APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (18.BÖLÜM)
PKK'NİN KAHRAMANLIKLARINDA KARŞILIKLI ÇIKARLARA DAYALI İLİŞKİ YOKTUR
Size nasıl bir sorumluluk anlayışı vereceğimi bulamadım. Yine kendi çocukluğumu göz önüne getiriyorum. İnsanlarla ilk temaslarımı göz önüne getiriyorum; ne kadar hassas ve sorumluluk duyarak yaklaştığımı görüyorum. Ve hele hele parti işlerine yöneldiğimizde, siyasal sorumlulukları üstlenip bu hareketi geliştirmeye ve partileşmeye çabaladığımızda gösterdiğimiz o hassasiyeti nasıl göz ardı edeceksiniz? Bunları hiç öğrenmeden, hatta tersini dayatarak mı PKK militanı olacaksınız? Bize yapılabilecek en büyük kötülük budur. Bu konuda benim tarzımı ve hassasiyetimi inceleyerek biraz anlayış kazanabilirsiniz. Bunlar ölçüdür, kanıtlanmış ve sonuç almış gerçeklerdir. Bir şeyler öğrenin ve mümkünse temsil edin. Bizim yanımıza kendiniz geliyorsunuz. En kara bir biçimde Önderlik sevdalısı sizsiniz. O zaman bana biraz anlam verin. Ulusal işlerinizde, siyasal, örgütsel ve bu anlamda diğer bir çok çalışmada işleri nasıl başarıya götürdüğümü, kendimi nasıl geliştirdiğimi ve nasıl önder olduğumu öğrenmek için yanımıza geliyorsunuz, yoksa “şeyhin” kerametinden, faziletinden yararlanmak için değil. Ben böyle birisi değilim. Veya ulufe dağıtmak için yanıma gelmiyorsunuz. Benim özelliklerim açıktır. Kolektif emek çalışanıyım. Birleştiren, örgütleyen ve buna her gün kendini amansız veren bir kişiyim. İdeolojik gelişmeye büyük önem veren ve geliştiren, siyasallaşmayı mümkün kılan kişiyim. Mümkünse siz de bu özelliklerle yaşamaya çalışın. Sizden bunu istiyoruz. Bunun size ilişkin herhangi kötü bir yanı yok. Tam tersine, ihtiyaç duyabileceğiniz en temel hususları size vermektir. Bir köylü fesadı, bir köylü kölesi veya ağası gibi yanımıza geliyorsunuz. Kimisi padişahtan ulufe bekler gibi, kimisi şeyhin faziletinden bir şeyler umar gibi, kimisi babasının ocağından bir şeyler bekler gibi, yani herkes kendine göre ayarlamaya çalışarak yanımıza geliyor.
Bizim ne kadar bilimsel, ne kadar gerçekçi bir irade olduğumuz ortada. Gerçeği olduğu gibi mi ele alacaksınız, yoksa kendi hayal aleminize göre mi? Hangisi doğru? Ben sizi bilimsel olarak ele almıyor muyum, size son derece siyasi yaklaşmıyor muyum? Neredeyse hemen hemen her sözcüğüm bu temelde değil mi? Sizden de beklediğim aynısıdır. Özlü, inançlı ve gerekirse amansız olmalısınız. Çünkü ben öyleyim. Bir kaç kişiniz de bu parti için, bu halk için böyle yaşamalıdır. Öyle fazla da değil, bir kaç kişi. Herhangi bir alanda sorumluluğuna müdrik bir-iki kişi çıksa kıyamet mi kopar? “Ben halk için yaşıyorum, ben parti için yaşıyorum” demek, size göre neredeyse en büyük darbe oluyor. Bu sözü dedirtmemek için kırk takla atıyorsunuz. Benim büyüklüğüm, bu halk için yaşamaya güç yetireceğim, bu halkın bazı tarihi işleri için sözcü olacağım sözünü söyleyip yerimde sağlam durmamdır. Sonuçta bu büyük gelişme ortaya çıktı ve bu halk bize inandı. Çünkü sözümün gereklerine bağlı olduğumu gördü. Bağlılık, öyle sizin sandığınız gibi aldanmak, aldatmak değildir. Bu temelde ruhumu, bilincimi halka göre her an sağlam yapıyor, diri tutuyor ve işliyorum. Yani halkımızın tarihinde hep aradığı kişilik buydu. Bu dürüstlüğü göstermeye çalıştım. Başka herhangi bir özelliğim yok. Ne sizin kadar cesurum, fedakarım, ne de sizin kadar bazı marifetlerim var. Ama bazı temel değerlere, bir halkın hayati değerlerine bağlı kalarak, o konuda kişiliğimi sabırla ele alarak, bir iğne ucu kadar bir imkanı ve en küçük bir şansı bile büyük bir çabayla değerlendirerek kendimi yaşatmaya çalıştım. Son derece mütevazı ve haddini bilerek bunu yaptım.
Ayrıyeten değil sizin gibi hazır bir imkanı görmemek, değerlendirmemek, iğne ucu kadar değeri, imkanı yaratarak yol aldık. Bu konuda yaşamı böyle ele aldık. Bunu kendinize uygulayın. Siz partinin, halkın ve ordunun başına bela gibisiniz, o zaman kendinizi ne yapacaksınız? Bir halk için nasıl yaşanılacağını ne zaman anlayacaksınız? Kendi gerçeğinize bakın, hep “değerlerle oynadım, cevap olamadım, önleyemedim, alet oldum ve boşa çıkarıldım” diyorsunuz. Bir halk için böyle yaşanılmaz. Böyle sözcükleri kullanmak bile bir halka saygısızlıktır, hakarettir. Bundan vazgeçin. İnsan bir halktan kendini koparır veya o halkla alay eder de bu kadar mı eder? En ufacık bir vicdanınız yok mu? Halkın acısını, halkın zavallılığını, halkın çok düşmüş durumunu hiç mi kalbinize biraz olsun taşırmayacaksınız? Buna bir çareyi hiç mi beyninize danışıp, araştırıp bulamayacaksınız? Böyle bir arayışınız ne zaman olacak? Veya siz partiye bağlı olmayı ne sanıyorsunuz? Ordulaşmayı bir tarafa bırakalım, ana hatlarıyla bir halk için yaşamayı ne sanıyorsunuz? Tabii sizi bağlayan değerler yok. Araştıralım, neye bağlı olduğunuz belli değil veya düşmanın aşıladığı bazı gerici, boşa çıkarıcı değer yargılarının, güdülerinizin ve çıkarlarınızın peşindesiniz. Tüm bunlar bırakalım halk için bir değeri olan, kişi için bile saygınlığı, değeri, yeri ve anlamı olmayan, incir çekirdeğini bile doldurmayan keyfiyetler, hava-cıva işlerdir. Sizin beklentilerinizin çoğu böyledir. Eğer biraz benim gibi halka bağlı olmayı bilseydiniz, biraz halk için düşünüp yaşamayı esas alsaydınız, militan gerçekliğinizde bu kadar hataya yer olur muydu? Değerlerle bu kadar oynanır mıydı? Sorumluluğunuz altındaki ne kadar silahı kaybettiniz, yanınızdaki ne kadar yoldaşı kaybettiniz, kaçırttınız? Yoldaşlarınızı basit nedenlerle kaçırttınız, onlara sahip çıkmadınız. Bunun nedenlerini hiç kendinize sormadınız, vicdanınıza danışmadınız. Kendini aldatan kişiliği, ayarsız, seviyesiz kişileri, laf ebelerini çok iyi tanıyorum.
