Kurdian, ortaçağda da İran Selçukluların lehçesinde Kürdistan olarak deyimlenecektir. Bu konu Kürt tarihi bölümünde daha kapsamlı incelenebilir. Gerçekten günümüzde bile çok sık görülen bu toprak tepeler buralarda neolitik devrimin derinliğine ve kapsamlı olarak yaşandığını açıkça göstermektedir. Dünyanın hiçbir yerinde bu eskilikte bir yerleşme grubuna şimdiye kadar rastlanmamıştır.
Mezolitik toplum gibi neolitik toplumun da dünyanın dört yanına bu topraklardan yayıldığı, bilimsel bir görüş olarak genel kabul görmektedir. Bu, ana yayılmanın tarih öncesi en önemli çağı olduğu gibi, toplumsal kapsamı itibariyle de uygarlığı hazırlayan tüm koşulları bağrında besleme özelliğine sahiptir. Neolitik toplum M.Ö 6000- 4000 yılları arasında Orta Dicle ve Fırat boylarında gelişmiş; Khalaflaşma kültürü denen aşamaya uğrarken, M.Ö 6000 yıllarında Kuzey Afrika -Mısır-, Aşağı Fırat, Basra Körfezi ve Orta Anadolu’ya, Çatalhöyük’e, yaklaşık M.Ö 5000’de Kafkasya, Kuzey Karadeniz, Balkanlar, Kuzeydoğu İran, Hindistan, Pencap ve İndus kıyılarına, 4000’de Çin’e, tüm Avrupa’ya, 3000’de Amerika kıtasına ulaşmıştır. Bilimsel tarih görüşü, bu tarz yayılmayı bulgular temelinde en doğruya yakın tezler olarak doğrulamaktadır.
Tel Khalaf kültürü , uygarlaşma için tüm gerekli araçları icat etmiş konumdadır. Çömlek, balta, saban, yün eğirme, dokuma, tane öğütme, toplu köy mimarisi, tekerlek, bakır taşından yarı madeni aletler, yıldızları işaretleri olarak kabul etme, bir tanrıça anlayışına dayalı ideoloji, tekerlek vb. gibi uygarlığı hazırlayan tüm araçlar, bu tarihin şafak vaktinin büyük insan ürünleridir. Tarihi gelişmedeki rolleri kıyaslandığında, bunlar ancak 16-20. yüzyılla mukayese edilebilirler. Bu kültürün tarihteki yeri bu anlama sahiptir. Dicle ve Fırat’ın Basra Körfezi’ne yakın çok verimli bir alüvyonlu alana dağılması, Tel Khalaf kültürünü temsil eden toplulukların çabalarıyla o güne dek görülmemiş bir ürün bolluğuna yol açtı. Bunda, M.Ö 4. ve 3. binde kendini gösteren bir kuraklığa karşı sulama kanallarıyla sulu tarıma geçme belirleyici rol oynamıştır. Bol hurma ağaçları ve balıklar da ürünlere eklenince, insanlığın dimağına köklü bir cennet anlayışı olarak yerleşme ve tarihi bir dönem olarak başlatma şansına kavuşmuş oluyor. Artık “Tarih Sümer’de başlar” dönemine girilmiştir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER