ÖNDERLİK GERÇEĞİ-43.BÖLÜM
Akif arkadaş diyor ki: “Bazı affedilmez suçlar var. Benim için en ağır, en affedilmez, en yüz kızartıcı suç bir kişinin anası ile zina yapmasıdır. Bunu bile göze alabilirim, fakat yoldaşlarıma ihanet etmem.” PKK budur. Şu an cezaevlerinde gardiyanlar ya da askerler ne yapıyor, biliyor musunuz? İnsanları teslim aldıklarında bir mevzi kazanmış oluyorlar. Kurallara uyacaksın. Bizimkilerde kurallara uyuyorlar, değil mi? Kural nedir? Önder APO’nun bulunmadığı yerde konuşma. Onun resminin altında konuşmamaktır. Fatma Kurtulan neden yargılanıyor? İşte APO’nun resimlerinin olduğu yerde, bayraklarının olduğu bir yerin altında imza atmışsın, diyorlar. Suçlamıyorum. Kural şudur: O resimlerin altında olmayacaksın. Orta yol nedir? Resmin üzerini örtmektir. Orada da ne deniliyor? Teslim olacaksın, kurallara uyacaksın. Kurallara uyuyorlar. Düşman senin bir mevzini ele geçirdi mi bir adım daha geriye gitmeni istiyor.
Mesela arkadaşları döverek APO’ya küfredin diyorlar. Önderliğe küfür et diyorlar. Yoldaşına küfür et, yanındaki yoldaşına tokat at. Önderliğe küfür et dediklerinde Hayri arkadaş ne diyor biliyor musunuz? İhanet işte şimdi başlıyor, diyor. Önderliğe tavır aldırtıyor. İhanet, Önderliğe tavır aldırtma ile başlıyor. Düşman da Önderliğe hep tavır aldırtmıyor mu? Sen sayın diyorsun ona bile ceza veriyor. Halk ne diyor? Bin kere sayın dedi. Bizim Selim Sadak var. Ağzından bile düşürmez. Konuşmasını fazla bilmez, ama Önderliğe laf söylettirir mi? Selim Sadak her yerde Sayın Öcalan der. Özel olarak Önderliğin adını söyler. Onu tekrarlamak önemlidir. O da cezaevi yattı. O da yeniden cezaevine girebilir. Umursuyor mu? Hayır, umursamıyor. Demek ki arkadaşlar Önderliğe bağlılık çok önemlidir. Ölçüdür. Rengini hemen belli ediyor. Turnusol kâğıdı gibidir. Kişinin rengini ele veriyor, hangi kumaştan olduğunu ele veriyor. Biz eskiden öyle derdik. Biz devrimciler aynı sağlam kumaştan dokunmuş insanlarız, derdik. Kumaşlar renk renktir. Zevkler ve renkler tartışılmaz deniyor ya. Herkesin kumaşının bir rengi var. Şimdi moda olan zevkler ve renklerin tartışılmayacağıdır. Gerçeği budur. O açıdan değerli arkadaşlar bunun kabul edileceği bir yanı yok. Sadakat önemlidir. Ben bir şey söyleyeyim.
Önderlik bana ne diyordu? Fuat, ben hiç arkadaşlara ihanet ettim mi, diyordu. Arkadaşlara en ufak anlamda leke sürdüm mü, arkadaşımı yalnız bıraktım mı, arkadaşıma sahip çıkmamazlık ettim mi diyordu. Peki, kendin için aynı şeyleri söyleyebilir misin, diyordu. Görüşme notlarında da vardı. Görüşme notlarında ne diyordu: “Fuço, Napolyon’un Moskova’nın üzerine kışkırttı, Napolyon Moskova’nın üzerine yürüyünce, Moskova’da zora girince Napolyon’u yalnız bıraktı.” Bu da Napolyon’un yenilgisinin temellerini hazırladı. Benim en eski arkadaşımsın, yani o anlama geliyor. Hani beraber başlayacaktık, dedi. Sen de bu iş olur, birlikte yürüyeceğiz dedin, fakat beni yalnız bıraktın. Aheste aheste geldin ve beni de tehlikenin üzerine sürerek yalnız bıraktın, dedi. Bu anlama gelmiyor mu? Mesele yolu terk etmeden arkadan aheste aheste gelmekte değildir. Önderlik ile omuz omuza, yan yana yürümek, tehlikeye birlikte göğüs germek gerekir.
Önderliğin bu tarzda bunu bile eleştirdiği yerde Önderliğin resminin üzerinin örtülmesini bize kabul ettirebilecek ne olabilir? Bu hangi vicdana, ahlaka sığabilir? Bu süreçte her şey olur, her şeyden vazgeçilir, ama Önderlikten vazgeçilmez. Zaten kampanyanın özü budur. “EDİ BESE” diyerek “Önderliği yaşa ve yaşat” diyorsun. Önderliği yaşamıyorsan, Önderliği yaşatamazsın. Önderliği önce sen yaşayacaksın. Yaşayacaksın ki yaşatabilesin. Önderlik ruhta yaşanır. Önderlik anlayış olarak yaşanır. Önderlik tarz olarak, duruş olarak, tempo olarak, başarı olarak, direniş olarak yaşanır. Yoksa Önderlik orta yolculuk olarak yaşanmaz. Ben kendi kendimi bazen bir sahtekâr gibi hissediyorum. Bu kadar şey var, sen istediğin kadar hikâye anlat. Önderlikten kopuş var. Bir şey daha belirteyim. Yani başka yerde olabilir, ama bizim mevzilerimizde olmaz. O dernekler bizim mevzilerimiz, televizyon bizim mevzimiz, örgütlerimiz bizim mevzilerimiz ama bizim mevzilerimizde Önderlikten kopuş bize empoze edilmek isteniyorsa orada gerçekten de iki yüzlülük ortaya çıkar. Önderlik görüşme notlarında da bahsediyordu. Ne diyordu? Fuat iki şeye birden sevinmez, diyordu.
94 süreci gerçekten de benim için yoğunlaşma süreciydi. Yoğunlaşıyordum. Bir arkadaş bana bir hikâye anlatmıştı. İsa ile ilgili bir hikâye. İsa vaaz veriyor. Kendi görüşlerini etrafında biriken kalabalığa anlatıyor. İsa’yı uzaktan dinleyen biri İsa’nın konuşmalarından çok etkileniyor. İsa bir yerde otururken gidip İsa’nın masasına oturuyor. Selam vererek “ben seninle arkadaş olmak istiyorum” diyor. İsa’da: Olabilir, ben seninle arkadaş olabilirim, ama benimle arkadaş olabilmen için beni sevmen lazım, diyor. Olur diyor. Zaten gerçekten de sana sevgim var, sevgim olmazsa seninle arkadaş olma isteğimi dile getirmem, diyor. İsa ona diyor ki: Beni sevebilmen için bir başkasını sevmemen lazım. Karşıdaki de diyor ki: Benim bir tane sevdiğim var hem onu sever hem de seni sevebilirim. İsa o esnada diyor ki: Sen ikiyüzlüsün, iki şeyi birden seviyorsun. Bu şu anlamda. Hem iyiyi hem de kötüyü sevemezsin. Hem güzeli hem çirkini sevemezsin. Hem yeniyi hem de eskiyi sevemezsin. Birini sevebilirsin. Yeniyi mi seviyorsun eskiyi mi? İyiyi mi seviyorsun kötüyü mü? İki şeyin birden sevilmemesinin anlamı budur. Bunu yapmayan ikiyüzlüdür. İkiyüzlü insan aslında yüzsüz insandır. Onun fazla bir gerçeği yok. İkiyüzlülüğün hangi yüzü gerçektir? İkiyüzlü insan yüzsüz insandır. O açıdan orta yolculuk diye bir şey yoktur. Orta yol bir yanılgıdır. İki sınıfın iz düşümünü yaşamaktır. Gölgeyi yaşamaktır. Gölge diye bir şey yoktur. Gerçek vardır. Orta yolculuk gölge konumunda olmaktır. Orta yerde durmak gölgeyi yaşamaktır. Bunlar benim değerlendirmelerim değil Önderliğin değerlendirmeleridir. Gölge tanımı bir Önderlik tanımıdır. Orta yolculuk gölgeleri yaşamaktır. Gölgeyi oynamaktır. Gerçekler vardır. Orta yolculuk sübjektifçiliktir.