Bütün yaşam hikayemi size anlattım. Bir günümü bile öğrenseydiniz yeterliydi. İçinizden birisi yirmi dört saat kendini benim yerime koyamaz mı, mümkünse bir yoldaş, bütün zamanını değil, bir gün kendini benim yerime koysun ve öyle yaşasın diyorum. Kıyamet mi kopar? Ben, her gün sizin için böyle yaşıyorum. Siz sadece bir gün benim sizin için yaşadığım gibi beni yaşayın. Bu gücü gösteremiyorsunuz. Bunu anlamak zor değil. “Bu yoldaş acaba bir parti işi olsaydı nasıl yaşardı, herhangi bir çalışma olsaydı nasıl karşılık verirdi” diye düşünerek bunu bir gün yapın. Ama o kadar bencilsiniz ki, yaptığınız her şeyi “kendime nasıl alet ederim, kendimle nasıl uğraştırırım, kendimi nasıl dayatırım” diye yapıyorsunuz. Kimse size kendinizi yerle bir edin, kendinizi inkar edin de demiyor. Kimse şu özelliklerinizi birden bire de aşın demiyor. Her ne kadar hatanız da, yetmezliğiniz de olsa siz kendinizi ölümüne ve her an kendini feda edecek bir tutumla katıyorsunuz. Ben, bunun nasıl olması gerektiğini anlayış düzeyinde açıklığa kavuşturuyorum. Ve diyorum ki siyaset, burada artık kendini aşma, en vazgeçilmez bir alışkanlığını bile aşarak, hatta eski kişiliğini inkar ederek, örgütün kuralarını yaşamınızla veya ona katılmakla işletmektir. “Örgütün dilini kullanacağım, kendimi değil” diyeceksiniz. Burada artık “ben” ölmüş, örgüt başlamıştır. Örgüt; hepinizin yoğunlaşmış birleşik çabalarıdır. Birlik tutumu; ortak iş yapmak, onu zedeletmemek, bu konuda varsa kendi bireyciliğiniz, gericiliğiniz onu öldürmek, varsa çirkinliğiniz onu biraz kendinizde gömmektir. Genel çıkış yapmak, örgüt sıfatını takınmaktır. Bir askerileşme iddianız varsa, katılımınızın en temel özelliği emre gelmek ve örgütün temel politikasını esas almak olmalıdır.
Bu, askerileşmenin en amansız, en disiplinli yanıdır. Yoksa askerlik sandığınız gibi size içinizdeki kinlerinizi, duygularınızı en üstten partiye dayatma hakkını vermez. Hiçbir şeye gücünüz yetmiyorsa, kendinizi terbiye etmeye de mi gücünüz yetmiyor. Başkalarının yanlışına alet olmayı reddetmeye, buna yokum demeye de mi gücünüz yetmiyor? Bütün bu konularda görüldüğü gibi tehlikelisiniz ve bunun bilinçle, tecrübeyle de fazla bir ilgisi yok. Ortada bayağı terbiyesizlik var. Bunu kabul etmiyorum. Hiç kimse beni böyle ele alıp kullanamaz. Israr etmeyin, zaten zorlanıyorsunuz, daha da zorlanacaksınız. Daha da üzerime gelirseniz savaş düzeyim yükselir, sizi ezerim. Dünya bile bana karşı tahrikçilik yapıyor, ama dönüşmeniz için size karşı sabrımı koruyorum. Siz de onları tamamlamamalısınız. Önderlik gerçeğini ne sanıyorsunuz? Biz, sizi çok çocuk saydığımız için, böyle şeyler yapamaz dediğimiz için yüklenmiyoruz. Yoksa görmediğimiz için, güç yetiremediğimiz için değil. Yoldaşlarımızı zorla terbiye etmeyi değil, ikna ile terbiye etme yöntemini esas aldığımız için üzerinize gelmiyoruz. Yoksa otoritemiz müthiştir. Parti içinde kimseye nefes bile aldırmayacak kadar hazırlıklıyım. Bu konuda kendimi örgütledim. Bunu doğru anlayın ve bağlanın, sizinle de böyle yürüyelim. İlk önce gece-gündüz bunu öğrenin ve öyle yola dizilin. Baktınız bu iş size göre değil, o zaman sempatizanlık yapın. Ama içinizde cesur kişiler varsa; uyma gücü, benimle bu temelde, bu çerçevede yürüme imkanı olan varsa ortaya çıksın. Ben onlarla yürümek istiyorum. Özü de, sözü de böyle olanlar, buna dayanma gücü olanlar tarihi kişiliklerdir. Bunlar başarabilir. Ben onları bekliyorum. Bu çabayı onlar için harcıyorum.
Dönemin yakıcılığı, düşmanın savaş düzeyi hemen her bakımdan ortadadır. Biz ne zaman toparlanacağız? Ne zaman amansızlığı yöntem olarak belleyeceğiz? Ne zaman işlerimizin üzerine yürümede bunu gerçekleştirebileceğiz? Zoraki bağlılık istemiyoruz, zoraki söz istemiyoruz. Verdiğiniz söz, bağlılık çok içten olmalı ve her koşul altında bir savaşım değeri olmalıdır. Biz öylesini istiyoruz, yoksa bizim karşımıza put gibi dikilip, rica-minnetle iş yapmayın. Buna kesinlikle ihtiyacımız yok. Öylelerine ben hiç inanmam ve onlarla yürümek de istemem. Bizimle yürüyecek olan kişi içten olacak ve her koşul altında büyük bağlılık gösterecek. İşte ben 14 Temmuz direniş kararlılığını ve onun kahramanlarını böyle değerlendirdim ve gerçek buydu. PKK‟de her gün kahramanlıklar gelişiyor. Bunların anlamı budur. Biz böyle olanların örgütü peşindeyiz. Ancak böyle olanlar zafere yürüyebilir. Bununla oynayanlar derhal aramızdan çekilsin. Bu tip kişilikler bir şey yapamazlar ve kendilerini de kurtaramazlar. Kesinlikle karşımda sağlam duruşlu, tek kaldığında da, başarı için çok az imkan kaldığında da bu tutumu esas alan kişilikler gerekiyor. Bunun mutlak anlaşılmasını ve her kişilikte az-çok anlamının öze indirgenmesini, bir eğitim olayı olarak kişisel özelliğiniz haline getirilmesini şart koşuyoruz. Şu ana kadar bana bazı siyasi konularda olsun, örgütsel esaslarda olsun, yine askeri taktikler de olsun, ciddi tek bir soru bile sormadınız. Kendi başıma habire tek yönlü veriyorum, ancak ona da kendinizi açmıyorsunuz. Oysa ben böyle değilim. Benim hassasiyet düzeyimi düşmana sorun, Amerika‟ya sorun, onlar benim yaklaşım tarzlarımı bilirler. Tuhaf, herkes bunu biliyor, fakat siz öğrenemiyor ve tersini uyguluyorsunuz? Ne zaman politikleşeceksiniz? Ne zaman askerileşeceksiniz? Bu tarz dışında hiçbir yol buna fırsat vermez.
Gençsiniz, yorulmamışsınız, daha fazlasını yapın. Ki, size verdiklerim az değil. Siz bu halkın fakir fukara çocuklarısınız ve benden daha fazla yaşamınızı adamaya çalışıyorsunuz. Ben de bunun yolunu-yöntemini ve gerçeğini gösteriyorum. Düşmanınızın vahşeti karşısında feci bir sona uğramamak için bu büyük hassasiyeti, bu büyük çabayı sergiliyorum. Sizin kin, öfke, yaşam, intikam, gurur, onur, iddia, ayakta kalma gibi kavramlarla hiç ilginiz yok. Kişiliğinizde korku, endişe, yerinde cesaret, imkan-olanak, fırsat ve şans gibi kavramlara yer yok. Yaşamınızda bu kavramlara yer olmadan siyaset yapılır mı? Gençliğinize yazık olacak. İnsan bu kadar kendi sözüyle oynamaz. Hep “yıllarca sonra anladık” diyorsunuz, tabii anlarken de her şeyi bitiriyorsunuz. Sizlere soruyorum militanlaşma, adam olma, kendini güçlü ayakta tutma çok mu zor. Buna biraz anlam vermek, buna biraz yer vermek size çok mu zor geliyor? Bunu gerçekten merak ediyorum. Benim için bunsuz bir an bile yaşanmaz. Ben bu kavramlara göre, nefes nefese ve amansızca yaşamadan edemem, ciddi bir başarısızlık oldu mu kendimi yerim. Hatta mevcut başarı düzeyim bile, benim için bir anlam ifade etmiyor. Her an yeni bir başarıyı gözüme kestiremezsem yaşayamam. Kendinize bakın, başarının kenarından geçemiyor, rahatlıkla yaşayabileceğinizi sanıyorsunuz. Ben bile mevcut başarı düzeyimle olmaz, daha fazlasını nasıl yaparım diyorum. Beni tıkatmışlar, beni bağlamışlar, beni engelliyorlar, bu engelleri nasıl yırtayım diyorum. Bir çoğunuzu sıfırdan bu günlere getirdik. Buna rağmen böyle olmaz diyerek adeta kendi kendimi yiyorum. Psikolojim böyledir. Kendinize bakın, başarının kenarından bile geçmiyorsunuz. Sanki hiçbir şey olmamış gibi rahat yaşıyor ve yığılıp gidiyorsunuz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (19 Temmuz 1996)
YORUM GÖNDER