BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (8.BÖLÜM)
Tarihçe
“Kürt sorunu ailemiz içinde şöyle başladı: Ben şahsen Kütahya’nın, Tavşanlı kazasında sürgünde doğmuşum. Şeyh Sait Efendi’nin isyanında benim babamın iki amcası idam edilmiş. Şeyh Şemseddin ile Şeyh Nureddin. Benim dedem Şeyh Sebattullah ve diğer amcam Şeyh Qeybet, Isparta’da iki yıl sürgünde kalmışlar. Sürgünden döndükten sonra benim dedem çok zorluk çekmiş. Türkçe bilmiyormuş, Kürtçe bilmeyen Türklerin arasında yaşamanın sıkıntısını çekmiş. Kendisi köyde oturuyor, variyetliymiş de dedem.
Diyarbakır’dan bir tane öğretmen getirtiyor. İki oğlu, iki kızı var. Çocuklarına “sizin de başınıza gelebilir hiç değilse Türkçe öğrenin” diye nasihat etmiş. Öğretmenin yardımıyla Türkçeyi öğreniyorlar. Sürgünden döndükten iki yıl sonra da dedem vefat ediyor. 1926 da sürgün olduğuna göre 1930 yılında dedem vefat ediyor. 1932 yılında babamın amcasının oğulları isyan ediyor. Şeyh Fahri, Şeyh Misbar ve Şeyh Fevzi üç kişi. Bunlar isyana kalkıyorlar, Silvan hükümetini almışlar, yakmışlar, Hazro’ya kadar gelmişler. Güya Diyarbakır’ı alacaklar.
Aynen Şeyh Sait Efendi gibi asker toplamışlar. Bunlar kötü Kürtlerin kötülüğü yüzünden bölünmüşler. Olayı da şöyle anlatılmışlardı bize. İsyan önderinin yaveri gidiyor köyün çeşmesinin önünde duruyor, bir kıza laf atıyor. ‘Bu gece sana misafir gelecem’ diyor kıza. Kızın da babası yok, dedesi onu büyütmüş. Dedesi çok asil hacı bir insanmış. Kız geliyor evde ağlıyor. ‘Kızım niye ağlıyorsun’ diye sorunca kız çıkışıyor dedesine, ‘şeyh şeyh dediğin de bunlar mıdır, en yakın yaveri bana çeşme başında bu gece sana misafir gelecem’ dedi diye anlatıyor dedesine.
Bu hacı kalkıyor gidiyor şeyhin yanına, ayakta duruyor. Şeyh Fahri’ye diyor ki ‘Benim torunum bunları bunları söyledi. Siz namus peşine mi düştünüz yoksa Şeyh Sait efendinin derdine mi.’ Şeyh hiddetle ayağa kalkıyor ve kim olduğunu soruyor. Hacı da torununun anlattığı biçimiyle başyaverinin olduğunu söylüyor. Bunun üzerine Şeyh Fahri cemaatin içinde iki tokat patlatıyor yaverine. Tabi bu hakareti kendisine yediremiyor o da. Bir gece sessiz sedasız Diyarbakır yoluna düşüyor. Şeyh Fahri’nin nasıl yakalanacağının yollarını askeriyeye gösteriyor. Bir gün sonra da askerler etrafını sarıyor ve amcamı öldürüyorlar. Anlatabildim mi.
1934 yılında bütün aşiret sürgüne gönderiliyor. Önce Kütahya’ya gönderiyorlar hepsini, aşiret üyeleri birbirini suçluyorlar bu isyanın sonuçlarıyla ilgili. Çıkan kargaşalık yüzünden aşireti dağıtıyorlar. Şeyh Qeybet amcamı, Şeyh Mezer, Şeyh Hida, Şeyh Fahri’nin çocuklarını Uşak’a yolluyorlar, Babamla Kamil amcamı Tavşanlı’ya yolluyorlar. Şeyh Fevzi amcam da Denizli’ye gidiyor. Şeyh Muhammed Tevfik amcam yerinin iyi olduğunu söylüyor o da orada kalıyor. 1935 yılında ben Tavşanlı’da doğmuşum. Babamlar ilk iki yıl hanımının, kızlarının altınlarıyla idare etmişler. İki yıldan sonra orada maden ocakları var.
Dağ Ardı Maden Ocağı’nda çalışmaya başlamış. Ben bir buçuk yaşındayken annem vefat etmiş. Halalarım, anneannem bana bakmış. Ondan sonra babamın askerlik yılları başlamış, döndüğünde tekrar aynı yerde bekçi olarak işe almışlar, bakıyorlar ki dürüst çalışıyor, sadıkane çalışıyor. Maden ocağının başına şef olarak tayin ediyorlar. 1946–1947 yılında af çıktığı zaman Menderes’le Celal Bayar genel af çıkardı. Sürgünle gönderilenler geri dönmeye başladı. Tekrar yaşadığımız yere döndük.
MÜRSEL YILDIZ & İBRAHİM ALP
YORUM GÖNDER