Aslı itibarı ile sübjektivistçilik nedir? Sübje nedir? Öznedir. Kendidir. Sübjektif kendini merkeze koymaktır. Kendi yargılarına göre hareket eden insandır. Kendi doğrularına göre hareket eden insandır. Obje nedir? Nesnedir, gerçek olandır. Nesneden yola çıkan, gerçekten yola çıkandır. Objektif olmakta budur. Gerçek olmak en başta gerçek olmaya bağlı. Sübjektif olmak ise yanılgılarla dolu olmaktır. Orta yolculuk sübjektivizmdir. Hayalleri, gölgeleri yaşamaktır. İki şeyin birden sevilmeyeceğini bu tarzda ele alın. Önderlik neden bunu söyledi? Neden iki şeyi birden sevmez dedi ve özel olarak İmralı’dan yeniden hatırlattı? Önderlik şunu hissetti: Önderliğin esareti, başka şeyleri sevmenin önünün açılması demektir. Önderlik insanları sevgiye bağlıyordu. Önderlik aşk yolunun işçisiydi. Kendi kendisini öyle tanımladı. Ben ve şehit yoldaşlarım aşk yolunun işçiliğini yaptık. Aşk nedir? Aşkı da tanımladı. Aşk kapsamlı bir sosyolojik teori gerektirir. Derinlik gerektirir. Öncelikle sosyolojik bir olaydır. Aşk öncelikle vatan aşkıdır, aşk insanlık aşkıdır. Aşk insanlığa bağlılıktır. Aşk gerçeği ilan etmektir. Anlam yüklemektir. Aşk her iki cinsten iki insanın basit duygularını indirgeyemeyeceği kadar kutsal bir şeydir. Aşkın gözü kördür derler ya. Şu anlamda doğru. Bir şeyi görür. Başkalarını görmez. Sevdiğini görür, başkalarına gözü kördür. Bu var mıdır? Bizimkiler kelebek oldu. Benim gönlüm bir kelebek dolaşıyor çiçek çiçek. Çiçek çiçek dolaşıyor. Öyle değil midir? Biraz öyle. Önderliği o anlamda anlamak lazım.
Arkadaşlar bizi alıştırıyorlar. Bizi yavaş yavaş, adım adım, parça parça Önderliksizliğe alıştırıyorlar. Alışkanlık en büyük köleliktir. Şunu ifade edeyim. Günümüz köleliği ne üzerinde yükselir? Alışkanlık üzerinde. Artık prangalara, zincirlere, kelepçelere gerek yok. Bu, en tehlikeli kölelik biçimidir. Arkadaşlar ilk insanların köleliğe karşı direnişlerini düşünün. O insanları köleleştirmek kolay olmamıştır. Gerçekten kolay olmamıştır. Korkuş direnmişlerdir. Kürkler dizisini izleyen arkadaşlar var mı? Harika bir diziydi. İsmail Cem’di zamanında televizyonlarda yayınlanan bir diziydi. Afrika’dan köleler getirmişler, o kölelere isim takıyorlar. İşte birine Tom, birine Gorc gibi isimler takıyorlar. Kölelerden biri “benim adım Kuntakinte’dir” diyor. Ne yapıyorlarsa benim adım Kuntakinte diyor. Ayaklarını zincire vuruyorlar, falakaya yatırıyorlar, işkence yapıyorlar, bedenini dağlıyorlar. Yine de benim adım Kuntakinte diyor. Reddediyor. Kölelik bedensel bir olay değildir. Başlangıçta bedenseldir. Kesinlikle başlangıçta bedenseldir. Kölelik bedensel bir olgudur. Ama günümüzdeki erkek köleliği sadece bedensel midir? En derin ruhsal köleliktir. Ama kadında da böyle.
Önderlik bunları söylüyor. Önderliğin bu değerlendirmelerini nasıl bir kenara atabiliriz? Fatihler her şeyimize el koydukları için bizim diyebileceğimiz kadınlarımız yoktu, demedi mi Önderlik. Yani PKK dışında bizim diyebileceğimiz kadınlarımız yoktur, demedi mi? Var olan kadın metalaştırılmış eşya kadındır, demedi mi? Sistem bunun üzerine oturuyor. Özü budur. Sadece Kürt kadını böyle değil, Kürt kadını daha onurludur. En azından özünü koruyan, dağ açısından, dağlı kadın açısından, kırsal kadın açısından gerçekten de böyledir.
Sistem bunun üzerinde vücut bulmuyor mu? Özgürlük bu biçimde algılanmıyor mu? Özgürleşme bu tarzda değerlendirilmiyor mu? Bizim bayan arkadaşlar herhalde televizyonda bir program izlemişler.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER