APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (43.BÖLÜM)
DEVRİMCİ YAŞAM BİZİM İÇİN ALTIN DEĞERİNDEDİR
Öyle bir halk gerçekliğimiz var ki, barış treni olayında da görüldüğü gibi, “anlayamıyoruz bu insanlığı, anlamıyoruz bu hükümetlerinizi. Neden böyle oluyor?” diyorlar. Böyle bir halk gerçeği karşısında hiç bizi duymamış bir insan bile isyan ediyor. Böyle bir şey olamaz diyor. Peki, iliklerine kadar bu gerçeğin içinde olan bizler hangi sonuçları çıkaracağız. Ben mevcut halk gerçeğimize bakarım ve on yıllık savaş kinini çıkarırım. Bu toplumsal gerçekliği en yoğun bir biçimde yaşayanlar olarak, nerede kaldı sizin kininiz, nerde kaldı öfkeniz? Onlar olmadan savaş olur mu? Halkınız için mutlaka bir yaşam hayaliniz olmak zorunda.
Ancak buna bile ilginiz yok. Birbirinize ilginiz yok. Birbirinizi sadece boşa çıkarıyorsunuz. Bundan daha tehlikelisi olur mu? Anlık ihanet ve sevda kişiliği budur işte. Bu durum karşısında nasıl böyle sessiz durabilirsiniz? Halen hep “çaresizlik, ilgisizlik içindeyiz” derseniz, kendinizi yere gömdürün, ama böyle kalmayın. Çünkü artık böyle yaşamak ayıp oluyor. Bu tutumlarınızda ısrar ederseniz, size çok daha kötü sıfatlar yakıştırırım. Tabii ki, bu davranışlarınıza karşı savunmamı daha da fazla geliştirebilirim. Buna gücüm var. Öyle kolay yenilmeyi kabul edemem. Sizin karşınızda çözülmem imkansız. Bizim savaşçılığımızı basit ele alırsanız, büyük oynarız. Kaldı ki, kendimizi böyle göstermemize de gerek yok. Çünkü işler yoluna konulmuş durumda. Başarı için başka seçenek olsaydı, sizlere tenezzül bile etmezdik. Sağınız solunuz hep uçurum, maddiyatınız-maneviyatınız yok. Bu durumda en doğru yol bu oluyor. Bilimsel olarak da kanıtlanmıştır ki, uğraşacak başka bir işiniz yok. Ülkemizin her tarafı harap, hatta halkımızın yüzde doksanı işsiz. Düşmanın varolan düzeni temelinde başka yapılacak iş nerede? İşiniz budur. Bunun dışında hiçbir iş yok. Bize yapılacak başka hiçbir şey bırakılmadığını ispatladım.
Bir iş için kırk takla atıyorsunuz, Avrupalara, çöllere kadar gidiyorsunuz. Oysa yapabileceğiniz en değerli iş budur. Aklın da, yüreğin de yolu bizi buraya getiriyor. Kaldı ki bu, altın değerinde bir iştir. Şimdi buna kendinizi ikna edin. Kimse size devrimi dayatmıyor. Yapılacak tek doğru iş olduğu için biz bunları söylüyoruz. Derinden ikna olun, iknadan da öteye kesin bir kararınız olmalı. Bundan başka ne biz bir işe yararız, ne de başka tür bir iş bize verilir. Zaten iş verme değil, her şeyi elimizden alırlar. İşi elde etmek için önce toprak gerekir, İnsanın üretim gücü olarak özgür olması gerekir. Bizim elimizde bunların hiçbirisi var mı? Siz en temel bilimsel doğruları bile inkar ediyorsunuz. Sanki elinizde çok iyi bir işiniz ve yaşamınız varken sizi kandırmışım gibi, “biz bu işe fazla gelemeyiz” veya “bize fazla ücret vermiyorsunuz” gibi tutumlara giriyorsunuz. Bunların tümü yalan ve düşmanın yutturmalarıdır. Bunu tartışıp, düşmanın dayattığı yalanları kendi kişiliğinizden söküp atabilirsiniz. Neden büyük bir devrimci olmuyorsunuz? Neden anlı şanlı bir komuta kişiliğiniz gelişmiyor? Tabii ki, bu işe tam olarak inanmadığınız için. Sanki düzende bir şeyler kurtaracak bir yaşamınız varmış da sizden çalınmış gibi bir endişe içindesiniz. Sanki ben sizi kandırmışım gibi bir hava içinde katıldığınız için kendinizi tam katamıyorsunuz.
Aranızda sanki yaşamını çalmışız gibi yirmi yıldır intikam peşinde koşanlar var. Kendini mücadeleye tam katmayanların hepsi bu havada. Ama yalan söylüyor, aldanıyor ve aldatıyorlar. Doğrusu bu değildir. İddia ve ispat ediyoruz ki, bu ülkedeki bütün iş kolları elinizden alınmıştır. Yaşamın bütün maddi-manevi değerleri, kültür değerleri ve tarih de dahil her şey elimizden alınmıştır. Kollarınız, yüreğiniz ve kucağınız boşta, gözleriniz deli gözü, diliniz ezop dili, yani hiçbiri ne görebilecek durumda, ne de duyabilecek durumdadır. Doğru dürüst konuşamıyorsunuz bile. Bütün bunlar bir gerçek. Bütün bunlar doğruysa o zaman devrimcilik muhteşem bir şey olur. Devrimci kurtuluş yolu, devrimci örgüt, devrimci savaş, devrimci eğitim ve devrimci yaşam bizim için altın değerindedir. Ben böyle ele aldığım için sizin karşınızda bu kadar faalim. Yaptığım en küçücük bir iş bile benim için altın değerindedir. Küçük bir imkanı gördüğümde hemen değerlendiriyorum. Bazı çok usta avcılar vardır, milimi milimine hesaplayıp avın üzerine giderler. Benim durumum da böyledir. Siz ise, hedef deve bile olsa görmüyorsunuz. Ne anladık bu savaşçılıktan? Bununla mı ülkeyi kurtaracaksınız? Siz bununla neyi fethedebilirsiniz? Bu şekilde ben sizin sorumluluğunuzu kaldıramam.
Düşünün ki, işsiz bir köylü, bir hamal karnını biraz doyurmaya yetecek bir somun parası kazanmak için on sekiz saat kan-ter içinde çalışıyor. Ülkemizin gerçeği bu değil mi, bunu inkar mı edeceksiniz? Avrupa'ya gidenleriniz oldu, ancak gördüğünüz gibi Avrupa bir barış trenine bile yol vermedi. Orası halkımıza kan kusturmaktan başka ne yapıyor? Bu gerçektir ve inkara gelmez. Eğer bu doğruysa, geriye kalan iş yapmaktır, pratiktir. Bu ülkede devrimci olmaktan, devrimci iş yapmaktan başka hiçbir şey değerli olamaz. Zaten başka bir iş de kalmamıştır. Tutumunuz böyleyse müthiş bir partici, örgütçü ve propagandacı olursunuz. Hele hele askeri oldunuz mu, müthiş bir militan ve komutan olursunuz. Müthiş bir eylem planlayıcısı olursunuz. Çünkü her şeyden hesap soruyorsunuz. Çünkü devrim, giderek altın değerinde bir iş olmaya doğru gidiyor. Askeri iş, ideolojik ve siyasi işin en yoğun sonuç alan kısmıdır. İnsan müthiş gelişir ve orada tutulmaz olur. Siz, kendi tarzınızla hamallık yaptınız da ne elde ettiniz? Bütün halkınız aç perişan değil mi? Örgüt içindeki insanı da iflas ettirmiyor musunuz? Savaş içindesiniz ancak şimdiye kadar hangi silahı, hangi savaşçıyı iyi kullandınız, hepsini heba etmediniz mi?
Ayrıca kendinizi ne kadar işlevli hale getirdiniz. Artık asker olma sözü vererek askeri kişiliği yakalayacak ve bir bütün olarak parti militanlığına, işçiliğine ulaşacaksınız. “Bunları gerçekleştirme imkanı yok” demeyin, tam tersine sizin bunları yapmadan yaşamanız çok zor, hatta imkansız. Şu anda sizin bu düzeyiniz bana yaşanması imkansız ve tam bir işkenceli yaşam gibi geliyor. Bu anlamda kendinize en büyük kötülüğü siz yapıyorsunuz. Benim bu konuda belirttiklerim altın değerindedir. Örneğin bir çalışma imkanı yakalıyorum, buna karşı en ufak bir ilgisizlik, yetersizlik, anlayışsızlık var mı? Çok yere gidiyorum, her gün iş üzerindeyim. Peki, siz en hayati bir toplantıda bile neden konuşamıyorsunuz? En önemli bir kararı alamıyor, önemli bir kuralı uygulayamıyorsunuz, baş aşağı giden bir gidişatı göremiyorsunuz? Peki, o zaman nasıl bu işlerin sahibi olacaksınız? Yaptığınız işlerin değerli olduğu konusunda beni nasıl ikna edeceksiniz? Demek ki yalancısınız. Yani siz ancak düşmanın istediği somun savaşçısı olabilirsiniz. Düşmanın istediği gibi bir ırgat veya hamal olabilirsiniz. Bu da insana yakışmayan bir iştir, muazzam bir köleliktir. Beni buraya kadar sürükleyen, iş konusundaki bu yaklaşım tarzımdır. Eğer ben düzen sınırları dahilinde kalsaydım, şimdi devlet bürokrasisinde en üst düzeyi tutturabilirdim. Bunu tercih etmedim, çünkü o iş kötüdür dedim.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER