DEVRİMCİ EN USTA SANATKÂRDIR
Devrim demek sadece siyasi ve askeri olarak bazı şeyleri kökten değiştirmek değildir. Tarihsel, toplumsal, ideolojik, siyasi yanları kadar kültürel, edebi, sanatsal, zihinsel, şiirsel yani etik ve estetik yanları da vardır. Bu açıdan köklü değişim ve dönüşümleri amaçlayan devrimci hareketlerin ve devrimcilerin öncelikle kendilerini kökten değiştirmeleri gerekmektedir. Kendinde devrim gerçekleştiremeyen başkasına bunu dayatamaz. Kendinde değişim yaratamayan başkasının düşüncesini de değiştiremez, karşısındakini de ayağa kaldıramaz, devrime de koşturamaz. Dolayısıyla devrimci bir kültür hareketi olan APO’CU hareketin kadrolarının, özelde de kadın devrimcilerin Önderlik hareketine katıldıktan sonra kelimenin tam anlamıyla sistem kültüründen kopmaları, sistemi reddetmeleri ve erkek egemen kültürün bir yaratımı olan cinsiyetçiliği, gelenekselliği ve klasikliği düşüncesinden silmesi devrimci bir görevdir. Özgürlükçü olduğu kadar öncü bir hareketin kadın devrimcilerinin değiştirici ve dönüştürücü gücü kırk yılı aşkın mücadelemizde kendini yeterince ispatlamıştır. Bu anlamda devrim mücadelemizde kadının rolü öncüldür. Kadınların kendisine sıradan ve yüzeysel yaklaşmaması gerektiği açıktır. Bin yılların kültür biriktiricisi ve koruyucu olan ana tanrıçaların geleneğinden gelen Kürdistan kadınlarının bu anlamda doğal ve esas bir görevi bulunmaktadır. Nitekim soykırımcı güçlerin ülkemizde kadını ve değerlerini kırımdan geçirmesine karşı mücadele etmek öncelikli görevdir. Bu kutsal ve kadim topraklar insanlığa olduğu kadar kadınlığa da aittir. Kadın yaratımlı ve kadın işlemeli bu zengin ve cennetimsi topraklarda kadınlar şimdi olduğu gibi binlerce yıl önce de ekin ekmiş, tohum toplamış, NAN yapmış, ahlakı, kültürü, komün yaşamını ve eşitliği savunmuştur. Ataerkil temelli tüm oluşumlar ve dayatmalar görüldüğü üzere kadın yaşamını ve demokratik komünal yaşamı bozmaktadır. Bir kültür deryası olan topraklarımızda halklar, inançlar, diller, kültürler, yaşamlar erkek eliyle, devlet araçlarıyla yok edilmektedir. Dolayısıyla bizim felsefemiz ve ütopyamız olan kadın özgürlükçü ve demokratik komünal yaşam büyük bir kültür devrimiyle gerçekleşecektir. Bu devriminin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü olmasının da kadının devrim ve kültür mücadelesindeki öncülüğüne bağlı olduğunu bilmek gerekir. Soykırımın ve işgalin bir başka boyutu olan tarihi değerleri yok etme ya da çıkarlarına göre kullanma durumu günümüzde halen çok canlı ve revaçta olan bir soykırım uygulamasıdır. Kürdistan’ın dört bir yanının işgalciler, soykırımcılar tarafından kuşatılmasının, zapt-u rapt altına alınmasının bir nedeni de bu tarihi mirasımızın zenginliğinden kaynaklanmaktadır. Kültürleşmeyen hiç bir değer kalıcılaşamaz Demokratik uygarlık değerlerinin birikimi üzerinden yeşeren ve can bulan kırk yıllık mücadelemizin savunduğu ve yeniden inşa ettiği değerler ve bedeller maalesef yansıtması gereken güçlerimiz tarafından yeterince yansıtılamamaktadır. Bu nedenle devrimimiz kadınlara, insanlığa özelde de Ortadoğu halklarına istenilen düzeyde çarpıcı, etkileyici bir şekilde yansıtılamamaktadır. Temsil edilen özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi ve adaletçi değerlerin en doğru şekilde insanlığa yansıtılması, aktarılması, anlatılması, kavratılması gerekmektedir. Bir şarkı, türkü, resim, tiyatro, folklor, kıyafet ya da bir ezgidir söz konusu olan. Düşman tüm değerlerimizi yasaklamakta, iman ve inancımıza dek özü ifade eden her şeyi değiştirme, çarpıtma ve asimile etme uğraşındadır. En ufak bir fırsatı bile kaçırmamaktadır. Özelde de insanlığın varlığını, ruhunu temsil eden birikimlere göz dikmekte, gasp etmektedir. Kültürel ve sanatsal alanda da yaşanan hiçbir gelişmeye tahammül göstermemektedir. Egemen sistemin, kapitalist modernitenin kültürü topluma empoze edilmektedir. Bu anlamda günümüzde Kürtlük adına toplumda gelişen kültürel çalışmalar tümden ulus-devletçi zihniyetin etkisinden kurtulmuş değildir. Türk, Fars, Arap ve Batı egemenliğinin imgeleri, simgeleri ve ezgilerini taşımaktadır. Özentilik fazladır. Kendi benliğine yabancılaşma, özünden uzaklaşma, modernitenin etkileriyle gelişen kültürel faaliyetleri Kürt gerçekliğini ve kadının toplumsal değerlerini doğru bir şekilde temsil edememektedir. Bu ciddi bir olaydır. Bunca mücadeleye ve devrimsel gelişmelere rağmen bunların toplumda kültürel dönüşüme ve yeni bir kültürel ifadeye yeterince kavuşmaması ciddi bir yetersizliktir. Halbuki bu direnişin ve devrimci yaşamın kendisi yeni bir kültürdür. Bu kültürün, yeni yaşamın sanatsal ifadesinin gelişmesi ve topluma mal olması gerekiyor. Kültürleşmeyen hiçbir değer kalıcılaşmaz. Kalıcı olan, yaşayan ve ölümsüzleşen kültürdür. Devrimci en usta sanatkârdır. Sanat üreticisi, yaratıcısıdır. Yani toplum için üreten, toplumu manevi olarak besleyen, koruyan ve yenileyendir. Bu anlamda sanatçılık en çok devrimciliğe yakışmaktadır. Her gerilla bir sanatçı kıvamına ulaşıncaya dek kendi kendini aşmanın, sürekli yenilemenin ve üretmenin çabası içerisinde olmalıdır. Taktikte, stratejide ve sonuç almada bir sanatçı yaratıcılığında olmak durumundadır. Kendini ve çevresini Apo’cu yaşam kültürüne göre oluşturmada da yapıcı, kazandırıcı, etkileyici ve dönüştürücü olmalıdır. Herkese ve her yere parti ilkelerini, ölçülerini, yaşam felsefesini, ahlakını taşırabilmelidir. Örgütleyici olabilmeli, insanları duygu ve düşünce anlamında devrime çekebilmeli ve bunları yaparken de öyle incelikli ve çarpıcı olmalı ki tıpkı Zilan’ın fedai eylemindeki gibi sonuç alıcı, tıpkı Sarya’nın ateşten dansı gibi estetik, tıpkı Gurbetelli’nin kalemi gibi güçlü ve derin, tıpkı Ozan Mizgin’in sesi gibi etkileyici olmalıdır. Yani yaratıcı, eylemci, örgütleyici, çekici, güzel ve estetik olmalıdır. Her işte ustalaşıncaya dek öğrenme aşkıyla dolup taşmalıdır. Yanında, sağında-solunda eski ve geleneksel erkek zihniyetini, devlet öğretisini yaşatmamalıdır. İşgali, soykırımı, zulmü sonlandırmalıdır. Etrafında bin bir çiçekten oluşan bir bahçe, sayılamayacak kadar çok çeşitte ağaçları olan renklilikte bir orman tablosu yaratmalıdır. Bu mümkündür. Çünkü karşımızda Kürdistan’ımız gibi zengin, bereketli, cömert bir yaşam alanı durmaktadır! Başı dik, onurlu, devrimci ve herkese yaşam kaynağı olan bir ülke! İşte bu nedenle devrimci kültürün ve sanatın esas kökleri Kürdistan’dadır, Kürt kadınındadır diyoruz. Kültürlerin beşiği olan bu topraklarda Kürt kadını analık, Ana tanrıçalık yaparken, henüz bu topraklar işgal edilmemişken dünyanın farklı kıtalarında insanlar açlıktan, susuzluktan kırılıyordu. Bu nedenle yaşama tutunabilmek için büyük bir arayışın, savaşımın içindeydiler. Ancak şimdi bizim halkımız aç, susuz, tarihsiz, kimliksiz ve dilsizdir. Kendi öz kültüründen, öz değerlerinden yoksundur. Kendi ana dilini bile konuşamaz durumdadır. Yasaklar, kuşatmalar, tecritler altındadır. Kadın ise tüm bu ters yüz edilmiş tarihin merkezinde yer almaktadır. Kadın alt edildikçe toplum, kültür, doğa ve insana dair ne varsa sömürülmeye, kimliksizleştirilmeye başlamıştır. Tarihi seyir içerisinde halkımız kadın şahsında bitirilme noktasına vardırılmıştır. Dolayısıyla çıkışın, başkaldırının ve yeni bir kalkışın adı kadın olmak durumundadır. Kadın da bu anlamda kendi isyanını, kendi renginde, dilinde, öz kültüründe ifade etmektedir. Bu nedenle 21’inci yüzyıl kadın yüzyılı ve patriarkalın muhteşem çözülüş ve kırılma yüzyılı olacak diyoruz. Kadın ve kültür içerikli bir isyan önü alınamayacak bir değişim ve devrim olacaktır. İşte bu devrimin kendine özgü bir rengi olacağı gibi kendine özgü bir üslubu, hitabı, kültürü ve dili de olacaktır. Herkes yeniyi yaratmanın heyecan ve coşkusuyla mücadeleye atılırsa ve her yaratımını ustalıkla gerçekleştirirse o zaman demokratik, devrimci kültür devrimi de başlamış olur. Devrimcilerin görevi zihniyeti değiştirmektir Kadının kültür ve etik-estetik yaratımlarla bağının güçlü olmasının nedeni de elbette hem kadının yapısından hem de kültürün karakterinden kaynaklanmaktadır. Her ikisi de yaşamda büyüleyici bir çekiciliğe sahiptir. Emekle, var olmakta ve var etmektedir. Devrimcinin bu anlamda inceliği, sadeliği, fedakarlığı ve duygu yüklü hali de buna işaret etmektedir. Yani nereden bakarsanız bakın aslında bu topraklarda yaşayan, yürüyen, kanı akan, gözyaşı ve ter döken, mücadele eden, savaşan herkes isterse, büyük bir şevk ve tutkuyla yaklaşırsa yaratamayacağı, üretemeyeceği bir şey yoktur. Çünkü dünyanın en güçlü medeniyetinin, hafızanın içinden fışkırmıştır. Tıpkı bir kardelen gibi her an zor ve inanılmaz bir anda boy vermiş, umut vermiş, gülümsetmiştir. Bu anlamda zafere olan inancı güçlendiren devrimci kültürdür. Ve yaratımlarıdır elbette. Rêber APO “Günümüzde kültürün gittikçe sığlaşması, büyüleyiciliğini kaybetmesi, sır veremez duruma düşmesi ve ilham verici olmaktan çıkması, kültürel gelenek üzerinde ulus-devletin yürüttüğü buldozer hareketi dolayısıyladır.’’ derken aslında bizlere de eleştiri geliştirmektedir. Sadece kapitalist modern sistemi çözümleyerek ya da kapitalizmden kaynaklanan çürümeyi değerlendirerek toplumun kültürel devrim ihtiyacını karşılayamayacağımız aşikardır. Bizim paradigmamız ve yaşam sistemimiz alışagelmiş bir perspektif değildir. Evet köklüdür, fikri derinlerden gelmiştir. Mezopotamya’nın has be has hafızasıdır, doğal komünal yaşamın kendisidir. Kültür devriminde devrimcilerin en zor görevi zihniyeti değiştirmektir. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü düşünce yapısını inşa etmektir! Bu açıdan yeni ve özgür bir zihniyet dünyasının yaratımına baş koyduğumuzu unutmadan işlere koyulmanın zamanı gelmiştir. ŞİMAL ÜLKEM GÜNEŞ PAJK KOORDİNASYON ÜYESİ |
YORUM GÖNDER